'Katar krizi ve demokratik Ortadoğu'

PKK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, Katar krizinin nasıl geliştiğini, nelerin amaçlandığını ve bu gelişmelerin ne gibi gelişmelere yol açabileceğini değerlendirdi.

ABD yönetimi “Bölgede terörü destekleyenler var” diye açıklama yaptı, ardından başta Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere bazı Arap devletleri “Katar’ın teröre mali destek verdiğini” söyleyerek ambargo uygulamasına başladı. Böylece Ortadoğu bölgesinde yeni bir kriz olarak “Katar Krizi” başlamış oldu. Mevcut haliyle de kısa sürede sona erecek gibi görünmüyor. Söz konusu kriz derinleşerek ve yayılarak devam ediyor.

Peki gerçekten de Katar Yönetimi “Terör örgütü” denen güçlere destek veriyor mu? Bu konuda belge olmamakla birlikte, söz konusu durum en çok bilinen ve söylenen bir husustu. Suudi, Katar ve Türkiye Yönetimlerinin başta DAİŞ olmak üzere benzer birçok örgütün arkasındaki güç olduğu ve bu tür örgütleri mali olarak destekledikleri hep belirtiliyordu. Bunun nedeni olarak da “Sünni Mezhepten” olmaları gösteriliyor ve bu durum mezhepçiliğe bağlanarak kamufle ediliyordu. Aslında bu durumu başta Katar olmak üzere ilgili yönetimler de çok fazla inkâr etmiyorlardı. Yani Katar için şimdi belirtilen itham bir tür malumun ilanı gibi bir şey oluyor.

Burada üzerinde durulması önem taşıyan iki husus öne çıkıyor. Birincisi, Katar Yönetiminin DAİŞ benzeri örgütleri desteklediği biliniyor ve söyleniyordu da, Haşdi Şabi gibi örgütleri desteklediği hususu hiç bilinmiyor ve söylenmiyordu. Fakat söz konusu abluka ardından açığa çıktı ki, mevcut Katar Yönetimi İran yanlısı Şii Haşdi Şabi örgütünü de mali olarak destekliyormuş! Kuşkusuz bu durum önemlidir. Çünkü bu durum, DAİŞ benzeri örgütlere verilen desteğin “Mezhep yakınlığı nedeniyle yapıldığı” görüşünü yalanlamaktadır. Dahası bölgede Sünni mezhep hareketlerine öncülük eden bir devletin Şii örgütleri desteklemesi elbette ilginçtir. Demek ki mezhep çelişkisi değil, ortada çok farklı çıkar çelişkileri ve çatışmaları vardır.

İkinci husus ise, Katar Yönetiminin bu tür davranışlar içinde olduğu bilinmesine rağmen, o halde neden şimdiye kadar ses çıkartılmadı da, bu konu şimdi gündeme getirildi? Hatta şimdi olayı gündemleştiren güçler tarafından geçmişte “Göz yumulduğu” bile söylenebilir. Dahası şimdi olayı gündeme getiren güçlerin başında yer alan Suudi Arabistan Yönetimi, daha düne kadar Katar ve Türkiye ile birlikte DAİŞ benzeri güçleri birlikte destekliyordu. Şimdi ise ABD ile birlikte Katar’ı suçlayan güçlerin başında geliyor. Belli ki ABD Yönetimi ile farklı çıkar anlaşmaları yapmış bulunuyor. Kısaca mevcut durum özellikle ABD ve Suudi açısından biraz şaibeli görünüyor.

Şimdi söz konusu soruyu cevaplayabilmek için, bölgede eşzamanlı gelişen bazı olaylara bakmak gerekiyor. Bunlardan bir tanesi, Haşdi Şabi güçlerinin Şengal üzerinden Suriye sınırına dayanması ve Esat kuvvetlerini destekleyerek Deryi Zor hattının ele geçirilmeye çalışılmasıdır. Bu durum Doğu Suriye üzerinde yaşanan çok yönlü ve sert kavganın anlaşılması açısından önemlidir. Bölgede Katar kriziyle eşzamanlı yaşanan diğer bir olay ise, Tahran’da İmam Humeyni’nin mezarına ve İran Meclisine saldırı yapılmasıdır. İran’ı biraz sarstığı görünün söz konusu saldırıyı ise DAİŞ’in yaptığı basına yansımıştır. Haşdi Şabi’ye karşı DAİŞ; bu durum ilginç değil mi? Çünkü Katar’ın öncelikle bu iki örgüte mali destek verdiği iddia ediliyor.

Peki ne oluyor? Söz konusu olayların gerçekten birbiriyle bağı var mıdır? İran yanlısı bir örgüt ABD’nin etkinlik alanlarına saldırırken, ABD Yönetimi de Katar krizini gündeme getirmiştir. Bu arada DAİŞ’in yaptığı ifade edilen bir saldırı İran başkentinde olmuştur. Katar krizine bölgede en çok tepki gösteren iki devlet Türkiye ve İran devletleri olarak görülmüştür. Öyle ki, her iki devlet de Katar’a güçlü bir biçimde sahip çıkmış, söz konusu iddiaları Katar Yönetiminden bile daha fazla reddetmiştir. Acaba Tahran’a saldıran DAİŞ’i Suudi mi yönlendirmiştir? Eğer böyleyse ardında ABD var demektir. Açıkça görülüyor ki, bölgenin yakın geçmişte yaşadığı kirli ilişkiler açığa çıkıyor ve gerçekler biraz aydınlanıyor. Yine bölgede yeni ilişki ve ittifaklar açığa çıkmaya başlıyor.

Peki bütün bunları ne, yada kim yapıyor? Soru bu biçimde sorulduğunda insanın aklına 6 Haziran günü Demokratik Suriye Güçlerinin başlattığı son Rakka Hamlesi geliyor. Söz konusu hamlenin Rakka Operasyonunun son aşaması olduğu ve doğrudan Rakka merkezini hedefleyerek, Rakka’yı DAİŞ’ten kurtarmayı amaçladığı biliniyor. Yani DAİŞ faşizmi “Başkent” olarak tanımladığı esas evinde de vurulur hale gelmiş bulunuyor. Dahası son Rakka Hamlesinin ilk günden itibaren başarıyla ilerlediği ve Rakka’nın dört mahallesinin Demokratik Suriye Güçlerinin eline geçtiği ifade ediliyor. Yani artık faşist DAİŞ çetesi açısından sona doğru gidiliyor.

Daha başlangıç aşamasındayken son Rakka Hamlesinin ortaya çıkardığı çok önemli sonuçlar var. Birincisi, artık DAİŞ’in sonunun geldiğini göstermesidir. İkincisi, Doğu Suriye üzerinde mücadeleyi kızıştırmasıdır. Üçüncüsü, Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmeye başlamasıdır. Nitekim bir yandan Haşdi Şabi eliyle İran bölgeye müdahale ederken, diğer yandan da ABD’nin Ürdün’de hazırladığı güçleri bölgeye sevk etmeye başladığı söyleniyor. Söz konusu bölge açısından AKP Yönetiminin hassasiyetleri ve bir süredir saldırı içinde olduğu ise zaten biliniyor. Daha ilk rüzgarı bu kadar gelişme yaratan Rakka Hamlesi başarıya gider de Rakka Demokratik Suriye Güçlerinin eline geçerse, o zaman sadece Suriye’de değil, tüm Ortadoğu’da çok önemli değişikliklere yol açacağı görülüyor.

Öyle anlaşılıyor ki Demokratik Suriye Güçleri DAİŞ’i yıkma hamlesini başlatınca İran kaygılandı ve söz konusu alana yönelik olarak Haşdi Şabi saldırılarını başlattı. Bundan da ABD rahatsız oldu ve buna karşılık olarak Katar Krizi ile Tahran saldırıları gündeme geldi. Peki bundan sonra ne olacak? Acaba benzer yeni hamleler karşılıklı olarak gelişecek mi? Katar’dan başlayarak bölgenin savaşı ve terörü besleyen tüm kirli yapısı açığa çıkartılacak mı? Doğrusu insanın aklına bu sorular geliyor. Çünkü bütün bunlar Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ile çok yakından ilişkili bulunuyor.

Nitekim bilcümle faşist ve gerici güçler DAİŞ denen provokasyon gücünü ortaya çıkartarak Kürtlerin ve Kürdistan Özgürlük Hareketinin üzerine salmış bulunuyor. Bu çetenin üç yıldır yapmadığı kalmadı. Yüz binlerce insanın katledilmesine ve beş milyondan fazla insanın yurdundan sürülmesine yol açtı. Peki kimdi bu DAİŞ? Arkasında kim ya da kimler vardı? Kimler tarafından soykırım amacıyla Şengal ve Kobani’ye saldırtıldı? Belli ki DAİŞ yenildikçe ve çözüldükçe tüm bu soruların cevapları ortaya çıkacaktır. Bölge halkları ve insanlık büyük bir beladan kurtulduğu gibi, çok sayıda kirli ilişki ve karanlık çıkar da aydınlanacaktır.

Şimdi söz konusu bu tür gelişmelerin yakın olduğu gözükmektedir. Katar krizi ve Tahran saldırısı gibi olaylar, bu temelde yaşanacak büyük gelişmelerin ilk işaretleri olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat inşallah yarıda kalmaz ve Katar’dan başlayan sorgulama, başta AKP olmak üzere bölgenin tümüne yayılır. Çünkü Ortadoğu bölgesinin özgür ve demokratik olabilmesi için, gerçekten de böyle bir temizlenmeye ihtiyacı vardır. Belli ki faşizm çözülecek, kirler temizlenecek ve Ortadoğu demokratikleşecektir. Rakka’nın kurtuluşu için “Büyük Savaş” böyle bir süreci başlatmış ve demokrasi umutlarını yeşertmiştir. Söz konusu Büyük Savaşın zaferle sonuçlanması ise Ortadoğu’nun çehresini değiştirecek, Suriye’den başlamak üzere tüm Ortadoğu’ya demokratik devrimi ve kardeşliği yayacaktır.