'Kaybeden komploculuk kazanan Abdullah Öcalan'ın politik çizgisidir'

9 Ekim komplosunun Abdullah Öcalan’ın “özgür Kürdistan, demokratik Ortadoğu” formülüne karşı geliştirildiğini dile getiren HDP MYK Üyesi Av. Cengiz Çiçek, Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük mücadelesini halklara mal ederek komployu boşa çıkardığını söyledi.

HDP MYK Üyesi Av. Cengiz Çiçek, 9 Ekim uluslar arası komplosunun Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın formüle ettiği özgür Kürdistan, demokratik Ortadoğu yöntemine karşı geliştirildiğini belirtti. Çiçek, “Çünkü Öcalan, sömürgeciliğin nihai yenilgisine gideceği yolu çok erkenden netleştirmişti” dedi.

AKP/MHP iktidarının,  kendi bekası için Kürt savaşı üzerinden siyaseti ve toplumu teslim almaya çalıştığını söyleyen Çiçek, “Bu savaşın en büyüğünü de İmralı’da Abdullah Öcalan’a karşı yürütmektedir. Muhataplık meselesinden önce Kürt sorununa yaklaşımın turnusol kağıdı olan “Milli İmralı politikalarının” lağvedilmesi, Öcalan üzerindeki tecrit ve işkencenin son bulması, Kürt barışının asgari koşuludur” diye kaydetti.

HDP MYK Üyesi Av. Cengiz Çiçek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, 1998 yılında uluslar arası komployla kaçırılarak esir alınmasının yıl dönümüne ilişkin ANF’ye konuştu.

SÖMÜRÜ DÜZENİNE KARŞI ‘ÖZGÜR KÜRDİSTAN, DEMOKRATİK ORTADOĞU’ FORMÜLÜ

Abdullah Öcalan’ın, geliştirdiği “Kürdistan sömürgedir” teziyle Kürt halkının varlık, varoluş mücadelesinin liderliğini ve önemli bir tarihsel rolü üstlendiğini belirten Çiçek, “Bu varlık mücadelesi, kendi ifadesiyle “halk olmaktan çıkarılmış halk” olarak tanımladığı Kürtlerle sınırlı bir sonuç açığa çıkarmadı. Çünkü Öcalan, sömürgeciliğin nihai yenilgisine gideceği yolu çok erkenden netleştirmişti. Bu yol, bir taraftan sömürgeciliğe karşı zihinsel, toplumsal, siyasal, ideolojik ve örgütsel mücadeleyi gerektirirken, öte taraftan Kürt halkının tarihsel, demografik ve kültürel olarak içe içe geçtiği Fars, Türk ve Arap halklarıyla birlikte ortak bir kurtuluş reçetesine dayanıyordu. Öcalan’a, liderliğini yaptığı hareketine ve Kürt halkına yönelik komplo, tam da bu özgür olma/özgür kılma diyalektiğine yönelikti” diye konuştu.

Abdullah Öcalan’ın, sorunların çözümünden ziyade çözümsüzlüğünün biriktirildiği “Küçük Kürdistan” formülünü hep tehlikeli bulduğunu hatırlatan Avukat, “Tarih, toplum, politika ve sistem okumaları, halkların özgürlüklerinin önündeki en büyük engelin, iktidar ve devlet olgusuna dayandığı sonucunu açığa çıkardı. İktidar ve devlet olgusu çözümlenmeden kapitalizm ve onun sömürü çarkının çözümlenemeyeceğini; halkların eşitliğe, adalete, demokrasiye ve özgürlüklere dayalı birlikteliklerinin sadece metinlerden ya da söylemlerden ibaret olacağını savundu.  Çitleri örenin, sınırları çizenin halkların kendisinin değil, iktidar ve sermaye birikimine dayalı kapitalist modernite ve onun yönetim modelleri olduğunu; mensubu olduğu halkı ve halkların önündeki en büyük tuzağın da bu olduğuna sürekli işaret etti. Böl-parçala-yönet politikasına dayanan kapitalist, emperyalist sömürü düzeninin karşısına özgür Kürdistan, demokratik Ortadoğu formülüyle çıktı” değerlendirmesini yaptı.

KAZANAN ABDULLAH ÖCALAN’IN POLİTİK ÇİZGİSİ OLDU

9 Ekim 1998 yılında başlayan uluslar arası komplonun bugün mutlak tecrit olarak devam ettiğine işaret eden Çiçek, şunları belirtti: “Önemle vurgulamak gerekir ki, Öcalan üzerinde 9 Ekim 1998 tarihinde başlayan ve bugün mutlak İmralı tecridi olarak devam eden tasfiye ve komplo girişimlerinin temelinde bu hakikat yatmaktadır. Onca saldırı, tasfiye ve imha girişimlerini Öcalan, içe kapanarak değil Kürt özgürlük mücadelesini halklara mal ederek, halklar ve örgütler ittifakını geliştirerek boşa çıkardı. Son olarak İmralı’da geliştirdiği Demokratik Ulus paradigmasıyla da komplo ve tasfiye girişimlerine karşı tarihsel bir karşı koyuşla cevap geliştirdi. Demokratik Ulus paradigması gereğince sömürgeci devletlerin kirli ittifaklarının karşısına, dünyanın her yerinde ezilen halkların ve kimliklerin dayanışmasını, diplomasisini ve demokratik öz yönetimini öngören “Dünya Demokratik Uluslar Birliğini” hedefledi. 

Örgütünün ve halkının siyasal yörüngesini buraya oturttu. Öyle ki, bu çaba statü anlamında Rojava Özgürlük Devrimini, demokrasi ve özgürlük çizgisi bağlamında HDK-HDP’nin Üçüncü Yolu’nu seçenek kıldı. Yine kuramsal anlamda kadın, ekoloji, emek, iktidar, devlet, devrim, ulusal kurtuluş ve sosyalizm gibi başlıklarda toplumsal mücadelelere ciddi katkılar sundu. Böylece Kapitalist Modernitenin kendi ideolojik ve sınıfsal birikimlerinin karşısına Demokratik Modernitenin politik ve toplumsal birikimlerini koyarak komploya en etkili ve sonuç alıcı yanıtı vermiş oldu. Gelinen aşamada Güney Kürdistan’da örgütsel ve ideolojik imhaya, Türkiye’de toplumsal mücadele ve kazanımlarına, Rojava’da elde edilen statüye karşı yürütülen saldırılar karşısında Kürt özgürlük direnişinin ayakta kalmasını ancak bununla açıklayabiliriz. Yanısıra Kürt halk hareketinin küresel anti-kapitalizm mücadelesine katkı düzeyi de bu karakteriyle doğrudan ilgilidir. Günün sonunda, halen seçenek dahilinde olan onca riske, ödenen bedellere ve saldırılara rağmen, kaybeden komploculuk, kazanan Öcalan’ın politik çizgisi olmuştur. Yine kapitalist hegemonyaya ve faşist yönelimlerine karşı demokratik-devrimci direniş çizgisi ve onun demokratik ulus paradigmasına dayalı komünal, demokratik toplum modeli ve ideolojisi, her zamankinden daha fazla halkların, inançların, kadınların ve emekçilerin mücadele değerleri haline gelmiştir.”

MUHATAPLIK VE AKTÖRLÜK EŞİĞİ ATLATILMIŞTIR

Cengiz Çiçek, Kürt sorununun; dört parça Kürdistan, diaspora gerçekliği, bu gerçekliklerin gerektirdiği ihtiyaçlar, mekanizmalar ve yaklaşımlar bağlamında özgünlükler içerse de bu özgünlüklerin, bir Ortadoğu ve Dünya sorunu düzeyine ulaşmış Kürt meselesine ve çözümüne bütünlüklü bir bakış açısının zorunluluğunu devre dışı bırakamayacağını ifade ederek, son zamanlarda tartışılan muhataplık sorunsalına şöyle açıklık getirdi: Özgünlükleri gözeten bütünlüklü bir ele alış ve çözüm arayışı kaçınılmaz gözüküyor. Bu kaçınılmazlık, en büyük Kürt nüfusunun olduğu Türkiye açısından daha da hayatidir. Hem belirlenme hem de belirleme kapasitesi bağlamında Türkiye elbette ki kritik bir konumda. Yaşanan deneyimler gösterdi ki Türkiye’de Ortadoğu ve Dünya perspektifli bir bakış açısı geliştirilmeden, hakim kılınmadan bir Kürt barışından ya da çözümden bahsetmek mümkün değildir. Bu tespitimizi zaten AKP/MHP iktidarının İmralı, HDP, Rojava ve Güney Kürdistan politikaları ispatlamaktadır. Saray rejimi, Türkiye’deki Kürt hareketini tasfiye etmek için İmralı’da Öcalan’ı “ölüm koridorunda” tutmakta, HDP’ye siyasal soykırımı dayatmakta, Rojava devrimini boğmak istemekte ve Güney’deki Kürt özgürlük güçlerini tasfiye etmeye çalışmaktadır. Tersine niyetin Kürt barışına evirtilmesi durumunda Öcalan’ı, HDP’yi, Rojava Devrimini ve Güney’de konumlanan Kürt hareketini de içine katan, gözeten bir çözüm aklının geliştirilmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Zaten Oslo ve İmralı çözüm süreçleri, bahsettiğimiz dinamikleri, aktörleri gözeterek ve Öcalan’ı muhatap alarak geliştirilen süreçlerdi. Hepimizin gözlerinin önünde yaşanan bu süreçleri hiç yaşanmamış varsayabilir miyiz? Sonucu ne olursa olsun yaşanan son iki çözüm süreci deneyimi, Öcalan’ın muhataplığı ve çözüm aktörleri/dinamikleri açısından bir eşiği atlatmıştır ve buradan geri dönüş söz konusu olamaz. O nedenle Kürt halkının, HDP’nin ve Kürt Özgürlük Hareketinin muhataplık ve çözümün yol haritası konusunda kafası nettir ve böyle bir gündemleri yoktur. Bu konularda kafası karışık olan ve muhataplık sorunu yaşayan iktidarıyla, muhalefetiyle sistem partileridir. Bu gündem onların gündemleridir ve iç iktidar çekişmelerine Kürt sorununu malzeme etmeleri, Türkiye ve Kürdistan halklarına yaptıkları en büyük kötülüktür.”

Türkiye siyasetinin gündemine atıfta bulunan Çiçek, “Ana muhalefet partisi, son iki çözüm sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının nedenini, Öcalan’ın muhataplığında değil AKP’nin her şeyi kendi hegomonik inşa sürecinin aracısı kılmaya çalışmasındaki pragmatizminde aramalıdır. AKP’nin bu özelliğini ilk keşfeden de Öcalan’dır. Kendisiyle yapılan görüşmelerde sık sık, AKP’nin çözüm sürecini kendi hegemonyasını geliştirmenin aracısı kılma tehlikesine vurgu yapmıştır. Gerek AKP analizi ve gerekse Kürt sorununun oturduğu nesnel koşullar gereğince Öcalan, çözüme dair yapılan çalışmaların, görüşmelerin yasal güvenceye kavuşturulması, Meclis zeminine çekilmesi ve sivil toplum örgütlerinin üçüncü göz olarak devrede olması gerektiğini sık sık vurgulamıştır. Bunun karşısında da AKP, sürecin büyük bölümünü kayıt dışı, yasal güvenceden ve sivil toplumun dahiliyetinden uzakta korsan bir zeminde tutmaya çalışmıştır. O süreçlerde yasal düzenlemeler yapılmışsa, akil insanlar heyeti oluşturulmuşsa, topluma açıktan mesajlar verilmişse, bütün bunlar Öcalan’ın zorlamasıyla olmuştur. Bütün bu gerçekler orta yerde dururken sürecin faturasının AKP’ye değil de meşru olup olmamak üzerinden muhataplık meselesine kilitlemek, AKP gibi çözümsüzlüğe hizmet etmek demektir” dedi. 

TECRİDİN SON BULMASI, BARIŞIN ASGARİ KOŞULUDUR

AKP/MHP iktidarının, kendi bekası için Kürt savaşı üzerinden siyaseti ve toplumu teslim almaya çalıştığını ifade eden HDP MYK Üyesi Av. Cengiz Çiçek, savaşın en büyüğünü ise Abdullah Öcalan’a karşı yürüttüğünü söyledi. Çiçek, “Çözüm süreçlerine halkların verdiği destek göz önüne alındığında toplum, çözüm aklı, feraseti ve cesareti bağlamında siyaset kurumunun önündedir. O nedenle siyasetin işi, gerçekleri manipüle etmek değil toplumun bu düzeyine yetişmek olmalıdır. Tüm bu deneyimlerin gösterdiği yalın gerçek, gerek dünya genelindeki Kürt halkını siyaseten temsil etme düzeyi ve gerekse her iki çözüm sürecinde tarihsel, toplumsal gerçeklikler ışığında en reel, nesnel, makul öneriler geliştiren, topluma en açık ve şeffaf yöntemleri zorlayan aktör olması itibarıyla Öcalan’ın muhataplığı, kader tayin edici önemdedir. Bütün bu tartışmalar bir yana, AKP/MHP iktidarı,  kendi bekası için Kürt savaşı üzerinden siyaseti ve toplumu arkasında hizalamaya, teslim almaya çalışmaktadır. Bu savaşın en büyüğünü de İmralı’da Öcalan’a karşı yürütmektedir. Muhataplık meselesinden önce Kürt sorununa yaklaşımın turnusol kağıdı olan Milli İmralı politikalarının lağvedilmesi, Öcalan üzerindeki tecrit ve işkencenin son bulması, Kürt barışının asgari koşuludur. O nedenle demokratik siyasetin ve toplumsal muhalefetin bu asgari koşulu sağlama gibi bir görevi vardır. Gerisi Kürdistan ve Türkiye halklarının bağrında gün be gün büyüyen barış, demokrasi ve özgürlük bilinciyle ve inancıyla gelecektir” dedi.