KATLİAMIN İSTİHBARAT VE HUKUKİ BOYUTU

KATLİAMIN İSTİHBARAT VE HUKUKİ BOYUTU

Genelkurmay Başkanlığı belgelerinden ve cumhuriyet ile askeri savcılara verilen cevabi yazılarda katliamın yaşanmasında istihbari duyumların etkili olduğu vurgulanmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı’na ait belgelerde, istihbari duyumların MİT, polis ve askeri istihbarat birimlerinden alındığı belirtilmektedir. MİT’in Güney Kürdistan ve Medya Savunma Alanları’na yönelik istihbarat bilgilerini, teknik istihbarat olarak telsiz kestirmelerinin yanı sıra, örgüte sızdırdıkları ajanlar ve MİT’in Hewlêr’de (Erbil) bulunan bürosu aracılığıyla Güney Kürdistan Federe yönetiminden aldığı belirtilmektedir. Türk devleti bu şekilde Güney Kürdistan Federe Yönetimi’nin, özellikle de KDP’nin gerillalara yönelik istihbarat bilgilerini MİT ile paylaşmak suretiyle PKK’ye karşı işbirliği içinde olduğunu açıkça itiraf etmektedir. Belgelerde ayrıca örgütten kaçarak KDP ve YNK’ye teslim olan unsurların söz konusu güçler tarafından başta Silopi’de bulunan Habur Sınır Kapısı olmak üzere birçok noktadan Türk devletine teslim edildikleri anlaşılmaktadır.

KARŞI İSTİHBARAT FAALİYETLERİ!

Bu işbirliğine rağmen MİT ile KDP’nin istihbarat örgütü olan Parastin’ın birbirlerine karşı istihbarat faaliyetleri yürüttüğü belgelerden anlaşılan başka bir noktadır. 28 Aralık 2011 tarihinde onaylı MİT kaynaklı haber formunda şu bilgiler yer almaktadır: “Irak yönetiminin istihbarat örgütü olan Parastin örgütü tarafından görevlendirilen Yusuf adlı Zaho istihbarat sorumlusu şahsın, kardeşi Ferhat ile birlikte Uludere ilçesi Ortabağ köyüne geldikleri, bu köyde 4 şahısla birlikte toplantı yaptıkları, özellikle sınır bölgesindeki birliklerin konuş yerleri, personel durumu, silah malzeme durumu, operasyona çıkış dönüş zamanları hakkında araştırma yapılmasını istedikleri, Gülyazı bölgesindeki askeri üs bölgelerinin fotoğraflarının bulunduğu 2 adet hafıza kartının ilgili şahıslara verildiği, ilgili şahısların 26 Aralık 2011 tarihinde Ortabağ köyünden ayrıldıkları." Belgelerde Parastin’a çalıştıkları ve askeri bilgi sızdırdıkları iddiasıyla 4 kişinin yargılandığı ve ağır cezalara çarptırıldığı kaydedilmektedir.

MÜFETTİŞLİK RAPORU: SPESİFİK BİR İSTİHBARAT YOKTUR

MİT’in Parastin örgütüne yönelik elde ettiği farklı bilgi ve belgeler de bulunmaktadır, ancak konumuz bu olmadığı için üzerinde durmayacağız. Katliama gerekçe olarak sunulan istihbarat duyum raporları hakkında bilgi veren Genelkurmay Başkanlığı, 01 Ekim 2011-29 Aralık 2011 tarihleri arasında Sinath-Haftanin’den gerillaların faaliyetlerine yönelik 37 duyumun alındığını, duyumların Operasyonel Bilgi Paylaşım Sistemi’ne (OBİPAS) anında aktarıldığı, özel olarak 27 Kasım 2011 ile 28 Aralık 2011 tarihleri arasında MİT kaynaklı 12 adet (27-28-30 Kasım ve 14-15-21-22-24-27-28 Aralık tarihli) istihbarat duyumunun Genelkurmay Başkanlığı’na bildirildiği, bu duyumlarda; Ortasu köyüne mücavir Irak topraklarındaki bir bölgede Türkiye’ye aktarılması planlanan bir grup gerillanın olduğu, gerillaların Haftanin-Şırnak sınırındaki güvenlik güçleri veya baraj inşaatı gibi yerlere uzaktan kumandalı el yapımı patlayıcılar ile eylem arayışında olabilecekleri, HPG Anakarargah komutanlarından Dr. Bahoz Erdal’ın sınır bölgesine yakın bir yerde telsiz kestirmesine çıktığı, Haftanin bölgesine ciddi bir gerilla gücünün kaydırıldığı, gerillaların sınır geçişi yapabilecekleri ve benzeri iddialar ileri sürülmektedir. İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri, söz konusu iddiaları incelemiş, MİT Müsteşarlığı’ndan bu konuda bilgi almış ve sonuçta kesinliği olmayan bu duyumlara ilişkin şu sonuca ulaşmıştır: “28 Aralık günü İHA görüntülerinde tespit edilen grubun BTÖ mensubu olduğu veya içinde BTÖ mensuplarının veya liderlerinin bulunduğuna ilişkin spesifik bir istihbarat bilgisinin elde edilen bilgi ve belgelerde olmadığı anlaşılmaktadır.” Müfettişlik, ayrıca 27 Aralık 2011 tarihli ve katliama dayanak olarak gösterilen MİT haber formunun onaylı orijinal halinin sunulan belgeler arasında olmadığını da dile getirmektedir.

MİT, KATLİAMA DAYANAK OLUŞTURABİLECEK BİR BİLGİ VERİLMEDİĞİNİ SÖYLÜYOR

Belgelerde söz konusu katliama dayanak olarak, MİT’in sunduğu istihbari duyumların gösterilmesine ilişkin MİT Müsteşarlığı tarafından yapılan açıklamaya da yer verilmektedir. Açıklamada, söz konusu istihbarat bilgilerinin bir aylık bir süre içinde verildiği, muhtemelen doğru olarak değerlendirilse de kesinlik arz etmeyen duyumlar olduğu, 28 Aralık 2011 günü sınırı geçen grubun gerilla olduğu veya içinde gerillaların da bulunabileceğine dair herhangi bir bilgi iletilmediği kaydediliyor.

İSTİHBARAT DUYUMLARI TEYİT EDİLEMEMİŞ…

Keza, Genelkurmay ve diğer askeri makamların, söz konusu istihbari duyumların, askeri istihbarat kaynakları veya bölgede bulunan yerel komutanlıklar tarafından teyit edilip edilmediği yönündeki soruya, duyumların teyit edilmediği, edilemediği şeklinde cevap verdikleri görülmektedir. Buna karşın söz konusu duyumların birbirleri ile uyumlu olduğu savunulmaktadır.

Belgelerde ayrıca 28 Aralık 2011 tarihinde sınırın Irak tarafında bulunan grubun ilk olarak ABD’ye ait predatör tarafından tespit edildiği ve Türk makamlarına haber verildiği, katliama ilişkin istihbarat bilgilerinin ABD tarafından servis edildiğine ilişkin de iddialar yer almaktadır.

İÇİNE GİRİLEN ÇIKMAZIN BELGESİ

Genelkurmay Başkanlığı ve diğer askeri makamlar ile devletin farklı kurumları söz konusu istihbarat duyumlarının gerçeği yansıtmadığını anlamış olacak ki, bu sefer de farklı bir iddiayı gündeme getirmektedir. Söz konusu iddiada, PKK’nin bilinçli bir şekilde Türk ordu güçlerini yanılttığı, katliamın PKK tarafından bilinçli olarak organize edildiği ve katliamda yaşamını yitirenlerin 28 Aralık 2011 günü bilinçli olarak sınır hattına, askerin üzerine sürüldüğü iddia edilmektedir. Bu iddiaya dayanak olarak Genelkurmay Başkanı adına Adli Müşavir Vekili Dr. Hakim Albay Muharrem Köse imzasıyla soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazılarak, 30 Ekim 2012 tarihinde isimsiz, imzasız ve tarihsiz bir mektubun Genelkurmay Başkanlığı’na yazıldığı belirtiliyor ve söz konusu mektup ekte gönderiliyor. Aynı mektup Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na Milli Savunma Bakanlığı’ndan bakan adına Hukuk Müşaviri ve Dav. Daire Başkan Vekili Hakim Albay Levent Tiftik tarafından imzalanarak, ikinci kez gönderilmiş oluyor. Daktilo ile kaleme alınan mektupta, katliamın PKK tarafından bilinçli bir şekilde TSK yanıltılarak organize edildiği ileri sürülüyor. Söz konusu makamlar tarafından isimsiz, imzasız ve tarihsiz bir mektubun ciddiye alınarak, o dönem soruşturmanın yürütüldüğü Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na “Kanıt” olarak gönderilmesi, içine girilen çıkmazın boyutunu göstermektedir.

Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’nın çabalarına benzer bir çabanın Uludere İlçe Emniyet Amirliği tarafından da gösterildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Emniyet Amiri Yusuf Yüksel imzasıyla Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’na, 16.01.2012 tarihli ve B.05.1.EGM.4.73.3089/41 sayı numarası ile Roboski Katliamı sonrası www.haberkeyfim.com adresinde yayınlanan bir haberin internet çıktısı gönderiliyor. Türk Özel Savaş Dairesi tarafından sıkça kullanılan Yeni Akit Gazetesi’nde Murat Alan imzasıyla yayınlanan habere göre saldırının gerçekleşmesinden 4,5 saat önce saat 17.05’te Selahattin Demirtaş adına açılan ve Hollanda’dan yönetilen bir facebook adresinde “İnsanın ülkesi yoksa insan insanlığın serserisi olur (TC ordusu Uludere’de köylüleri vurdu: 20’den fazla ölü var…)” şeklinde bir haberin geçtiği iddia ediliyor. Haberde olayın halen gerçekleşmediği anlaşılınca yazının geri çekilerek izlerinin silinmeye çalışıldığı ileri sürülüyor. Buna dayanılarak katliamın daha önceden PKK tarafından planlanan bir mizansen olduğu iddia ediliyor. İddiaya göre, PKK önce kaçakçıları o bölgeye yönlendiriyor, daha sonra da TSK’ye bilgi sızdıran kanallara bilinçli olarak “PKK’nin büyük bir misilleme eylemi için bir grup örgüt üyesinin katırlarla Türkiye’ye giriş yapacağını” sızdırıyor. Katliamın da bu nedenle meydana geldiği ileri sürülüyor.

ÖLDÜRDÜKLERİ YETMEDİ BİR DE HAKARET EDİYORLAR!

Benzer bir iddia Haber 111 adlı sitede Mehmet Yaman tarafından yazılan bir köşe yazısında da tekrarlanmakta, Yaman’ın katliamda yaşamını yitirenlere “Mankurtlaştırılmış” diyerek hakaret ettiği ve katliamın sorumlusu olarak PKK’yi gösterdiği görülmektedir. Bu köşe yazısı da devletin ilgili kurumları tarafından ‘zaman kaybedilmeksizin’ cumhuriyet savcılıklarına “Kanıt” olarak sunulmaktadır. Tüm bu iddiaların ortak yönleri, dayanaksız olmalarıdır. Hangi belge ve bilgiye dayandıkları, nereden alındıkları belirtilmemektedir.

TÜRK ASKERİ VE SİVİL YARGISI SORUMLULARI AKLIYOR

Uludere Cumhuriyet Savcısı Muhammet Sağlam tarafından 29 Aralık 2011 tarihinde 2011/1019 sayılı soruşturma açılmış, soruşturma kapsamında incelemelere başlanmıştır. Söz konusu soruşturma kapsamında Uludere Sulh Ceza Mahkemesi’ne 2 Ocak 2012 tarihinde başvuran savcı Muhammet Sağlam, dosyada kısıtlama kararı verilmesini talep etmiş, mahkeme de bu yönde karar almıştır. 18 Ocak 2011’inde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı yazarak, soruşturma yapma yetkisinin Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’nda olduğunu belirtip soruşturma evrakının gönderilmesini istiyor. Bunun üzerine Uludere Cumhuriyet Savcısı Muhammet Sağlam görevsizlik kararı vererek, dosyayı Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı’na gönderiyor. Bu tarihten itibaren Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Dr. Mazhar Ali Okumuş tarafından Roboski Soruşturması mahkemelerce verilen gizlilik kararı altında gizlice yürütülmeye başlanıyor.

Sivil yargıda bu soruşturma sürerken, askeri yargı da harekete geçerek soruşturma başlatıyor. Bu çerçevede Diyarbakır’da bulunan 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, 3 Ocak 2012 tarihinde 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’ndan katliama ilişkin soruşturma açmasını istiyor. Bunun üzerine soruşturma başlatan Askeri Savcı Yardımcısı Hava Hakim Yüzbaşı Burak Özcan, Hava Kuvvetleri Komutanlığı MEBS Başkanlığı, 14. İUS Üs Komutanlığı, 181. Filo Komutanlığı, 8. Ana Jet Üs Komutanlığı’ndan katliam gününe ilişkin ellerinde bulunan belge ve kayıtları istemektedir. Özcan, Hava Kuvvetleri Komutanlıkları’na ait mesajları, emirleri, ceride ve VTR kayıtlarını incelemesi için Bandırma 6. Ana Jet Üs 161. Filo Komutanlığı’nda görevli olan Hava Pilot Yüzbaşı Devrim Ulaş Dırkalı’yı, İHA görüntü ve emirlerinin analizi için ise 14. İUS Üs Komutanlığı’ndan Hava Pilot Kurmay Binbaşı Olgun Acuce’yi bilirkişi olarak atıyor. Dırkalı’nın bir gün içinde tüm belgeleri inceleyerek, katliamda görevli olan hava kuvvetleri personelinin aldıkları emirleri yerine getirmesi nedeniyle herhangi bir kusurlarının olmadığını teknik kanaat olarak belirtmiştir. Askeri savcılığının katliamda görev yapan İHA’ların bağlı olduğu 14. İUS Üs Komutanlığı’ndan Binbaşı Olgun Acuce’yi bilirkişi olarak ataması ise dikkat çekicidir. Acuce, İHA görüntülerinden gerilla ve kaçakçı ayrımının net olarak yapılamadığını belirtiyor. 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı, söz konusu operasyonda dost düşman unsur ayrımının 2. Ordu Komutanlığı yetkisinde olduğu için, soruşturmanın 2. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı adli alanı içine girdiğini belirterek, 3 Nisan 2012 tarihinde yetkisizlik kararı verip dosyayı 2. Ordu Komutanlığı’na gönderiyor.

2. Ordu Komutanlığı’nda soruşturmayı yürüten Askeri Savcısı Hakim Albay Şafak Yüksel ise, 29 Mayıs 2012 tarihinde söz konusu katliamda hava harekatı kararının Genelkurmay Başkanlığı tarafından verildiğini belirtip yetkisizlik kararı veriyor ve dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderiyor.

Sivil yargıda da benzer gelişmeler yaşanmaktadır. Katliamda yaşamını yitirenlerin aileleri ve avukatları, defalarca mahkemelere başvurarak soruşturmadaki gizlilik kararının kaldırılarak avukatların dosyada bulunan belgeleri incelemesine olanak verilmesini talep ediyor, ancak bu talep her defasında ret ediliyor. Sonuçta Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Dr. Mazhar Ali Okumuş, 11 Haziran 2013 tarihinde, yani tam 18 ay sonra hiç kimse hakkında dava açmadan görevsizlik kararı veriyor. Okumuş, görevsizlik kararının gerekçesinde, “Taksirle ölüme neden olmak” ve “görevi kötüye kullanmak” suçlarına atıfta bulunup “Eylemi gerçekleştirilenlerin asker kişi olmaları” ile “Eylemlerin bir hizmet kapsamında işlenmiş olması”nı gerekçe göstererek soruşturma evrakının Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderiyor. Katliamda yaşamını yitirenlerin sivil kişiler olmasını esas almayan Okumuş, katliamı askeri bir hizmet olarak göstermeye çalışıyor. Tabi tüm bu süreç boyunca ne avukatlar ne de kamuoyu yürütülen soruşturmaya ve soruşturma dosyasında bulunan belge ve delillere dair herhangi bir bilgi alamamaktadır.

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcısı Hakim Yarbay Ali Müjdat Eski tarafından yürütülen soruşturma sonucu 6 Ocak 2014 tarihinde karar açıklanıyor. Kararda, şüpheliler olarak dönemin askeri yetkilileri olan Tümgeneral İhsan Bölük, Korgeneral Yıldırım Güvenç, Topçu Kurmay Kıdemli Albay Aygün Eker, Tuğgeneral Halil Erkek ve Tuğgeneral Ali Rıza Kuğu gösteriliyor ve "Gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde, kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığının anlaşıldığı" denilerek takipsizlik kararı veriliyor. Buna karşı Roboskili ailelerin avukatları tarafından yapılan itirazı değerlendiren Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi Başkanlığı, itirazı ret ediyor. Bunun üzerine avukatlar dosyayı Anaya Mahkemesi’ne taşıdı.

SİVİL KOMİSYONLAR, ASKERİ TAHKİKATLAR…

Olayın hemen ardından harekete geçen insan hakları kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri, bölgede inceleme yaparak katliamı aydınlatmaya çalıştı. Bu amaçla İHD, Mazlum Der, demokratik kitle ve meslek örgütlerinden oluşan heyet, gerek katliam bölgesinde inceleme yaparak gerekse de tanıklar ile birebir görüşerek bir rapor hazırlıyor. Basın yoluyla kamuoyu ile de paylaşılan raporda, katliamın devlet tarafından bilinçli bir şekilde ve öldürmek kastıyla yapıldığı ifade edilerek, toplu bir katliamın yaşandığının altı çiziliyor.

YAPILAN İDARİ TAHKİKATLAR

Katliamdan sağ kurtulan Hacı Encü’nün İHD, Mazlum Der ve diğer demokratik toplum örgütü üyelerinden oluşan heyete verdiği ifadelerin basında yer alması üzerine Van’da bulunan Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı, 2 Ocak 2012 tarih ve 1500-151-12/DİSMOR.Ks.(2.) nolu yazıyla idari tahkikat başlatıyor. Kolordu Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç emriyle oluşturulan komisyonda, Jandarma Albay Fuat Karatay (Başkan), Hakim Binbaşı Cihangir Aydın (üye), Jandarma Yüzbaşı Coşkun Çorapçı (üye), Jandarma Başçavuş Ahmet Sönmez (üye), Uzman Jandarma V. Kademe Çavuş Necdet Mutlu yer almaktadırlar. Komisyon;

Jandarma Albay Hüseyin Onur Güney
Jandarma Binbaşı Murat Yağmur
Topçu Üsteğmen İlyas Arslanoğlu
Jandarma Teğmen Ömer Faruk Gürsoy
Jandarma Teğmen Uğur Güleç
Jandarma Başçavuş Vehbi Göçmen
Jandarma Astsubay Çavuş Emre Dal
Jandarma Uzman Çavuş İbrahim Coşkun
Jandama Uzman Çavuş Ömer Yılmaz
Jandarma Uzman Çavuş İbrahim Karakaş
Jandarma Uzman Çavuş Mahmut Han
Jandarma Uzman Çavuş Cüneyt Öksüz
Jandarma Uzman Onbaşı Cihan Akkaşoğlu
Jandarma Onbaşı Hakan Özen
Jandarma Onbaşı Ziya Demir
J. Er Engin Etkatmış
J. Er Nadir Gökçe
J. Er Ömer Aras
J. Er ramazan Özkan
J. Er Nadir Yılmaz
J. Er Mahmut Yalman
J. Er İsmet Akgöbek
J. Er Ahmet Soylu
J. Er Salim Karaca’ın ifadelerini alıyor. Heyet ayrıca ceride defterlerini de inceleyerek oluşturdukları raporu Korgeneral Yıldırım Güvenç’e sunuyor. Raporda kullanılan dil, ifadesi alınan kişilere sorulan sorular, tahkikat çerçevesinin sınırlı tutulması gibi birçok nedenle tahkikat komisyonunun katliamın üstünü örtemeye çalıştığı net bir şekilde görülüyor. Heyetin hedefinde İHD ve Mazlum Der tarafından hazırlanan rapor bulunuyor. Temel amaç bu raporda yer alan gerçeklerin boşa çıkarılması oluyor. Rapor katliama “Olay” veya “Kaza” diyerek niyetini ortaya koymaktadır. Ayrıca tahkikat heyetine ifade veren erlerin hemen hemen hepsinin aynı cümleler ile sorulara cevap vermesi, askerlerin üst komutanlıklarca hazırlanarak kendilerine ezberletilen ifadeyi tekrarladıklarını gösteriyor. Sonuç olarak, tahkikat komisyonu katliamda 22. Jandarma Sınır Tugay Komutan Yardımcılığı, 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı ve 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığının herhangi bir kasıt, ihmal ve kusurunun olmadığına karar veriyor.

Raporun sunulduğu Korgeneral Güvenç, 6 Ocak 2012 tarihinde yazdığı kanaat yazısında katliamdaki suçluluğunu ele veriyor. Zira Güvenç, katliamda yaşamını yitirenlerin PKK üyesi olduğu veya yakınlarından gerilla saflarında olanların bulunduğu, PKK ile ilintili olduklarını belirtiyor. Güvenç bununla da kalmayarak katliamdan sorumlu olarak PKK ve sınır ticareti yaparken yaşamlarını yitiren 34 insanı gösteriyor. Güvenç’in yazısında yer alan, “Büyük beklenti içerisinde olan BTÖ'nün; isteklerinin kabulü için elindeki zorlayıcı en önemli unsuru olan eylem gruplarının etkin operasyonlar sonrası içine girdiği çıkmazdan kurtulmak için Gülyazı sınır hattında meydana gelen olayı bir çıkış kapısı, bir kuvvet çarpanı olarak kullanmasına imkan sunmayacak şekilde kamuoyu algısının en uygun şekilde yönetilmesine devam edilmesine, Terör ile mücadeleye; bugüne kadar olduğu gibi mülki idareyi bütünüyle dahil ederek hukuk içerisinde, Aktütün, Dağlıca, Han Tepe, Gedik Tepe, Keklikkayası Tepe ve bunlar gibi istenmeyen olaylara kesinlikle meydan vermeyecek şekilde, görevli personelin moral, motivasyon ve görev etkinliğini zihinlerinde farklı bir algı yaratmadan bugüne kadar olduğu gibi sürdürülmesine teşvik edilmesini arz ve teklif ederim” şeklindeki ifadeler katliamın üstünün örtülmeye çalışıldığının kanıtları olmaktadır.

Ayrıca komisyon tarafından hazırlanan rapor dosyasında ifadeleri alınan askeri personellerin ifade tutanakları ile birlikte kimi belgelere de yer verilmektedir. Bunlardan en dikkat çekici olan ANF’de yayınlanan İHD-Mazlum Der bildirisinin internet çıktısı üzerinde yapılan karalamalardır. Albay Hüseyin Onur Güney veya heyet tarafından yapıldığı düşünülen karamalarda, Hacı Encü’nün ifadelerine karşı askeri aklayacak savunmaların hazırlandığı anlaşılıyor. Ancak bu arada kendilerini ele vermekten de kurtulamıyorlar. İtiraf sayılacak karalama ise; Hacı Encü’nün haberde yer alan “Güvenlik güçlerinin sınır ticareti nedeniyle yapılan bu gidiş ve gelişlerden haberdar oldukları” sözünün altının çizildiği ve yanına “Doğru mu, birliklerle halk arasında zımni bir anlaşma var” şeklinde yazıldığı karalamadır. Bu şekilde köylülerin katliama ilişkin ifadeleri de doğrulanmış oluyor.

HERKES KENDİNİ AKLAMAYA ÇALIŞIYOR!

Öte yandan Genelkurmay Başkanlığı, Genelkurmay Karargahı’nda yapılan işlemlerin incelenmesi amacıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in imzasıyla bir tahkikat komisyonu kuruluyor. Komisyonda Korgeneral Kamil Başoğlu, Tümgeneral Yavuz Türkgenci, Kurmay Albay Mustafa Yılmaz ve Kurmay Yarbay Osman Akman yer alıyor. Komisyon dokümanlarda adı geçen İstihbarat Başkanı Korgeneral Yaşar Güler, Harekat Başkanı Korgeneral Abdullah Recep, Plan Harekat Daire Başkanı Tümgeneral Satı Bahadır Köse, 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daaire Başkanı Tuğgeneral Ali Rıza Kuğu, HAD. Şube Müdürü Kurmay Albay M. Uğur Şenol, Hedef İstihbarat Subayı Albay Serdar Eren, Harekat Merkezi Vardiya Amiri Hv. İs. Yarbay Hakan Demirtaş, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Temsilcisi Topçu Yarbay Erol Kasap, Hava Plan Subayı Hava Pilot Kurmay Binbaşı Alparslan Şahin, Hedef Analiz ve Değerlendirme Subayı Kurmay Binbaşı Ersan Yağcı, Görüntü İzleme Subayı Hava İstihbarat Yüzbaşı Ali Atalay, Hava Resim Subayı Hv. Sun. Kurmay Yüzbaşı Özgür Mataracı, Ceride Subayı Deniz Yüzbaşı Cengiz Çevik’in ifadelerine başvuruyor. Komisyon yaptığı tahkikatta ‘faaliyetlerin’ Genelkurmay Karargahı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve 2. Ordu Komutanlığı’nın koordinasyonu ile yapıldığının tespit edildiğini belirtiyor. Komisyona ifade veren Irak Harekat Merkezi Hava Plan Subayı Hava Pilot Kurmay Binbaşı Alparslan Şahin, hava harekatı talebinin 2. Ordu’dan geldiğini, Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Yaşar Güler tarafından değerlendirildiğini ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarafından onaylandığını ifade ediyor. Komisyon tahkikat sonucunda Genelkurmay Karargahı’nda bulunan personelin olay günü emir talimat zinciri içinde harekat ettiği, yasal sınırlar içinde kaldığı bu nedenle herhangi bir kasıt, ihmal veya kusurlarının bulunmadığını belirtiyor.

Siyasi iktidar tarafından katliamın üstünün örtülmeyeceği, sorumluların tespit edilerek yargı önüne çıkarılacağı gibi açıklamalar yapılmıştı. Katliamdan sonra TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde tüm partilerin üye vermesi ile Uludere Alt Komisyonu kurulmuş, komisyon uzun bir süre incelemelerde bulunmuştu. Sayısal çoğunluğun AKP’li milletvekillerinde olduğu komisyon tarafından bir rapor hazırlanmış ve bu rapor AKP’li milletvekillerinin oy çokluğu ile kabul edilmişti. Raporun kanaat bölümünde, “Grubun açık arazide ve en yüksek tepede hiçbir savunma tedbiri almadan bekledikleri ve rahat tavırlar sergilediği, görüntülerdeki grubun davranışlarından kaçakçı olma ihtimallerinin ağırlık kazandığı anlaşılıyor” denilmesine rağmen, sonuç bölümünde “olayda” kasıt olmadığı ileri sürülüyordu. Bu rapora karşı komisyonun BDP’li üyesi Ertuğrul Kürkçü ile CHP’li üyeler de ayrı ayrı kendi raporlarını kamuoyu ile paylaşmıştı. Kürkçü’nün raporunda katliamın kasıtlı olarak işlendiği ifade edilirken, CHP’liler ise sınır ötesi operasyon yetkisinin TBMM tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na değil, hükümete verildiği, bu nedenle sınır dışına yapılan böylesi kapsamlı bir operasyonda hükümetin izninin olması gerektiğini belirterek, AKP Hükümeti’nin de katliamdaki sorumluluğu hatırlatılmıştı.

Tüm bunlar BDP’nin katliamın yaşandığı dönemde yaptığı açıklamaların doğruluğunu göstermiştir. Çünkü BDP Türkiye'de etkin bir soruşturma yürütülmeyeceğini, sorumluların ancak uluslararası yargılama mekanizmaları sayesinde açığa çıkarılacağını ifade ederek, katliamı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taşımıştı.

KASIT MI İHMAL Mİ?

Tüm bu gelişmeler sonrası eldeki belge ve bilgilerden yola çıkarak katliamın kasıtlı mı yoksa ihmal sonucu mu yaşandığını tekrardan sorgulamak gerekiyor. Tüm belge ve bulgularda katliamın öncesi, esnası ve sonrasında Türk ordu güçlerinin emir komuta zinciri içinde hareket ettikleri, gerek kara operasyonu, gerek topçu atışları ve gerekse de hava harekatında, ilgili komutanlıklar tarafından planların hazırlandığı, neyin, ne zaman, nerede ve kim tarafından yapılacağının kararlaştırıldığı ve tüm bunların uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu amaçla katliamda kullanılan yol ve yöntemlerin tümünün kasıtlı olarak kullanıldığı nettir. Öldürme fiilinin kasıtlı olup olmadığı konusu ise Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi kayıtları ve ilgili komutanlıkların kayıtlarından açıklığa kavuşturulabilecek bir konudur. Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi kayıtlarında, pilotların grubun üzerine geldikleri, harekat merkezinde bulunan ve İHA görüntülerini izleyen üst düzey komutanların grubu görerek atış yapılmasına karar verdikleri, arazide gördükleri tüm kişileri imha etme amacıyla hareket ettikleri, hatta son kişiye kadar öldürmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır. Türk ordu güçleri 17’si çocuk 34 sivil Kürt insanını uçaklar ile bombalamak suretiyle katletmiş, bu nedenle gerek ulusal gerekse de uluslararası yasa ve sözleşmelere göre savaş suçu işlemiştir. Bu suçun hukuki karşılığı birden çok insanı kasıtlı olarak öldürmek suretiyle toplu katliam suçunu işlemektir.

Zira şu ana kadar yapılan analizden de anlaşılacağı gibi Türk ordusu, söylendiği gibi sınır ticareti yapan köylüleri gerilla zannederek öldürmemiştir. Grubun kaçakçı olduğu bilinmektedir. Bu konuda belgelerde başka kanıtlar da bulunmaktadır. Birincisi; katliam sonrası askerler cenazelerin üzerine gitmemiştir. Oysa daha önceki çatışmalardan da bilineceği gibi gerilla kayıplarının yaşanması halinde askerler cenazelerin üzerine gidip gerillalara ait cenaze, silah ve mühimmatları toplamaktadır. Oysa katliamın sürdüğü esnada İHA görüntülerinden bir kişinin arazide bulunan timlerin üzerine doğru koşarak geldiği görülüp askerlere bildirilmesine rağmen, arazideki askerler geri çekilmiştir. Eğer gerçekten de devletin söyledikleri doğru olsa, arazideki timlerin söz konusu kişiyi yakalamaya veya onların deyimi ile “etkisiz hale getirmeye” çalışması gerekirdi. Bunu yapmamalarının nedeni grubun gerilla değil kaçakçı olduğunu bilmeleridir.

Katliam günü Ballı 5. Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı ceride defterine saat 22.32’de yazılan bilgide şöyle denmektedir: “Şenoba 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Nöbetçi Amiri Jandarma Yüzbaşı Süleyman Çetinkaya arayarak, bu gece ve yarın Ortasu bölgesinde toplumsal olay çıkma ihtimalinin olduğu, çevre emniyet nöbetçilerinin ve üs bölgelerinin daha dikkatli davranmasını söyledi.” Durumun tabur komutan vekili Jandarma Binbaşı Metin Topçu, diğer komutan ve üs bölgelerine bildirildiği belirtilmektedir. Kimi ifadelerde askeri yetkililerin katliam sonrası gerillanın misilleme eyleminde bulunabileceği ihtimaline karşı bölgedeki güçlerin uyarıldığını ileri sürmektedir. Oysa yukarıdaki aktarımdan da anlaşılacağı üzere yapılan uyarı gerillalar tarafından yapılabilecek herhangi bir misilleme, yani askeri bir eyleme ilişkin değildir. Yazıldığı şekliyle, toplumsal olaya ilişkindir. Çünkü katliam toplumdaki bireylere yönelik yapılmıştır. Siviller katledilmiştir. Bunu bilen askeri yetkililer, Ortasu bölgesinde toplumsal olayların çıkma ihtimaline karşı uyarılarda bulunmaktadır.

Aynı ceride de katliamın olduğu günün hava koşulları da yer almaktadır. Buna göre katliamın olduğu bölge ve hakim tepelerde bulunan üs bölgelerinde görüşün açık ve havanın yağışsız olduğu ifade edilmektedir.

YARIN: YARDIM GELMEDİĞİ İÇİN DONARAK VE KAN KAYBINDAN ÖLDÜLER!