Katırcıoğlu: AKP ülkeyi aile şirketi gibi yönetiyor

HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Başkentgaz’ın Kızılay aracılığıyla Ensar Vakfı’na yaptığı skandal bağışın, ülkeyi adeta bir aile şirketi gibi yöneten AKP’nin ahbap çavuş kapitalist anlayışının dışa vurumu olduğunu kaydetti.

HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu, Başkentgaz şirketinin 29 Aralık 2017 tarihinde çocuk istismarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı'na Kızılay aracılığıyla yaptığı 8 milyon dolarlık bağışı ANF’ye değerlendirdi. Başkentgaz şirketinin başındaki Aziz Torun’un aynı zamanda Ensar Vakfı’nın da kurucuları arasında yer aldığına ve AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yakın arkadaşı olduğuna işaret eden Katırcıoğlu, bu durumun Türkiye’de ekonomik ilişkilerin de tek adama bağlı olduğunu gözler önüne serdiğini belirtti.

17-25 Aralık diye adlandırılan süreci anımsatan Katırcıoğlu, o süreçte gündeme gelen telefon tapelerinde Tayyip Erdoğan’ın bir anlamda işadamlarından zekat toplayan bir konumda olduğunun da ortaya çıktığını ifade etti. Herhangi bir şirketin bir vakfa bağış yaparken yüzde 5 gibi bir oranda vergi vermek zorunda olduğunu anlatan Katırcıoğlu, burada Başkentgaz şirketinin bu bağışı Kızılay aracılığıyla yaparak kendini vergiden muaf tuttuğunu ifade etti.

Çocuk istismarıyla gündeme gelmiş bir vakfa yapılan bu bağışın her türlü bir skandal niteliği taşıdığını hatırlatan Katırcıoğlu, bağışın kamusal yararı gözetmek üzerine kurulmuş Kızılay aracılığıyla yapılmasının sözün bittiği nokta olduğunu söyledi. Ortaya çıkan bu ilişki ağının Türkiye’nin nasıl yönetildiğinin resmi olduğuna işaret eden Katırcıoğlu, bu skandal bağışın ülkeyi adeta bir aile şirketi olarak yöneten AKP’nin her yere yayılan ahbap çavuş kapitalist anlayışının dışa vurumu olduğunu vurguladı.

SUÇ VARSA TÜM KURUM VEYA VAKIF SORUMLUDUR

Katırcıoğlu, vergi kaçırmak için gönüllük esasına dayalı Kızılay’ın paravan olarak kullanılmasından çocuk taciz ve tecavüzleriyle gündeme gelmiş Ensar Vakfı’na bağış yapmaya kadar tüm bu işlemin suç teşkil ettiğini kaydetti. Bu durumda çokça dile getirildiği gibi sadece Kızılay’ın başkanının değil tüm yönetiminin hesap vermesi gerektiğinin altını çizen Katırcıoğlu, şunları kaydetti: "Bu tür şirketlerin veya vakıfların içindeki herhangi bir kişi, bu CEO’su, yöneticisi veya başkanı olabilir, yasa dışı bir şey yaptığı zaman bu sadece onu değil bütün kurumu bağlar.

Bir örnek vermek gerekirse, British Petroleum’un Meksika Körfezi’ndeki petrol sızıntısı nedeniyle müthiş bir çevre felaketi yarattılar. O dönemde görülen yargılamada sadece CEO suçlanıyordu. Ancak mahkeme bu felaketten sadece CEO’nun değil bütün kurumun suçlanması gerektiğini beyan etti. Dolayısıyla kurumlar kişilerden de sorumludurlar. Bu durum Kızılay ve Ensar Vakfı için de geçerli. Ensar Vakfı’nda meydana gelen çocuk istismarları bireysel bir suç olarak görülemez; burada esas olarak sorumluluk vakıftadır ve o anlamda yargılanması lazım."

BÜTÜN KURUMLAR YANDAŞ OLDU

Diğer bir vahim noktaya işaret eden Katırcıoğlu, kamu kurumları veya özerk kuruluşların esas olarak toplumsal iradeyi yansıtması ve kişilere karşı eşit mesafede durması gerekirken, hepsinin iktidarın kuruluşuna dönüştürüldüğüne dikkat çekti. Bu kurumların hemen hemen hepsinin iktidar tarafından yönlendirildiğini ve artık tarafsız olmadığını belirten Katırcıoğlu, TRT, Anadolu Ajansı (AA), Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Bankacılık Düzenleme ve Denetim Kurumu’nu (BDDK) örnek gösterdi. Bütün bu kurumların yandaş kurum haline geldiğini dile getiren Katırcıoğlu, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi denilen tek adam sisteminin tam olarak bunu amaçladığını söyledi.

Rekabet yasasının çıkmasında birinci derecede katkısı olan bir isim olan Katırcıoğlu, şöyle konuştu: "Biz bu kurumu kurarken mümkün olduğunca bağımsız olması için uğraştık. O zamanlar ben Erdal İnönü’nün danışmanıydım. Mesleki olarak da zaten bu iş için danışman olmuştum. O dönem Türkiye’de rekabet yasası yoktu ve Erdal İnönü’ye bunun önemini anlattım. Hukukçularla bir araya gelip rekabet kurumunun bağımsız bir kurum olarak yasallaşmasını sağladık. Bugün de kurumların bağımsızlığı yasalarla güvence altına alınmışken pratikte bu böyle işlemiyor.

Mesela bütçe görüşmeleri sırasında Rekabet Kurumu Başkanı, Ticaret Bakanı’nın arkasında oturuyordu. Onu öyle görünce, ‘Sayın başkan, sizin yasanızda bağımsız olduğunuz yazar, niye bakanın arkasında oturuyorsunuz?’ sorusunu yönelttim. İşte gelinen noktada maalesef bütün kurumlar bu duruma getirildi. Tayyip Erdoğan, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) bağımsız yazan bütün kurumları bakanlıklara bağladı."

‘İLİŞKİLER KURUMSALLIKTAN UZAK BİREYSEL İLİŞKİLERE DAYANIYOR’

Katırcıoğlu, AKP’nin dün kendi belediyeleri aracılığıyla cemaat ve vakıflara yaptığı para yardımlarının, bugün belediyeleri kaybetmesi nedeniyle yandaş şirketler üzerinden yapılan bağışlarla ayakta tutulduğuna dikkat çekti. Katırcıoğlu, iktidarın bu yöntemle kamu kaynaklarını kendi çıkarları için çarçur ettiğine işaret etti. Bu ilişki ağının salt vergi kaçırma işlevi görmediğini belirten Katırcıoğlu, Başkentgaz’ın aynı zamanda Erdoğan’ın çocuklarının kurucusu olduğu TÜRGEV’in ABD’de yurt kurması için bağış yaptığını hatırlattı.

ABD’de yurt açarak AKP’nin, Fethullah Gülen Cemaati’nin okullarına benzer bir çizgi izlemek istediğine dikkat çeken Katırcıoğlu, şöyle konuştu: "AKP geçmişte ülkeyi yönetmek üzere iktidara geldiğinde Gülen’in etrafındaki insanlara yaslandı. Yaverler, özel kalem müdürleri hep onlardan oldu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bunların tümünü sökmeye çalışıyorlar ve onlardan kalan boşluklara da eş, dost, ahbabı koymak istiyorlar. Bugün devlet yönetiminin zafiyete uğramasının da sebebi bu. Çünkü bu ilişkiler ağı kurumsallıktan uzak bireysel ilişkilere dayanıyor. Ve bir ülkede kurumsallık yoksa o ülkede devlet, devlet olarak yaşayamaz. Liyakat üzerinden değil, tam tersine eş, dost üzerinden görevlendirme yapıyorlar."

Bu tarz ilişki ağlarının olduğu bir yerde gelişme ve kalkınmanın olmayacağının altını çizen Katırcıoğlu, tek bir kesimi zengin etme üzere kurgulanmış böylesi ilişkilerin dağılmaya mahkum olduğunu kaydetti. Ekonominin giderek çöktüğünü hatırlatan Katırcıoğlu, bir ülkede demokrasi, bağımsız yargı ve kurumlar, farklı fikirler olmadan ekonominin zaten başarılı olamayacağını belirtti.

CUMHURİYET PARANTEZİNİ KAPATMAK İSTİYORLAR

Genel tabloya bakıldığında, Türkiye’de hala laik-anti laik tartışmasının sürdüğünü ifade eden Katırcıoğlu, burada İslam’ı kendine göre yorumlayan bir kadrodan bahsedilebileceğine işaret etti. Sürekli davadan söz eden ve adeta Müslüman Kardeşler’in Türkiye şubesi gibi çalışan bu kadronun da cumhuriyeti bir parantez olarak görüldüğünü belirten Katırcıoğlu, bu parantezi kapatmak istediklerini söyledi. Bugün hemen hemen tüm tarikatların ve cemaatlerin bir televizyonu olduğunu dillendiren Katırcıoğlu, bu televizyonlardan da her gün kendi din anlayışlarını yaydıklarını aktardı.

Katırcıoğlu, AKP’nin ülkeyi İslamcı ve saltanatçı bir tarzda yönetme hayalleri olduğunu, bunu da katıldıkları çalıştaylarda şeriat anayasasından söz ederek açıkça dile getirdiklerini hatırlattı. Katırcıoğlu, MHP’nin desteğiyle anti-demokratik yasaların teker teker meclisten geçirilmesinden kayyum gaspına, yargının tümüyle kontrol altına alınmasından bekçilere verilen aşırı yetkilere, virüs gibi her yeri saran ablukalar ve hukuksuzluklara kadar iktidarın gün geçtikçe derinleşen bu faşizan yöntemlerinden yüksek sesle ifade edilmese de herkesin rahatsız olduğuna işaret etti.

İstanbul’daki son yerel seçimlerde halkın iktidara bu mesajı verdiğini ve bu gidişata açıkça dur dediğini söyleyen Katırcıoğlu, bu anlamda CHP’nin daha cesur bir siyaset izlemesi gerektiğini, HDP ile yan yana gelmekten çekinmemesi ve Kürt meselesini de bir demokrasi meselesi olarak görmesi gerektiğini kaydetti. Katırcıoğlu, son olarak ülkenin sadece dinciler veya sekülerlerden oluşmadığını hatırlatarak, Türkiye’deki toplumsal yapının iktidarın dayattığı despotik, gerici ve otokratik sistemi daha fazla kaldırmayacağını, er ya geç bu yönetim şeklini tümden üzerinden atacağını vurguladı.