Kadın, sevgilisini bile kendi seçemezse; ölür...

Kadın, sevgilisini bile kendi seçemezse; ölür...

Elazıð'ın Karakoçan ilçesinde, kararlarını kendi alamadıðı bir yaşam sürdürüyordu Medya Oral. Mutlu sayılmazdı. Zira, kim bilir, pek çok 20'li yaşlardaki genç kadın gibi, duygu ve heyecanın hüküm sürdüðü aşklar yaşamak istiyordu. 20 yaşındaydı.

Yeryüzünün en katıksız ve insani ama bu topraklarda muhtemel olmayanıydı, arzusu. Karar mercileri, onun bedensel olduðu gibi, ruhsal hareketlerini de yönlendirmek için hazırdı.

Mutsuzluðunun son adresi de, Mehmet Akif Yıldırım olmuştu. Medya onu sevmek, hem de ömrünü aynı evin içinde tüketecek kadar sevmek zorunda olduðunu anladıðında, nasıl bir direnç göstereceðini kestiremiyordu.

Ayırt ediciliðini, kokusunu, bakışını, nelere aðlayıp güldüðünü tanıma döneminden öte, evliliðin garantisi anlamına geliyordu, nişanlılık. Yalnız Medya gün saymak istemiyor, günlerin hızına yetişmekten çekiniyordu.

***

Ýlk itirazını M. Akif Yıldırım'a yaptı; "seni sevmiyorum!" Doðal şartlarda bir vazgeçiş için yeterliydi bu söz. Hasmının kispetine dokunarak, yenilgiyi kabullenen dövüşçü gibi davranılmalıydı.

Lakin, çoðu erkek gibi, Akif Yıldırım için de "sevginin" bir karşılıðı zaruret deðildi; kendisi "sevmişti" ve kifayetli olan da buydu. Medya bu itirazının ardından ayrılma talebini de nihayet açıklamıştı. Nişanlısı kulaðını tıkıyor; erkini sarsacak hiçbir lafa aldırış etmiyordu.

Kolay olmasa da, artık ailesine de açıklamıştı Medya; uzun süre tuttuðu nefesini, "onu sevmiyorum ve evlenmek istemiyorum" sözüyle hür bırakarak... Artık nefes alabiliyordu.

Nişanlısıyla görüşmek, bitmek bilmeyen saatler anlamındaydı, Medya için. Bir yabancıydı masanın karşısında oturan seyirci. Elleri ellerine deðmeliydi; bir dirhem aidiyet duymadıðı yabancının.

Tahammül edemedi ve onunla bir kez daha görüşmeyeceðini söyledi. Ama erkekliðin, iktidarın çöküşü olurdu bu. Akif Yıldırım'ın tahammül edemediði, tam da bu reddedilme haliydi.

Medya'yı ailesiyle yaşadıðı eve "ikna etmek" için gittiðinde; sevginin deðil, darbe alan erkekliðini kurtarmanın derdindeydi. Boş bir odada, başbaşa görüşmek istedi Akif Yıldırım. Medya, "belki ikna eden ben olurum" ümidiyle, onu dinlemeyi, "son kez dinlemeyi" kabul etti. Ýstese de istemese de bir daha dinleyemeyecekti zaten.

Medya, ikna edemedi. Akif Yıldırım, ikna edici hiçbir özelliðe sahip olmadıðının farkındalıðında; silahına sarıldı. Emniyet mandalı açılmış, erkeklik kurtarılmak üzereydi. Medya'nın zihninde ve kalbinde saklı tuttuðu ne varsa, kanlarıyla akıp gidiyordu artık. Erkeklerin cenneti, kadınların cehennemiydi. Böyle oluyordu sona ermeler...

SON SÖZ, MEDYA'NIN...

Nişanlısı tarafından geçtiðimiz günlerde öldürülerek Türkiye'de ne yazık ki 'alıştıðımız' bir kadın cinayeti haberlerinin son halkası olan Medya Oral, yukarıda özetlemeye çalıştıðımız ruh halini öldürülmeden önce arkadaşlarına mesaj yazarak anlatmıştı. Sözü, ANF'nin ulaştıðı o mektuplara, yani hep genç kalacak Medya'ya bırakıyoruz:

"Gücüm yok, yeminle zerre kadar gücüm yok. Hani dedim ya, düşündügüm şey intihar gibi bir şeydi ama ben o kadar beceriksizim ki, onu bile beceremem diye korkuyorum. Çünkü gerçekten güçsüzüm. O kadar ilaç kullandım. Artık psikolojim düzgün deðil. Zaten deliydim, toptan delireceðim."

"Anneme belli ettirmemeye çalışıyorum. Daha babasının vefatı bir ayı doldurmadı. Onun üzüntüsünde şimdi. Benimle ilgilenmesin, aðlamasın."

"Herkese çatmaya çalışıyorum. Farkında olmadan durup durup aðlıyorum yalnızken. Onlar kararı vermiş, artık bana laf kalmadı. Çocuða dedim, 'sevmiyorum seni' dedim. Hatta inadına sevgili gibi bir arkadaşla konuşmaya çalıştım, nişanlım anlasın sevmediðimi diye. Ne yaptıysam olmadı. 'Ben seni sevmiyorum, onu seviyorum' dedim ama Allah kahretsin yalan da konuşamıyorum. Rengimden, sesimden, bilmem neyimden anlaşılıyor yalanım."

ANF NEWS AGENCY