KAÇAKÇI OLDUKLARINI BİLİYORLARDI!

KAÇAKÇI OLDUKLARINI BİLİYORLARDI!

Katliam sonrası Genelkurmay Başkanlığı ve hükümet çevrelerinden yapılan açıklamalarda grubun gerilla olarak değerlendirildiği için bombalandığı savunuluyordu. Katliamın aydınlatılmasında kilit konumda olan bu konuyu elimizdeki belgeler ışığında analiz etmeden önce sorulması gereken başka bir soru daha var. Gerçekten de grup gerilla olsaydı, bu durum katliam gerçeğini değiştirir miydi? Bilindiği gibi işgalci Türk devleti, kimilerinin düşük yoğunluklu savaş olarak adlandırdığı 30 yıllık savaşı, savaş olarak kabul etmemekte ve güvenlik sorunu, “terör” sorunu olduğunu ileri sürmektedir. TC yasalarına göre böylesi bir durumda Türk ordu güçlerinin 28 Aralık 2011 günü sınırdan içeri girmeye çalışan ve herhangi bir yere saldırı gerçekleştirmeyen grubu yakalamaya ve yargılanmaları amacıyla adli mercilere sevk etmeye çalışması gerekmektedir. Ayrıca katliamda savaş uçakları ile grup bombalanarak katledilmiştir. Uluslararası sözleşme ve yasalarda savaş uçakları ve bombaların doğrudan insanlara karşı kullanılamayacağı net olarak belirtilmektedir.

ORGENERAL ÖZEL DAHA ÖNCE DE SAVAŞ SUÇU İŞLEMİŞTİ!

Bugüne kadar hiçbir savaş kuralına uymayan işgalci devlet güçleri, gerilla ve halk üzerine uçaklarla bombalar yağdırmış, kimyasal silah kullanmış ve toplu katliam yaparak savaş suçu işlemiştir. Zira Kürt kamuoyunda Kimyasal Necdet olarak adlandırılan Türk Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, bölgede görev yaptığı dönemlerde ve katliamdan önceki yakın bir tarihte Geliyê Tiyarê’de (Kazan Vadisi) gerilla ve halka karşı kimyasal silah kullanmak da dahil birçok savaş suçu işlemiştir. Bu nedenle Türk devletinin sınır ticareti yapan köylüleri gerilla olarak değerlendirdikleri için katlettikleri iddiası, işlenen savaş suçunu değiştirmemektedir. Peki, gerçekten de bir yanlışlık mı yapılmıştı? Askerler, grubun sınır ticareti yapan köylüler olduğunu bilmiyor muydu? Bu konuda katliamdan sağ kurtulan ve yakınlarını kaybeden köylülerin ifadeleri önem arz ediyor.

Katliamdan sağ kurtulanlar ile yakınlarını kaybeden köylülerin basına, insan hakları kuruluşları tarafından oluşturulan heyetlere, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri’ne, TBMM İnsan Hakları Uludere Alt Komisyonu’na ve cumhuriyet savcılarına verdiği ifadelerde ortak olan yönler bulunmaktadır. Verilen ifadelerde ortak olan yönleri şöyle özetleyebiliriz:

Lozan Antlaşması sonrası sınırlar çizildiği günden bugüne kadar Roboski, Bujeh ve çevre köylüleri geçimlerini sağlamak amacıyla sınırın diğer tarafına geçerek mal almakta ve geri dönmektedir. Köylülerin sınır ticareti olarak adlandırdığı bu faaliyet, kimi dönemler azalma gösterse de yılın dört mevsimi sürmektedir. Katliamdan bir gün önce çok daha kalabalık bir grubun aynı güzergahı takip ederek sınırı geçip geri döndükleri belirtilmektedir.
Türkiye tarafından sınıra kadar 3 ana güzergahın olduğu, bu güzergahların sınır üzerinde bulunan Yıldız yaylasında birleştiği ve tek patika olarak Kuraniş Mahallesi Putalma Deresi’ne kadar devam ettiği, güzergahın yolunun olduğu, yol üzerinde kömür ocakları bulunduğu söylenmektedir. Ayrıca söz konusu bölgenin köyün yaylası olduğu, köylüler tarafından ot toplamak veya hayvanların otlatılması amacıyla kullanılmaktadır.
Sınırın diğer tarafının ağaçsız, düz, yumuşak toprak bir araziden oluştuğu, araziye hakim olan tepelerde askeri üslerin bulunduğu, bu nedenle hiç kimsenin bu güzergahtan askerlere görünmeden geçemeyeceği ifade edilmektedir.
Gerillaların bu güzergahı güvenli olmadığı için bugüne kadar hiç kullanmadığı, güzergahın kaçakçılara ait olduğu, söz konusu güzergahlarda hiçbir çatışmanın yaşanmadığı,
Sınır ticareti amacıyla sınırın diğer tarafına giderken askeri yetkililere haber vermediklerini, ancak her gidişte askerlerin bir şeklide haberdar olduğu ve önlerini keserek onları yakaladıklarını, mallarına el koyduklarını ve haklarında adli işlem başlattıklarını,
Katliam günü saat 16.00 sularında gruplar halinde yanlarına aldıkları 70-80 katır ile birlikte sınırı geçtiklerini, gidiş ve dönüşte İHA’nın sesini duymaları nedeniyle izlendiklerini bildiklerini, geri dönüş yolunda iken açık arazide fenerlerini açarak ilerlediklerini, uzak noktalara top ve aydınlatma mermilerinin atıldığını, sınır üzerine geldiklerinde köylüleri aradıklarını ve askerlerin tüm geçiş yollarını kapattığını öğrendiklerini, bu nedenle sıkışarak bir araya geldiklerini ve 3 büyük grup halinde beklemeye başladıklarını, çok fazla üşümeye başladıklarında eşyaları sınırın diğer tarafında bırakıp geçmeyi düşündüklerini, ancak o esnada uçaklar tarafından bombalandıklarını,
İlk uçak bombardımanının sınıra yakın grupları hedef aldığını ve yaklaşık 20 kişinin burada yaşamını yitirdiğini, daha sonra uçakların diğer grubu da bombaladığını, katliamda 38 kişiden 34’ünün öldüğünü, biri yaralı toplam 4 kişinin kurtulduğunu,
Gruptaki kişilerin üzerinde sivil elbiseler olduğunu ve kimsede silah bulunmadığını, aralarında gerillaların olmadığını, gidiş ve gelişte hiçbir gerilla ile karşılaşmadıklarını, söz konusu bölgenin arazi yapısının gerillanın barınmasına ve geçişine imkan vermediğini,

Köyün büyük bir çoğunluğunun korucu olduğu, askerlerin herhangi bir operasyon veya farklı bir durumda köyün muhtarı veya ileri gelenlerini arayarak köylerinden sınır ticareti için kimsenin sınırı geçip geçmediğini sorduğunu, operasyon süresince sınıra yaklaşılmamasını istediklerini, ancak katliam günü askerlerin kimseyi arayıp bilgi almadığını,
İlk grubun bombalanmasının ardından haber alan köy muhtar vekili Ubeydullah Encü’nün karakol komutanı Başçavuş Vehbi Göçmen’i aradığı, çocuklarının “kaçağa” gittiğini ve uçaklar tarafından bombalandığını söyleyerek, bombalamanın durdurulmasını istediğini, ancak buna karşı Göçmen’in “Sizin çocuklarınızın orada ne işi var, bir şey olmamıştır, korkutmak amacıyla atıyorlar” dediği belirtilmektedir.
Devlet ile sıkı ilişkileri bulunan ve gerilla saflarından kaçan birçok kişiyi karakola teslim ettiği belgelerden anlaşılan korucu başı Mehmet Şerif Encü, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerine verdiği ifadede; “Ben bahsettiğim güzergahtan 1990’lı yıllardan beridir teröristlerin geçiş yaptığını görmedim ve duymadım, bildiğim kadarıyla terör örgütü bu bölgede hiçbir faaliyet göstermiyor, çünkü bölge ağaçlık ya da kayalık değil, isminden de anlaşılacağı üzere Afra yaylası çıplak bir arazi, terörist unsur buradan geçiş yapacağı anda hemen fark edilir. Gülyazı köyünde bulunan tugay komutanlığından hemen hemen her gün top atışı yapılır, bu atışlar rutin olarak yapılır, hatta biz de bazen göreve çıktığımızda bazı yerlere top atışı yapılmasını talep ediyorduk, olay günü tugaydan bir ya da iki kez top atışı yapıldığını duydum, ancak hangi bölgeye atıldığını bilmiyorum” demektedir. Aynı şahıs bombalamadan haberdar olduktan sonra karakol komutanı Başçavuş Vehbi Göçmen ve 22. Jandarma Sınır Tugay Komutan Vekili Albay Hüseyin Onur Güney’i aradığını, kendilerine durumu bildirdiğini, Göçmen’in kendisine, korkutmak amacıyla bomba atılmış olabileceğini, Albay Güney’in ise olaydan haberinin olmadığını söylediğini belirtmektedir.

Köylülerin anlatımlarına karşı Genelkurmay Başkanlığı yetkilileri ve diğer askeri personelin, idari tahkikat komisyonları, cumhuriyet ve askeri savcılıklar ile İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerine verdiği ifadelerde özetle şu gerekçeler öne sürülmektedir:

Katliamın yaşandığı bölge gerillaların denetiminde olan Sinat-Haftanin bölgesidir. Bu bölgede gerillaların izni ve onayı olmadan kimse bulunamaz.

Grubun kullandığı güzergah gerillaların sınır geçişinde kullandığı güzergahdır. Daha önce de bu güzergah kullanılarak gerillalar sınır içine geçiş yapmış, üs bölgelerine yönelik eylemler gerçekleştirmiştir. Sınır hatlarında bulunan bazı üs bölgeleri kış koşulları nedeniyle kapatıldığı için bu bölgede asker denetim sağlayamamakta, geçişleri kontrol edememektedir.

Katliamdan önce HPG Ana Karargah komutanlarından Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in bölgede telsiz kestirmesine çıktığı tespit edilmiş, bölgeye hava harekatı ve topçu atışları yapılmıştır.

MİT ve askeri istihbarat kurumlarından PKK’nin son dönemlerde sınır hatlarında bulunan askeri üsler hakkında istihbarat bilgisi topladığı, sınıra yakın Sinat Haftanin bölgesine ciddi bir güç kaydırdığı ve askerlere yönelik eylem arayışı içinde olduğu duyumları alınmıştır. Bununla birlikte istihbarat kurumlarının, bir grup gerillanın katliamın yapıldığı alandan katliam gününe yakın bir tarihte geçiş yapacağı duyumları alınmıştır. Bu iddialar belgelerde defalarca tekrarlanmaktadır.

Sınır hatlarında bulunan askeri birliklerin bu iddialar nedeniyle teyakkuz halinde olduğu, 28 Aralık 2011 tarihinde grubun gerillaların denetiminde olan bir bölgede tespit edilmesi nedeniyle gerilla olarak algılanmasının normal olduğu belirtilmektedir.

Grubun İHA görüntülerinden net olarak gerilla veya kaçakçı olarak anlaşılamayacağını, gerillaların Hantepe, Gediktepe, Dağlıca ve Aktütün gibi saldırılarda ağır silahlarını ve mühimmatlarını katır ve/veya araçlarla getirdiğinin tespitli olduğunu, bu nedenle katır ve insan grubu olmasının kaçakçı olduklarının ispatı olarak ele alınamayacağı ileri sürülmektedir. Ayrıca kaçakçı gruplarında insan sayısının az, katır sayısının çok olduğu, ancak söz konusu grubun kişi başına bir katır düşecek şekilde oluştuğu ileri sürülmektedir.

Kuzeye doğru harekete geçen grubun kim olduğunu netleştirmek ve tepkilerini ölçmek amacıyla aydınlatma ve top atışlarının yapıldığını, ancak grubun bu atışlara tepki vermeyerek sınıra doğru ilerlemeye devam ettiği, gerillaların topçu atışları ve diğer saldırılara alışkın olduğu için verilen tepkinin gerilla davranışı olarak kabul edildiği, kaçakçı olmaları halinde top atışları sonrası fark edildiklerini anlayıp kaçmaları gerektiği iddia edilmektedir.

Köylülerin İHA, topçu atışı ve uçak seslerini duymalarına rağmen hiçbir askeri birimi arayıp çocuklarının kaçağa gittiğini söylemediği, zira daha önceleri operasyon yapıldığında sınır ötesinde kaçakçı grup olması halinde köylülerin askeri birlikleri arayarak bilgi verdikleri, bu şekilde yakınlarının zarar görmesini engellediği,

Grubun sayıca kalabalık olması nedeniyle sınırı geçmeleri halinde takip edilmelerinin zor olacağı, askeri üs bölgelerine olası bir saldırıda bulunabileceği, bu nedenle gruba sınırın dışında müdahale edilmesinin gerektiği,

Harekata karar veren üst komutanlıklara, grubun kaçakçı olduğu yönünde herhangi bir bilginin ulaşmadığı, alt komutanlıklardan aktarılan tüm bilgilerde grubun “terörist” olarak değerlendirildiği,

Her ne kadar bombardıman sonrası yaşamını yitiren herkesin kaçakçı olduğu belirtilse de ulaşılan istihbarat bilgileri, grubun içinde gerillaların da olduğu, hatta grup içinde bulunan 2 gerillanın yaşamını yitirdiği, bu gerillaların cenazelerinin diğer gerillalar tarafından bölgeden alınarak güneye götürüldüğü, gerillalara ait malzemelerin önce arazide saklandığı daha sonra da oradan alındığı, kaçakçıların gerillalar ile işbirliği içinde olduğu, tüm sınır geçişlerinde kaçakçı gruplarının gerillalara kuryelik yaptığı, bu yönlü gerek istihbarat duyumları gerekse de örgütten kaçanların ifadelerinin bulunduğu, zira yaşamını yitirenlerin örgüt sempatizanı oldukları, bunun ailelerine ait sicil kayıtları ile facebook sayfalarından anlaşıldığı, gerilla saflarında yakınları bulunduğu ileri sürülmektedir.

 

Yukarıda özetlediğimiz bölümlerde görüleceği gibi bir taraf grubun kaçakçı olduğunun bilindiğini belirtip gerekçelerini ortaya koyarken devlet tarafı ise grubun kaçakçı olduğunun bilinemeyeceği, gerilla olarak algılandığı ve bu nedenle uçaklar ile bombalandığını ileri sürmektedir. Peki hangisi doğrudur? Elimizde bulunan binlerce belgenin incelenmesi sonucunda ulaştığımız sonuçları başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz.

Katliamın yapıldığı bölgenin arazi yapısı, kullanılan güzergahın kimler tarafından kullanıldığı sorusuna ilişkin;

Köylü ifadelerinde katliamın yapıldığı arazinin köylüler tarafından yayla olarak kullanılan, ağaç ve kayaların bulunmadığı, düz, çorak bir arazi olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle söz konusu bölgede geçiş yapacak grupların gizlenebileceği herhangi bir yerin olmadığını, askerlere görünmeden geçmelerinin mümkün olmadığı belirtilmektedir. Keza bu bölge ve güzergahın on yıllardır kaçakçılar tarafından kullanıldığı, gerillaların ise bu bölgenin güvenli geçişe imkan vermemesi nedeniyle kullanmadığı ifade edilmektedir. İfadeleri alınan askeri personeller, asker ile kaçakçılar arasında zımni bir anlaşma olduğu yönündeki iddiaya verdikleri cevaplarda, böyle bir anlaşmanın olmadığını belirtip söz konusu bölgede müdahale edilen kaçakçılık olayları ve yakalanan kaçakçıların çokluğunu delil olarak göstermektedir. Askerlerin bu iddiaya karşı kendilerini savunmak için verdikleri cevaplar, başka bir gerçeği ortaya koymaktadır. Bu gerçek de, bölgenin ve kullanılan güzergahın kaçakçılar tarafından sıkça kullanıldığı gerçeğidir. Askerler söz konusu güzergahta sürekli kaçakçılık yapıldığı, güzergahın kaçakçılar tarafından kullanıldığını istemeden de olsa itiraf etmişlerdir. Öte yandan katliam sonrası Şırnak Emniyet Müdürlüğü’nün bölgenin yapısına dair cumhuriyet savcılığının talebi üzerine gönderdiği raporda, emniyet kayıtlarında bölge ve güzergahın bugüne kadar gerillalar tarafından kullanıldığına dair bir bilginin olmadığı, aksine kaçakçılar tarafından sıkça kullanılan bir bölge olduğu ifade edilmektedir. Belgelerde ayrıca askeri birimler bölgeyi tanımlarken, bölgede örgüte bağlı gümrük noktalarının olduğu belirtilmektedir. Tüm bu ve belgelerde daha da fazla olan nedenlerden kaynaklı bölgenin ve kullanılan güzergahın kaçakçılar tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Grubun nitel ve nicel yapısı ile top atışı ve İHA seslerine karşı verdiği reflekse ilişkin;

Bu konuda belgelerde gerek askeri yetkililerin gerekse de köylülerin ifadeleri bulunmaktadır. Bu konuda köylülerin söylediklerini kısaca özetlemek gerekirse; grup saat 16.00 sularında köyden hareket ederek sınırı geçmiştir. Grubun sayısı 38 insan, 70-80 civarında da katırdan oluşmaktadır. Malları getiren araçların ışıkları açıktır. Öte yandan dönüşe geçen gruptaki kişiler fenerlerini açarak sınıra doğru ilerlemektedir. Üs bölgelerinden her gün top atışları yapılmaktadır. Bu nedenle yapılan top atışları hem köylüler hem de grup tarafından olağan karşılanmaktadır, zira top atışları grubun 4-5 kilometre uzağına Karaçalı üs bölgesine doğru yapılmaktadır. Gruptakilerin çoğunda cep telefonu bulunmakta ve telefonlar açık durumdadır. Sınıra gelen grup en yüksek noktaya çıkarak telefon ile köylüleri aramıştır. Buna karşı askeri yetkililer ise şu görüşleri savunmaktadır; katır sayısı ile insan sayısı oranı kaçakçı gruplarının aksine gerilla gruplarındaki oranı vermektedir. Grubun top atışlarına refleks göstermeden sınıra doğru ilerlemesi gerilla grubu olarak değerlendirilmelerini gerektirmektedir. Gerillalar büyük eylem öncesi telsizleri kapattıkları için telsiz sinyallerinin alınması mümkün değildir. Grubun kaçakçı olması halinde top atışlarına karşı kaçmaları ve cep telefonları ile ailelerine haber vermeleri gerekmektedir. Belgeler içinde yer alan olay yeri inceleme tutanakları, ifade ve İHA görüntü kayıtlarında, 38 insan ve 70-80 katırdan oluşan grubun katır ve insan oranının bir kişiye 1 ila 3 katır düşecek şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Zira İHA görüntü kayıtlarında sınırın sıfır noktasında bulunan birinci grup 16 katır ve 9 kişi olarak tarif edilmektedir. Bu da askeri yetkililerin ifadelerini yalanlamaktadır. Çünkü yaklaşık 10 kişilik bir gerilla grubunun yanında en fazla 2-3 katırın olabileceği daha önceki görüntü ve bilgilerden tespit edilmiştir. Bu açıdan grubun insan ve katır sayısı oranı kaçakçı grubu olduğunu işaret etmektedir.

Topçu atışı ve İHA seslerine karşı verilen reflekslerde ise, askeri personeller tarafından yapılan değerlendirmelerde farklılık bulunmaktadır. Bu farklılıklara geçmeden önce topçu atışının neden yapıldığına ilişkin çelişkili ifadelerden bahsetmek gerekir. Tümgeneral İlhan Bölük, verdiği ifadelerde grubun kim olduğunu netleştirmek ve reflekslerini ölçmek amacıyla topçu atışları yaptıklarını, aynı zamanda top atışları ile gerek üs bölgelerini gerekse de grubu uyarmak istediklerini ileri sürmektedir. Ancak topçu atışı emrini verdiği Tümen Atış Destek Koordinatörü Binbaşı Mehmet Bülent Ölçensoy, Tümgeneral Bölük’ün grubun hareket etmesinin hemen ardından grubun üzerine tahrip mermisi atma emrini verdiğini, ancak kendisinin grubun sınır dışında olması nedeniyle topçu atışı yetkisinin Genelkurmay Başkanlığı’na ait olduğunu söylediğini belirtiyor. Ölçensoy, Bölük’ün bu açıklamadan sonra “Ne gerekiyorsa hemen yapın” demesi üzerine topçu atışı talebinin Genelkurmay Başkanlığı’na iletilmesi amacıyla bir üst komutanlık olan 2. Ordu Komutanlığı’na arz edildiğini söylüyor. Ölçensoy, sınır dışına topçu atışı yapılamaması nedeniyle Tümgeneral Bölük’ün sınır hattında 5 aydınlatma ve 7 tahrip mermisi atılması emrini verdiğini ve bu atışların yapıldığını ifade etmektedir. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, ilk başta topçu atışları ile grubun üzerine tahrip mermisi atmak suretiyle imhaları amaçlanmıştır.

GERİLLA VE KAÇAKÇI DAVRANIŞI ARASINDAKİ FARKLAR!

Grubun gösterdiği reflekslere gelince; üst düzey kimi askeri personel yukarıda olduğu gibi bir ifade verirken, çok sayıda asker ise sınırı geçecek olan gerillaların top atışı karşısında deşifre olduklarını anlayıp geri dönmeleri gerektiğini, gerillaların askeri bilgi ve tecrübeye sahip oldukları için herhangi bir saldırıda bir araya toplanmak yerine araziye dağılarak hedef küçültmeye gideceklerini, İHA’nın sesini duyduklarında ise hareketsiz kalarak görüntü vermemeye çalışacaklarını, şemsiye kullanarak veya güvenli bir yere geçerek İHA termal kameraları tarafından ısılarının alınmasını engelleyeceklerini ifade etmektedirler. Aynı askerler katliam günü bombalanan grubun ise bunun tersi hareketlerde bulunduğu için kaçakçı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Belgelerde Batman İHA Filo Komutanlığı, Şırnak’ta bulunan 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’ndaki üst düzey askerler ve daha birçok merkezde görüntülerin yukarıda dile getirilen nedenler ile kaçakçı olarak değerlendirildiği ve üstlerine bu değerlendirmeyi ilettikleri anlaşılmaktadır. Bunlardan en önemlilerinden biri, kuşkusuz 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda yaşanan tartışma ve değerlendirmelerdir. Katliam günü Tümen Harekat Merkezinde Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük, Harekat Şube Müdürü Kara Pilot Kurmay Binbaşı Murat Karakaş, Kurmay Başkanı Vekili ve İstihbarat Şube Müdürü Jandarma Kurmay Binbaşı Halil İbrahim Yıldırım, Yarbay İlhan Meteoğlu, Harekat Merkezi Vardiya Amiri Binbaşı Ahmet Kunt, Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Erhan Patır gibi üst düzey komutanlar bulunmaktadır.

BİNBAŞI YILDIRIM’IN ÇARPICI İFADELERİ!

Görüntünün tespit edilmesinin ardından İstihbarat Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Halil İbrahim Yıldırım, olay günü yaptığı değerlendirmeyi Genelkurmay Askeri Savcısı Hakim Yarbay Ali Müjdat Eski’ye verdiği ifadede şu şekilde belirtiyor: ”…Tümen Komutanı sorduğunda bölgenin sıklıkla kaçakçılık faaliyetinde kullanılması, tespit edilen görüntünün kaçakçılık güzergahında olması, bölgeye çok yakın bir yerde PKK’nin gümrük noktasının bulunması, ısı kaynaklarının bölgeye araçla gelmesi gibi sebepleri sıralayarak kaçakçı olma ihtimalinin yüksek olduğunu, daha net bir kanaate varabilmek için de bir süre takip etmemizi, bölgeye kuzeyden birilerinin yük hayvanıyla gelip tekrar kuzeye intikal etmeleri halinde, kaçakçı olarak muamele etmemiz gerektiğini söyledim.” Diğer personelin de kendisiyle aynı değerlendirmelerde bulunduğunu dile getiren Yıldırım, ayrıca kuzeyden intikal eden şahıslar olup olmadığını kontrol maksadıyla İHA’nın muhtemel güzergahları izlemesini Yarbay İlhan Meteoğlu aracılığıyla Batman 2. Filo Komutanlığından talep ettiklerini belirtiyor.

BELGE SUNULUYOR

Bu talep sonrası kuzey güzergahını kontrol eden İHA, saat 18.23 sularında araçların bulunduğu bölgeye kuzey istikametinde insan ve hayvanlardan oluşan 22-23 kişilik canlı grubu tespit ediyor. İHA yine aynı istikamette 17 kişilik başka bir canlı grubunu da görüyor. Bunun üzerine Yıldırım, Tümen Komutanı İlhan Bölük’e geçen yıl aynı tarih ve yerde benzer bir görüntü tespit ettiklerini, kaçakçı olarak değerlendirdiklerini, güzergahlara helikopterle birlik indirerek kaçakçıları yakaladıklarını belirtiyor ve olayın olduğu tarihteki Harekat Günlük Durum Raporu’nun (HAGÜNDURAP) bilgisayar çıktısını veriyor.

‘KOMUTANIM YANLIŞ YAPARSANIZ, BUNLAR KAÇAKÇIYA BENZİYOR’

Belgelerde buna benzer birçok ifade yer almaktadır. Yine önemli gördüğümüz bir ifade de Batman’da bulunan 2. İHA Filo Komutanlığı’nda filo komutanı olarak görev yapan Hava Pilot Kurmay Binbaşı Ali İhsan Şahin’in ifadeleridir. Şahin, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcısı Hakim Albay Ali Müjdat Eski’ye verdiği ifadede şunları söylemektedir: “Saatini hatırlamıyorum. Grubun kaçakçı grubuna benzediğini düşündüğümüzü 2. Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi’ne (2. BHHM) telefonla bildirdim. Sanırım devre arkadaşım İsmail Gökhan Humalı Binbaşı ile görüştüm. Görüşme sohbet havasında idi. Bu görüşme esnasında 14. İUS Üs Komutanı Albay Fidan Yüksel harekat odasına girdi. Telefon görüşmemizi duydu. Bana üzerime vazife olmayan işlere karıştığımdan bahisle kızdı. Sorumluluğumuzun ve yetkimizin olmadığını belirtti. Bana, grubun terörist mi kaçakçı mı olduğunu sen bilemezsin, dedi. Bunu söylemekten kastı değerlendirme yapma yetki ve sorumluluğumuzun olmadığını belirtmekti diye düşünüyorum. Bu görüşmeden yaklaşık yarım saat sonra 2. BHHM Amiri Hava Pilot Kurmay Albay Ahmet Kazdal ile benzer içerikli bir görüşme yaptım. Albay Ahmet Kazdal’ın söylemlerinden ilerleyen saatlerde hava operasyonu düzenlenebileceği izlenimini edindim ve kendisine, ‘Komutanım yanlış yaparsınız, bunlar kaçakçıya benziyor’ dedim. Kazdal Albay bana ‘Bir şey olacağı yok, izliyoruz’ dedi. Bunun haricinde genellikle Gürvil’deki İKM personeli ile telefon görüşmesi yaptım. Onlar da bizimle aynı fikirdeydiler.” Şahin, ayrıca bombalama başlamadan önce harekat merkezinden ayrıldığını, daha sonra personellerden hava harekatını öğrendiğini, uçakların grupları vurduklarını, saldırı sonrası normal bombalamadan beklenen yangından çok daha fazla miktarda yangın çıktığını ve yangının bir süre devam ettiğini de ifade etmektedir. Şahin, ayrıca ifadesinde ilk görüntünün ABD’ye ait predatör tarafından tespit edildiğini, bunun Türk makamlarına bildirilmesi sonrası İHA’nın bölgeye yönlendirildiğini ve İHA’nın bölgedeki faaliyetlerine başlar başlamaz hareketliliği tespit ettiğini bir duyum olarak paylaşmaktadır. Son olarak, 2. İHA Filo Komutanlığı olarak yaptıkları değerlendirmeleri 2. BHHM ve 2. Ordu Komutanlığı ile paylaştıklarını kaydetmektedir.

‘KARŞI ÇIKTIM; ÇÜNKÜ KANAATİM KAÇAKÇI OLDUKLARI YÖNÜNDEYDİ’

Katliam günü 2. İHA Filo Komutanlığına bağlı İHA uçucusu olarak Şırnak Gürvil İleri Kontrol Merkezi (İKM) Yer Kontrol İstasyonu’nda (YKİ) görevli olan ve katliamda kullanılan İHA’yı uçuran Hava S/S Yüzbaşı Duran İspir, Şahin’in ifadelerini doğrulamaktadır. İspir, askeri savcıya verdiği ifadede şöyle demektedir: “Vardiyayı Yüzbaşı Baha Pakkan’dan devralmıştım. Yüzbaşı Pakkan vardiya devir tesliminde bana görüntülerin kaçakçılara ait olabileceğini söyleyerek ayrılmıştı. Biz de ısı kaynaklarının hareketinden kaçakçı olduklarını değerlendirmiştik. Çünkü araçlardan yük hayvanlarına malzeme yükleyip kuzeye kafile halinde intikale başlamışlardı. Yol boyunca da İHA alçak irtifada uçtuğundan sesini duymuş olmaları gerekirken, düzenlerinde bir değişiklik olmamıştı. Bu durum klasik terörist harekat tarzıyla uyuşmuyordu. Teröristler İHA sesi duyduklarında ya hareket etmeden beklerler ya da ısılarının algılanmasını engelleyecek yerlere saklanırlar. Kara birliklerinin top atışı yapacağı bilgisi de gelince İHA harekat odasındaki personelle emin olunmaksızın uyarı mahiyetinde de olsa top atışı yapılmasına karşı çıktım. Çünkü geçmişteki tecrübelerime binaen top atışının güvenilir bir atış olmadığını, yanlışlıkla kötü sonuçlar doğurabileceğini düşünüyordum. Bu fikirlerimi 2. Filo harekat odasındaki personelle paylaştım. Çünkü kanaatim grubun kaçakçılardan oluştuğu yönündeydi. Hatırladığım kadarıyla Filo Komutanı Ali İhsan Şahin binbaşıyla da fikrimi paylaşmıştım. O da benimle hem fikir olduğunu, bu fikrini 2. BHMM ile paylaştığını söylemişti.”

KATLİAMA ŞAHİT OLMAMAK İÇİN HAREKAT MERKEZİNİ TERK ETTİ!

İspir, devamla şunları ifade etmektedir: “Saat 20.30 civarında iki grup halinde intikal eden kafilenin öndeki grubu, sınırın hemen hemen sıfır noktasında durdu, beklemeye başladı. Aynı saatte bölgeye uçakların geleceği bilgisi iletildi. YKİ olarak grubun kaçakçı grubu olduğuna dair kanaatimizde bir değişiklik olmadığından filo harekat odasıyla gelişmeler hakkında kanaatimizi de belirtecek şekilde görüşmeler yaptık. 2. İHA Filo Komutanı Ali İhsan Şahin Binbaşı da benimle aynı fikirdeydi. Ancak inisiyatif kullanamayacağı için olsa gerek, şahit olmak istemediğini söyleyerek, harekat odasından ayrılacağını belirtti.”

Bir başka belge katliam günü grupların geçiş güzergahlarını kapatmak için araziye çıkan timlerin geçici görev kağıdında yazılan bilgilerdir. Gülyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Vehbi Göçmen, karakol ceride defterine ve geçici görev kağıdına, Albay Hüseyin Onur Güney’in emri ile 2 er ve 2 korucu ile çıktıkları görevin kaçakçılık olaylarını önlemek amacıyla yapılacağını yazmaktadır. Göçmen ve yanındaki timler bombalamadan saatler önce göreve çıkmalarına rağmen, resmi belgelere kendilerine verilen görevin kaçakçılık olaylarını önlemek amacını taşıdığını yazması tesadüf değildir. Göçmen, bu durumu ilginç bir şekilde izah etmektedir. Göçmen, Albay Güney’in kendilerine sınırın diğer tarafında bir grubun tespit edildiğini, bu grubun kaçakçı veya gerilla olabileceğini söylediğini, ancak kendisi deftere yazarken sadece kaçakçı olarak yazdığını, “terörist” olarak yazmayı unuttuğunu, bunu daha sonra fark ettiğini, ancak “Resmi belgede tahribat yapmanın suç olduğunu bildiği” için değiştirmediğini ileri sürmektedir. Göçmen, aşağıda vereceğimiz bazı ifadelerinde de bu unutkanlıklarını tekrarlayacaktır, ancak Albay Güney, Başçavuş Göçmen’in aksine, kendisinin Göçmen’e grubun niteliğine ilişkin herhangi bir bilgi vermediğini, paylaşmadığını söylemektedir.

Yukarıda belgelerden alıntıladığımız ifadelerden de anlaşılacağı üzere grubun kaçakçı olduğu net olarak bilinmektedir. İfade veren askerlerin grubu neden kaçakçı olarak değerlendirdiklerine dair ileri sürdükleri gerekçeler görmezden gelinebilecek gerekçeler değildir.

Köylüler askeri birimleri grubun kaçakçı olduğu yönünde uyarmışlar mıydı? Grubun iddia edildiği gibi gerilla grubu olması halinde bile üs bölgelerine saldırı durumları var mıydı?

Öncelikle köylülerin askeri birimleri arayıp grubun kaçakçı olduğu yönünde uyardıkları gerçeği, sadece köylülerin ifadelerinde yer almamaktadır. Bu durum konu hakkında inceleme, tahkikat yapan tüm komisyonlar tarafından tespit edilmiş bir bilgidir. Köylülerin karakol komutanı Başçavuş Vehbi Göçmen ve Tugay Komutanı Albay Hüseyin Onur Güney’i aradıkları söz konusu şahıslar tarafından da kabul edilmektedir. Ancak Göçmen ve Güney, aramanın bombalamanın bitimi veya bitimine yakın bir saatte yapıldığını ileri sürmektedir. Buna rağmen Ubeydullah Encü, bombalamayı saat 21.55 civarında duyduğunu ve hemen Vehbi Göçmen’i aradığını söylemektedir. Bu saat esas alındığında bombalamanın durdurulması halinde en arkada bulunan 3. gruptaki insanlar halen yaşıyor olacaktı. Bu konuda Göçmen’in verdiği ifadelerde çelişkiler bulunmaktadır. Göçmen ifadesini sürekli değiştirmektedir. Çelişkileri belirtecek olursak, Göçmen bir ifadesinde arazide iken bulundukları yerde telefon çekmediği için kimsenin kendisini aramadığını, geri çekilme esnasında köyün çıkışında köylüler ile karşılaştığını ve bu şekilde kaçakçıların bombalanmış olabileceğinin kendisine aktarıldığını söylemekte, başka bir ifadesinde ise arazide iken kendisine gelen bir telefonda böyle bir uyarının yapıldığını kaydetmektedir. Arazide iken gelen uyarıyı neden üst komutanlıklar ile paylaşmadığı sorusuna Göçmen, bilgiyi paylaşmanın aklına gelmediğini belirterek cevap vermektedir.

KATLİAMDA YAKINLARINI KAYBEDEN KORUCU KATLİAMI AKLAMAYA ÇALIŞIYOR!

Herhangi bir arama yapılmasaydı bile Göçmen’in köyden kimsenin kaçakçılığa gidip gitmediğini öğrenmesi zor değildir. Zira kendisi ile birlikte 2 köy korucusu da operasyona çıkmıştır. Göçmen, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerine verdiği ifadede bu konuda şunları söylemektedir: “…Bu sırada uçakların seslerini duyduk. Ben yanımdaki koruculardan birisi olan Mesut Encü’ye ‘Ya buraya uçaklar da geldi, sınır ötesinde sizin çocuklardan kimse var mı?’ diye sordum. O da bana ‘Benim bilgim yok, hatta bu uçaklar buraya geldiğine göre burada mutlaka terörist vardır’ dedi. Diğer korucu olan Hüseyin Ürek’e aynı soruyu sormak aklıma gelmedi. Hemen akabinde bir patlama sesi duyduk.” Peki, Göçmen neden köy korucusu Mesut Encü’ye akıl ettiği soruyu diğer köy korucusu Hüseyin Ürek’e sormayı akıl edemiyor? Nedenini öğrenmek için belgelerdeki önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Belgelerde katliama dair ifade veren bir gizli tanık bulunmaktadır. Sakarya kod adıyla kimliği gizlenen gizli tanık, Göçmen ve diğer askeri personel ile benzer ifadeler vererek, katliamı aklamaya çalışmaktadır. İfadesinde katliamda iki yakınını kaybettiğini belirten Sakarya kod adlı gizli tanık, köy korucusu Mesut Encü’dür. Uludere Cumhuriyet Savcılığı tarafından bir yıl süreyle tanık koruma kanunu kapsamına alınan Mesut Encü, katliamdan bir yıl sonra verdiği ifade nedeniyle güvende olmadığını ileri sürerek, tanık koruma süresinin uzatılmasını talep etmektedir. Uludere Cumhuriyet Savcılığı bu talep üzerine, katliam dosyasının gönderildiği Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’ndan sürenin bir yıl daha uzatılmasını istemektedir. Ancak katliamda yakınlarını kaybettiğini belirtmesine rağmen katliamın üstünün örtülmesi için ifade veren Mesut Encü’nün bu talebi, askeri savcılık tarafından, Encü’nün verdiği ifadelerin birçok askeri personel tarafından da verildiği, özel, gizli bir bilgi içermediği gerekçe gösterilerek ret edilmektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi Göçmen’in ifadesinde Mesut Encü’yü şahit göstermesi boşuna değildir.

Grubun gerilla olması halinde herhangi bir askeri üs veya yerleşim yerine saldırı yapma ihtimali var mıydı?

Askeri yetkililer, gerilla grubu olarak değerlendirdikleri grubun kalabalık olması nedeniyle sınır içine girmeleri halinde askeri üslere yönelik eylem yapma ihtimallerine karşı acil bir şekilde müdahale edilmesinin zorunluluk arz ettiğini ileri sürmektedir. Bu konu İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından da incelenmiş ve raporda geniş bir şekilde yer verilmiştir. Söz konusu raporda yer alan İHA görüntülerinin izlenmesi sonucu hazırlanan teknik rapora göre; birinci bombanın düştüğü yerin koordinatı 38SLG, 23628, 33499, alt:1717 metre, ikinci bombanın düştüğü yerin koordinatı 38SLG, 23611,33436, Alt:1720 metre, 3. bombanın düştüğü yerin koordinatı 38SLG, 23623, 33533, 4. bombanın düştüğü yerin koordinatı 38SLG, 23316, 32460 olduğu tespit edilmiştir. Bu koordinatlara göre birinci bombanın düştüğü yer ile ikinci arasında 63 metre, ikinci bombanın düştüğü yer ile üçüncü arasında 103 metre, üçüncü bomba ile dördüncü bombanın düştüğü yer arasında yaklaşık 1 kilometre olduğu tespit edilmiştir. Katliam yeri müfettişler tarafından helikopterle havadan incelenmiş, katliam yerinin eğimli olduğu, ağaçlık bulunmadığı, olay yerine çok yakın bir alanda kapatılmış üs bölgesi(Beyaztepe) bulunduğu ve alanın karla kaplı olduğu, sınırın Türkiye tarafında ise birbirine paralel vadiler bulunduğu, bazı bölgelerin ağaçlık olduğu, arazi yapısının oldukça engebeli ve birbirini takip eden tepeler bulunduğu gözlemlenmiştir.

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından hazırlanan raporda şu bilgilere yer verilmektedir: ”İHA görüntülerinde, kapatılmış olan Beyaztepe üs bölgesine yakın bölgede beklemede olan grubun bulunduğu yere en yakın yerleşim ve üs bölgesinin yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta olduğu, bu mesafedeki bir grubun kısa zaman içerisinde saldırıda bulunabileceği bir yerin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Buluşma noktasının sınıra uzaklığı alınan ifadelerde yaklaşık 5 kilometre olarak belirtilmiştir. Yine alınan ifadelerde bu bölgeden katırla sınır bölgesine 1.30 saatte varıldığı ifade edilmiştir. İHA görüntülerinin ilk tespit edildiği saat 17.20 ile ilk bombanın atıldığı saat 21.39 arasında 4 saat 19 dakika zaman aralığı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca görüntülerdeki grup sınırın sıfır noktasına vardıktan sonra yaklaşık 40 dakika beklemiştir. Bu süre içerisinde İHA görüntülerinden tespit edilen grubun niteliği hakkında bilgi almak için yeterli zamanın bulunduğu değerlendirilmiştir.”

Belgelerde dile getirilen bu hususlar askeri makamların söz konusu iddialarına cevap niteliği taşımakta ve bu iddiaların doğru olmadığını kuşkulardan uzak bir şekilde ispatlamaktadır.

Grubun içinde kaçakçılar ile birlikte gerillaların da olduğu, 2 gerillanın yaşamını yitirdiği, cenaze ve malzemelerin katliam yerinden alınıp güneye götürüldüğü, kaçakçıların gerilla ile işbirliği içinde olduğu ve geçişlerde kuryelik yaptığı, gerillaların kaçakçı gruplar içerisine karışarak sınırı geçtiği iddiasına ilişkin;

Katliam sonrası bölgeden toplanan tüm cenazelerin köylülere ait olması, vurulan grubun sınır ticareti yapan siviller olduğunun anlaşılmasına rağmen Genelkurmay Başkanlığı ve hükümet yetkilileri yukarıda belirttiğimiz iddiayı sıkça tekrarlamış, soruşturma yürüten savcılıklara sürekli olarak yeni bir bilgi olarak sundukları ancak kaynağı belirsiz kimi duyumlar ile bu iddiayı ispatlamaya çalıştığı belgelerden anlaşılmaktadır. Bu duyumlardan birinde, katliamdan 2 gün sonra 30 Aralık 2011 günü saat 08.30’da Şırnak MİT Müdürlüğü’nden “Ömür Bey” isimli kişinin, 23. Jandarma Sınır Tümen İstihbarat Şube Müdürünü (Not: istihbarat şube müdürünün ifadesinde bu kişinin ismi Halit olarak geçmektedir. D.F.) arayarak, “Görüntü alınan grubun geçişine gözcülük eden (Ortasu köyünden) Faysal Güzel isimli şahsın Beyaztepe’nin 500 metre batısında bulunduğu, olaydan sonra grubun bulunduğu yere koşarak müdahale ettiği, grubun bulunduğu yerde teröristlere ait olduğu değerlendirilen malzemeleri halk arasında Ziyaret (Beyaztepe 2 kilometre batısında Pirbabil türbesi olarak bilinen yer) denilen yerin arka kısmında bulunan kayalık bölgede sakladığı” şeklinde bilgi verdiği, söz konusu bilgiyi talep edildiği halde yazılı olarak vermediği ileri sürülmektedir. Aynı konuda MİT Müsteşarlığı Şırnak İl Müdürü Ercan Sayılar (Not: kimi belgelerde MİT bölge müdürü olarak tanımlanmaktadır) tarafından 30 Aralık 2011 günü öğlen saatlerinde Şırnak İl Jandarma Komutanı’nın cep telefonu aranarak, “Hava harekatından sonra olay yerine yakın Pirbabil Türbesi bölgesindeki çeşme civarına bazı malzemelerin saklandığı yönünde haber elde ettikleri” belirtilerek bölgenin kontrol edilip edilmediğinin sorulduğu belirtilmektedir. Bu duyumları ciddiye alan askeri yetkililerin aynı gün söz konusu bölgeye arama/tarama faaliyeti amacıyla operasyon düzenlediği, ancak herhangi bir malzeme veya iddiayı doğrulayacak emareye ulaşamadığı da yine belgelerden anlaşılmaktadır.

Gerillaların kaçakçı grupları içerisinde sınırı geçtiği veya kaçakçıların gerillalara kuryelik yaptığı iddiası ise sadece gerilla saflarından kaçan kimi şahısların itirafnamelerine dayandırılmaktadır. Söz konusu itirafların ne kadar gerçeği yansıttığı bir yana, bu iddia dosyalarda yer alan askeri belgeler ile çürütülmektedir. Belgeler arasında Gülyazı Karakol Komutanlığı, 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı, 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı ve Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı’na ait asayiş cerideleri ve kaçakçılık vukuat raporlarında, müdahale edilen kaçakçılık olayları, ele geçirilen kaçakçı ve malzemeler, yıllara göre istatistiki olarak yer almaktadır. Tüm sınır hatlarında yaşanan olaylar bu belgelerde yer almaktadır. Belgelerde kaçakçılık olaylarına ilişkin yılda binlerce olayın yaşandığı, jandarmanın binlerce kaçakçılık olayına müdahale ettiği ve kaçakçılık yaptığı iddia edilen binlerce kişiyi yakalayıp adli mercilere sevk ettiği belirtilmektedir. Binlerce olay ve yakalanan binlerce kişi arasında bugüne kadar hiçbir gerillanın kaçakçı grup içinde yakalanmamış olması, kaçakçılar arasında herhangi bir gerillanın tespit edilememiş olması, söz konusu iddianın doğru olmadığını açıkça göstermektedir. Deyim yerindeyse devlet kendi iddiasını kendi resmi belgeleri ile boşa çıkarmakta, ancak yine de bu iddiasını sürdürmeye çalışmaktadır.

Yaşamını yitirenlerin PKK sempatizanı oldukları, gerilla saflarında yakınlarının olduğu iddiasının ailelere ait sicil kayıtları ve yaşamlarını yitirenlerin facebook sayfalarından tespit edildiğine dair söyleme ilişkin ise sanırım ancak şu söylenebilir; “Velev ki bu iddia doğru olsun”, bu durum katliama gerekçe olarak sunulabilinir mi? İnsanların ailelerinden veya yakın akrabalarından gerillaya katılanların olması, uçaklarla bombalanmalarını meşrulaştırır mı? Gerçekten de katliamda katledilenlerin veya yakınlarının PKK sempatizanı olup olmadığını veya gerilla saflarında yakınlarının bulunup bulunmadığını sadece Roboskili köylüler cevaplandırabilir. Ancak katliam öncesi yapılan seçimlerde Roboskililerin büyük bir çoğunluğunun BDP’ye oy verdiği belgelerdeki ifadelerden de anlaşılmaktadır. Başka bir gerçek ise katliam öncesi Roboski ve Bujeh köylerinde hemen hemen her ailede en az bir kişinin korucu olduğudur. Yani devletin gerillalara yönelik asker ile birlikte operasyona çıkmaları için silah verdiği kişilerdir. Zira katliam günü birçok kişi korucu olduğu için askeri üs veya karakollarda nöbet tutmuş, çocuklarının, yakınlarının Türk savaş uçakları tarafından katledildiğini de askerleri korumak için nöbet tuttukları karakol veya üs bölgelerinde öğrenmiştir. Yine katliamda yaşamını yitiren bir kişi geçici köy korucusudur. Yaşamını yitirenlerden 17’sinin babası geçici köy korucusu olarak görev yapmaktadır. Ayrıca yaşamını yitirenlerden 8’inin babası ise emekli korucudur. Buna rağmen katliamdan kendini aklamak isteyen askeri makamların, katliamda yaşamını yitirenleri ve ailelerini “terörist” olarak lanse etmesi, ilk defa karşılaşılan bir durum değildir. Çünkü korucu dahi olsalar devletin gözünde Kürt olmak “terörist” olmakla eşdeğerdedir.

Peki, bu konuda İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından hazırlanan raporda hangi sonuca ulaşılmıştır? Rapordaki ifadeyi olduğu gibi aktarıyoruz: “Olayda hayatını kaybeden vatandaşlardan BTÖ mensubu veya sempatizanı olup olmadığı Emniyet ve jandarma kayıtlarından araştırılmış; hayatını kaybedenlerin içerisinde BTÖ mensubu veya sempatizanı olmadığı anlaşılmıştır. İHA görüntülerinin izlenmesi sonucunda hava operasyonuna maruz kalan grubun içerisinde BTÖ mensuplarının bulunmadığı, olayda hayatını kaybeden ve sağ kurtulanların sayısı ile İHA görüntülerindeki grubun sayılarının yaklaşık aynı olduğu anlaşılmıştır.”

YARIN: KATLİAMIN İSTİHBARAT VE HUKUKİ BOYUTU