Kürt gençlerinin öfkesinin giderek büyüdüğünü belirten PKK YK Üyesi Duran Kalkan, “Sen Kürdü yaralıyken kurşuna dizersen, üzerine benzin döker yakarsan Kürt gençleri de öfke duyar. Ankara’da bu öfkeyi gördük. Bu bir değil, bin de olabilir” dedi. AKP’nin sadece Kürdün değil Türkiye ve Ortadoğu’nun da başına bela olduğuna dikkat çeken Kalkan, Türkiye’de aklı başında herkesin birleşerek bu beladan kurtulması gerektiğini söyledi. Kalkan, Güney Kürdistan yönetimi ve halkına da şu çağrıyı yaptı: “Cizre katliamı karşısında ne hissettiler? Ne düşünüyorlar? Cizre’de olanların Halepçe’de olandan farkı ne? AKP, Güney Kürdistan yönetiminin oluşmasını tarihi hata olarak görmektedir. ‘Kuzey Suriye’de, Rojava’da aynı hatayı yapmayacağız’ diyor ve PYD’ye, YPG’ye saldırısı bu temeldedir. Güney Kürdistan halkımız ve KDP AKP gerçeğini görmelidir.”
PKK Yürütme Komitesi (YK) Üyesi Duran Kalkan, Cizre direnişi ve Cizre’deki AKP’nin vahşi katliamlarını, TAK’ın Ankara eylemi sonrası yürütülen tartışmaları, AKP’nin PYD ve YPG’ye saldırılarıyla neyi amaçladığı, Kuzey Kürdistan’da gelişmelere Güney Kürdistan yönetimi ve halkının yaklaşımını, son olarak da önümüzdeki döneme ilişkin olası gelişmeleri değerlendirdi. MED NÛÇE TV’de yayınlanan Politik Alan programına değerlendirdi. Gazeteci Ersin Çelik’in sorularını yanıtlayan Kalkan’ın değerlendirmelerinden öne çıkan bazı bölümler ise şöyle:
Cizre’de tarihi bir direniş ve bu direniş karşısında AKP faşizminin vahşi bir katliamı gerçekleşti. Hem direnişin hem de katliamın sonuçları tartışılmaya devam ediyor, Cizre’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Cizre direniş şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Halkımızın acılarını paylaşıyorum. Ağır bir bilanço oldu. Bu düzeyde saldırı beklemiyorduk; yanılmışız, hata yapmışız. Düşman da olsa karşımızdaki güçlerin insan olduklarını sanıyorduk. Bu kadar alçalacaklarını, bu kadar vahşileşeceklerini hesaba katmamıştık. Düşman gerçeğini tanımak da önemli. AKP faşizminin çetelerinin insanlık dışı, hiç bir kural, ahlak ölçüsü tanımayan saldırıları karşısında Cizre direnişçiliği Kürt halkının ve Kürdistan’ın tarihi şanına yakışır bir duruş gösterdi. Büyük bir direniş destanı yazdılar. Bunu unutmayacağız, unutturmayacağız da. Hesabını sormaya devam edeceğiz. Halkımızın özgürlük mücadelesi bir yerde intikam direnişidir. Biz böyle bir direnişi sürdürmeye devam edeceğiz.
Cizre’de asla diz çökmeyen, teslim olmayan, kanının son damlasına kadar direnen büyük bir irade ortaya çıktı. Büyük zafer budur.
Bu temelde her bir Cizre direnişçisinin cenaze törenlerini bu duruşa yakışır biçimde kitlesel olarak yapmalıyız. Yas tutmak değil, isyan etmek lazım. Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç’un ifade ettiği gibi, onlar bizim özgürlük gururumuzdurlar. Onlarla onur duymalıyız. Hepsine de bu temelde sahip çıkmalıyız. Anılarına yakışır cenaze törenleri olmalı. Halkımıza çağrımız da budur.
AKP böyle bir vahşete neden başvurdu. AKP bu vahşet üzerinden bir zafer-başarı havası yaratmaya çalıştı. Ortada AKP açısında bir başarı var mı?
AKP’nin yaptığı hiç bir değere sığmamaktadır. Savaş da yapılabilir, düşmanlık da yapılabilir. Düşmanlığın da savaşın da bir hukuku var. Bu kural ve ahlak tarih içerisinde oluşmuştur. Esir alma var, yaralıya, sivile yaklaşım var ve üçüncü tarafın korunması ilkeleri var. Bunlar yazılı hukuk haline de getirilmiş, uluslararası kurumlar tarafından kabul de görmüştür. AKP saldırganlığında bu değerlerin hiçbiri yoktur. Karşımızda insanlıktan çıkmış, çılgınlaşmış, gözü dönmüş vampir gibi kan emici bir güç var. İnsan düşmanı olacaksa da mert olsun ister. Özellikle Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun duruşu insani duruşu bir tarafa iten, kendilerinden başka hiçbir şeye değer vermeyen; bir sadistlik, kendin geçme var. Bu kadar mı iktidar delisi olunur, bu kadar mı güce tapılır! Bunu anlamak da anlatmak da zordur. Tarihte benzer kişilikler zaman zaman insanlığın başına bela olmuştur.
AKP her şeyini Kürt düşmanlığına vermiş. Herkes her şey olabilir, ama Kürt hiçbir şey olmamalı! Nerede bir Kürt varsa, İspanyol boğalarının kırmızıyı görüp saldırması gibi saldırıyorlar. Kürtler size ne yaptı? Şimdi “bin yıllık yurt kavgası” diyorsun, bir ayağın Kürt oldu da sen o yurt kavgasını yürüttün. O ayağın olmasaydı, Kürdün desteği olmasaydı değil yurt varlık bile olamazdın; değil yurt tutmak yiyecek ekmek bulamazdın. Bunlar açık gerçekken bu kadar Kürt düşmanlığı ve karşıtlığı yapmak, bunu da vahşi, zalimane saldırılarıyla yürütmek kabul edilir değildir. Burada bir siyaset değil, hastalıklı bir zihniyet vardır. Rus yetkililer bile, “Kürtleri Amerikalılar bile anladı ama hala Türklere anlatamıyoruz” dedi. Dünyanın bir ucundaki Ruslar mevcut TC yönetimine akıl veren olmuş. Bu hastalıklı milliyetçilikten ileri geliyor ve bu anlamda Türk milliyetçiliğinin sorgulanması gerekiyor. Ermeni, Asuri, Rum ve Kürt düşmanlığı üzerine oluşmuş bir Türklük tasavvur ediyorlar. Türk bunların yokluğu üzerine yaratılmak isteniyor. Bunlara dair dünyada ne tür gelişme oluyorsa, o gelişmeyi kendilerinin yok olması olarak görüyorlar. Çünkü kendilerini onların yokluğu üzerinden var etmeye çalışıyorlar. Bu hastalıklı bir milliyetçiliktir ve çok tehlikelidir. Böyle bir milliyetçilik katliam ve soykırım yapar; kaldı ki, yüzyıldır yapıyor.
AKP kendini bile inkar edecek noktaya geldi. Kürdü inkar edebilmek ve yok edebilmek için Türk’ün tarihini de, tanımını da inkar ediyorlar. Türk ulusu eşittir TC devleti, denilmektedir. Devleti bu kadar kutsamak hastalıklı bir düşüncedir. Biz de bu gerçeği iyi gördük ve tanıdık. Anladık ki, insanlık, demokratik yaklaşım bu güce yakışmamaktadır. Onların bu zihniyeti kırılmadıkça, mevcut siyasi iradeleri yenilmedikçe yola gelmeyecekler, demokrasiye yaklaşmayacaklar.
Benzer bir tablo Sur ve Kuzey Kürdistan’ın diğer kentlerinde yaratılmak isteniyor. Bunun karşısında Kürt öfkesi de büyüyor. Örneğin Ankara’da TAK’ın üstlendiği bir eylem gerçekleşti. AKP ve Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı ve buna karşı Kürt öfkesini birlikte ele aldığımızda Ankara’daki TAK eylemi nasıl değerlendirilebilir?
Etme bulma dünyası, derler. Sen edersen bulursun da. Bir söz var: Rüzgar eken fırtına biçer. Sen bu kadar ahlak, hukuk, kural, insanlık, hiç bir değer tanımaz zulmeder, zalimlik yaparsan birisi de kalkar sana ‘dur’ der. Sonradan devlet oldular. Bir de siyasetten gelmeyen şimdiki başbakan var. Siyasetin kurallarını bilmiyorlar. Gücü, silahı ele geçirince sanıyorlar ki, her şey olduk, her şey biziz ve her şeyi yapabiliriz! Ama bu güç herkeste var ve bu silahı herkes kullanabilir. Ankara’daki durum bunu ortaya koydu. Şuan Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan’ın bu eyleme diyebileceği hiçbir şey yoktur. Eğer Ankara’daki olaydan üzüntü duyanlar varsa sorumlusu Erdoğan ve Davutoğlu’nun izlediği politikalar olduğunu görmeleri gerekir. Bu 24 Temmuz 2015 tarihli saldırıyla başladı. Bir sivil faşist darbeydi. 1 Kasım seçimlerinde iktidarı da gasp ettiler. Türkiye’nin her yerine kan gölüne çevirdiler. Bazı gazeteler “cenaze ülkesine döndük” diye manşet atmıştı. Evet, ama onu yazanlara şunu söylüyorum: Kim bu hale getirdi? Hangi zihniyet ve politika bu sonucu ortaya çıkardı.
Erdoğan ve Davutoğlu zihniyet ve politikasına ‘dur’ demek gerekiyor. Ankara’da gördük. Bu bir değil, bin de olabilir. Sen Kürdü yaralıyken kurşuna dizersen, üzerine benzin döker yakarsan, binayı üzerine yıkarsan, ayrım yapmadan yüzlercesini cayır cayır yakarsan elbette Kürt gençleri de öfke duyarlar. Biz geçmişte de birçok defa uyardık: “Bakın! Bu durum tehlikeye gidiyor. Öfke büyüyor. Ateşle oynuyorsunuz. Yapmayın!” dedik, sonra bu öfkeyi kimse dizginleyemez. Şimdi öyle bir noktaya geldi ki, artık biz de dizginleyemiyoruz. Bunu yapan örgüt geçtiğimiz aylarda bir açıklama yaptı ve PKK’yi pasifizmle suçladılar. Kürt gençleri yeni örgütler kuruyorlar. Daha da radikal olacağa benziyorlar. Onlar öyle desinler, PKK’de halkın özgürlük mücadelesini doğru ve etkili yürütmekte kararlıdır, ama Ankara’daki durum Erdoğan ve Davutoğlu politikasının Kürt gençliğinde yarattığı öfke ve kini ortaya koyuyor. Yine de sivillere saldırmadılar. Tamamen askeri hedeflere yöneltilmiş bir saldırıydı. O ordu Kürdistan’da savaş halinde.
Bu eylemden Türk ordusu da bir mesaj çıkarmalı mı?
Çıkartmalı tabi. Çocuklarını askere gönderen aileler şimdi hüngür hüngür ağlıyorlar. Ağlayacaklarına Kürdü katletmek için çocuklarını Kürdistan’a göndermesinler. Gönderdiğiniz ‘çocuklar’ insan boğazlıyorlar. Bugün Kürdü katleden yarın seni de katleder. Bir Kürt sendromu ortaya çıkıyor. Bu 24 Temmuz politikası herkesi yakar. Ankara olayı herkes için büyük dersler çıkartılacak bir uyarı gibi değerlendirilebilir. Kürdün öfkesini herkes görmeli. 40-50 milyon Kürdü yok edemeyeceklerine göre herkes ayağını denk atmalı. Asker de, “biz vatanın koruyucusuyuz, sınır bekçisiyiz” diyor. Türkiye’nin sınırı Sur sokakların da mı? Kürt kentlerine ne kadar tank-top atışı yaptılar? Ordu şunu bilmeli ki, “koruyorum” dediği ve ekmeğini yediği insanlara zulmediyor, kurşun sıkıyor, katlediyor. Sarayın ihtiraslarına kimse alet olmamalıdır. Bu bir AKP savaşıdır ve hiç kimse bu savaşa ve soykırım suçuna ortak olmamalıdır. Kimse çocuğunu askere göndermemelidir. Askerler Kürt kanına elini bulamamalıdır. Bu ordu bu savaşı sürdürdükçe gençler orduya gitmemeli. Polis olmaktan uzak durmalılar. Türkiye’de gençler Kürde karşı savaşa katılmaya karşı çıkmalıdır. Hiç bir Kürt genci askere gitmemelidir, gitmiş olanlar da kaçmalıdır. Ordu bu savaşa girdiği için hedef oldu. Türk ordusu AKP’nin savaşını üstlendi, Cizre’yi yıktı; şimdi Sur’u yıkıyor. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun suçlusu haline getiriyor. Öyle olunca kendisinin de hedef olacağını bilmeli.
Ankara eylemi sonrası AKP ve Erdoğan’ın PYD ve YPG’yi sorumlu tutmaya çalışarak ve suçlayarak ne elde etmek istedi ya da bu saldırı ve psikolojik savaşla nereye ulaşmak istiyor?
Bu, Kürt karşıtı zihniyet ve siyasetin bir sonucudur. “Cizre’deki, Amed’teki vatanı bölmeye çalışıyor” diyorlar. Peki, Suriye’deki ne yapıyor? PYD ve YPG denen güçler Türkiye’ye karşı hangi savaşı yürüttüler? Bunlar Rojava Kürdistan halkının örgütleridir. Suriye sınırları içerisinde hareket eden siyasi, askeri mücadele yürüten örgütlerdir. Şimdiye kadar böyle gördük. Böyle bir örgütün gidip Ankara’da genelkurmaya saldırı yapmasının akla, mantığa uyan yanı olamaz. Şimdi ne yapanın Suriyeli, ne de yaptıranın YPG’li olmadığı açığa çıktı. Bir Cumhurbaşkanı böyle yalan söyler mi?
AKP şimdi Suriye’de Kürtlerin statü kazanmaması için her şeyi yapmaktadır. Cenevre’ye herkesin gitmesinden yana oldular ama Kürtlerin gitmesine karşı çıktılar. Ahmet Davutoğlu “Azaz düşmeyecek!” demektedir. Azaz kimin elindeki düşmeyecek! Bu Azaz’ı Ahmet Davutoğlu mu yönetmektedir? Azaz’da Cephet el Nusra var. Bu örgüt El Kaide’nin Suriye koludur. AKP El Kaidecidir.
Burada iki şey var. Birincisi, Kürt düşmanlığıdır. İkincisi, DAİŞ ve El Kaide’yi korumak. Suriye’de YPG-YPJ’ye savaş açtın mı, DAİŞ’i korumuş olursun. Suriye’de küresel sistemin kabul ettiği çelişki ve çatışma YPG ve DAİŞ arasındadır. YPG’ye vurursan DAİŞ’i korumuş olursun. AKP dünyanın gözü önünde açık açık DAİŞ ve El Kaide’yi desteklemektedir.
AKP’nin uluslararası sisteme bu kadar veryansın etmesi kendi sonunu gördüğü için olabilir mi?
AKP artık Kürdün de, Türkiye’nin de, Ortadoğu’nun da başına bela olmuştur. Türkiye’de aklı başında olan herkes birleşmeli ve bu belayı derhal kaldırıp atmalılar. AKP’nin artık yapabileceği bir şey kalmadı. Erdoğan ve Davutoğlu hayırlı bir iş yapmak istiyorlarsa istifa edip bırakıp gitmelidir. Geri çekilmeliler ya da yenilgiye uğratılmalıdır. Bu zihniyet ve siyaset, bu faşist diktatörlük yenilgiye uğratılmalıdır. Yoksa bu zihniyet toplumun başına daha büyük belalar açabilir.
AKP’nin Güney Kürdü ve Rojava Kürdü vb. propagandasına rağmen Erdoğan’ın bir kez daha, Kuzey Suriye’de Irak’taki gibi bir durumun ortaya çıkmasına izin vermeyiz, dedi. Bundan Güney Kürdistan halkı ve yönetimi nasıl bir mesaj çıkarmalı?
Güney Kürdistan halkına, partilerine ve özellikle de yönetimine ve KDP’ye şunu söylemek istiyorum: Cizre katliamı karşısında ne hissettiler? Ne düşünüyorlar? Cizre’de olanların Halepçe’de olandan farkı ne? Halepçe bütün Kürtlerin büyük bir öfkeye ve tepkiye gark etti. Peki, Cizre’de bütün yapanlar kim? Cizre halkını, kadınlarını, gençlerini, çocuklarını sokak ortasında katleden, yaralı insanların üzerine benzin döküp yakanlar kim? AKP faşizmidir. Bunun tartışılacak yanı yoktur. Bunu PKK direndiği için değil, PKK direndiği için korkup az yapıyorlar. PKK direnmese her şeyi yapacaklar.
Bu savaşı PKK başlatmadı. 24 Temmuz günü 400 sorti ile bu savaşı Erdoğan ve Davutoğlu başlattı. 20 Temmuz’da Suruç katliamını onlar yaptı. DAİŞ yaptı, dediler ama DAİŞ üstlenmedi. Sadece Davutoğlu ve Erdoğan bu katliamları DAİŞ yapmıştır diye iddia ediyorlar. Ben de iddia ediyorum bu katliamları Davutoğlu’nun kendisi yaptırmıştır. Bunlar halka saldırıydı. 24 Temmuz akşamı 400 sorti yaptırdığını övünerek söyledi ve büyük başarı olarak gösterdi. Bugün vahşeti arttırarak sürdürüyor. Bütün Kuzey Kürdistan kentlerini yakıp yıkıyorlar, harabeye çeviriyorlar. Amed’i yıktılar. Şimdi “Ankara’da devletin kalbi vuruldu” diyorlar. Sen de Kürdün kalbini vuruyorsun, Amed’i yıkıyorsun. Bunları AKP’yi yapıyor.
KDP bu konuda ne düşünüyor? Ne duydu ve ne hissetti? Güney Kürdistan’daki direnişe Cizre ne kadar destek verdi, Cizre’de katliam olurken Güney Kürdistan ne yapıyor? Güney Kürdistan’daki savaşta Cizre’nin ne rol oynadığını herkes bilmektedir. Bu bakımdan Kürt katliamı yaparken bile AKP’ye destek olmanın şu ihtiyaç ya da bu siyasetten kaynaklandığı gibi şeylerle izahı olmaz. Biz tüm Kürt hareketlerine olduğu gibi Güney Kürdistan partilerine birlik önerdik. Ulusal Kongre’de birlik olalım, istedik. Bundan yakın bir süre önce de KDP yönetimiyle görüşmeler yaptık: “Tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Tehlikeler ve imkanlar var. Tehlikelere karşı birlikte tedbirli olalım. Bir olursak mevcut imkanlardan Kürtler yararlanır ve büyük başarıyla çıkarız” diye. Evet dediler, ondan sonrada dönüp bütün görüşmeleri durdular. Ama AKP’yle görüşmelerinde, ilişki ve ittifaklarında herhangi bir azalma olmadı. Bunun kabul edilecek bir yanı yoktur. Çok kritik tarihsel bir süreçten geçilmektedir. Varlık ve özgürlüğü yakalamak için fırsatlar oluşmuştur. Ama birlik olunmazsa kaybetme tehlikesi vardır.
Diğeri ise, AKP’yi iyi tanımalılar. Güney’de bazı partiler bize “siz Güneyi bilmiyorsunuz, Irak’ı tanımazsınız, bizi dinlemelisiniz” diyorlar. Evet, haydi öyle kabul edelim, siz de bu Türkiye tanımıyorsunuz, AKP’yi bilmezsiniz, CHP ve MHP’yi bilmezsiniz. Güney Kürdistanlılar için açık söylüyorum: Tayyip Erdoğan bir sefer de değil belki beş sefer açıkça şunu söyledi: “Biz 2003’te tarihi hata yaptık. 1 Mart tezkeresinin Meclis’ten geçişini engellediğimiz için hata yaptık. Şimdi Güney Kürdistan bizim elimizde olacaktı.” Oysa Kürt yönetimi kuruldu. Onun için Erdoğan kendi arkadaşlarını suçladı. Abdullah Gül başbakandı, onu suçladı. Bülent Arınç’ı suçladı, çünkü o tutumu Arınç geliştirmişti. AKP Güney Kürdistan yönetiminin oluşmasını tarihi hata olarak görmektedir. “Kuzey Suriye’de, Rojava’da aynı hatayı yapmayacağız” diyor ve PYD’ye, YPG’ye saldırısı bu temeldedir. PYD ve YPG’yi yok ederse, PKK ve HPG’yi yok ederse sıra KDP ve YNK’yi yok etmeye gelecektir. “Hata yaptık” diyorlar ve “güç bulursak hatayı ortadan kaldıracağız” diyorlar. Dost dedikleri kişi onların varlığını kendisi için büyük tehlike, önceden yok edilmemiş olmalarını da tarihi hata olarak görmektedir. Güney Kürdistan halkı ve yönetimi bunu görmelidir. Erdoğan ve AKP pragmatisttir, çıkarları için her şeyi yapıyor ama bu hiç bir ilkesi yok demek değildir. Bir tek ilkesi var o da Kürt düşmanlığıdır.
Oslo’da görüşme yaptı, İmralı’da o kadar görüşme yaptı, hepsini reddetti. Yarın “Biz Barzani, Talabani’yle hiçbir görüşme yapmadık” deyip inkar edebilir. Çünkü dün Salih Müslim’le de görüşme yapmışlardı, YPG ile birlikte Süleyman Şah Türbesi’ne operasyon yaptılar. Ondan sonra iknar ettiler. Kendi çıkarları için her şeyi yapacak, her türlü inkarda bulunacak ve her şeyi satacak bir özelliğe sahipler.
Güney Kürdistan’da siyasi kriz şimdi ekonomik krizle derinleşiyor. Bu krizlerde mevcut siyasetlerinin payı olabilir mi?
Güney Kürdistan’daki sorunların çözümü AKP siyasetine endekslenmiş olmaktan çıkmakla olacaktır. Bugün sadece PKK değil bütün dünya AKP’ye karşıdır. KDP böyle bir durumda bile neden bu kadar AKP’ye destek veriyor anlaşılır değildir. AKP’ye şimdi bir Almanya bir de KDP destek veriyor. Niye bu desteği veriyor, Kürt soykırımı yapıldığı zamanda niye bu kadar destek veriyor? İnsan aç da kalabilir. Daha dün peşmergeydiler. Hepsi dağdaydı. Herkes bir barakadaydı. Çok güzel tandır ekmek yapıyorlardı. O ekmek bugünkü büyük sofralarından daha lezzetliydi ve daha değerliydi. Bunu ne çabuk unuttular. Kürt toplumunun bazı özellikleri değişmemeli. Tüketiciliğe ve kapitalizme doludizgin gitme bir felakettir. Şimdi Güneyli gençlerin büyük kısmının Avrupa’ya gittiği söyleniyor. Çünkü buna özendiriliyorlar. Ülke sevgisi, halk sevgisi, yaşam sevgisi kalmıyor. Bence biraz Önder Apo’yu dinleseler, PKK’yle daha sıkı ilişkilenseler, tarihten gelen Kürt toplumsal gerçekliğinin bugün Önder Apo’nun ifadeleriyle nasıl teori ve politikaya kavuştuğuna baksalar ve kendilerini ona göre örgütleseler iyidir. Bir Kürt liderinin çıkıp Kürtleri, insanlığı tanımlamasından, demokrasi yolu göstermesinden daha güzel ne olabilir. Bu değerlerde birleşmek, çoğunu ona göre terbiye ederek demokratik toplum haline gelmek, hiç olmazsa geçmişin aşiret yapısını koruyabilmek, aşiret ölçüsünde bir demokratik toplum değeri sürdürebilmek iyidir. Daha iyisi elbette demokratik ulus olmaktır.
Ben Güney Kürdistan’daki herkesi mevcut durumu daha doğru değerlendirmeye, Kürdistan’ın diğer parçaları ve PKK’yle daha doğru ilişkilenmeye, dayanışma ve birlik içinde olmaya çağırıyorum.
15 Şubat’ı geride bıraktık. Dünyaca tanınan bir aydın grubunun İmralı’ya gitmek için çabaları sürüyor. Hareketinizin bu süreçte Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a herhangi bir irtibatı oldu mu?
Ben o aydınları selamlıyorum, başarılar diliyorum. O çaba herhangi bir görüşme de değil, bir soykırıma karşı insani duruş özelliği taşıyor. İnsanlığın Önder Apo’nun düşüncelerine ihtiyacı var. Bunu yaratmaya çalışıyorlar. Bir zulme dur demek istiyorlar. Çünkü bugünkü İmralı işkence sistemi demek Cizre’de insanların yakılması demek, Sur’da katledilmesi demek, Gever’de vurulması demektir; Kürde soykırım uygulanması demektir. Bunu ortadan kaldırmak için yürütülen her türlü çaba çok değerlidir. Biz de değer biçiyor ve selamlıyoruz.
11 aydır Önder Apo’yla herhangi bir görüşme olmuyor ve hiçbir bilgi yoktur. Baskı ve zulmün en büyüğünün İmralı’da gerçekleştiğini de tartışma götürmezdir. İmralı’dan bilgi gelmedikçe de her türlü tehlikelinin var olduğunu düşünebiliriz. Bu bakımdan herkes duyarlı olmalıdır. Yine Türkiye’yi yönetenleri uyarmak isterim. Dikkat etmeliler, Türkiye’yi yakmamalılar. Yoksa olaylar ortada, yanarlar. Bundan herkes kaybeder. İmralı’da tecride son vermeliler. Yoksa sonu herkesi olumsuz etkiler.
Türkiye toplumu için de şunu belirtmek isterim. Bu dünyada, tarih içeresinde bir Kürt-Türk barışı ve kardeşliği olacaksa bunu sağlayacak tek kişi Önder Abdullah Öcalan’dır. “Ben barış, demokratikleşme, Kürt sorununun çözümünü istiyorum” diyen yönünü İmralı’ya dönmelidir. Bu işin başka yolu yoktur. Bu tehlikeli gidişe son vermek gerekir. Gerekirse İmralı’ya yürünmeli. Bunu sürekli gündemde tutmak lazım. Bu baskı ve zulme herkes karşı durmalı. Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara ulaşması için herkes mücadele etmeli. Önder Apo’nun özgürlüğü olmadan hiçbir şey olmaz. Bu gerçekleşmeden de herhangi bir gelişme, yenilik, yeni bir siyasi durum olmaz. Bundan dolayı İmralı sistemi yerle bir olmalıdır.
Çağrılarınız oldu. Mevcut gelişmeleri de göz önüne aldığımızda önümüzdeki dönemde hareketiniz nasıl bir mücadele izleyecek?
Biz Önder Apo’nun yürüttüğü mücadeleye bağlıyız ve onu esas alıyoruz. Kürtler Önderliğiyle, partisiyle, halkıyla bir bütündür. Önder Apo “olacaksa bir yaşam özgür olacak ya da hiç olmayacak” dedi. Halkımızda özgürlük için böyle büyük bir mücadele içerisindedir. Bu mücadele sürecektir. Düşman gerçeğimiz ortadadır. O düşmanı anlamak ve onun anladığı dille mücadele etmek durumundayız.
Bu çatışmayı biz değil AKP istedi. “Yakıp yıkacağız, yok edeceğiz” diyen Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu olmuştur. Bize teslimiyet ve ihanet dayatılmaktadır. O kavramlar ise kendilerine yakışırız. Cizre direnişçileri de bunu asla kabul etmediler. Mehmet Tunç ile Pakize Nayır bize direnmeyi emrettiler. Bu faşist soykırımcı saldırganlığa karşı sonuna kadar direneceğiz. Direnmekten başka çare yoktur. Şehitlerimizden gurur ve onur duyarak, onların çizgisini izleyeceğiz. Bu direnişte en zor dönemler aşılmıştır. İlk defa yeni gelişmeler yarattık. Kışın direndik, kentte direndik. Bedeli ağır oldu ve acılarımız da çoktur. Bazı maddi imkanlar da yıkıldı, o da kış ortasında biraz zorluk yaşattı. Ama özgürlük kolay elde edilmiyor. Bu dünyada kolay yaşam yok. Özgür olmak, onurlu ve şerefli yaşamı elde etmek ancak bedel olarak oluyor. Bir de yakılıp yıkılanı birlikte dayanışma içinde yeniden yaparız. Daha güzelini yaparız.
Biz topyekun direniş temelinde mücadele edeceğiz. Biz gerilla tarzında yaşıyor ve mücadele ediyoruz. Düşmanın tuzaklarına da kolay kolay düşmemeliyiz. Örgütlü ve disiplinli hareket etmeliyiz. Bu sistemden bütünüyle kopmak gerekir. Mevcut AKP sistemini bütünüyle boykot etmek gerekli. Hiçbir genç, çocuk okula gitmemelidir. Hiçbir genç askere gitmemelidir. En iyi mücadele düzenden kopup özgürce yaşamaktır. Sokak sokak, mahalle mahalle halkımız yerini, aşını ve ekmeğini paylaşmalıdır. AKP faşizminin zulmüne uğrayan herkese sahip çıkılmalıdır. Müthiş bir dayanışma gelişmelidir. Bu temelde de örgütlenmeliyiz. AKP ve düzeninin sonu gelmiştir. Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu yönetimi yıkılacaktır. Hem de çok kısa zamanda yıkılacaktır. Onlar iplerini kendi elleriyle çektiler. Türkiye’ye de verecekleri hiçbir şey yoktur. Bu sisteme karşı mücadele, genel boykot topyekun direniş temelinde olmalıdır. Bunun için de öz savunma esastır. Gençlik gerillaya katılmalı, YPS’yi büyütmelidir. Her mahallenin savunma güçleri olmalı. Her sokağa bir YPS takımı, hatta bir YPS bölüğü oluşturulmalı. Genç yaşlı, kadın erkek; YPS örgütlenmiş ve kendini savunan halktır. Böyle direnerek AKP faşizmini boğar ve kesinlikle kazanırız. Kürdistan AKP faşizmine mezar olmalıdır. Önümüzdeki Mart süreci büyük bir direniş sürecidir. Zafer ve başarı her zamankinden daha yakındır. 2016 baharı Kürdün baharı olacaktır.