Kadına yönelik şiddet mücadele ile son bulur!

Kadına yönelik şiddet mücadele ile son bulur!

Kadın Buluşma Merkezi(UTA-AMARA) aktivistlerinden Sultan Öger, Avrupa’da Kürt kadınlarına yönelik şiddetin olduğunu belirterek, buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Dominik Cumhuriyeti'nde, 25 Kasım 1960 yılında Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerinin sistem tarafından katledilmesinin üzerinden 21 yıl geçtikten sonra ilk önce Latin Amerika Kadın kurultayı'nda, ardından da 1985 yılında Birleşmiş Milletler (BM), tarafından 25 Kasım, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak kabul edildi. Bu tarihten itibaren tüm dünyada 25 Kasım kadına karşı şiddet ile mücadele günü olarak görülüyor. Ancak bütün mücadele ve itirazlara rağmen kadınlara yönelik şiddet bir türlü son bulmuyor. Dünyada her gün onlarca kadın namus cinayetine kurban ediliyor. Yüz binlercesi şiddete maruz kalıyor.

Kadına yönelik şiddetin doğuda, batıya oranla daha fazla olduğu bir gerçek. Feodalitenin ışığında süren yaşamda, şiddetin keskin olduğu göz ardı edilmeyecek bir gerçek. Kürt kadınları gizli açık şiddete yaygın bir biçimde maruz kalıyor. Öldürülüyor, namus cinayetine kurban gidiyor. Kürt kadınlarının Kürdistan'da ya da Avrupa'da yaşaması hiç bir şeyi değiştirmiyor.

Almanya'da 2006 yılından bu yana faaliyet yürüten Kadın Buluşma Merkezi (UTA-AMARA) aktivistlerinden Sultan Öger, Avrupa'da Kürt kadınlarına yönelik şiddetin devam ettiğini belirterek, burada Kürt kurumlarını ve politik Kürt erkeklerinin rolü olduğunu söylüyor. Öger, yaşanan bu sorunların ancak kadın mücadelesi ve örgütlülüğüyle son bulacağına dikkat çekiyor.

'YAŞANANLAR KADINA KARŞI BİR SAVAŞTIR'

UTA-AMARA aktivistlerinden Sultan Öger, kadına yönelik şiddetin tarihsel bağlarının olduğunu belirterek, sosyolojik-psikolojik olarak, ela alınması gerektiğini söylüyor. Öger, kadına yönelik şiddetinin binlerce yıllık bir tarihi olduğunu hatırlatarak, “Şiddet olgusu egemen ve erkek ideolojisi kültüründen geliyor. İnsanlık tarihinde günümüze kadar bu süre gelmiştir. Bu da doğal yaşama son verilmiş, ata erkil sistemin başlangıcı olmuştur. Bu kadına karşı savaşın ilanının başlangıcıdır. Kadının katledilmesi tecrit edilmesi, baskı altında tutulması, bunun sonuçlarıdır” diyor.

Dünyada yaşanan savaşların kadın ve çocuklarının üzerinde yarattığı sonuçlara da değinen Sultan Öger, “Savaşlarda en çok kadın ve çocuklar zarar görüyor. Sürgün ediliyor, tecavüz ediliyor. Bunlar savaştır. Ama ne yazı ki bunun tanımı yok. Geçtiğimiz yıl dünyanın çeşitli ülkelerinde yüzlerce ve hatta binlere kadın tecavüz ile karşı karşıya k aldı. Bu bir savaş ve soykırımdır. Yine Afrika’da kadına yönelik sünnet devam ediyor. Yine DAİŞ'in saldırıları kadınlara karşı amansız bir savaştır. Ataerkil sistemin bütün sonucudur. Bu bir soykırım ve katliamdır. Bunun kadına yönelik savaş olarak kabul edilmesi gerekiyor. Ama uluslararası devletler ve Birleşmiş Milletler (BM) hala böyle bir karar almış değil” diye ekliyor. Erkeklerin bunu yapmasının mümkün olmayacağını belirten Öger, ancak bunun için de kadınların kendi mücadelesinin yükseltilmesiyle mümkün olabileceğini kaydediyor.

'AVRUPA'DA GİZLİ BİR ŞİDDET VAR'

Avrupa'da yaşayan kadınların büyük sorunları olduğunun altını çizen Sultan Öger, şöyle konuşuyor: “Avrupa'da sisteminden kaynaklı burada yaşayan kadınların büyük sorunu var. Bunun için mevcut sistem, kadınlar tarafından deşifre edilmesi gerekiyor. Avrupa'daki gizli bir şiddet var. Tecavüz ve seks sektörü had safhada. Kadın şiddeti, sistem tarafından normalleştirilmiş. Bunun için basın ve kamuoyu fazla görmüyor. Cinayetler sıkça oluyor ama maalesef farklı bir süs verilerek, yansıtılıyor. Avrupa'da görünmeyen egemenlerin bir yüzü var. Kendilerini demokrat çağdaş gördükleri için bu görülmüyor. Sistemin kadına sunduğu düşünce gücünden çok bedensel ve fiziğinin kullanılması söz konusu. Yine ekonomik kuşatmadan dolayı kadın buna mecbur ediliyor. İş alanında çalışan kadınlar erkeklere göre az maaş alıyor, yönetici oranları düşük. Psikolojik bir baskı söz konusu. Sosyal alanda kadınlar fazla çalışıyor ama hiç biri karar verici konumunda değiller. İkinci dünya savaşında erkeklerin ölmesinden dolayı sistemin inşası için kadınlar işe alındı. Yoksa kadınların ekonomik özgürlükleri sağlasın diye, değil. İhtiyaç olduğu içindir. Yaşamın her alanında son sözü erkekler söylüyor.“

'SAVAŞIN YARATTIĞI TRAVMALAR VAR'

“Avrupa'da 1,5 milyon Kürt yaşıyor. Burada yaşayan Kürt kadınlarının başlıca sorunları nelerdir?” sorusuna ise UTA-AMAR aaktivistlerinden Öger, şu cevabı veriyor: “Kürtler, savaş, şiddet ve ölümün içinden buralara geldiler. Bunun yarattığı psikoloji ve travmalar var. Günümüzde de yaşıyorlar. Bununla birlikte belirli bir yaştan sonra farklı kültürü tanıma dillerini öğrenme farklı bir sorun ortaya çıkıyorlar. Bir zorunluluktan dolayı buraya gelmişler. İki dilli ve farklı inancın yarattı sonuçlardır. Bunun yarattığı aile içi sorunlar. Kumar, işsizlik, alkol olmak üzere sistemin her türlü yoz yaşama bulaşmamışlığın sonucunda kadın ve erkek arasında sorunlar çıkıyor. Bununla birlikte her iki kültür arasında sıkışmış yeni nesil, bir kimlik bulanımı yaşıyor. Birçok sorun baş gösteriyor. Aileler çocuklarının yaşadığı bu sorunu gidermek için hemen çocuklarını evlendiriyorlar. Çözümü burada görüyorlar. Tabii buda çözüm yerine sorun oluyor. Temel sorunda bu zamandan sonra başlamış oluyor. Burada da kadına şiddet devreye giriyor.“

 'GÖRÜCÜ USULÜ EVLİLİK ŞİDDETİ DOĞURUYOR'

Sultan Öger, aileler arasında yapılan görücü usulü evlilik ve ithal gelin-damat yoluyla yapılan evliliklerin şiddette yol açtığını kaydederek, “Aileler, çocuklarını kötü ve yoz yaşamda yaşam da kurtarma zihniyetiyle yapılan evlilikler olduğu için çoğu da akraba evliliği oluyor. Bundan dolayı anlaşmamazlık ve çatışmalar çıkıyor. Burada da kadına yönelik şiddet artıyor. Kadını ülkeden Avrupa'ya getirip, eve kapatıyorlar. Sosyal tecrit başlıyor. Dil öğrenmeye izin verilmiyor, ehliyet alınamıyor. Tek başına dışarıya bile çıkamıyor. Burada bir tuzak başlıyor. Kadınlar geldiklerinde töre, kültür ve aile korkusunda sesini çıkarmıyor. Bu böyle kaç yıl sürüyor. Bu koşulların dayanılmaz bir noktaya gelince ses çıkarmaya başlıyor. Bundan dolayı da şiddet ile karşılaşıyor. Kadın boşalmak istemeye başlayınca da erkek kabul etmiyor. Ve bu durum cinayete kadar varıyor. Bunun başlıca nedeni de kumar, alkol ve dışardaki yoz yaşamdır“ diye kaydediyor.

Avrupa'daki Kürt ailelerinin parçalandığını iddia eden Sultan Öger, “Avrupa'da yaşayan Kürt ailelerin içerisinde ciddi bir oranda boşanma var. Şu anda üçte ikisi de boşanma sınırında. Kürtler arasında bu oldukça yaygın. En büyük neden ise ithal gelin. Çünkü bire bir tanışmıyorlar ve burada söylenen her şey yalan çıkıyor. Doğal olarak evlilik bir yalan üzerinden kuruluyor. Bu da sonrada kendisiyle birlikte birçok sorun beraberinde getiriyor. Boşanmak isteyen kadınlar öldürülmek isteniliyor. Eğer buradaki yasalar izin verse erkekler bu tür talepte bulunan kadınları öldürür “diyor.

'POLİTİK ÇEVRELER ARASINDA DA ŞİDDET VAR'

UTA-AMARA kadın kurumun yöneticisi Sultan Öger, kadına yönelik şiddetin Kürt toplumun bütün kesimlerinde yaygın olduğunu öne sürerek, şunları söylüyor:“ Başta politik mücadelesi içerisinde olan Kürtler olmak üzere toplumun bütün kesiminin arasında şiddet mevcut. Hem de tahmin edilmediği kadar yaygın. Politik Kürt çevrelerin içerisinde belirli bir değişim dönüşüm söz konusu ama bunların yanında yaşanan ciddi geriliklerde var. Bu birçok noktalarda kendini gösteriyor. Kendini yurtsever, ulusal mücadelenin bir parçası olarak görüyor ama ulusal özgürlük mücadelesinin toplumun, kadınların eşit ve özgür yaşam için prensip ettiğini algılamıyor. Bunu düşünmüyor. İçerisine birçok gerilik barındırıyor. Bu mücadeleyi sadece Kürtlerin özgürlüğü olarak ele alıyor. Kadın mücadelesi, özgürlüğü demokrasi eşitlik olarak bakmıyor. Onun için de rahatlıkla evinde kadına, kızına baskı uyuluyor, şiddet yapıyor. Dışarda da demokrat ve özgürlükten yana gösteriyor. Ve eşine de şiddet uyguluyor. Bunu da kendinde hak olarak görüyor. Bu konuda etraflıca düşünün çok az bir kesim.“

'ANCAK MÜCADELE İLE AŞILIR'

Yaşanan sorunların çözümüne de değinen Öger,“ Avrupa'daki Kürt kurumları yetersiz kalıyor. Büyük bir rol onlara düşüyor. Hepsi sosyal, kültürel ve politik kurumlar olmasına rağmen toplumun içiresinde bir değişim ve dönüşümü gerçekleştiremiyorlar. Bunu çok rahatlıkla yapabilirler. Kurumlar eğer toplumsal sorunların üzerinde daha fazla çaba harcarlardı toplumun içinde kadına yönelik şiddet bu boyutta olmazdı. Örneğin bizim başlattığımız başlık parasını kaldıralım kampanyasında ortaya çıkan sonuçlara da toplumun sosyolojisini çok açık bir şekilde görebiliriz. Çünkü toplumumuzun içinde hala başlık parası çok yaygın. Ve toplumun büyük bir bölümü başlık parasını kaldırılmasını istemiyor. Kurumlara astığımız afişlerimiz bile bazı yerlerden kaldırıldı. Aslında bu açıktan açlıktan bizim çağdaş ve demokratik mücadeleye karşıdır “diyerek, eleştirilerde bulunuyor.

Öger, kurumlarda başlayan eşbaşkanlık sistemini de eleştirilerek, yeterince işlemediğini ve erkek egemenliğinin zihniyeti orada da devam ettiğini ifade ediyor.

Sorunlara karşı mücadele içerisinde olduklarının altını çizen Sultan Öger, konuşmasını şu sözlerle bitiriyor: “Buna karşı mücadele yürütüyoruz. Paneller, seminerler sorunları gidermek için bilgilendirme olmak üzere projeler yapıyoruz. Bunu yanında bülten, internet siteleri broşür ve kadın kurumlarıyla birlikte ortak çalışma faaliyetlerimiz söz konusu. UTA-AMARA, bu tür kadınlar için yeniden yaşama tutunacakları bir adres. Savrulduğu boşluk ve çarptığı duvarların yarattığı tahribatlara rağmen çözüm arayışında olup bizimle buluşmayı seçen kadınlara yaşamda kendilerine yeniden ama daha güçlü yer edinmeleri için destek olmaya çabalıyoruz. Bu konuda hukuki ve psikolojik danışmalık hattı, şiddete karşı bilinçlendirme çalışmaları, eğitim programlarıyla kadınlara destek oluyoruz."