Karayılan: AKP var oldukça DAİŞ bitmez

DAİŞ’in bitmediğini ama devlet projesinin tasfiye edildiğini söyleyen PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan, “AKP var oldukça DAİŞ bitmez. DAİŞ ve diğer çeteleri besleyen Erdoğan’dır” dedi.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yönetiminin, YPG, YPJ ve QSD çetelerine karşı savaşıp DAİŞ adlı projesini yenilgiye uğrattığı için düşmanlık yaptığını belirten Karayılan, “Bu hakikat, dünya kamuoyunca anlaşılmadıkça, önü alınmadıkça DAİŞ hep beslenecek ve var olacaktır. DAİŞ’in tümden bitmesi için zamana ve mücadeleye ihtiyaç var” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi ve Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Dengê Welat Radyosu’nun sorularını yanıtladı.

Öncellikle DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ve tüm açlık grevi eylemcilerini selamlayan Karayılan, “Kolay ve sıradan bir olay değildir. Çok büyük ve tarihi bir anlamı var. Gün gittikçe taşıdığı anlam ve verdiği onur daha fazla anlaşılmakta ve dalga dalga yayılmakta. Zindanlarda eylemin daha da boyutlanacağı belirtiliyor. Böylelikle komple ve topyekun bir direniş olacak” dedi.

Toplum içerisindeki birçok devrimci, yurtsever ve demokratın kendi iradesiyle eyleme başladığını, En son Güney Kürdistan’da Herêm Mehmud’un katıldığını hatırlatan Karayılan, herkesin bu direnişin verdiği mesajdan payına düşeni alması; bu direniş ruhunun nasıl anlaşılması gerektiği, nasıl karşılanacağı ve cevap verileceği hususunu doğru ele alması gerektiğini söyledi.

TECRİT İMRALI’YA ÖZGÜ DEĞİLDİR

Öcalan üzerindeki mutlak tecridin, esasen psikolojik işkence, hukuksuzluk, şiddet ve insan haklarının ayaklar altına alınması olduğunu kaydeden Karayılan, “Fakat Önder Apo’ya uygulanan tecrit sadece İmralı’ya özgü değildir. Bu tecrit sistemi, tüm Kürt halkı üzerinde yürütülüyor. Tüm Türkiye ve bölge halkları üzerinde bir tecrit var. Biz bu gerçeği yalın bir biçimde dile getirip anlatamadık. Herkes zannediyor ki; PKK’nin Önderi üzerinde tecrit var ve direniş buna karşı geliştiriliyor. Evet, Kürt Halk Önderi üzerinde tecrit var ama onun şahsında Türkiye demokrasisi üzerinde tecrit var. Çünkü faşizm var” şeklinde konuştu.

DİRENİŞİN ÖZÜ, HAKİKATİ

Bu faşizmin dayanağını tecritten aldığını; tecrit kırılırsa faşizmin de yıkılacağını vurgulayan Karayılan, şöyle devam etti: “Bu nedenle Önder Apo üzerindeki tecride karşı yürütülen direniş, esasen faşizme karşı direniştir, özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Direnişin özü, hakikati budur. Bu hakikati gerektiği kadar kamuoyuna anlatamadık. Bu, bizim eksikliğimizdir. Eğer Türkiye ve dünya kamuoyuna bu şekilde anlatılsa ve kavratılsaydı bugün büyük bir irade ve yüksek bir fedakarlıkla sergilenen direniş daha fazla destek alırdı. Kendisiyle birlikte daha büyük bir hareketlilik oluşturup insanlık dışı bu faşizm, zulüm ve tecride karşı topyekun bir tepkiyi açığa çıkarırdı. Eğer bugün eksiklikler varsa bir sebebi de tecridin ne olduğunu, Kürdistan ve Türkiye’de nasıl bir tecrit sistemi yürütüldüğünü kamuoyuna yeterince anlatamamamızdandır. Bu bir gerçektir. Türkiye halklarına da iyi anlatılamadı. Bu nedenle tepki ve destek istendiği gibi gelişmiyor. Fakat bu, Kürdistan halkı için geçerli değildir. Tecridin ne olduğunu, nasıl bir anlam taşıdığını halkımızın iyi bildiğine inanıyorum. Tecrit, faşist bir sistem olarak Kürdistan üzerinde nasıl bir zulüm yürütüyor, bu tecridin kalkması beraberinde neler getirir konusu halkımız tarafından iyi bilinmeli, sahip çıkılmalı ve daha fazla eylem gelişmeli.”

İZLEMEKLE YETİNMEMELİYİZ

Zindanlarda eylemin daha da genişlemesine işaret eden Karayılan, sadece eylemcilerin ailelerinden eylem için durumu elverişli olanlar eyleme girse bile sayısının on binlerce kişiyi bulacağını söyledi. “Sadece izlemekle yetinmemeliyiz. İsteklerimizi dile getirip yerimizde beklememeliyiz. Bugün direnişçiler şahsında açığa çıkan iradeyi, sergilenen fedakarlık ve kahramanlığı cevapsız bırakmamalıyız” diyen Karayılan, bu eylem aynı zamanda bir çağrı olduğunu ve bunun cevapsız bırakılmaması gerektiğini belirtti. Eskiden Kürdistan’da bir çağrı olduğunda düşman olanların düşmanlıklarını, eli kanda olanların bile işini bırakıp çağrı yapanın imdadına koştuğunu anımsatan Karayılan, “Çağrıyı sahipsiz bırakanlar artık toplumdan sayılmaz, bu davranış bir onursuzluk olarak sayılırmış. Halkımızın geleneğinde bu böyledir. Leyla Güven’in bugün yaptığı da bir çağrıdır. Bu direniş tarihin derinliklerinden, toplumun bağrından gelen bir çığlıktır. Kürt ve Kürdistanlı herkes bu çağrıyı yanıtsız bırakmamalı. Tüm zindanların direnişe katılmasıyla eylem yeni bir aşamaya taşınır, dışarıdan da katılımlar artar ve güçlenirse sonuç alacaktır” diye konuştu.

AVRUPA’DAKİ DURUŞA ANLAM VEREMİYORUM

Karayılan, “Açıkça belirtmek isterim ki; Avrupa’daki duruşa bir anlam veremiyorum” diyerek, herkesçe tanınan, bilinen 14 değerli devrimcinin Strasbourg’da; dünyanın diğer yerlerinde de farklı farklı tarihlerde başlayan değerli devrimci yurtseverin eylem olduğunu ama halkın sanki bu eylemler sıradan bir şeymiş gibi sadece ziyaret etmekle yetindiğini söyledi. Karayılan, şöyle sürdürdü: “Onlar da 300-400 kişi ile eyleme başlayabilirler. Niçin başlamadıklarına anlam veremiyorum. Açlık grevi eylemi kritik bir evreye geldi. Artık kitleselleşmeli, katılımlar artmalı ve hiç kimse durup izlememeli. Çünkü şu anda ulaştığımız evre bize bunu emrediyor. Eğer ‘bu direniş bir çağrıdır’ dediysek bu temelde anlamalı ve yanıtsız bırakmamalıyız. Her ne kadar eksiklikler olsa da eylemcilerin sergilediği azim ve direniş, tüm engelleri aşacaktır. Direnişçiler şimdiye kadar yaptıkları her konuşmayla, sergiledikleri her tutumla mutlaka sonuç alacağını ispat etmiştir.”

DAİŞ ÖNCE KÜRT HALKINA SALDIRDI

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Dengê Welat Radyosu’nun finale giden Cizîr Fırtınası Hamlesi ve Rojava eksenideki gelişmelerle ilgili sorularına da yanıt verdi. DAİŞ’e karşı verilen mücadelenin, Ortadoğu’da kendisiyle birlikte yeni bir dönemi getirdiğini belirten Karayılan, şöyle konuştu: “DAİŞ, ilkin Kürt halkına saldırdı. Bu onlar için ciddi bir yanlıştı. Çünkü Ortadoğu’da en çok ezilen, hakaret edilen, hakları gasp edilen halk Kürtlerdir. DAİŞ biraz güçlenince hemen Kürtlere saldırdı. Sonrasında Araplara, Asur ve Süryanilere saldırdı. Halklara saldırdı ama önce Kürdistan halkını hedefledi. Kürt halkı içinden de özellikle Êzîdî Kürtleri ortadan kaldırmak istedi.

DAİŞ ELİYLE KÜRT İMHASINA YÖNELDİLER

DAİŞ’in ilk saldırısı bundan 5 yıl önceydi. 8 Mart 2014’te Kobanê’ye saldırdı, 9-10 gün sürdükten sonra durdu. Sonra aynı yılın Temmuz ayında saldırdı ve o da durdu. Bu sefer 3 Ağustos’ta Şengal’e saldırdı. O zaman gördük ki; halkımıza, yani Kürt halkına dönük çok kapsamlı bir imha saldırısı var. Bu saldırı, öyle herhangi bir düşünceye sahip bir örgütün kendini örgütleme çabası değildi. İşgalciler ve faşistler eliyle desteklenen ve yönlendirilen bir imha saldırısıydı. DAİŞ’in saldırısından bu anlamı çıkardık. Zaten sonra gördük ki DAİŞ yönünü Güney Kürdistan’a verdi. Mexmûr, Kerkük’e yöneldi ve eğer durdurulmasaydı Hewlêr’i de alacaktı. Yani Kürt halkını hedefledi.

TARİH SÖYLEDİKLERİMİZİ HAKLI ÇIKARDI

DAİŞ, 15 Eylül 2014’te çok kapsamlı bir şekilde, tüm gücünü toplayarak Kobanê’ye çok çetin bir şekilde saldırdı. İşte o zaman anladık ki bu saldırı işgalcilerden, AKP’den bağımsız değildir. Bu saldırı işgalcilerin maşası olmaktır. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin Ortadoğu’da varlık bulmaması için ortaya çıktılar. Bu nedenle bizim ve halkımızın kararı kesinleşti ve bunun sadece bölgeye dönük değil, tüm insanlığa dönük bir tehdit olduğu görüldü. Çünkü her yere el atıyorlardı, saldırıyorlardı. Faşist ve zalim bir çete güruhu olarak meydana çıktılar. Bu nedenle o zaman alınan bazı kararlar temelinde, ‘DAİŞ Kobanê’de zafer kazanmayacak. Kobanê’de ev ev direniş sergilenecek. Kobanê Stalingrad olacak. Kobanê’ye dönük geliştirdiği bu saldırı, DAİŞ’in kırılmasının ve bitişinin başlangıcı olacak’ dedi. Beş yıl sonra bugün aynen böyle oldu. Tarih o zaman söylenen bu sözleri haklı çıkardı. Êzîdî halkına ve Kobanê’ye yaptıkları saldırı DAİŞ’in kırılmasının, onun devlet projesinin tasfiyesinin başlangıcı oldu. Bugün tam olarak 5. yılına girdi ve bu sözler ispatlandı.

Bölgede en çok ezilen, zulüm altında olan Kürt halkına saldırarak tümden ortadan kaldırmaya çalıştılar. Ortadoğu’da en çok zulüm altında olan Kürtlerdir. Kürtler içinde de Êzîdîlerdir. Onlar da Êzîdîleri ortadan kaldırmaya çalışt. Bunlar nasıl olur da İslam adına gelip, halifelik kurup adalet dağıtacaklar? Demek ki bu isimler altında sakladıkları başka şeyler vardı ve bu saldırılarla her şey açığa çıktı. İslami olan ve olmayan herkes gördü ki; burada büyük bir sahtekarlık var. Bu şekilde DAİŞ’e karşı büyük bir tepki gelişti. DAİŞ karşıtı savaş; Kürt, Arap, Asur, Süryani halklarının evlatlarının emeği ve kanı pahasına gelişti, bugünkü konağa erişti.

APOCULAR ÖNCÜLÜĞÜNDEN TÜM İNSANLIĞA

Türk devleti tüm QSD, YPG güçlerine ‘bunlar PKK’dir’ diyor. Bu, doğru değildir. Bu örgütlerin kurulmasının ve bu direnişin gelişmesinin mayasında Önder Apo’nun düşüncesi ve zihniyeti vardır. Bu insanlar PKK dışında olup Önder Apo’nun fikirleri temelinde kendilerini kuruyor, örgütlüyor ve geliştiriyorlar. Son 5 yılın ardından zirvesel bir konumu ifade eden ve Baxoz’da ilan edilecek zafer, Apocu savaşçılar öncülüğünde tüm insanlığın zaferidir.

DAİŞ’İN SADECE DEVLET PROJESİ YENİLDİ

DAİŞ’in sonu gelmemiştir. Böyle söyleyenler yanılıyorlar. DAİŞ bitmiyor, DAİŞ’in devlet projesi yenilip tasfiye oluyor. Başkenti olan Reqa düştü, son kalesi olan Baxoz da elinden gidiyor. Elinde hiçbir yer kalmıyor ve devlet projesi ortadan kalkıyor. Fakat DAİŞ, bir örgüt olarak halen devam ediyor. Belki bazı değişimlere giderler, bilemiyoruz. Biliyoruz ki; Irak’ın bazı yerlerinde, hatta Suriye’nin birçok yerinde küçük birimler şeklinde örgütlenip eylemler yapıyorlar. Her gün eylem gerçekleştiriyorlar. Suriye’de de, Irak’ta da faal haldedirler. ‘DAİŞ bitti’ demek için henüz erken. DAİŞ, eylemci bir örgüt olarak halen var. Ortadoğu ve insanlık için taşıdığı tehlike daha bitmiş değil. Bu bir gerçektir. Bu nedenle elde edilen zafer doğru anlaşılmalı.

DAHA FAZLA MÜCADELE LAZIM

DAİŞ tehlikesinin tümden bitirilmesi için daha fazla mücadele, daha fazla çaba ve zaman gerekiyor. DAİŞ gibi düşünce temeli olan bir örgüt, öyle kolayca kısa bir süre içinde bitmez, varlığını sürdürür. Çok yanlış temelde ve yanlış fikirler üzerine kurulan bir örgüttür. Bu yenilgi sonrasında kendisini ne kadar doğrultup doğrultmayacağını bilemeyiz, onların bileceği bir iştir. Fakat bu şekilde hem Ortadoğu halkIarı, başta da İslam alemi hem de tüm insanlık için büyük bir zarar ve ziyana yol açtılar. O kadar insanı katlettiler. Katlettikleri insanların sayısı, yeri; ne kadar esiri kaçırdıkları, pazarda sattıkları; Kürt kadınlarının kaçının satıldığı, kaçının sağ olduğu bilinmiyor.

ÇETELERİ BESLEYEN ERDOĞAN’DIR

DAİŞ, büyük bir şiddet, zulüm ve terör örgütü olarak tüm insanlık için bir bela olarak sahneye çıktı ve öyle kolay kolay bitmez. AKP var oldukça, iktidarını sürdürdükçe DAİŞ bitmez. Ne DAİŞ ne de El Nusra biter, çünkü onları besleyen Erdoğan’ın kendisidir. Cerablus ve Bab’daki DAİŞ’lilere ne oldu? Eridiler mi, havaya mı uçtular? Hecin’deki DAİŞ’lilerin bir kısmı savaşıyor, diğerleri teslim oluyor ve QSD’nin elindedir. Peki Bab ve Cerablus’takiler nereye gitti? Onlar AKP’ye katıldı ve şimdi birlikte hareket ediyorlar. Ya sakallarını kesiyor ya da kesmeden adlarını değiştiriyorlar. DAİŞ olmayınca ismini El Nusra yapıyor, o olmayınca Nureddin Zengi yapıyor, o da olmayınca da Sultan Murad yapıyor… Farklı farklı isim ve kisveler altında DAİŞ’liler, AKP eliyle aklanıp meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bunu yapan AKP’dir. Batı dünyası ve kendilerini hegemon olarak gören devletler, AKP’nin bu gerçeğini görüp üzerine gitmedikçe DAİŞ ve benzeri çeteler Ortadoğu’da hep var olacaktır. Hakikat budur.

DAİŞ’e karşı savaşanları ise ‘bunlar bana karşıttır, hepsi PKK’lidir, benim düşmanımdır’ diyerek hedefliyor. Erdoğan bunu boş yere yapmıyor. Çünkü YPG, YPJ ve QSD, çetelerine karşı savaşıyor ve onların DAİŞ adlı projesini yenilgiye uğratıyor. Bu nedenle bu kadar düşmanlık yapıyorlar. Bu hakikat, dünya kamuoyunca anlaşılmadıkça, önü alınmadıkça DAİŞ hep beslenecek ve var olacaktır. DAİŞ’in tümden bitmesi için zamana ve mücadeleye ihtiyaç var.”

BEKA SORUNU, AKP-MHP’NİNDİR

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Dengê Welat Radyosu’nun Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerle ilgili soruları üzerine Erdoğan ve Bahçeli’nin Türkiye bekasıyla ilgili manipülasyonlara dikkat çekti. Türkiye’nin değil, AKP-MHP faşizminin beka sorunu olduğunu belirten Karayılan, “Biz Türkiye’de değişim yapmak, Türkiye’nin aydınlık ve demokratik bir geleceğe kavuşmasını istiyoruz. Tehlikede olan, beka sorunu yaşayan AKP-MHP faşist diktatörlüğüdür. Bunlar kendi rejimlerini tüm Türkiye’nin yerine koyup Türkiye’nin geleceği tehlike altındadır, diyorlar. Eğer bu seçimde eskisi gibi oy alamazlarsa, yüzde 52’den aşağı, hele hele yüzde 50’den aşağı oy alırlarsa Türkiye’de ve dünyada meşruiyeti tartışmaya girer ve yenilip gider. Bu nedenle hayat memat meselesidir, diyorlar. Aslında bu tespit kendileri açısından doğrudur. Türkiye için değil ama kendileri için varlık-yokluk meselesidir. Yüzde 50’den aşağı oy alırlarsa meşruiyetleri tartışılacaktır ve korkuları bundandır. Bu nedenle bu seçimi kendileri için çok çok önemli görüyorlar” dedi.

KÜRT DÜŞMANLIĞINI OYA DÖNÜŞTÜRME

Yerel seçimlerin, Türkiye demokrasisi, halkların özgürlüğü, Kürdistan’daki savaşın son bulması ve Kürt halkı üzerindeki faşizm/soykırım siyasetinin parçalanması için de önemli olduğunu vurgulayan Karayılan, şöyle devam etti: “AKP-MHP kliğinin yaptıkları tüm konuşma ve propagandalar PKK ve Kürt düşmanlığı üzerinedir. Erdoğan, her gün sahneye çıkıp bunu apaçık bir şekilde dile getiriyor. Kaç gündür diline dolayıp diyor ki, ‘falanca filanca bölgemiz var ama Kürdistan diye bir yer yoktur, Kürdistan isteyen varsa Kuzey Irak’a gitsin.’ Açıkça Kürt düşmanlığı yapıyor ve Kürt düşmanlığıyla Türk halkından oy almaya çalışıyor.

İHANETÇİLİĞİ VE İŞBİRLİKÇİLİĞİ DAYATIYOR

Erdoğan artık Kürt defterini kapatmıştır. Eskiden oy almak için de olsa Kürtleri biraz dikkate alıyor, hassasiyet gösteriyordu ama artık bunu da yapmıyor. Kürt kanaat önderleri adı altında bazı kimseleri toplayıp konuştu. Bunlar hain ve işbirlikçilerdir. Yanlış anlaşılmasın, oraya katılanların tümü haindir demiyorum ama Erdoğan oradakileri hain konumuna koymak istiyor. Aba altından sopa gösterip ‘bizimle olmazsanız sizi de ezeriz, Kürtçülük yapanlara karşı tavizsiz olacağız, merhamet etmeyeceğiz, siz de bizden korkun ve bizimle olun’ diyerek ihanetçi, işbirlikçi konuma razı etmeye çalışıyor. O toplantıya gidenler içerisinde gerçekten hain olanlar vardır ama hepsini o konuma getirmeye çalışıyor. Zaten onlara Kürt gibi yaklaşmıyor. Her gün Kürt, Kürdistan ve PKK karşıtlığı yapıyor. Bunu açıkça ifade eden bir sürü cümlesi var. Onlara açıkça ‘gelin, bize katılın, siz de Türkleşin’ diyor. ‘Belki Kürtsünüz ama gelin Türkleşin’ diyor. Zaten Erdoğan’ın zihniyeti tek millet, tek devlet, tek bayrak değil mi? Bu şekilde Kürt karşıtlığıyla sonuç almaya çalışıyor.

ŞOVENİZMİ ŞAHLANDIRIP KULLANIYOR

Kuşkusuz bu çok ahlaksızca, terbiyesizce ve vicdansızcadır. Kürt halkının Türkiye’deki nüfusu 20 milyondan fazladır ama Türkiye’nin 80 milyonluk nüfusuna göre çok değildir. Bu şekilde Türk halkını arkasına alıp, şovenizm damarını şahlandırıp, ‘Türkiye parçalanacak, beka sorunumuz var, aç kalsanız da, zorlansanız da Türkiye’nin kurtuluşu için ses çıkarmayın, o kadar mermi, silah, bomba ve uçak kullanıyoruz’ diyor. Peki bu bombaları nerede kullanıyor? Kürtlere karşı kullanıyor. Kürt halkının evlatlarına karşı, Kürdistan’ın dağ, köy ve şehirlerine karşı kullanıyor. Bu nedenle herkes bunun farkında olmalı.

AKP-MHP IRKÇI İTTİFAKI STRATEJİKTİR

Halkımız MHP’nin kim olduğunu, ne kadar faşist, soykırımcı bir parti olduğunu iyi biliyor. Şimdi AKP, MHP oldu; MHP de AKP oldu. Zaten Erdoğan diyor ki ‘ittifakımız pazara kadar değil, mezara kadardır.’ Yani stratejik bir ittifaktır. Irkçılığı ve Kürt karşıtlığını sonuna kadar devam ettirecekler. Kendine Kürt’üm diyen, soyunu sopunu inkar etmeyen herkes ne olursa olsun Erdoğan ve Bahçeli’nin bu Kürt karşıtlığını görmeli ve karşı tutum almalı. Türkiye’deki demokrasi yanlıları, halkların kardeşliğini isteyenler de buna karşı olmalı. Çünkü bu faşist güruh, halkların kardeşliğini de ortadan kaldırmak istiyor. Kürt halkını ezip, parçalayıp ortadan kaldırmak, geriye kalıp boyun bükenleri ise tümden teslim alıp köleleştirmek istiyor. Türk olsun ya da hangi milletten olursa olsun bu soykırımcı siyaset karşısında sessiz kalmamalı, karşı çıkmalı. AKP-MHP’nin bu şovenist faşizm dalgasına, tüm demokratlar, sol sosyalistler itiraz etmeli.

KUZEY İTTİFAKI DESTEKLENMELİ

Kürt halkı da bunu iyi görmeli. Kürt halkının iradesiyle seçtiği tüm yerlere kayyum atayarak halkımızın iradesini gasp ettiler. Bu bile her şeyin anlaşılması için tek başına yeterlidir. ‘Biz Kürt’üz, irademizi tanımadınız, bu kayyumları belediyelerimize atadınız’ diyen her Kürt, hangi partiden olursa olsun sandığa gidip oyunu doğru bir şekilde kullanmalı. Bunun için Kürtler ve demokratlar birlik olmalı. Ortak tutum geliştirip birlikte hareket etmeli. Kürt halkı kendi içinde ittifak olmalı. Zaten duyduğumuz kadarıyla Kuzey Kürdistan’daki Kürt örgütleri bir ittifak kurdu. Bundan mutluluk duyarız. Halkımız ortak aday gösterilen yerlerde daha fazla çalışmalı, daha fazla sahip çıkmalı. Kürt halkı olarak farklı farklı düşüncelere sahip olabiliriz ama ulusal çıkarlarımız ve demokrasi mücadelesi için birlik olmalıyız. Ayrılık gayrılık tanımamalıyız. Hatta ittifaka yeni katılanlara daha fazla değer ve önem vermeliyiz. Bu gereklidir. Yurtsever halkımızın bunu bilinçlice karşılayacağına, gerekli tutumu sergileyip cevabını vereceğine inanıyorum.

DİRENİŞÇİLER ETRAFINDA KENETLENMELİ

Bu anlamda seçimlerin bir önemi var ama bunun dışında öyle çok stratejik düzeyde ele almıyoruz. Siyasi mücadele, demokrasi mücadelesi ve halkların kardeşliği mücadelesi için bu süreçte de tavır sahibi olmalı ve mücadele etmeliyiz. Açlık grevi direnişi, bu gerçekliği çok daha açık bir biçimde gözler önüne seriyor. Türkiye basını bu açlık grevi direnişinden bahsetmeye bile korkuyor. İnsanlarımız bu kadar gündür zindanda, içeride ve dışarıda açlık grevindedirler ama bir temsilcileri bile bununla ilgilenmiyor. Bu da Türk devletinin biz Kürtlere nasıl yaklaştığını açıkça gösteriyor. Bu halkı, toplumu hiçe saydıklarını kanıtlıyor. Merhametsiz ve vicdansızlar. Bu nedenle açlık grevi direnişçileri etrafında kenetlenmeli, seçimlerde gerekli tutumu sergileyerek sömürgeci soykırımcı faşizan zihniyete gereken cevabı vermeli. Halkımız ve tüm demokratlar ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistan'ı Özgürleştirelim’ şiarıyla hareket etmeli.”

SON ÜÇ AYDA HİÇBİR SONUÇ ALAMADI

Türk devletinin, son üç ayda Kuzey Kürdistan’da ve Medya Savunma Alanları’nda gerillaya dönük kapsamlı saldırıları olduğunu, ancak bunlardan sonuç alamadığını belirten Karayılan, Kuzey Kürdistan’da hiçbir sonuç alamadığı bildiklerini söyledi. Karayılan, “Bir kez daha kanıtlandı ki, eğer tedbirli, dikkatli, hassas ve disiplinli olunursa düşmanın hiçbir saldırısı sonuç alamaz. Çünkü düşman istihbarat temelinde teknikle saldırı gerçekleştiriyor. Karada gerillaya karşı savaşabilecek durumda değildir. Bugün düşmanda o takat ve mecal kalmamıştır ve bu artık kanıtlanmıştır. Bu nedenle teknikle sonuca gitmek istiyor. Düşmanın saldırıları boşa çıkıyorsa bu da göstermektedir ki gerilla hazırlıklarını sağlam bir biçimde yürütüyor yani kendini eğitiyor, yeniden yapılanma projesi temelinde derinleşiyor. Şimdiye kadarki performanstan bunu anlıyoruz. En son Piran’da yapılan operasyondan da düşmanın sonuç alamadığı anlaşılıyor. Hatta gerilla Cudi’de operasyona çıkan düşmana darbe vuruldu ve kayıp da verilmedi” dedi.

YENİ BİR BAHARA GİRİYORUZ

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan, son olarak şunları ifade etti: “Genel olarak yeni bir bahara giriyoruz. Açlık grevleri çok önemli ve zirvesel bir düzeye ulaştı. DAİŞ’e karşı yürütülen direniş, zirveye ulaştı ve zaferini ilan edecek. Kuzey Kürdistan’da yerel seçimler var. Rengarenk gelişmelerin başladığı bir yıldır. Bu yılda gerillanın oynayacağı rol öncülüktür. Esas aktör, gerillanın direniş olacaktır. Gerilla bu tarzda hareket eder ve rol oynarsa halkımızın özgürlük mücadelesi sonuca doğru gidecek, bu yıl Kürdistan halkının olacak; tecridi kırma ve Kürdistan'ı özgürleştirme yürüyüşü başarı kazanacaktır.”