Kandil’den verilen mesajlar

Kandil’den verilen mesajlar

Medya Savunma Alanlarındayız. Masanın etrafında KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, başkan yardımcıları Cemil Bayık, Sabri Ok, Ronahi Serhat, KJB Koordinasyon Üyesi Sozdar Avesta var. Gazeteci Hasan Cemal ile ben de yerimizi alıyoruz. Not defterlerimizi çıkartıyoruz, ses kayıt cihazını açıyoruz. Masada çözüm süreci var. Herkes gibi şunu merak ediyoruz. Çözüm ve barış yolunda atılan adımlarda yolun neresindeyiz? Bu yolculuğa bundan sonra nasıl devam edilecek? Sonuçta çözüm ve barış yolculuğunun iki tarafı var. Yolla karlılıkla devam etmenin birincil koşulu kuşkusuz tarafların güçlü bir iradeye sahip olmasından geçiyor. Bu doğruysa geriye şu sorunun yanıtı kalıyor: Taraflar çözüm için güçlü iradeye sahip mi? Tarafların yaptıklarına bakalım olup olmadığını anlayacağız.

Gazeteci Hasan Cemal’le birlikte 23 Mayıs tarihinde PKK yetkilileriyle Kandil’de yaptığımız mülakatta ağırlıklı olarak çözümü konuştuk. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan bugüne kadar atılan adımları şöyle özetledi:

‘Esir askerleri serbest bıraktık, ateşkes ilan ettik, gerillayı Kuzeyden geri çektik, çekilme süreci devam ediyor...’’

Bu konuda Cemil Bayık şu hatırlatmayı yapıyor: ‘’Önder Apo kararlı ve cesurca adımlar attı. Aynı şeyin AKP’de de olması gerekiyor.’’ Murt Karayılan da iradeye getiriyor:

‘’Kürt sorununun çözümünü geliştirebilmek için her iki taraftan çok güçlü bir iradeye ihtiyaç var. Bizim tarafımızda bu var.’’

Sayın Bayık ve Karayılan’ın ‘bizde irade var’ cümlesin temel dayanağını bugüne kadar attıkları adımlarla açıklıyorlar. Ancak aynı iradenin hükümette olup olmadığı tartışmalıdır. Bugüne kadar kamuoyunu tatmin edici, güven artırıcı adım atmadılar. Bu da zaten var olan ‘ama’, ‘fakat’, ‘ancak’ları çoğaltıyor.

Karayılan’a soruyoruz bu kadar ‘amaların’ olmasını ise şöyle yanıtlıyor: “Çünkü projesi net değil. Mesela Kürt sorununun çözümünde ne kadar ısrarcı olacaklarını şimdiden bilemiyoruz. ‘’ İşte bu ‘bilmiyoruz’ cümlesi kafaları karıştırıyor, kuşkuları artırıyor.

Sayın Bayık geçmişi hatırlatarak aslında sürecin kalıcılığı için bir uyarıda da bulunuyor: “Mesela Erdoğan’ın Diyarbakır’da konuştukları oldu. Arkasından çok farklı durumlar gelişti.’’

Sayın Bayık AKP’nin kendilerine karşı 2012 yılının sonuna kadar sürdürdüğü şiddetli savaştan söz ediyor. Yakın geçmişin anıları Kürtlerin hafızasında halen çok taze. Dolayısıyla Kürt kamuoyunun AKP’ye güven duymama sorunu var. ‘Yeniden kandırılabiliriz’, ‘aldatılabiliriz’ kaygısının çok yüksek olduğunu birçok veriyle birlikte Akil İnsanların Kürdistan gezilerinden de biliyoruz. Bu konuda Sayın Karayılan şu noktaya dikkat çekiyor: “O konuda da gerçekçi olmak lazım. Gerçekçilik şudur; yani biz tecrübeli bir örgütüz biz o ihtimali de dikkate alarak yürüyoruz. Bunu söyleyebilirim. Geçmişten beri Kürt toplumu hep devletler tarafından kandırıldı. Bu kez biz kanmayacağız. Biz buna gelmeyeceğiz.’’ Karayılan’ın ‘biz buna gelmeyeceğiz’ sözünün dayanağı şudur. PKK her türlü olasılığı hesaba katarak tedbirini almıştır.

Cemil Bayık, hükümetin net olmayan politikası konusunda şu tespiti yapıyor: ‘’AKP bir taraftan çözümden bahsediyor bir taraftan da işleri birazda gizli kapaklı yürütmek istiyor. Aman duyulmasın, aman duyulur da şöyle olur. Şimdi bu ne kadar çözüme hizmet eder? Bu tutum doğru değil. Madem gerçekten Türkiye’de bu sorunu çözmek istiyor. Gerçekten kardeşliği, helalleşmeyi gerçekleştirmek istiyor o zaman daha cesur davranmalıdır, daha kararlı hareket etmelidir.’’

“Eğer cesur davranmaz adım atmazsa ne olur” diye soruyoruz. Yanıt Sabri Ok’tan geliyor: ‘‘Tercihimiz değil ama eskiden ne olduysa o olur.”

Söylenen bu sözlerden de yeniden anlıyoruz ki hükümetin PKK’yi, Kürt toplumunu ikna etme ve güven oluşturmada halen sorun var, inandırıcı olamıyor. Bunu gidermenin yolu ise sorun üreten, soruna kaynaklık eden politikalardan vazgeçmesi ve çözüm yolunda laf değil adım atmalıdır. Bu adımların öncelikli ne olduğunu PKK’nin ‘yol temizliği’ dediği başlıkta şöyle özetleyebiliriz:

KCK tutukluları, hasta tutukluların serbest bırakılması, ‘Terörle Mücadele Yasası’, siyasi partiler yasası, yüzde on barajın düşürülmesi, koruculuğun dağıtılması, köye dönüşün sağlanması, Kürtçe yer isimlerinin iade edilmesi güven artırıcı adımlar içinde sayabiliriz. Ancak bu adımlar halen atılmadı. Oysa AKP bu adımları çok rahatlıkla atabilirdi ve bunların önünde herhangi bir engelde yoktur. Görülüyor ki sürecin önünde engelin kendisi AKP’nin çözüm konusunda net kararlılığa ve projeye sahip olmamasıdır. Sorunda burada başlıyor.

Çözüm sürecinin üç aşamasının olduğunu taraflar daha önce sahip oldukları politik dil içinde kamuoyuna defalarca açıklamışlardı. Hasan Cemal’le birlikte Kandil’de PKK yetkilileriyle yaptığımız mülakatta bunu yeniden hatırlattılar:

“Biz yol haritası bağlamında 3 aşamadan bahsediyoruz. Özellikle yapılacaklar anlamında; birinci aşama bizim yapacaklarımızdı. Tamamlanmak üzere. 2. aşamaya geçiliyor. Bu aşamada ağırlıklı olarak hükümetin yapması gerekenler var. Bunların başında da anayasa ve demokrasi reformu geliyor.”

Bırakalım hükümetin adım atmasını sorun üreten yaklaşımları devam ediyor.

Sayın Bayık bu konuda şunları söylüyor:  ‘’AKP hükümetinin üslup ve dilinin değişmesi gerekiyor. Mesela Arınç diyor ‘cehenneme gitsinler.’ İşte yok bilmem hala ‘terör’ ve ‘terörist başı’ deniliyor. ‘Kürtçe medeniyet dili değil’ vb. birçok örnek verilebilir. Bu üslup, dil çözüme ve barışa hizmet etmez.’’

Karayılan da AKP’nin kullandığı dil konusunda net konuşuyor ve uyarılar yapıyor: “Biz AKP’lilerin üslubundan çok rahatsızız. Çözüm dili olması lazım. Bir Kürt sorunu var bu yüz yıllık bir sorun bunu çözeceksin. Daha Kürt sorunu bile diyemiyor. AKP’nin halen projesi nedir net olarak ortaya koymaması bir sorundur. ‘’

Sayın Bayık, Sayın Karayılan’ı tamamlıyor: ‘’AKP’nin bu tutum aynı zamanda sürece karşı direnen güçlere de güç veriyor. Hem Kürtlerdeki kuşku ve endişelerin devam etmesine yol açıyor, hem de karşıt güçlerin direnmesine yol açıyor.‘’

Çıkış noktası için Karayılan şunları söylüyor: ‘’Süreci Önderliğimiz yürütüyor. Önderliğin hapishane koşullarının değişmesi gerekiyor. Sürecin aktif ilerleyebilmesi için gereklidir. Mesela Önderliğimizin bizimle tartışabilmesi, dışarıyla daha rahat ilişki kurabilme olanaklarının yaratılmalıdır. Bizden de heyetlerin gitmesi gerekiyor. KCK heyeti, BDP heyeti, Akil insanlar, meclis komisyonlar, akademisyenler, gazeteciler…’’

Bu önemli konu da Sayın Bayık sözü alıyor: ‘’Sadece KCK heyeti de değil toplumda değişik kesimlerden insanlar var. Bazılarında tartışmalar ve endişeler var. Onlarında ilgilenmesi gerekiyor. Yani farklı kesimlerden insanlarında önderlikle görüşmeleri gerekiyor. Örneğin Aleviler.’’

Bu konta çok çok önemlidir. PKK diyor ki “süreci önderlik yönetiyor.” O zaman koşulların düzeltilip, zamana yaymadan süreci yönetecek pozisyona getirilmesi gerekir. Bu konuda da hükümet işi yavaştan alıyor görüntüsü veriyor.

Karayılan, sözü üçüncü aşamaya getiriyor ve şunları söylüyor: ‘’Üçüncü aşamaya ‘normalleşme aşaması’ diyoruz.”

‘’Her iki tarafın toplumsal düzeyde uzlaşmanın geliştiği, toplumsal uzlaşmanın pekiştirildiği, kalıcı barışın kesinleştirildiği bir aşamadır. Bunun için öncelikle Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun bu dönemde devreye girmesi gerekiyor. Çünkü geçmişte işlenen tüm suçların açığa çıkarılması gerekir. Karşılıklı itiraf ve bağışlama süreciyle geçmişte savaşta yaşanan tüm yaraların sarılması gerekiyor. Bu olmadan gerçek toplumsal uzlaşma da olmaz’’ diyor ve ekliyor: “Çünkü biz her iki toplumun kalıcı bir biçimde barıştıran eşit, ortak, özgür bir yaşamı geliştiren bir perspektifle hareket ediyoruz. Bu üçüncü aşamada özgürleşme dönemi başlamalı. Yani Önder Apo da dahil herkes özgür olmalı.’’

‘PKK AKP ile anlaşıyor’ eleştirileri ve kaygılarına ilişkin ise Karayılan şunları belirtiyor: ‘’PKK bir bölge hareketidir. PKK’nin prensipleri vardır. Doğrudur, PKK bazı uzlaşmaları yapabilir, Türkiye ile kendi sorununu çözmeye dönük anlaşmalar yapabilir. Ama PKK hiçbir zaman bölge halklarının kardeşliğinden vazgeçmez. PKK tüm bölgeye barış ve kardeşlik getirmek istiyor.’’

Kandil’de verilen mesajlar çok net ve anlaşılır. Ben PKK yetkilileriyle yaptığımız mülakatta ne istediğini bilen, her konuda projelere sahip olan bir PKK gördüm. PKK’yi güçlü yapan da ne istediğini biliyor olmasıdır. PKK’yi bir örgüt olarak görmek elbette yanlıştır. PKK bir yaşam biçimi, bir ruh hali, milyonlarca insanın yaşam tercihidir. Dolayısıyla ‘PKK yoksullar ve mazlumlar hareketidir’ sözünü de işin içine katarak söylüyorum; çözüm konusunda milyonlarca insan ne istediğini biliyor. PKK yöneticileri toplum adına uyarılarını yapıyorlar. Son zamanların moda değimiyle ‘artık top Ankara’da’ olduğuna göre geriye şu kalıyor; bu mesajların doğru okunması toplumsal barış ve hepimizin gelecek adına çok önemlidir. Çünkü Kandil’de söylenen bu sözleri her hangi birileri tarafından söylemiyor. Sorunun çözümünde taraflardan biri olan PKK’nin yöneticileri ve karar alıcıları söylüyor. Bu bakımdan söylenen sözlerin muhatapları tarafında doğru anlaşılması, halk edilen değerin verilmesi çözüm sürecinin kurumlaşması içinde hayatidir. Zira sürecin geleceği tarafların göstereceği güçlü iradeye bağlı olduğunu geçmiş deneyimlerden biliyoruz. Eğer taraflar güçlü bir iradeye sahip deyilerse sürecin başarıya ulaşma şansı yoktur. Bu savaş demektir. Dolayısıyla AKP’nin birkaç hayalden vaz geçmesi siyasi geleceği için, barış için, herkes için hayatidir.

AKP’, Kürtlerin uzattığı barış elini fırsatçılık yaparak heba etmemelidir. ‘PKK’yi kandırırım’, ‘oyalarım’, ‘seçimleri kazanırım’ hayli asla kurmamalı. Gerillanın geri çekilmesi sorunun çözüldüğü anlamın gelmiyor. AKP bilmeli ki sorun çözülmezse, gerilla çekildiği yerlere geri döneceğine yüzde bir milyon emindir.