Kalkan: 'Her yer Cizre, her yer Sur' diyerek direnişe geçilmeli
"Erdoğan'ın kendisi bir Hitler müsveddesidir. Bir Kenan Evren müsveddesidir. 12 Eylül faşist sömürgeci rejiminin zihniyet ve politika olarak en etkili sürdürücüsü Erdoğan’dır"
"Erdoğan'ın kendisi bir Hitler müsveddesidir. Bir Kenan Evren müsveddesidir. 12 Eylül faşist sömürgeci rejiminin zihniyet ve politika olarak en etkili sürdürücüsü Erdoğan’dır"
Herkesi acilen AKP diktatörlüğüne karşı çıkmaya çağıran PKK YK Üyesi Kalkan, "Sur ve Cizre korunmalı. Buradaki direnişler sürdürülmeli. AKP yenilgiye uğratılmalı. Öğrenci, işçi, memur mevcut sistemi tümden boykot etmeli. Mevcut düzenle her türlü ilişki kesilerek bu soykırıma karşı çıkılmalıdır" dedi. Kalkan, dönem sloganın ‘Her yer Cizre, her yer Sur, her yer direniş' olması gerektiğini söyledi. Kalkan, mücadele tarz ve yöntemlerine ilişkin de açıklamada bulundu.
Türk siyasetinin 'en kültürsüz, eğitimsiz ve en lümpen' kişisinin Tayyip Erdoğan olduğuna dikkat çeken Kalkan, "Kendisi bir Hitler müsveddesidir. Bir Kenan Evren müsveddesidir. 12 Eylül faşist sömürgeci rejiminin zihniyet ve politika olarak en etkili sürdürücüsü Erdoğan’dır" diye konuştu. Ellerinde Sedat Peker’le ilgili bilgi olduğunu söyleyen Kalkan, "Sedat Peker mafya değildir. AKP anlaşma yapılarak cezaevinden çıkarılmıştır. DAİŞ’çidir ve Osmanlı Ocaklarının başında da o vardır" dedi.
'AKP ÇIKMAZ YOLA GİRDİ'
PKK Yürütme Komitesi (YK) Üyesi Duran Kalkan, gündemdeki gelişmeleri MED NÛÇE’ye değerlendirdi. Pazertesi akşamı yayımlanan 'Politik Alan' programında Gazeteci Ersin Çelik’in sorularını yanıtlayan Kalkan’ın yaptığı değerlendirmelerden bazı bölümler şöyle:
"Kuzey Kürdistan’daki direniş özgür insanlığın direnişidir ve zafer yolunda ilerleyen bir direniştir. Zaferi garantileyen bir direniştir. Bunun için de düşmanını kahreden bir direniş oluyor. Mevcut AKP saldırılarını böyle değerlendirmek lazım. AKP çıkmaz yola girdi. Diktatörlük yoluna girdi. Katliam ve soykırım yoluna girdi. Aslında AKP kendi geçmişinden de vazgeçti. AKP, içinde bulunduğu çıkmaz ve çözümsüzlüğü düzeltemiyor, çareyi katliamlarda buluyor, tehcirde-göçertmede buluyor; soykırım uyguluyor. AKP’nin 'Çöktürme Planı' adı altında Kürdistan’da uyguladığı soykırımdır. Bu soykırımın da direniş merkezlerinde odaklanması var. Cizre tarihi, kültürel olarak da Kürdistan’da yeri olan bir kenttir. Bu kültür ve tarih yok edilmek üzere saldırılıyor. Sadece insan değil tarih ve kültür katliamı var. Cenazelerin alınmasına izin vermiyorlar, yaralıların tedavi edilmesine izin vermiyorlar.
Örneğin Sur’da 'sokağa çıkma yasağı' adı altında yürütülen sıkıyönetim 60 güne gidiyor. Toplum tümüyle gözaltına alınmış durumdadır, işkence altındadır. AKP ve Tayyip Erdoğan müthiş bir baskı uyguluyor. Tam bir korku imparatorluğu var. Korkuyla, şantajla, demagojiyle insanları sindirmeye çalışıyor. Psikolojik savaş ayyuka çıkarmış durumdalar.
'CİZRE VE SUR KORUNMALI!'
Herkesin bu direnişe sahip çıkması, Türkiye’nin vicdan sahibi akademisyenleri dediler ya “bu suça ortak olmayacağız” diye, AKP’nin işlediği insanlık suçuna ortak olmamak için AKP saldırılarına karşı çıkmalıdır. Cizre ve Sur ile birleşmelidir. Kürdistan’da yurtsever olmanın, Türkiye’de demokrat olmanın, Ortadoğu’da insan ve Ortadoğulu olmanın, küresel düzeyde de insanlık ve demokrasiden yana, insan haklarından yana olmanın tek ölçüsü var: AKP’nin Cizre ve Sur’daki katliamlarına karşı çıkılıyor mu, çıkılmıyor mu? Şırnak’ta, Nusaybin’de, Gever’deki saldırılarına karşı çıkılıyor mu çıkılmıyor mu? Kürt halkının demokratik öz yönetim direnişleri destekleniyor mu, desteklenmiyor mu? Ölçü budur. Bunun dışındaki artık laftır.
Ben herkesi acilen bu diktatörlüğe karşı çıkmaya çağırıyorum. Sur korunmalı! Cizre korunmalı! Buradaki direnişler sürdürülmeli. AKP burada yenilgiye uğratılmalı. Destek değil, açıklama değil, herkes elinden gelen her türlü mücadeleyi uygulamalı, geliştirmelidir. Bu bakımdan Kürtler açısından, topyekun direnişi en ileri düzeyde yürütmek gerekli. Herkes olduğu yerde ne tür yöntemlerle mücadele edebiliyorsa etmeli. Elindeki imkanları kullanmalı ve mevcut sistemi genel boykot gerekiyor. Öğrenci gençlik okulu boykot etmeli, işçi işi boykot etmeli, memur çalışmayı boykot etmeli... Mevcut düzenle her türlü ilişki kesilerek bu soykırıma karşı çıkılmalıdır. Özgürlük için, demokratik yaşam için mücadele edilmelidir."
'DÜZEN TOPYEKÛN BOYKOT EDİLMELİDİR!'
DBP’nin seferberlik çağrısını hareket olarak önemsediklerini ifade eden Kalkan, aydın-akademisyen bildirisine ilişkin ise şunları söyledi: “Yine aydınların Türkiye’de ve dünyada AKP’nin suçuna ortak olmamak üzere Kürt halkının özgürlük direnişini destekleyen çağrıları oldu, bu çağrılar önemlidir, değerlidir ve özgürlüğü temsil ediyor. Kürdistan’da tam bir seferberlik olmalıdır. Soykırıma tabi tutulan Kürt, soykırıma tabi tutulan Türkiye’dir, Türktür. Çöktürtülen Kürt iradesi çöktürtülen Türk iradesidir. Kürtsüz bir Türklüğün var olması, demokratikleşmesi mümkün değildir. Özgür yaşaması mümkün değildir. O nedenle bu saldırı Türkiye’nin demokratik geleceğine bir saldırıdır. Bu bakımdan bu seferberlik genel bir boykot, genel bir kopuş olmalıdır. Bütün kurumlar ve örgütler seferber olmalı. Herkes öz yönetim direnişinde birleşmeli. Bugün Cizre, Sur, Şırnak, Nusaybin, Gever’de odaklanmış Kürdistan’ın her tarafında süren bu direnişle birlikte olan özgürlükçüdür, demokratiktir, devrimcidir. Böyle olmayan ne söylerse söylesin boş laf edendir. O nedenle topyekun direniş kesinlikle gereklidir. Düzeni topyekun boykot gereklidir. Soykırımı kırmak, özgürlük direnişlerini sahiplenip başarıya götürmek için gerekli olan budur. Tek mücadele var: AKP’nin soykırım saldırılarına karşı demokratik özyönetim direnişlerini sahiplenmek, katılmak ve başarıya götürmek için mücadele etmektir. Buna katılan kurum, kişi yurtseverdir, devrimcidir, demokrattır. Gerisi boştur. Bu bakımdan böyle bir topyekun direnişi geliştirmeye, Sur ve Cizre’yle odaklaşmış Kürt özgürlük direnişini başarıyı götürmeye ihtiyaç vardır."
'DİRENİŞ ERTELENEMEZ!'
“Gün mücadele günü, an mücadele anıdır” diye konuşan Kalkan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Olacaksa bir direniş bugün olacaktır. Olacaksa bir özgür yaşamı elde etme bugün olacaktır, yarın yoktur. Siyaset, askerlik, mücadele boşluk ve erteleme kabul etmez. Mücadele etmek yalnız başına bir şey değildir. Yerinde ve zamanında, doğru yöntemle, tarz ve üslupla mücadele etmek zafere götürür. Direnişi geliştirmek için seferber olanlar insanlığın yüz akıdır. Direniş için kanını verenler, kan-ter içinde çalışanlar, her türlü faşist saldırıya göğüs gerenler; örneğin Taybet anayı gördük. Bir hafta boyunca o cenaze sokakta kaldı. Şehit düşene kadar, günlerce sokakta yaralı olarak bırakılan gençler-çocuklar oldu. Avukatları insanlar için ‘gömülme hakkı’ istiyor. Bu anlamda AKP faşizminin benzeri yoktur.
AKP kendisinden hesap sorulacağını bilmelidir. Bir gün gelecek hesep sorulacak. Yoksa bu vahşetin, katliamın hesabı sorulmaz mı sanılıyor! Yapanların yanına kar mı kalır sanılıyor. Kalmıyacak. Bunu bildikleri için korkuyla zulmü daha çok arttırıyorlar. Bu bakımdan böyle bir zulme karşı bugün mücadele edersen kazanırsın. Başarı da bugünkü mücadelededir.”
AKP yönetiminin zorda ve çıkmazda olduğuna dikkat Çeken Kalkan, şöyle devam etti:
“AKP ittifak kurmak ve destek almak için içte-dışta her şeyini pazarlıyor. Bazı çıkar çevreleri de destek verdiler. Kendi yönetimi altındaki insanları yok ederek kendi varlığını sürdürmek istiyor. Böylelerine vampir deniliyordu. Kandan beslenen, kan emici! Örneğin MHP’ye bakın, bugün AKP’ye tam destek veriyor. AKP hangi çizgiye geldi ve neyi temsil ediyor? Bugün AKP adı altında uygulanan politikalar, siyaset kimin siyaseti? Herkes bunu doğru anlamalıdır. Burada faşist ve Kürt düşmanı bir duruşu vardır. Katliamcı ve soykırımcı bir duruşu vardır.
'OSMANLI OCAKLARI'NIN BAŞINDA SEDAT PEKER VAR'
Sedat Peker diye biri var, çıkıp tehditler savuruyor. Ona ‘mafya’ diyorlar. Öyle değildir. Elimizde bilgiler de var. AKP anlaşarak o adamı cezaevinden çıkardı. Osmanlı Ocakları'nın başında da o vardır. Yeni dönemin JİTEM’i, DAİŞ’çidir. Bu konuda görevli ve yürütüyor. Bütün katliamların arkasındadır. Yaptıkları katliamlar mafya babası olduğu için değil, görevli olduğu için. AKP ile anlaşarak görevli olarak cezaevinden çıkarıldığına dair elimizde bilgiler var. Araştırılırsa bunun gerçek olduğu açığa çıkacaktır. AKP böyle kişilere görev verdi. Çöktürme Planı’nda da bu konu var. Eskinin katilleri, Kürdistan’da katliam yapmış, 90’ların başında faili meçhul adı altında katliam yapmış, sadist katliamlarda bulunmuş kimler varsa hepsini toplayıp aynı yerlerde görevlendirin diyorlar. Ve öyle bir görevlendirme yaptılar. Böylece 90’ları aşan bir katil sürüsü ortaya çıkardılar. Bu da DAİŞ’çiliğe den düşüyor. Ortadoğu’nun diğer alanlarında DAİŞ ne yapıyorsa AKP çetelerinin kuzey Kürdistan sokak ve mahallerinde yaptığı da aynıdır. Buna ordu da alet ediliyor; tankları şehirlere sürüyorlar. Binaları tanklarla yerle bir edip geçmek istiyorlar. Bunlar da vicdan filan da kalmamış. Onlar için her şey para, her şey çıkar, her şey Kürt düşmanlığıdır.
Hrant Dink katili için, ‘bir çocuk bir katil haline nasıl getirildi’ diyorlardı. Bir katil değil, bir katil sürüsü yaratıldı. Bunun da altında Kürt düşmanlığı olduğu görülmelidir. bundan dolayı sadece bu vahşeti tartışmak değil, bunun nedeni tartışmak gerekir. Burada bir zihniyet, politika, strateji var; Kürt düşmanlığı ve yokluğu üzerine kurulmuş bir devlet var. Türkiye’nin yöneticileri de toplumu da eğer bu durum düzeltilmezse hepsi hasta olur. Bir sendroma girecekler. Bu ruhsal, psikolojik ve zihinsel bir hastalıktır.
Ortada şimdiden insanlığın baş belası haline gelmiş bir kişilik ve siyaset var. Bu değiştirilip düzeltilmezse yarın herkesin başına bela olacak ve düzeltilmesi ciddi zorluklar yaratacak. Kolay kolay tedavi edilemez hale gelecek. Bir toplum çürütülüyor, yok ediliyor, hasta ediliyor. Kürt katledilerek yok edilmek isteniyor ama Türkiye’deki toplum da insanlığından çıkarılıyor."
MÜCADELE NASIL OLMALI?
Mücadelede doğru tarz ve yöntem zenginliğinin de önemli olduğuna vurgu yapan Kalkan, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
"Tekrarlayıcı olmamak lazım. Mücadele her yerde olmalı ve her yöntem kullanılmalıdır. Bunun için topyekun direniş diyoruz. Topyekun özel savaş saldırısına karşı topyekun demokratik direniş Kürt halkının ve Türkiye toplumun tek doğru devrimci, yurtsever ve demokratik duruşudur. Topyekun direniş içerisinde eylem yöntemleri zengin olmalıdır ve her alanda olmalıdır. Bir iki yer değil her yer eylem alanı olmalıdır. Kürdistan sadece Cizre ve Sur ile sınırlı değildir. Bütün Kürtler baskı ve soykırım altındadır. Bundan kurtulmak için mücadele etmek durumundalar. Örneğin Amed’den Botan’a yürüyüş mü oluyor, gerçekten bu yürüyüş hedefine ulaşabiliyorsa, Cizre’yi sahiplenecekse değerledir ve olmalıdır. Ama öyle değil de gidip yarı yolda kalacaksa ve bu önceden görülüyorsa o kendini kandırma olur. Öyle duruma düşülmemelidir. Daha önemlisi mücadelede yaygınlıktır. Her yer mücadele alanıdır. Geçen yıl deniliyordu ya ‘her yer Kobane her yer direniş!’ diye, şimdi ise ‘her yer Cizre, her yer direniş!’ ‘her yer Sur, her yer direniş!’ Kürdistan böyle olmalıdır.
İkincisi, mücadelede derinlik olmalıdır. Çok yönlü ve zengin yöntemler kullanmak gerekiyor. Mücadele sadece bir yeri tutup orayı savunmaya çalışmak değildir. Kürdistan’da gerillacılık kazandırdı. Düşman kuşatıyor ve daraltıyor, sadece salt savunma durumuna düşmemek gerekiyor. Halk da kuşatabilir. Kuşatılan yerlerin zayıf yerlerini bulup kuşatmak gerekir. Amed’in birçok yeri ver, oradan Sur’u yıkmak için kuşatanlara karşı her yöntemle mücadele edilmelidir. Halk sokağa dökülmeli, gençlik mücadele etmeli ve etkili eylemler geliştirilmelidir. Abluka kıracak, kuşatmayı parçalayacak etkili eylemler geliştirmek gerekiyor. Bazı yerleri korumak, savunmak ve bunun için direnmek gerekli ama sadece tek mücadele yöntemi o değildir. O işin bir parçasıysa onu destekleyecek hareketli mücadeleler lazım. Bunu özsavunma kapsamında da, demokratik siyaset kapsamında da yapmak lazım. Diğeri dar bir savunmacılıktır. Onun için savunma alanındaki gençleri-halkı beklememek lazım. Her yerdeki gençler ve halk harekete geçmelidir.
'BU KIŞ SOYKIRIM FERMANINA KARŞI DİRENİŞ KIŞIDIR'
Daha önce de söyledik, bazı alanlardaki durum ayıplanabilir. Örneğin Batman’daki gençlik böyle mi kalacak! Urfa’nın ilçeleri; Suru, Viranşehir, Ceylanpınar, Hilvan, Siverek... Böyle mi kalacak! Bu iş 1978’de Hilvan’da başladı. Bakur’da ilk özgürleştirilen alan Hilvan’dı. Hilvanları yaratan ve Siverek direnişlerini ortaya çıkaran Urfa böyle mi kalacak! Bunun kabul edilirliği var mıdır. Bazı alanlarda ise kış koşulları zorlayıcıdır. Ama yine de uygun yöntemler bulunabilir. Bu kış önemli bir kıştır, önceki kışlar gibi değildir. 3 Ağustos 2014’te Şengal’e DAİŞ saldırırken, ‘Ezidi halkına karşı yeni bir ferman çıkarıldı’ dendi. Bu kış da Bakur’da Kürt katliamının fermanı çıkmıştır. Çöktürme Planı ortada değil mi? Bir soykırım fermanı var. Biz bu fermanı kırmaya, yok etmeye, onu yenmeye çalışıyoruz. Bugün geçmişle kıyaslanmamalıdır. Geçmiş yıllardaki mücadelelerle eş tutmamak gerekir.
Önder Apo İmralı görüşmelerini yürütürken HDP heyetine de, devlet heyetine de tekrar tekrar söyledi, 'Bu süreci ciddiye alın. Bu süreç kazanmak zorunda. Kazanmazsa herkesin yanacağı felaket olur. Siz başınıza neler geleceğini göremiyorsunuz' diyordu. Şimdi Önder Apo’nun uyarılarını AKP faşizmi bir kenara itti ve 7 Haziranda yıkılabileceğini gördü. Bununla iktidarda kalmak için can havliyle herkese saldırmaya başladı. AKP’nin iktidarda kalmasını sağlayan tek şey bu vahşi soykırım savaştır. Yoksa 1 Kasımda seçim mi oldu! AKP zorla hükümete el koydu. Ne demokratik seçimiymiş! Ne çalıştı da kısa sürede Ahmet Davutoğlu hükümeti yüzde 10 oy arttırdı? Ne değişti? Değişen tek şey 24 Temmuzla başlayan mevcut soykırım saldırısının başlatılması oldu. O halde 1 Kasımda kazandıran budur. AKP varlığını bu zulümle, kanla sürdürmek istiyor. Buna fırsat vermemek gerekiyor. Yoksa herkes kaybeder.
'ERDOĞAN TÜRK SİYASETİNİN EN LÜMPENİDİR VE HİTLER MÜSVEDDESİDİR!'
Erdoğan, Türkiye’nin vicdanı olan insanları lümpenlikle suçladı. Lümpen Tayyip Erdoğan’dır. Yetiştiği yer de yetişme tarzı da ortadadır. Türk ordusunun en kültürsüz, eğitimsiz subayı Kenan Evren’di, başımıza neler getirdiğini gördük. Türk siyasetinin en kültürsüz, en eğitimsiz, en lümpen kişisi Tayyip Erdoğan’dır. Şimdi Türkiye’nin başına bela oldu. Yapma Recep, diyorlar! Kendisi bir Hitler müsveddesidir. Bir Evren müsveddesidir. 12 Eylül faşist sömürgeci rejiminin zihniyet ve politika olarak en etkili sürdürücüsü Erdoğan’dır. Erdoğan gibi İslam’ı siyasete alet etmeye başlatan da 12 Eylül cuntasıydı, Kenan Evren’di. Tayyip Erdoğan yönetimiyle 12 Eylül faşist askeri rejimi gerçek kimliğine, partisine, yöneticisine kavuştu.
Aydınlar toplumun vicdanıdır. Türkiye aydınları bunun gereğini yerine getirdi. Bütün baskılara karşı da geri adım atmadılar. Bilinç ve inanç kararlılığını gösterdiler. Tayyip Erdoğan korkutarak herkese diz çöktürtemeyeceğini ve parayla satın alamayacağını gördü. Yani insanı yöneten korku ve para değildir, duygu ve ruhtur; düşünce ve inançtır. İnsan maneviyatıyla vardır. Tayyip Erdoğan’ın taptığı gibi maddiyatıyla yoktur. Türkiye aydınları bunu gösterdi ve bütün dünya aydınlarından mükafatlarını aldılar. Alman hükümeti ne kadar çok Tayyip Erdoğan’ı destekliyorsa Alman aydın ve entelektüelleri de aydınları destekledi. Bunun dışında dünyanın her tarafından destek geldi. İçeriğini yetersiz bulup eleştirenler bile var. Ama önemli olan şuydu, AKP hükümeti Tayyip Erdoğan komutasında insanlık suçu işliyor. Bu suça ortak olmayacağız! Bu tespit önemlidir. Bu tavrın bir de topyekun demokratik direnişle bağı vardır. söz söyleyerek değil de tutum alarak, direnerek bu faşist saldırılar durdurulabilir. Aydın bilinci ve vicdanı bunu gördü ve ‘dur!’ dedi. Tayyip Erdoğan’ın bu kadar saldırganlığı da ne kadar isabetli yolda olduklarını gösteriyor. Suçlu elbette tepki gösterecekti. Tayyip Erdoğan her söylediği için aynaya bakması gerekir. Hep kendini söylüyor ama başkasını suçluyor. Kendi özelliklerini başkalarına yüklüyor. İlginç bir demagojik tarzı var."
AB VE ABD’NİN AKP İLE İLİŞKİLERİ
Kalkan, AB ve ABD'nin AKP ile ilişkilerine ise şöyle değindi:
"AKP’nin 7 Haziran'dan sonra sivil-faşist darbeyle 1 Kasım'da iktidarı gasp etmesinin arkasında AB’nin ve ABD’nin desteği önemli yer tuttu. Türkiye içerisinde de bazı faşist çevrelerin desteği oldu. MHP ve CHP koltuk değneği oldular. Tayyip Erdoğan ve AKP kendi başarısı, yeteneğiyle bu sonucu ortaya çıkarmadı. Sırt üstü düştüğü yerden kendi gücüyle doğrulmadı. Buna destek verenler oldu. Bunu basit bazı pazarlıklar karşılığında yaptılar. ABD, İncirlik’ten uçak kaldırma, DAİŞ’e karşı mücadele etme, Türkiye’nin DAİŞ’e karşı mücadele edeceğine inanma, aslında Türkiye’yi o cepheden kendine çekmek istedi. Ama bu astarı yüzünden pahalı bir şey. Onu istedin ama bedeli ne oldu? Şimdi Kürt halkı ABD’ye şunu söylüyor: Sen kendi çıkarına göre bir şeyler yapmak istiyorsun ama senin çıkarların beni soykırıma götürüyor! Suç ortağı oluyorsun. Ha keza Avrupa Birliği, yine öyledir. Almanya’nın başbakanı seçim öncesi gelip destek verdi. Şimdi de bu soykırım saldırılarılar altında bu AB görüşmelerini yeniden başlattılar. Şu anlaşılır, AKP zordadır ve iktidardan düşüyor. AKP için tutunacak dal gerekli. Burada biraz destek verilirse AKP’den bir sürü çıkar elde edileceği hesaplanıyor. Bu kadar basit ekonomik ve siyasi çıkarlar var. Ama bu Türkiye’yi diktatörlüğe götürüyor. Kürtler üzerinde soykırıma dönüşüyor. Bunu herkes görmelidir. O bakımdan AB devletlerinin sorumluluğu esastır. Yoksa AKP bunları yapamazdı, bu kadar açık faşist saldırı yürütemezdi.
Tayyip Erdoğan diyor ki, ‘Bunlar Avrupa’da olsun bakalım o devletler ne yapacaklar?’ Ben de şunu söylüyorum, herhangi bir Avrupa ülkesi şimdi Tayyip Erdoğan’ın Kürtlere yaptığı gibi kendi yönettiği topluma yapsın da bakalım ne olacak! Örneğin Yunanistan’da bir genç polisler tarafından vuruldu, hem Yunanistan hem de Avrupa’da kıyamet koptu. Bundan sonra da kopar. ‘Avrupa Birliği ve ABD’nin tümüyle AKP ve Tayyip Erdoğan’ın arkasında, düşünce ve politikalarını onaylıyor’ demiyorum. Yok, bu kesinlikle doğru değil. Aralarında çelişki ve ciddi bir mücadele var. Ama AKP’den çıkar elde etmek için yapılan pazarlıklar kirlidir. Siyasi ve ekonomik çıkarlar karşılığında bir pazarlık Türkiye’nin demokratikleşmesini değil diktatörleşmesini getiriyor. Kürdistan’da soykırımı getiriyor. Dolayısıyla Ortadoğu’da demokratikleşme ve çözümü, demokratik siyasetin gelişimini engelliyor. Ortadoğu’da demokrasi arayan Türkiye’yi demokratikleştirmek için çalışır ve onun da merkezinde Kürt sorunun çözümü vardır. AB ve ABD’nin kürdü yok sayan ve soykırım uygulayan siyasete karşı çıkmaları ve dur demeleri gerekir. Buna güçleri vardır. AB ve ABD ne isterse Türkiye ona yaptırır. Bu kadar aydın Türkiye’de ve yurtdışında ‘bu suçun ortağı olmayacağız’ dediler. Ama mevcut devlet yönetimleri bu suça ortak oluyor. Bu gözle görülüyor. Herkesin bunu eleştirmesi gerekiyor.
Hiçbir şey mevcut Fransa yönetimini kurtarmıyor. Halbuki 9 Ocak 2013’te Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesi olayını aydınlatsaydı, Ortadoğu’nun başına bela olan DAİŞ ortay acıkmazdı. Çünkü AKP bunun altından çıkmazdı. AKP’ye o zaman dur demek doğruydu. Onu güya pazarlık konusu yaptı. Türkiye’den basit politik ve ekonomik çıkarlar elde etmek istiyordu. Onun karşılığı ne oldu! Ortadoğu bu hale geldi ve Paris de kana bulandı. Sosyalist Parti de alta düştü. Bunu Sosyalist Partililer de görmeli. Kendilerini bu duruma düşüren ne diye takip ediyorlar. Neredeyse Yunanistan’daki PASOK’un durumuna düşecekler. O siyaset bu noktaya getiriyor."
'AVRUPA VE ABD POLİTİKALARINI DEĞİŞTİRMELİ'
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, özellikle Avrupa ve ABD’nin bu politikalarını değiştirmesinin önemli ve gerekli olduğunu belirtirken, "ABD’de o yönlü çabalar gözüküyor. Fakat Avrupa Birliği çok dalgalıdır. Cizre ve Diyarbakır’da katliam olurken Ahmet Davutoğlu’nun elini tutuyorlar. DAİŞ’le AKP arasında hiç fark yoktur. DAİŞ’e nasıl dur denildiyse AKP’ye de 'dur' denilmelidir" dedi.