Son etkinlik ise, geçtiğimiz günlerde Başbakanlık binasında gerçekleştirildi. Panelde dünyanın değişik ülkelerindeki ifade özgürlüğü ihlalleri, özellikle de kadın gazetecilere yönelik son yıllarda artış gösteren baskı, tehdit ve nefret söylemleri tartışıldı.
Hindistan'dan Barka Dutt, Meksika'dan Laura Castellanos, Rusya'dan Galina Timochenko, Finlandiya'dan Jessikka Aro, ABD'den Anita Sarkeesian, Bosna'dan Miranda Patrucic, Filipinler'den Jamela Alındogan, Somali'den Fatuma Noor, Lübnan'dan Baria Alamuddin ve İsveç'ten Anna Gullberg, ülkelerindeki basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri ile kadın gazetecilere yönelik baskı ve tehditleri katılımcılarla paylaştılar.
WALLSTRÖM: ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ BASINA DESTEK ÖNEMLİ
İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallström, panelin açılış konuşmasında, "İfade özgürlüğünün 250. yıldönümünde dünyanın pek çok yerinde temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi kaygı veriyor. Birçok yerde demokrasi ve hukuk devleti ortadan kaldırılıyor, insan hakları ihlal ediliyor ve evrensel karakteri inkar ediliyor” dedi.
Wallström, basın özgürlüğü ihlallerine karşı mücadele etmek, ifade özgürlüğü, açıklık ve halkın haber alma hakkını sağlamak için verilen çabaların iki kat arttırılması gerektiğini belirtti ve özellikle de özgür ve bağımsız basına destek verilmesinin önemine vurgu yaptı.
MEKSİKADA SANSÜR YAYGIN
Meksikalı Gazeteci Laura Castellanos, ülkede çok ciddi basın ve ifade özgürlüğü ihlallerinin yaşandığını, kadın hakları, kadınlara yönelik katliam ve cinayetler ile yerli halkın sorunlarını konu alan haberlerin hem devlet hem de büyük gazeteler tarafından sansür edildiğini aktardı.
Geçtiğimiz yıl polislerin silahsız ve savunmasız halka yönelik katliamını ele alan haberinin El Universal gazetesi tarafından yayından çıkarıldığını ve haberini İngiltere'de bulunan “Article 19” adlı sitede yayımlayarak kamuoyuna duyurduğunu söyledi.
Galina Timechenko, Rusya'da kadın gazetecilere yönelik nefret içeren kampanyalar yürütüldüğü, umumi tuvaletlere araştırmacı kadın gazetecilerin fotoğraflarının yapıştırıldığını, sadece gerçekleri açığa çıkardığı için takip ve tehdit edildiğini ve aralarında gazetecilerin de bulunduğu bazı kişiler tarafından 'vatan haini' olmakla suçlandığını söyledi.
İsveç'te yerel Gefle Dagbladet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Anna Gullberg, bir camide İslam'ı kullanan çeteci grupların eleman kazanmak için yürüttükleri çalışmaları ve Nazilerin ilde yaptıkları çalışmaları konu alan makaleler yayımladığı için gazetenin bombalanmakla tehdit edildiğini ifade etti.
KADIN GAZETECİLERİN KORUNMASI İÇİN ÇAĞRI
İfade özgürlüğünün 250. yılı kutlamaları kapsamında dünyanın değişik ülkelerinden 40 civarında medya kuruluşunun yöneticisi, genelde ifade ve basın özgürlüğü, özelde kadın gazetecilere yönelik baskı ve saldırılara dikkat çekmek için ortak bir çağrı yaptı.
İSVEÇ DE GERİLEDİ
Basın özgürlüğünün 250. yılını kutlayan ve yapılan seminer, konferans ve panellerde daha çok diğer ülkelerde gerçekleşen basın ve ifade özgürlüğü ihlallerini eleştiren İsveç'te de her şey güllük gülistanlık değil. Bundan birkaç yıl önce yıllardır Sınır Tanımayan Gazeteciler'in Basın Özgürlüğü İndeksinde ilk üç sırada yer alan İsveç, 2016 yılında 8. sıraya geriledi.
Avrupa Birliği'ne (AB) üye olduğu 1994 yılı İsveç açısından pek çok konuda olduğu gibi basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü açısından dönüm noktası. AB üyeliğini savunan politikacılar İsveç'in açıklık prensibini AB'ye taşıyacaklarını ve AB'yi şeffaflaştıracaklarını iddia ettiler. Ancak süreç içinde kişilik haklarının dokunulmazlığı gerekçe gösterilerek açıklık prensibi zaman zaman uygulanmadı.
Yapılan araştırmaların sonuçları, kamu ve özel sektörde çalışan emekçilerin düşünce ve görüşlerini medyaya yansıtmaktan kaçındıklarını gösteriyor. İşverenin misilleme yapmasından korkan emekçiler işten atılma kaygısıyla düşüncelerini söyleyemiyor.
Halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlayan diğer önemli bir etken de meydanın giderek belirli sermaye gruplarının egemenliğine tamamen geçmesi, onlarca yerel gazetenin kapatılması ve yüzlerce gazetecinin işsiz kalması.
Gazeteci ve yazarların üyesi olduğu örgütler, gazetecilere yönelik baskı, tehdit ve nefret söylemlerinin ifade özgürlüğüne yönelik en büyük tehdidi oluşturduğunda hemfikirler.
İsveç'te karşılaştıkları sorunları öğrenmek için İsveç Yazarlar Birliği Başkanı Gunnar Ardelius, Sınır Tanımayan Gazeteciler Başkanı Jonathan Lundqvist ve İsveç Gazeteciler Federasyonu Başkanı Jonas Nordling'in görüşlerine başvurduk.
ARDELİUS: TEHDİTLER AŞIRI SAĞCILARDAN GELİYOR
Gunnar Ardelius: ”Biz, İsveç'te özgürce düşünebiliyor, yazabiliyor ve düşündüklerimizi söylüyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırı yok ve bundan dolayı da sınırsız düşünmek zorundayız. Uluslararası bir perspektifle sorunu ele almalı ve ifade özgürlüğünü savunamazsınız. İfade özgürlüğünün demokrasi, insan hakları ile yakın ilişkisi var.
Ama, bu İsveç'te sorunlarımız olmadığı anlamına gelmiyor. Başka ülkelerde yaşanan ifade özgürlüğü ihlalleri bizleri de olumsuz etkiliyor. Bilgilerin hızla yaygınlaştığı küresel bir dünyada yaşıyoruz. PEN'in bundan bir süre önce yaptığı araştırmanın sonuçları gazeteci ve yazarlardan çoğunun tehditlerle karşılaştığını gösteriyor. Bu tehditler otosansür uygulamasını da beraberinde getiriyor. Daha önceleri İsveç'te tam bir basın özgürlüğünün olduğunu, ihlallerin başka ülkelerde meydana geldiğini düşünüyorduk ama şimdi ifade özgürlüğünün burada da baskı ve tehdit altında olduğunu görüyoruz. İfade özgürlüğüne yönelik en büyük tehdit aşırı sağcı örgütlerden geliyor. Sosyal medyanın yaygın olarak kullanılması tehditlerin kolayca yapılmasını da beraberinde getirdi.
Gazeteci ve yazarların ifade özgürlüğü oldukça önemli. Bir gazeteci veya yazarın susturulması binlerce insanın bilgi edinme hakkını ortadan kaldırır. Onlar da düşüncelerini özgürce ifade edemez. Bu nedenle de gazeteci ve yazarları korumak oldukça önemli. Özgür düşüncelerinin susturulması süreci her zaman yazar ve gazetecileri susturmakla başlar.”
LUNQVİST: YAPISAL TEHDİTLER VAR
Jonathan Lunqvist: ”Tüm ülkelerde olduğu gibi İsveç'te de ifade ve düşünce özgürlüğü söz konusu olduğunda sorunlar var. Sorunlar göreceli ve Türkiye ile kıyaslandığında o kadar önemli görülmeyebilir. Gazetecilere yönelik tehditlerin önemli bir bölümü dijital tehdit. Gazetecilerin yazdıkları bazı kişilerin hoşlarına gitmiyor ve tehdide başvuruyor. Hiçbir insan görevini yaptığı için tehdide maruz kalmamalı. Daha ciddi bir tehdit de örgütlü suçları işleyen çevrelerden geliyor. Bu tür tehditler daha çok yerel medyada yolsuzluk ve usulsüzlükleri araştıran gazetecilere yöneliyor. Söz konusu kişiler çeteler vasıtasıyla gazetecileri tehdit ediyor. Bazı durumlarda bu tehditler fiziki saldırı veya gazetecilerin araçlarının yakılmasıyla sonuçlanabiliyor.
Bir de ifade özgürlüğüne yönelik yapısal tehditler var. 6 yıl önce yürürlüğe giren FRA yasaları tüm vatandaşların elektronik postalarının okunmalarına ve konuşmalarının dinlenmesine olanak tanıyor. Bu aldığı bilginin kaynağını açıklamak zorunda olmayan gazetecilik için bir tehdittir. Bu sorun hâlâ çözülebilmiş değil.”
NORDLING: FİİLİ SALDIRILARDA ARTIŞ VAR
Jonas Nordling: "Gazetecilere yönelik tehdit ve saldırıların artışı toplumdaki atmosferin giderek kötüleşmesinin sonucu. Gazetecilere yönelik tehdit ve hatta fiili saldırılarda bir artış görüyoruz. Gazetecilik baskıya uğrayan meslek kategorisine girdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü İndeksini hazırlarken bu olguya da yer vermeli.
Tüm ülkelerde olduğu gibi İsveç'te de hâlâ basın özgürlüğünü kısıtlayan yasalar var. Komşumuz Finlandiya basının en özgür olduğu ülkeler sıralamasında ilk sırada. Milletvekilleri bundan övünerek söz ediyor ama birkaç gün önce, Başbakanının hoşlanmadığı bir haberin yayımlanmasının engellediğine şahit olduk."