Kalkan: PKK 39. yılında AKP’yi toprağa gömecek

Kalkan: 38. yıl direnişiyle faşist AKP diktatörlüğünü –kendi deyimleriyle- çöküş noktasına, ölüm noktasına getirdik. 39. yıl mücadelesiyle AKP’yi toprağa gömeceğiz. Faşist soykırımcı AKP diktatörlüğünü tarihin çöp sepetine atacağız. Hedefimiz budur.

Türkiye’de yaşanan gelişmelere ilişkin sorularımızı yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “Evet, şimdi büyük bir mücadele içerisindeyiz. Hareket ve halk olarak 39. PKK yılına çok daha güçlü giriyoruz. Dört parça Kürdistan’da mücadele yürütüyoruz. Dünya Savaşı geldi Kürdistan’da odaklandı. Kürt özgürlük savaşıyla 3. Dünya Savaşı iç içe geçmiş durumdadır” diye konuştu.

Kuzey Kürdistan’da, AKP’nin bu kadar saldırısına rağmen halkın göç etmediğini, mültecileşmediğini görüyoruz. En son Şırnak’ın görüntülerini izledik. Şehir tamamıyla ortadan kaldırılmış. Ama halk yıkıntılar arasında da olsa, bir şekilde direnişini sürdürüyor. Bu bağlamda Botan halkı şahsında PKK’nin etki düzeyi bakımından Kuzey Kürdistan halkına dönük neler söylenebilir?

Partimizin resmi kuruluşunun 38. yıldönümünü kutlar, 39. büyük parti yılına girerken, Kürt halkına şunları söylemek isterim: Belki maddi olarak acı çekiyoruz, zorluklar içerisindeyiz. Her zaman karnımız doymuyor. Çocuklarımız, gençlerimiz sosyal yaşam heyecanı fazla taşıyamıyorlar. Direniş, savaş ve askerlikle besleniyorlar. Yaşama adımını insanın en zor eylemi olan savaşla atıyorlar. Bunlar birer gerçektir. Fakat bütün bunlar bazı nedenlerden kaynaklanıyor. Bütün bu zorlanmaların ve olguların ortaya çıkardığı büyük değerler var. Bütün bunların hiçbirisi boşa gitmiyor. Bir halk olarak var olmak ve özgür yaşamak öyle kolay değildir. Dünyada yaşam kolay değil, özgür yaşam ise hiç kolay değildir. Ancak büyük bir bilinçle, örgütlülükle, eylemle bu gerçekleşebiliyor.

Mevcut devletler bir karış toprak bırakmayarak neredeyse dünyayı parsellemiş durumdalar. Kürdistan’ı yeniden paylaşmak için de büyük saldırganlık içerisindeler. Basit, kolay yaşam vadeden sözlere kanmamalıyız. Parayla, rahatlıkla bizi satın almaya, teslim almaya çalışan düşünce ve davranışlara aldanmamalıyız. Onlara karşı büyük bir öfke ve kinle dolu olmalı elimizin tersi ile itmeliyiz. Onların hiçbirisi bizi halk olarak var etmeye, özgür kılmaya yetmiyor. Bizi var eden, Kürdün başını dik alnını açık yapan, adını dünyada duyuran, onur ve şeref sahibi yapan bütün bu zorluklar ortamında gösterilen özgürlük için kahramanca direnişlerdir.

İçinde bulunduğumuz koşullar, faşist düşmanın saldırıları bize bunu dayatıyorsa, var olmak ve özgür yaşamak büyük acılar ve zorluklar pahasına direnmek ile elde ediliyorsa bundan asla geri durmamalıyız. 38 yıldır Önder Apo’nun öğretisi temelinde yürüttüğümüz mücadele zorluklarla acılarla geçse de gerçekten de bizi bir halk ve toplum olarak yeniden var etti, diriltti, bir araya getirdi. Dilimizi, kültürümüzü yeniden geliştirdi. Bizi büyük insanlık ailesine kattı. Diğer halklarla özgürce buluşmaya götürdü. Onur, şeref, ruh, duygu, düşünce yarattı ve geliştirdi.

O nedenle varlık ve özgürlük mücadelesinin bedeli ne olursa olsun, zorluğu ve acısı ne kadar ağır olursa olsun, bunları her zaman göze almak lazım. Tabii daha örgütlü ve daha planlı mücadele ederek mümkün olduğu kadar bedeli ve acıyı azaltmaya çalışmak lazım. Ama acı var, bedel ödüyoruz, zorlanıyoruz diye direnişten asla vazgeçmemek gerekiyor. Çünkü var olmak ve özgür olmak bu katliamlara, saldırılara, faşist soykırımcı saldırılara karşı direnerek elde ediliyor. Direnmek bizi var ediyor, direnmek bizi yaşatıyor. Cesaret ve fedakarlıkla fedaice yürüttüğümüz direnişle var oluyoruz.

Böyle bir direniş gerçeğini Önder Apo yıl yıl geliştirdi. 18 yıldır İmralı işkencehanesinde bir kez bile ‘of’ demeden yüreği Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesi ile atarak direniyor. Direnmek bizi var ediyor ve yaşatıyor. O halde direniş değerlerimiz en büyük değerlerimizdir. Direniş şehitlerimiz, gazilerimiz, tahrip olan değerlerimizi var etme çabamız bizim en büyük gerçeğimizdir.

Gerçekten de Botan halkı da, Amed halkı da, Cizre ve Sur direnişi şahsında tarihin kadim halkı olduğunu, Kürdün kadın öncülüğünde Neolitik devrimden gelen bir halk olduğunu, dolayısıyla da özgür toplum olarak var olma ilkesinden asla sapmayacağını açıkça gösterip bir kez daha kanıtladı. Bundan daha büyük güzel bir şey olamaz. Tarihimizle, geçmişimizle, atalar ve analarımızın yarattığı bu büyük değerlerle böyle bağlı kalmak, bütünlüklü kalmaktan daha değerli bir şey olamaz. Şırnak, Amed, Cizre halkının tutumunu sadece ülkede kalmak olarak görmemek gerekir. Tarihle bir oldular. Direnerek var olma ilkesi ile bir oldular. Bundan dolayı kutluyorum, tarihi özgürlük değerlerine yakışır bir tutum gösterdiler.

Kürt halkı, tarihi varlığına uygun davrandı. 100 yıldır dayatılan fiziki ve kültürel soykırımın etkilerini elinin tersi ile itti. Onların Kürt insanında, Kürt toplumunda kısmi bir tahribat yaratmış olsa da köklü bir değişiklik yaratmadığını, Kürt bireyinin ve toplumunun o tarihten gelen özgürlükçü değerler ile ruhen, fikren, fiziken dolu olduğunu ortaya çıkardı.

Bu bakımdan da tarihin en eski şehirlerinden olan Amed’in, 2015-16 kışında tarihin en uzun vadeli şehir direniş savaşını yürütmüş olması, anlaşılır ve anlamlı bir durumdur. Tarihi ile uyumlu bir durumdur. Kent tarihi, Sur direnişi ile yeniden canlandı, var oldu adeta yeniden dirildi. Zorluğu ve acısı ne olursa olsun, ülkeyi terk etmemek, tarihi direniş gerçeğinden kopmamak, büyük bir kaynaşma ve dayanışma içerisinde olmak; aile-akrabalık değil, Kürt Demokratik Ulusu, Kürt toplumu olma temelinde herkesin birbirine sahip çıkması, büyük bir ulusal aile haline gelmek önemlidir. Eski kabile ve aşiret üzerinde bir Kürt ulusal, toplumsal varlığı olarak birleşmek, şekillenmek, kaynaşmak çok büyük bir anlam ifade ediyor. Tarihin önemli bir adımını ve Kürt toplumsallaşmasının önemli bir düzeyini gösteriyor.

Botan halkı, Şırnak ve Cizre en doğru şekilde kendi gerçeğine ve tarihine sahip çıktı. Doğrusunu yaptı. Acısı, zorluğu ne olursa olsun varlık ve gelecek o topraklardadır. O tarihtedir, o kültür ve dildedir. Oradan kopulmamalıdır. Amed, Mardin, Nusaybin, Şırnak, Botan böyle bir gerçekliğe sahiptir. Bunlar Kürdistan’ın merkezi yerleridir. Kürt toplumunun tarihi olarak şekillenen toplumsal yapılarıdır. Demek ki, o tarihsel yapı varlığını ve gücünü koruyor. Hiçbir düşman saldırısı onları yıkamamış ve eritememiştir.

Şimdi Önder Apo’nun geliştirdiği özgürlük felsefesi ve ideolojisi ile birleşerek daha güçlü, daha bilinçli ve örgütlü hale geliyor. Bu çok çok önemlidir. Gerçekten de Allah’ın ipine sarılır gibi bu değerlere sarılmalıyız. Bu konuda zorlukları, engelleri aşmanın yol ve yönetimini de aramalıyız. Pratik olarak neler zorlukları yenmeyi getirecekse örgütlü ve örgütsüz herkes bütün toplum olarak bunu yapmalıyız. Bu şekilde bir mücadele ve dayanışma içerisinde olmalıyız. Direnişe geçmeliyiz.

Kürt halkına, tüm demokratik kesim ve kurumlara karşı AKP’nin saldırıları sınır tanımaz şekilde sürüyor. HDP’li milletvekilleri tutuklandı, dernekler kapatılıyor, belediyelere birer-ikişer zorla el konuluyor. Sizce AKP bu baskı politikasıyla ne elde etmek istiyor?

AKP’nin faşist soykırımcı gerçeği açığa çıktık Erdoğan’ın maskesi iyice düşüp o faşist ve diktatöryal yüzü açığa çıktı. Bunu sağlayan Kürt halkının direnişi oldu. Öfkeleri bunadır. Bugün 39. PKK yılına girerken de bu direnişler yiğitçe sürüyor. Hepsini selamlıyorum.

Şimdi belediyeler direniyor. HDP ve DBP’de yer alan demokratik siyasetçiler, belediye görevlileri, milletvekilleri, parti yöneticileri direniyorlar. Faşizme karşı tek ilkemiz, yaşamanın yolu direnmekten geçiyor. “Direnmek, direnmek, direnmek... “Direnmek yaşamaktır” Mazlum Doğan bize bunu öğretti ve doğru öğretti. Hareket ve halk olarak 35 yıldır bu öğreti üzerinde yürüyerek var olduk. O bakımdan şimdi faşist saldırganlık karşısında hiçbir mevziden geri çekilme yoktur, asla olamaz da. Faşizm karşısında geri çekilme olmaz, mevzi terk edilmez. Son imkanına kadar, son kurşununa kadar mücadele edilir, direnilir.

Dolayısıyla faşizm karşısında susmanın ve geri çekilmenin çözüm olmadığını herkes bilmek durumundadır. “Susma, sustukça sıra sana gelecek” ilkesi, dünya halklarının, ezilenlerinin; faşizm karşısındaki mücadele deneyimlerinden çıkardığı temel ilkedir. “Susma, sustukça sıra sana gelir. Durma, durdukça sıra sana gelir. “Geri çekilme, çekildikçe daha fazla üzerine gelir.” O halde susmayacaksın, durmayacaksın, geri çekilmeyeceksin; tam tersine faşizme karşı bütün imkânlarını harekete geçirerek olduğun yerde direneceksin; daha büyük ve daha çok direneceksin.

Şimdi Kürt demokratik siyaseti, Kürt toplumu bunu yapıyor. Bu direniş AKP faşizminin sonunu getirecek bir direniştir. Bunu net olarak söyleyebiliriz. Bunun için Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım ve benzerleri çılgına dönmüş durumdalar. Çünkü yaptıklarının hesabını verecek bir durumda değiller. Yaptıklarının bir ilkesi, hesabı ve ölçüsü yoktur. Hiç kimsenin bunları kabul edebilecek bir durumu yoktur. Yani tarihi tahammülleri, ahlaki ve hukuki gelişmeleri, bugünkü dünya değerlerini ayaklar altına alıyorlar. Tayyip Erdoğan bir kabadayı gibi herkese de saldırıyor. Aslında çılgına dönüşmüş bir kişiliğin ruh halini ve davranışlarını yansıtıyor. O lümpen sokak soytarılığına dayanarak var olmaya çalışıyor ki, bu hüküm fazla sürmez.

AKP ve Erdoğan’ın bu konuma gelişini Kürt halkının direnişi getirdi. Evini, sokağını, şehrini yıktılar, ama yanı başında durdu. Ülkeyi terk etmemek için büyük bir direniş gösterdi. Herkese para dağıtarak “büyük şehirlere, metropollere gidin devlet size para verecek, oralarda kendinize ev yapın” diyorlar. Biz bunu da biliyoruz. Amed ve Botan halkı bunu elinin tersiyle itti. Bu doğru ve kahramanca bir tutumdur.

‘GÖÇ EDENLER KÜRDİSTAN’A DÖNMELİDİR’

Zorluk, acı ne olursa olsun gitmiş olanlar da geri gelmeliler, Kürdistan’a akmalılar. Acı olabilir, zorluk olabilir; ama birleşelim, örgütlenelim bunları aza indirgeyebiliriz. Ama onur, şeref, varlık ve gelecek AKP faşizminin bu saldırılarına karşı direnmekten geçiyor.

O bakımdan da Şırnak halkının tutumu bütün metropollere taşınmış, geçen dönemlerde özel savaş baskısı ile evleri-köyleri yakılıp yıkılarak metropollere kovulmuş bütün Kürt insanları için Kürdistan’a dönme, ülkede de var olma çağrısı oluyor. Bu doğru bir çağrıdır. Selamlıyoruz. Botan halkının bu tutumda sonuna kadar ısrar edeceğine, Kürt halkının Kürdistan’da direnerek var olma ve özgür yaşama ilkesinden asla vazgeçmeyeceğine, bütün Kürt halkının da Kürdistan’a bu biçimde çekeceğine inanıyor, başarılar diliyoruz.

AKP politikalarına değindiniz. Bugünlerde başta Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AKP yöneticileri sık sık “Bu kış PKK’yi yok edeceğiz, şöyle bitireceğiz” vb. şeklinde bir propaganda yürütüyor. Siz bu propaganda ile ne amaçlandığını düşünüyorsunuz? Bir de AKP bu yok etme ya da bu işin sonu nereye gider?

Sadece bu kış değil, her kış böyle diyorlar. 38 kıştır aynı şey söyleniyor. “PKK bu kış bitecek, bahara çıkmayacak” deniyor. Oysa PKK her bahara, önceki güzden daha güçlü çıkıyor. Bütün kışları böyle geçirdi. Mevcut olan da öncekilerden çok farklı değildir. TC’ye hükümet eden, TC yönetimini ele geçirip, Kürtlere ve PKK’ye karşı savaşan bütün faşist soykırımcı yöneticilerin ruh halleri, düşünceleri ve söylemleridir. Bugün Tayyip Erdoğan ve yöneticilerinin söz ve davranışlarının kendilerinden öncekilerden hiçbir farkı yoktur. Anlam, kavram ve yaptıkları olarak hiçbir fark yoktur.

Ergenekoncular, Erdoğan’dan az zalim değillerdi. Ondan daha az hukuk ve ahlak tanımaz değillerdi. Demirel açıkça “Anayasa dışına çıkılmıştır” dedi. Kürde en yakın gösterilen, ama Kürtlere karşı savaşa en uzun süre komutanlık eden Turgut Özal ”Anayasayı bir kez delsek ne olur ki!” dedi. Bütün bunların hepsi Kürt savaşı sonunda oldu.

Özel savaşı, 1985’den beri hiçbir hukuk, ahlak ve kural tanımaksızın geliştiriyorlar. Bunu yazın da yürütüyorlar, güzün de yürütüyorlar, kışın da yürütüyorlar. “Kış olunca bizim imkân ve fırsatlarımız artar, PKK’ninkiler azalır” diyorlar. Geçen kış da o hesabı yaptılar, ama sonunun ne olduğunu gördük. PKK’nin imkanları mı azaldı, yoksa yeni savaş alanları yeni direniş biçimleri mi ortaya çıktı, geliştirildi? Bunu herkes gördü. AKP iktidarını ölüm noktasına getiren büyük direniş, 2015-16 kışında ortaya çıktı.

Şimdi ondan öte ne yapabilecekler? Yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. “Dağda operasyon yapacağız” diyorlar. Geçen kışta yapılıyordu.

Peki, Medya Savunma Alanları’na dönük operasyonun sürekli gündemde tutulması konusunda değerlendirmeniz nedir?

Evet, “Medya Savunma Alanlarına saldıracağız” diyorlar. Zaten saldırıyorlardı. Cerablus’u işgal ettiler. 15 Eylül 2014’te oe DAİŞ’i Kobanê’ye saldırtan Tayyip Erdoğan’dı. Bunu herkes biliyor. DAİŞ tarihinin en büyük hatasını yaptı. DAİŞ’in yok oluş süreci Kobanê saldırısıyla başladı. Bu kış için yeni dedikleri, “Şengal, Rojava ve Musul’a saldıracağız” diyorlar, ama hiç birisini yapamayıp hepsi boşa çıkınca bu sefer “Medya Savunma Alanlarına, Güney Kürdistan’ın sınır hatlarına saldıracağız” diyorlar.

25 Mayıs 1983’de Türk ordusu ve TC hükümeti, ilk Irak sınırına geçerek Güney Kürdistan’a operasyon yaptı. Ben o operasyonu da çok iyi biliyorum. O günden bugüne her yıl Güney Kürdistan’a daha yeni operasyonlar yapıyor. Yazın yapıyor, kışın yapıyor, baharda yapıyor, güzün yapıyor! Her operasyonda “Bu sefer PKK’yi bitireceğim” diyor. Ama her operasyon sonrasında PKK birkaç kat daha güçlenerek çıktı, çıkıyor. Şimdiye kadar böyle oldu.

PKK, 25 Mayıs 1983’den bu yana gerilla hareketi oldu. Bu büyük gerilla ve halk direnişi bu süreçte gelişti. Yani TC devletinin ve AKP hükümetinin, Güney Kürdistan’a saldırarak yok etmek istediği saldırı ortamda PKK gelişti. Bu saldırıların hangi sonuçlar verdiği açıktır. Bu bakımdan yeni yapılacak saldırı PKK’yi birkaç kat güçlendirmeyecek, ona karşı PKK zafer hamlesini geliştirecek.

Ben de şunu söylüyorum: Güney Kürdistan’a dönük Türk ordusunun ve AKP hükümetinin yapacağı her saldırı, AKP devleti ve hükümetinin yenilgisini, yıkımını daha çok güçlendirecektir. Daha çok hızlandıracak, sonunu daha çok yakınlaştıracak. Bu kesindir. Tayyip Erdoğan’ın ‘Kandil’in ne olacağını!’ çok düşünmesine gerek yok. Tayyip Erdoğan, sarayının ne olacağını düşünse daha iyi olur. Sarayda ne zaman saldırıya uğrayacak! Nasıl saldırıya uğrayacak! Yanındaki mi, güvenliğinde olan mı, hangi amirinden saldırı gelecek!

Erdoğan’ın ölüm korkusundan dolayı nerede kaldığı, nerede yaşadığı bile belli değildir. Doğru dürüst oturup yemiyor, bir yerde durup dinlenemiyor. Öyle bir korku yaşar hale gelmiştir. Herkes üzerinde de korku uyguluyor. Tam bir korku rejimidir. Abdülhamid’in istibdat rejimine benzer, onu da katbekat aşan ve Saddam Hüseyin rejiminde görülen türden bir korku rejimi yaratmış durumdadır. Ona dayanarak kendi varlığını sürdürüyor. Kendisi o haldeyken, bir de kalkıp yıllarca yapılanı tekrarlayarak PKK’yi yok etme iddiasında bulunuyor.

Olabilir, operasyon yapabilirler. PKK,1983’ten beridir bu savaşı öğrendi, daha tecrübelidir. Tayyip Erdoğan 14 yıldır bu işin içerisinde, ama PKK 35 yıldır bu işin içerisindedir. Savaş alanlarını da savaş yöntemlerini de iyi biliyor. Şimdiye kadarkileri nasıl boşa çıkardıysa bundan sonrakilerini de çıkartabilir. Genel bir amiyane deyim var: “Geleceği varsa göreceği de var.”

‘HODRİ MEYDAN...’

Gerilla da bütün parti de sadece Medya Savunma Alanları’nda değil, Kürdistan’ın her tarafında olan Kürtler ‘hodri meydan’ diyorlar. Tayyip Erdoğan mademki kendi varlığını Kürdün yokluğu üzerine kurmaya çalışıyor, o zaman bunun bedelini öder ve sonucuna katlanır. Bunun sonunun kendisi için ne getireceğini görür, bilir, bilmesi de gerekiyor. İşin gerçeği de budur.

Bu bakımdan da psikolojik savaş boyutu çok yüksek olan hususlardır. Öyle bir hava yaratılıyor ki, ‘AKP vuruyor, kırıyor, saldırıyor!’ Halbuki Türk ordusu yakın zamanda ‘bakın biz operasyon yapıyoruz’ diye resimler yayınlıyordu. Operasyon yapamaz, savaşa giremez hale gelmiş bir ordu yeni yeni öğrenme rüştünü ispat etmeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan yönetimi, o orduyla mı, DAİŞ’İ yenen, faşizm karşısında özgür insanlığı savunan PKK gerillasını yok edecek! İnsana gülerler...

O bakımdan AKP’nin bu psikolojik savaşına hiç kimse aldanmamalıdır. Şunu söyleyebilirim: Zalimlikte, kan emicilikte Tayyip Erdoğan’a diyecek yoktur, çünkü kendi çıkarları dışında hiçbir ilkesi yoktur. Böyle insanlardan her türlü tehlike gelebilir. Bu bakımdan Tayyip Erdoğan’ın saldırganlığı karşısında dikkatli, tedbirli, hazırlıklı olmalıyız. Hafife almamalıyız. Ama AKP ve Tayyip Erdoğan’ın ideolojik ve stratejik olarak geleceği yoktur. Kesinlikle var olamayacak.

AKP’nin iktidarının sonuna geliniyor. Öyle bir düşecek ki, yerle yeksan kendisi olacak, çünkü ne Ortadoğu halkları -başta Kürtler ve Araplar olmak üzere- bu stratejiyi kabul ediyorlar ne de kendilerinin de bağlı olduğu, dünyaya çeki düzen veren sistem kabul ediyor. Dinci milliyetçiliği, Kürtler ve Araplar kabul etmiyor. Kürtler, o ırkçı şoven Türk milliyetçiliğine karşı direniyorlar, Araplar direniyorlar. Dinci bir egemenliği, küresel kapitalizm kabul etmiyor.

İlişki kurmaya çalıştıkları İsrail bunu asla kabul etmez. Yüzyıllardır Yahudi sermayesi Türkiye’yi Laisizme çekmeye çalışıyor. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın dinciliğine kapı mı açacaklar! Bunu öyle sananlar, Tayyip Erdoğan’ın propagandalarına aldananlar yanılıyorlar. Şimdi ilişki kuruyorlarsa, gerçekten de destek vermek için mi ilişki kuruyorlar, yoksa kaleyi içten fethetmek için mi kuruyorlar? Bunlar tartışma konusudur. Deyim yerindeyse “kimin eli kimin cebinde” belli değildir.

Çok karmaşık bir siyasi durum var. Tayyip Erdoğan yalvar-yakar ederek bir-iki ilişki kurmuşsa adeta o yardakçıları, kalemşörleri biri on yaparak sanki Erdoğan’ı dünyayı fethetmiş olarak göstermeye çalışıyorlar. Bunların gerçeklikle hiçbir alakası yoktur. Şimdi de “Biz Şangay beşlisine gireceğiz” diyerek Amerika ve Avrupa’ya karşı şantaj yapıyor. AKP’nin politikaları; şantaj, demagoji, kendini pazarlama, devlet terörü, katliam, baskı, korkutma üzerine kurulmuştur. Bunların da bir toplumu ve devleti yönetme de bir geleceği yoktur. Bu ideoloji ve strateji Türkiye’de egemen olamaz, uzun ömürlü olamaz.

AKP’ye bel bağlayanları kırk defa uyardım; tekrar uyarıyorum: Tayyip Erdoğan ve AKP yönetiminin geleceği yoktur. Düşecek, hem de öyle düşecek ki, yerle yeksan olacak. Kim o gemiye binecekse kendisi de düşecek. Bu çizgiyle gideceği yoktur. Tayyip Erdoğan’ın hangi gün ne söyleyeceği de belli olmuyor. 2005’de ne söyledi, 2015’de ne söyler hale geldi. Tanınmaz haldedir. Sözde ve politikada her türlü kıvraklığı gösteriyor. Bazıları umut ediyor, Erdoğan bu sefer de öyle yapar bizi kurtarır. Bu kadar şeyden sonra zordur. Kimse oraya umut bağlamamalıdır. O gemi su almış artık batıyor. Kendisi çökmek üzeredir. Geleceği yoktur, mevcut katliam ve terörle ömrünü uzatmaya çalışıyor. Yoka öyle başarma, kazanma amacı hedefi kendisinin de yoktur. Öyle yapacağına dair inancı da yoktur. ‘İktidar ömrümü biraz daha nasıl uzatabilirim’ onun arayışı içerisindedir.

Psikolojik savaş demagojisine kimse aldanmamalıdır. Öyle bir hava yaratarak aslında eylemsiz kılmaya, karamsarlık yaratmaya çalışıyorlar. Kürtler, gençler, kadınlar, emekçiler, işçiler, Türkiye toplumu ve halklar buna inanmasınlar. Tam tersine AKP’nin faşist diktatörlüğüne karşı herkes olduğu yerde daha fazla mücadele etmelidir. Daha çok faşizmin üzerine gidiş olmalı, daha çok eyleme geçiş olmalıdır. Hiçbir biçimde daralma ve geri çekilme olmamalıdır. Zorda olan, çökmek üzere olan, bahara çıkamayacak olan; AKP iktidarının-Tayyip Erdoğan yönetiminin kendisidir. Bunu herkes görmelidir.

İşte burada bir kere daha ifade ediyorum: Yakın gelecekte de bunu gösterecektir. O bakımdan da herkes hesabını da doğru yapmalıdır. Özellikle de halklar, devrimci demokratik güçler, kadınlar, gençler, emekçiler bu faşist soykırımcı AKP diktatörlüğüne karşı olan tüm güçler daha çok birlikte olmalı, daha çok mücadele etmeli, faşizmin üzerine daha çok gitmelidir. Bunu yaparlarsa AKP’nin kendi ömrünü uzatacak imkanları fazla yoktur. Ortadoğu’dan, dünyadan tecrit olmuş durumdadır.

Tayyip Erdoğan, AKP’ye bile hakim değildir. AKP içinde ne çıkacak, Türkiye’de neler olacak! Bunlara bile hakim değildir. Şimdi Fatullahçıları yargılıyor. En büyük Fetullahçı Tayyip Erdoğan’ın kendisiydi. Daha önce El-Kaideciydi, sonra DAİŞ’ci oldu. 1976’dan beri Fetullah Gülen’le birlikte çalışan Erdoğan’ın kendisidir. Şimdi de kalkmış başkalarına ‘Fetullah Gülen’le bir sefer konuştun mu, telefonla konuştun mu, sana bir dolar gönderdi mi göndermedin mi!..’ diye insanları hapse koyuyor. Bir de idamla tehdit ediyor. Eğer bütün bunlar suçsa en büyük suçlu Tayyip Erdoğan’ın kendisidir. Biraz yargılamalar açığa çıkarsa, derinleşirse bu gerçek açığa çıkacak. Dolayısıyla da en fazla hesap Tayyip Erdoğan’dan sorulacak. Zaten idam tartışmasını bu gerçekler açığa çıkmasın diye geliştiriyorlar. Çünkü idam tartıştıldıkça kimse Fetullah Gülen’i vermez. Bir yandan güya alalım diyorlar. ABD’ye baskı uyguluyorlar. Diğer yandan idam tartışmasını gündeme getiriyorlar. Böylelikle ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermesini engelliyorlar. “Biz istedik ABD vermedi” noktasına getirerek Türkiye’deki toplumu kandırmak istiyorlar.

O zaman tersi durumda belki idam sehpasına ilk çıkacak Tayyip Erdoğan’ın kendisi olacak?

Aslında onu engellemeye çalışıyor. ABD şimdi Fethullah Gülen’i vermeye kalksa Tayyip Erdoğan’ın kendisi “yok” diyor. Topluma ise “ben istiyorum vermiyorlar” diyor. Bunların hepsi yalandır. Öyle bir talepleri ve yargılama güçleri yoktur. “Sadece tutuklansın, bana ondan zarar gelmesin” çabası içerisindedir. Herkesi kendi iktidarının korunması için ortak yapmaya çalışıyor. Kendi çıkarı ve iktidarından başka hiçbir şey düşünmüyor. Bu her diktatörün ruh halini ve tutumunu ifade ediyor. Tayyip Erdoğan’ın geldiği nokta da budur. Bu tür diktatörlerin sonunun ne olduğunu biliyoruz. O açıdan da o demagojiye o kuru lafa kimse aldanmamalıdır.

Ortadoğu’daki savaş o kadar karmaşık ki; Rakka operasyonu, Musul savaşı, kapsamlı savaşlar var. Amerika, Rusya ve diğerleri Türkiye’nin imkanlarını kendi çıkarları doğrultusunda ne kadar savaşa sürecekler onun arayışı içindeler. Erdoğan yönetimini de etkileyerek öyle bir çizgiye çekmeye çalışıyorlar. O nedenle de gerçekleri doğru görmek lazım. Erdoğan’ın öyle bir gücü ve geleceği yoktur. Sadece lafla, gözdağıyla, baskı ve terörle, tehditle korkutarak toplumu, demokratik siyaseti sindirmeye; buna dayalı olarak iktidar ömrünü biraz daha uzatmaya çalışıyor.

Bunu ne kadar başaracağı da bastırıp, sindirmek istedikleri kesimlerin tutumuna bağlıdır. Eğer biz gerçekleri iyi görürsek, bu demagojiye ve yalana aldanmazsak, kuru tehditte ve kabadayılığa pabuç bırakmazsak, doğru anlar, iyi örgütlenir birleşir, faşizme karşı olduğumuz yerde direnişi-mücadeleyi çok etkili ve güçlü geliştirirsek AKP faşizminin ömrü bitmek üzeredir. Düşüşü çok yakındır. Hem de paramparça olacak şekilde düşecektir.

O halde AKP faşizmine karşı daha etkili mücadele edebilmeliyiz. Bütün sol, sosyalist, demokratik çevreler, özgürlükçü insan haklarından yana olan güçler. CHP içindeki çevreler, Alevi toplumu, kadınlar, gençler daha aktif olmalılar, daha birlik halinde olmalılar. Gençlik örgütleri, kadın örgütleri daha çok birleşmeliler, güçlerini birleştirmeliler, bir araya gelmeliler, birbirlerine destek vermeliler. Basın kuruluşları birbirlerine destek vermelidir. Kendinden olmayan her şeye saldırıyor, her sesi kesmeye, her duruşu yok etmeye, her gücü ortadan kaldırmaya çalışıyor. Tek kişi, tek üslup, tek söz olmaya çalışıyor. Açıyorsun televizyonu, 20 kanalda Erdoğan var. Bir yere çıktı mı hepsi birden canlı yayına bağlanıyorlar. Ayıp değil mi? Özellikle Doğan Grubu, ayıptır!

CHP içindeki demokratik çevreler, CHP’nin AKP faşizmine nasıl çanak olduğu konusunda biraz özeleştirel yaklaşması gereklidir. Kemal Kılıçdaroğlu da biraz gerçekçi olmalı. Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan’dan sonra Başkanlık sistemini isteyen Önder Apo’ymuş! Bu bir iftira ve yalandır. Türkiye’nin demokratikleşmesi için Önder Apo sistemler önerdi. Gerçek bir demokrasiye kavuşması için “bölgeler demokrasisini” önerdi. Evet, birçok öneride bulundu. Zaten Türkiye’yi demokratikleşme projesi sunan tek kişi Önder Apo’dur. Tayyip Erdoğan’ın sunduğunun demokrasiyle bir alakası yoktur. Sadece kendi kişisel egemenliğini güçlendirecek bir siyasi sistem öngörüyor. CHP’de eskiyi olduğu gibi devam ettirmek istiyor, bunu tekrarlayıp duruyor.

15 Temmuz’dan sonra herkes “eski çöktü” dedi. Hala eskiyi olduğu gibi sürdürmenin ne alakası var. Eğer öyle değilse o zaman yenisi nedir, önerisi nedir? CHP ne yapmak istiyor? CHP’ye umut bağlayanlar bir kere sorsunlar. Türkiye’yi bu hale CHP’nin kurduğu sistem getirdi. Bu hale gelmiş eskisini nasıl yaşatacaksınız? Eskisi bu hale getirdi. O halde buradan nasıl kurtulacaksınız? Sorunları neyle çözeceksiniz? Daha fazla Kürt katliamı mı yapacaksınız? Yeni Dersim katliamları, soykırımları mı yapacaksınız? Tayyip Erdoğan yapıyor. Tayyip Erdoğan’dan daha fazlasını yapabilir misiniz? Sur’u, Cizre’yi yakıp yıkmaktan öteye CHP daha ne yapabilir? Demek ki onun sonu yoktur. Yani AKP’den öteye çözüm öneremeyen bir güç siyasi alternatif olamaz, muhalefet olamaz. Olamıyor da zaten.

Bu bakımdan, CHP içerisindeki tutarlı demokrasiye açık çevreler daha aktif daha etkili hale gelmeliler. AKP tehdidini nedenleri ile birlikte iyi görmeliler. Türkiye’yi demokratikleştirecek bir projeyi geliştirerek AKP’ye karşı çıkmalılar. Daha etkili bir muhalefet HDP ile birleşerek yapabilirlerdi. Biz geçmişte bunu defalarca söyledik. CHP ile HDP’ye sorumluluk düşüyor, dedik. Birlik olurlarsa AKP saldırganlığını durdurabilirler. Yoksa darbe yerler, zorlanırlar.

Faşizm karşısında parça parça bir şey yapılamaz. Geri çekinilerek bir sonuç alınamaz. Birleşilerek ve faşizmin üzerine gidilerek sonuç alınabilir. Bu bakımdan da faşizme karşı “demokrasiden yanayım, Türkiye bir özgürlükler ülkesi olsun” diyen herkes bu gerçekleri görüp birleşerek AKP faşizmine karşı mücadeleyi daha çok yükseltmelidir. Bu yönlü atılacak her adım faşist AKP diktatörlüğünün ömrünü daha çok kısaltacak, çöküşünü daha çok yakınlaştıracaktır.

Kürdistan ve Ortadoğu’daki çatışmalı durumun ve direnişin önümüzdeki dönemde derinleşerek süreceğini söyleyebilir miyiz? Son sözlerinizle birlikle bu konuda neler belirtebilirsiniz?

Evet, şimdi büyük bir mücadele içerisindeyiz. Hareket ve halk olarak 39. PKK yılına çok daha güçlü giriyoruz. Dört parça Kürdistan’da mücadele yürütüyoruz. Dünya Savaşı geldi Kürdistan’da odaklandı. Kürt özgürlük savaşıyla 3. Dünya Savaşı iç içe geçmiş durumdadır. Bunun yarattığı zorluklar var, ama böyle bir durum Kürt özgürlük savaşını, 3. Dünya Savaşını sona erdirecek Ortadoğu’ya demokrasi, dünyaya barış getirecek bir savaş pozisyonuna getiriyor. Bölgesel ve küresel rolünü, misyonunu daha çok büyütüyor.

Şunu ifade edebilirim: 38. yıl direnişiyle faşist AKP diktatörlüğünü –kendi deyimleriyle- çöküş noktasına, ölüm noktasına getirdik. 39. yıl mücadelesiyle AKP’yi toprağa gömeceğiz. Faşist soykırımcı AKP diktatörlüğünü tarihin çöp sepetine atacağız. Hedefimiz budur. Kürdistan Özgürlük Devrimi zafere gidecek, Ortadoğu Demokratik Devrimi gelişecek. 3. Dünya Savaşı’nın bölgeyi kasıp kavuran yapısına son vermek için önemli gelişmeler sağlayacağız. Önder Apo’nun ‘sağlık, özgürlük ve güvenlik’ sorununu çözeceğiz. İddiamız bu, hedefimiz bunlardır.

Bunları gerçekleştirme gücümüz var. Mücadele için direniş imkanlarımız daha çoktur. İç ve dışta AKP diktatörlüğü daha çok daralmış ve zayıflamış durumdadır. O kuru, kabadayı sözlere bakmamak lazım. AKP ve Tayyip Erdoğan yönetimi o sözlerle zayıflıklarını gizlemeye çalışıyor. Savaşla, katliamla, terörle, baskıyla kendi dışındaki herkesi sindirerek ömürlerini uzatmak istiyorlar. Buna karşılık hareket ve halk olarak ağır bedel ödemiş olsak da daha güçlüyüz.

Rojava Devrimi, Demokratik Suriye Federasyonu’nu geliştirmek üzere Rakka operasyonuyla emin adımlarla ilerliyor. Musul Savaşı kesinlikle Kürt etkinliğinin gelişmesi temelinde sona erebilir. Sonuç 1. Dünya Savaşı’nda olduğu Kürtlerin aleyhine olmayacak. Bunu sağlatacak bir Kürt iradesi var. Bütün Kürt örgütleri bu konuda daha çok duyarlı olmak gerçeği görmek zorundadırlar. Giderek de o noktaya doğru geliyorlar.

Kenan Evren, Tayyip Erdoğan’dan daha diktatördü, daha saldırgandı. Kendisini daha çok övüyordu. Herkesi zindanlara doldurdu, yurtdışına çıkmak zorunda bıraktı. Sonu ne oldu? 12 Eylül faşist diktatörlüğüne karşı mücadele içerisinde PKK oldu ve bugünkü gelişmeleri ortaya çıkardı. Dolayısıyla saldırılar, zorluklar, engeller bizi geriletmez, bizi yıldırmaz. Yeter ki Önderlik ve şehitler çizgisini doğru anlayalım. Parti çizgimizi, ilkelerimizi, ölçülerimizi doğru anlayalım, doğru özümseyelim. Özgürlük mücadelemizi her alanda doğru ve daha etkili yürütelim. Biz mücadele ettikçe büyüme ve gelişme kesinlikle sağlarız.

O halde 39. yılda bu gerçeğe daha çok sarılmalıyız. Bu dersleri daha iyi görmeliyiz. Bunun için de kendimizi daha doğru anlayan, daha iyi örgütlenen, daha doğru tarzla yöntemle mücadele eden bir konuma getirmeliyiz. Mücadelede ustalaşmamız gerekiyor. Geçen mücadele pratiğinin derslerini daha etkili çıkartarak daha doğru daha etkili mücadeleyi askeri, siyasi, ideolojik, toplumsal olarak her yerde yürütmemiz lazım. Herkes böyle bir mücadeleye seferber olmalıdır.

Demokratik siyaset, gençlik, kadın hareketi, bütün halk olduğu yerde görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalıdır. Hiç kimse ötekinden beklememelidir. Herkes örgütlensin ve faşizmin üzerine gitsin. Demokratik örgütlülüğü, sistemi geliştirmek üzere çaba harcasın. Seferber olalım. Topyekun direniş halindeyiz. O halde mücadeleye seferber olmamız gerekiyor. Ancak böyle bir seferberlikle biz bu zorlukları yenen, engelleri aşan devrimi zafere taşıyan bir pratiği ortaya çıkarabiliriz.

‘GENÇLİK GERİLLAYA AKMALIDIR’

Bu bakımdan da her alandaki parti örgütlerimizi görev ve sorumluluklarına daha fazla çıkmaya çağırıyoruz. Gençlik ve kadın hareketlerini öncülük görevlerini daha etkili yerine getirmeye daha mücadeleci ve direnişçi olmaya çağırıyoruz. Özellikle Kürt gençliği kitleler halinde gerillaya akmalı, gerillaya katılmalıdır. Topluluklar olarak oldukları her yerde örgütlenmelidir. Dağa çıkabilen dağa çıkmalı, şehirde savaşabilen şehirde savaşmalıdır. Kitle içerisinde mücadele edebilen kitle içerisinde mücadele etmelidir. Ama herkes bu mücadelede şu veya bu biçimde yer almalıdır. Tam bir seferberlik konumunda direnişe yürümelidir.

Demokratik özyönetim direnişlerini Kürt gençliği-YDGH yürüttü. Şimdi Kürt gençliği bu çizginin mirasçısıdır. Büyük komutanları oldu. Axin’ler, Andok’lar, Serhildan’lar ortaya çıktı. Kahramanlık çizgisinde mücadele ettiler. Önderlik çizgisini, şehitlerimizin ruhunu ve direniş geleneğini daha da yükseğe taşıdılar. Böyle bir Önderlik altında yürüyorlar. O halde mücadeleye daha fazla sahip çıkmalı. Daha çok seferber olmalı. Geçmişin derslerini çıkarma temelinde daha doğru bir tarzla, üslupla daha yüksek bir tempoyla, daha örgütlü ve planlı olarak mücadele etmeliler.

Bütün ezilenler, demokratik güçler; faşizm karşısında el birliği yapmanın zamanıdır. Bütün Türkiye’nin devrimci örgütleri birleştiler ve Halkların Birleşik Devrim Hareketi önemli bir birliği ifade etti ki, bütün bu hareketler içerisinde yer alan kadrolar, sempatizanlar ortak anlayışla birliklerini, ittifaklarını oluşturarak bulundukları yerde AKP’nin faşist diktatörlüğüne karşı direnmeliler.

Biz böyle bir direnişle kesinlikle AKP’nin imha ve tasfiye planlarını bozmakla kalmayız, AKP’nin faşist soykırımcı diktatörlüğünü yıkarız. AKP’yi tarihin çöp sepetine atarız. Bir kere daha tekrarlıyorum. AKP iktidarı bahara çıkamayacaktır. Bize ömür biçenler kendi sonlarını ifade etmiş oluyorlar. Bunu herkes görmelidir. Buna herkes inanmalıdır. PKK’nin tutumu, direniş gerçeği budur. Gerilla her yerde her zaman direnecektir.

AKP on yılın partisidir. PKK, 40 yılın partisidir. Her türlü mücadele deneyiminden geçmiş, tecrübesini edinmiş, büyük derslerle kendini pekiştirmiş bir parti ki; şimdi Kürdistan Özgürlük Devrimini zafere götürecek bir öncülük haline gelmiştir. Bunu herkes görmeli ve inanmalıdır.

‘YA ZAFER YA ZAFER...’

Bu bakımdan da partileşerek PKK’nin birlik ve direnme ruhunu her yerde daha çok geliştirerek, esas alarak herkes bulunduğu yerde kendisini PKK’nin iyi bir sempatizanı-taraftarı haline getirmelidir. Kadrolarıyla birleşmeli, daha çok mücadele etmeliyiz. 39. yılda mücadelenin daha çok derinleşerek ve yayılarak süreceği bir gerçektir. Ama sonuç alıcı bir süreçte olduğumuz da bir gerçektir. Hem bu derinleşme ve yaygınlaşmanın gereklerine göre kendimizi ideolojik mücadeleden savaşa kadar her alanda yetkinleştirmeliyiz hem de sonuç alıcı bir dönemde, final döneminde olduğumuzu bilmeliyiz.

AKP faşizminin yıkılması, Türk soykırımcılığının, sömürgeciliğinin yıkılmasını getirecek, bu da Kürdistan’ın özgürlüğü temelinde bütün Türkiye halklarının özgür hale gelmesi, Türkiye’nin demokrasiye kavuşmasını sağlayacaktır. Demokratikleşen Türkiye, demokratikleşen Ortadoğu, demokratikleşen Ortadoğu da özgürleşen insanlık olacaktır. 39. parti yılında bu hedefi gerçekleştirmeyi öngörüyoruz. Bu temelde başta Önder Apo olmak üzere tüm halkımızın ve dostlarımızın, partimizin kuruluş yıldönümünü, Ulusal Diriliş Bayramlarını kutluyor, 39. parti yılında yürütecekleri özgürlük ve demokrasi mücadelesinde üstün başarılar diliyoruz. Son söz olarak da “Ya Zafer, Ya Zafer!” diyoruz.