Katillerle suç ortaklığı Avrupa devletlerine kaybettirmiştir

9 Ocak katliamının dördüncü yıl dönümünde başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa devletleri tutumlarını bu şekilde katillerden yana belirlemişlerdir.

9 Ocak 2013 katliamının 4. yıldönümünü Kürdistan’da olduğu gibi Avrupa ülkelerinde de günlerce süren büyük protesto eylemleriyle karşılandı. Denilebilir ki, protesto eylemlerinin olmadığı hiç bir Avrupa ülkesi kalmadı. Böyle olması da gerekiyordu. Çünkü katliam bu kıta da gerçekleşmişti.

Avrupa’da yaygın bir şekilde gerçekleşen protesto eylemlerine katılım sadece Kürtlerle de sınırlı kalmadı. Kürdistan halkının Türkiyeli, Avrupalı ve farklı kıtalarından gelen dostları ile devrimci, sosyalist, demokrat güçler de katılım sağladılar. Bu anlamda gerçekleştirilen bu protesto gösterileri ile sadece 9 Ocak katliamı nefretle kınanmadı, aynı zamanda bu katliamda yaşamlarını kaybeden üç Kürt kadın devrimci; Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez ve onların şahsında Kürdistan halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine de sahip çıkılmış oldu.

Bu şekilde Kürdistan halkı ve dostları 9 Ocak günü meydanları doldururken, diğer yandan da katliamın gerçekleştiği bu coğrafya da var olan siyasal rejimler/iktidarlar da sessizliklerini korudular. Tabii içlerinde sadece sessiz kalmayla yetinmeyip, katliamın yıl dönümünün hemen öncesinde/arifesinde TC devleti ile görüntü vermeyi kendi çıkarlarına görenler de oldu. Özellikle de Fransa cumhurbaşkanının 5 Ocak günü Paris’te TC devleti cumhurbaşkanı ile yapmış oldukları görüşme bu anlama geldi. Yine bazı Alman yetkililerin, aynı süreçte TC devletinin lehine kullanabileceği açıklamalarda bulunmuş olmaları da dikkat çekti.

Oysa böylesi bir süreçte başta Fransa ve Almanya rejimlerinden/hükümetlerinden daha farklı bir tutum içerisine girmeleri beklenirdi. Çünkü 9 Ocak katliamı Avrupa’nın merkezinde, Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleşmişti. Yine TC bu katliamla sadece Kürtlere karşı saldırılmamıştı, aynı zamanda Avrupa ülkelerine karşı da bir saldırı gerçekleştirilmişti. Hatta bu saldırıları 9 Ocak’la da sınırlı kalmamıştı. Daha sonraki yıllarda da devam etmişti. Fransa ve Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde DAİŞ eliyle gerçekleştirmiş olan katliamlarda bunlar arasında yerini almıştı.

Böyle bir gerçekliğe rağmen Fransa ve Almanya, olması gerekenin, beklenilenin zıddı bir tutum içerisine girdiler. Avrupa’da 2017 yılının ikinci yarısından itibaren içerisine girilen seçim sürecinde TC devleti ile ilişkilerinde yaşanan gerilimi azaltmaya, “bozulan” ilişkilerini yeniden düzenlemeye başladılar. Bu da Avrupa devletlerinin seçimler öncesinde TC ile ilişkilerinde yaşanan “sorunların” bir ayarlama ve taktik olduğu yönünde kanıları güçlendirdi. Hatta 9 Ocak katliamına göz yumdukları, sessiz kaldıkları ve bu yönleriyle de onun suç ortakları oldukları yönünde var olan iddiaları da güçlendirmiş oldu.

Fransa istihbarat birimlerinin örgütlü yapısı ve haber kaynaklarının gücü bilinmektedir. O nedenle Fransa istihbaratının yaşanacak olası saldırı vb. tür olayları önceden bilmemesinin ya da bu konu üzerine bir duyum almamasının mümkünatı yoktur. Hem 9 Ocak hem de DAİŞ katliamları için bunu söylemek mümkündür. Ama buna rağmen MİT; 9 Ocak katliamını, DAİŞ de yüzlerce kişinin yaşamına mal olan bir dizi katliamı gerçekleştirmiştir. Fransa devleti bu katliamları engelleyebilirdi, buna gücü de vardı..

9 Ocak katliamında bu gerçeklik çok daha net bir şekilde kendini göstermektedir. Katliam engellenmediği gibi, önce 9 Ocak katliamı ile ilgili yapılan soruşturmanın belgelerinin içerisinde olduğu çanta çalınmış, daha sonra mahkeme sürekli ertlenmiş ve duruşmalar başlamadan tetikçi Ömer Güney’in cezaevinde öldüğü yönünde açıklamalarda bulunulmuştur. Ardından da tetikçi Ömer Güney’in “ölümü” üzerine yargılamanın da düşeceği yönünde haberler yayılmaya ve açıklamalarda bulunulmaya başlanılmıştır. Ömer Güney’in MİT ile olan ilişkileri deşifre olmasına rağmen böyle bir tablo ortaya çıkarılabilmiştir. 9 Ocak katliamının dördüncü yıl dönümünde gerek Fransa Cumhurbaşkanı’nın TC devletinin Cumhurbaşkanı ile görüşmesi, gerekse de Almanya devlet yetkililerinin TC devleti ile ilişkilerin düzeltilmesi yönünde yapmış olduğu açıklamalar bu anlama gelmiştir.

Avrupa devletleri TC devletine karşı içerisine girmiş oldukları bu tavizkar tutum ile kendi çıkarlarını garanti altına alıp, birşeyler kopardıklarını ya da ABD, Rusya vb. gibi uluslararası güçlerlerle aralarında bir denge kurduklarını düşünebilirler. Nitekim Fransa’nın askeri konular üzerine yapmış olduğu ticari anlaşmalar bu anlama da gelebilir. Ancak şöyle bir gerçeklik var. O da, Avrupa devletleri TC devletine vermiş oldukları tavizler karşılığında; mali, ticari vb. alanda bazı kazanımlar elde etmiş olduğunu düşünse de, kaybedenler yine kendileri olmuşlardır. Tercihin katillerden yana yapmış olmasının, kaybeden, çözülen ve gelecek vadetmeyen bir güç üzerine yatırım yapılmasının bundan başka bir sonuç ortaya çıkarması da mümkün değildir.

9 Ocak katliamının dördüncü yıl dönümünde başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa devletleri tutumlarını bu şekilde katillerden yana belirlemişlerdir. Ama bu tutum onlara kaybetmiştir. Sadece bununla da kalmamıştır. Başta kendi halkları olmak üzere tüm dünya insanlığı karşısında katliamın suç ortakları haline getirmiştir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika