Kerestecioğlu, 'AKP Türkiyesi'ni anlattı, 'mecbur değiliz' dedi

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, bütçe kapanış konuşmasında savaş bütçesini eleştirdi, AKP'nin ülkede yarattığı tabloyu örneklerle anlattı.

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’teki bütçe görüşmelerindaki kapanış konuşmasında değerlendirmelerde bulundu.

Bu sene de bütçenin halk iradesi hiçe sayılarak geçiriliyor olduğuna dikkat çeken Kerestecioğlu, "Toplumun geniş kesimlerinin katılım sürecinden dışlandığı, halkın kaynaklarının sermaye kesimleri, yandaş kurumlar ve güvenliğe aktarıldığı bu tasarıya Hayır diyoruz! Toplumsal ihtiyaçlar için bir ekonomi, halk için bütçe istiyoruz" dedi.

SAVAŞ BÜTÇESİYLE NELER YAPILABİLİRDİ?

"Geçen yıldan daha fazla mı çatışma, daha fazla mı savaş olacak bu yıl? Bu 35 milyar artışla ne yapılacak" diye soran Kerestecioğlu, geçen yıl ile bu yıl arasındaki 35 Milyar TL’yle neler yapılabileceğini şöyle sıraladı:

*31 Bin 250 Tam Teşekküllü Okul Yapılabilir,

*25 Bin Öğrenci Yurdu Yapılabilir. Çocuklar yoksulluk yüzünden Aladağ’daki gibi denetimsiz, kontrolsüz cemaat yurtlarında canlarını vermezler.

*400 Bin Ataması Yapılmayan Öğretmenin Tamamının Ataması Yapılarak 19 Ay Boyunca Maaşı Ödenebilir.

*Maden İşçileri İçin 16 Kişilik, tam 127 Bin 272 Yaşam Odası Kurulabilir. Soma, Ermenek, Şirvan’da işçiler yaşamlarını yitirmez!

*250 km Metro Hattı yapılabilir.

*Türkiye’de geniş tanımlı 7 milyon işsizin tamamına; 5 ay boyunca, aylık 1000 Lira işsizlik maaşı ödenebilir.

*7 milyon Üniversite Öğrencisinin Tamamına, bir eğitim-öğretim yılı boyunca, aylık 500 Lira burs verilebilir.

*200 Yataklı Tam Teşekküllü 625 Hastane yapılabilir."

'İÇ VE DIŞ SİYASETİN SONUCU'

Kerestecioğlu, savaş bütçesine dönük şu eleştirileri yaptı:

"Türkiye'nin bir savaş bütçesine teslim olmasının gerçek nedeni, 'düşmanlarla kuşatılmış olması' ve 'terörizm' tehdidi altında bulunuyor olması değildir! Bu, AKP hükümetinin izlediği iç siyasetin ve türevi olan dış siyasetin sonucudur. AKP'nin 'Arap İsyanları'nın Ortadoğu'da yarattığı göreli boşluğu doldurmak hevesiyle siyasi İslam’ın sözcülüğüne soyunması, komşu ülkelere 'rejim ihracı' hevesleri, bugün hem dış politikada, hem iç politikada karşılaşılan ittifaksızlığın asıl nedenidir. Bir dönem, 'vesayet rejimi' ve 'derin devlet'i yok edeceğini iddia eden hükümetin eksen değiştirerek yeniden derin devletin bir kanadıyla anlaşmasının sonucudur.

Tükiye bir gün Rusya ile, diğer gün Katar ile yakınlaşıyor. Bugün bir bakıyorsunuz, İslam İşbirliği Konferansı toplanıyor, Sudan’ın Darfur’da işlediği soykırım suçu nedeniyle hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından çıkarılmış bir tutuklama kararı bulunan Devlet Başkanı Ömer El Beşir de katılıyor! Ömer El Beşir’in Türkiye'de ne işi var? Ona itibar kazandırmak sizlere mi düştü?

Hükümetin savunma ve güvenlik politikasının ve bunun bütçeye yüklediği aşırı yüklerin gerisindeki irrasyonel tehdit algısının kaynağı da bu politik başarısızlıktır. AKP bu başarısızlığın yükünü de bütçe üzerinden bütün topluma aktarma yolunu seçti.

ABD yargılamaları, Panama Belgeleri, Malta Belgeleri ve Man Adası belgeleriyle halk bir kez daha gördü ki, çok çok derin bir rüşvet ve çıkar batağı söz konusu. Bu kiri örtmenin tek yolu da öfke, hamaset ve savaş!

Bunca savunma sanayinin yanında kadınlara bütçe var mı? Kreş için bütçe var mı, yok! Kadınların insanca işlerde çalışması istihdam ve eğitim programları için bütçe var mı yok! Sığınaklar için bütçe var mı, yok!

Bakın bugün, finansmanı sağlanan 18 hastane devlet bütçesiyle yapılsaydı toplam yatırım maliyeti 10.5 milyar dolar olurdu. Fakat ne yapıldı? Bu hastaneler özel şirketlere yaptırıldı. Devlet halkın bütçesinden onlara kira ödeyecek. Bunlar için 25 yılda ödenecek kira bedeli: 30.2 milyar dolar. 10,5 milyar dolara yapılabilecek hastaneye biz 30,2 milyar dolar ödeyeceğiz. Bu halk 20 milyar dolar neden zarar ettiriliyor? Çünkü AKP’ye yakın inşaat firmaları kazanacak."

'KENDİ KİMLİKLERİMZLE, KÜLTÜRLERİMİZLE VAR OLMAK İSTİYORUZ'

"Bir de yeni moda daha var! Birtakım reklamlarla karşı karşıyayız" diyen Kerestecioğlu, şöyle devam etti:

"İstanbul’da yeni bir İstanbul kuruluyor! 10 dakika sonra bir başka reklam çıkıyor; Antalya’da yeni bir Antalya kuruluyor! Reklamlar böyle! Kim istiyor yeni bir Antalya’yı ya da İstanbul’u, yeni Diyarbakır’ı, Sur’u! Ne oldu bizim portakal bahçeleriyle, erguvanlarla dolu şehirlerimize, dağlarla dolu şehirlerimize. İhanet demekle her şey bitiyor mu? İstediğimiz şey o şehirlerin kendi kimliklerine uygun olarak var olabilmesi. Biz antiemperyalistiz ya Miami yaratıyoruz. Biz kendi kimliklerimizle, kültürlerimizle, halklarımızla var olmak istiyoruz.

'TÜRKİYE MUTSUZ'

Türkiye, mutluluk sıralamasında Libya’nın arkasında, 70. Sırada. Bu ülkede yegane çalınan şey paralar, adalara götürülen servetler filan değildir. Bu toplumun mutluluğu çalındı! Hakkaniyet duygusu, adalete olan inancı çalındı! İnsanlarımızın temsil hakkı çalındı! Geleceği çalındı!"

'BU MECLİS'İN EN BÜYÜK AYIBI'

Kerestecioğlu, konuşmasının devamında şunları da kaydetti:

"Bu parlamentonun 10 üyesi cezaevinde rehin tutuluyor. Bir yılı aşkın süredir Selahattin Demirtaş’ın mahkemelere çıkması engelleniyor. Tutuklu vekillerimiz içerideyken bütçenin hiçbir şey yokmuş gibi geçmesi bu Meclis’in bu tarihteki en büyük ayıbıdır ve utancıdır.

Ne yaptınız nasıl ettiniz de Cem Küçük gibi, Ali Ağaoğlu gibi, Reza Zarrab gibi hatta Sedat Peker gibi adamlara itibar kazandırdınız! Nasıl oldu da bu adamlar televizyonlara çıkıp, “bak işkence yöntemi var boğma” diye ortalığa çıkıp adamdan sayılıp, konuşturulur oldular! Nerede Yunus Emreler, Nerede Pisr Sultan Abdallar.

Kim bunlar? Ne üretmiş, bu toplum için ne yapmışlar! Bir ağaç mı dikmiş, bir çocuğu mu evlat edinmiş, bir şiir mi yazmış, bir insana eli kalbi mi değmiş, kendinden ve reisinden başka kimi sevmiş de ortalığa pelesenk olmuşlar!

Ne ettiniz de bu ülkenin en yaratıcı siyasetçileri, gazetecileri hapiste, bunlar meydanları boş bulur oldular!

(...)

Nasıl '80 darbesinde cuntacıları eleştiren muhalifler hedefteydi; nasıl bu ülkenin en değerli akademisyenleri, gazetecilerini bu ülkede yaşatmadılar, şimdi de Erdoğan’a laf edenler hedef! İkisi de mitinglerde hem Kur’an hem topluma parmak sallamış insanlar! Bu muydu istediğiniz!

İstediğinizin bu olduğuna inanmayı reddetiyorum! İstediğiniz bu değil. Böyle düşünmek istiyorum.

'BAŞKA TÜRLÜ BİR CİNAYET!'

Bizler, komşu sever, çocuk sever, doğayı sever, her biri evinin önündeki ağacın gölgesine kıyamaz insanlarken, itibar bilgelikte, iyilikteyken bütün bunlar hangi topraktan türedi! Tekçilik toprağından türedi arkadaşlar! Maalesef ki tekçilik toprağından türedi bütün bunlar! Biliyor musunuz, tekçilik yaşatmaz, öldürür. Bir bakarsınız Ermeniler ölür, bir bakarsınız kadınlar ölür, LGBTİ’ler ölür, bir bakarsınız hayvanlar, translar, bir bakarsınız Kürtler, Türkler ölür. Bu ölüm sessiz ölümdür! Ruhunuzu öldürür, fiziken ölmezsiniz, yavaş yavaş ölürsünüz. Başka türlü bir cinayettir bu. Yavaş yavaş ölürsünüz. Aklınızı, ruhunuzu teslim alır, sevincinizi, neşenizi, mutluluğunuzu öldürür tekçilik.

O toprakta ne bilim olur, ne yaratıcılık, ne özgürlük, ne sevgi, ne hürmet... Çünkü herşey bize benzesin diye yaşayan, doğruluğundan zerrece kuşku duymayan, hatta zaten kuşku nedir bilmeyenler; başkalarını öldürür! İşte o zaman meydan da bu az önce saydığım ve bunu siz yönetenlerin dahi öngöremediği bir takım adamlara kalır! Çünkü bu meydanda oynamak için bilgi gerekmez, araştırma gerekmez, illa iyi eğitimli olmaktan söz etmiyorum, iyilik de gerekmez! Yandaş olmak gerekir sadece ve bir gram dahi biat etmekte tereddüt ederseniz, bir gram dahi irade koymaya çalışırsanız Başbakanlık bile yapmış olsanız konuşma yapmak için salon bile vermezler size.

AKP VE CHP'LİLERE SESLENDİ

Siz Ak Parti’ye oy veren sevgili yurttaşlar, sizlere de seslenmek isterim. Hele ki kadınlar, gençler asla korkmayın, bir gelecek olacaksa hep birlikte ve hepimiz için olacak. Sizin yaşadığınız korkuları size yaşatanların, ikna odalarının, okuyamadığınız üniversitelerin zamanı da değil artık!

Herkesin ama herkesin hak ettiklerini almasının zamanı… Yardıma muhtaç olmak değil, ancak bir partiye yaslanınca iş sahibi, aş sahibi olmak değil, hakkı olanı, hak ettiğini almak zamanı.

Siz CHP’li sevgili yurttaşlar; korkmayın bu ülke bölünmeyecek! Çünkü bir ülke daha fazla bölünemez. Aksine birleşecek; herkes, her yurttaş ister ekonomik, ister kültürel olarak hak ettiğini aldığında bir ülke bölünmez, aksine birleşir! Buna kesinlikle inanıyorum!

Hangi partiden olursanız olun sevgili Kürt yurttaşlar, bu devletin ahir ömrünüzde size iyi muamele ettiği pek görülmedi, ama o günler de gelecek. Sizler de acılarınızın da, kayıplarınızın da, verdiğiniz mücadelenin de sonuçlarını eminim ki göreceksiniz! Anadiliniz hepimiz için, hani diyorsunuz ya baş göz üstüne olacak... Siz “ser sera ser çewa” deyince biz, “ne güzel fonetiği olan bir dil, İspanyolcadan bile güzel” diyeceğiz! İngilizceye ettiğimiz hevesi, bir de bu topraklardaki kardeşlerimizin dilini öğrenelim diye edeceğiz.

İşte gelecek burada, bizim, sizin hepimizin elinde arkadaşlar… Biz bu geleceği birlikte kurmak istiyorsak; kötü yönetenlere hep birlikte “güle güle, yolun açık olsun” demeliyiz. Ama geçmişte yaptıkları gibi değil; kırmadan, asmadan, kesmeden, vurmadan... Sadece git demeliyiz senin miadın doldu! Sakince demeliyiz bunu asla “kana kan intikam” diyerek değil, sakince; çok canımız yanmış olsa da sakince “güle güle” demeliyiz. Onlar etti, biz etmeyelim demeliyiz...

'BÖYLE YAŞAMAYA MECBUR DEĞİLİZ'

Böyle yaşamaya mecbur değiliz!

Alternatif biziz, alternatif sizsiniz

Başka bir dünya mümkün! Başka bir hayat mümkün!

Gülme hakkımızı almak da, yoksulluğa son vermek de, adalete erişmek de mümkün!

Cesaret de, iyilik de bulaşıcıdır. Ne bugün yönetenlere oy verenler, ne de vermeyenler, hatta yönetenler dahi bu kadar adaletsizliği, birbirine düşmanlaşmış insanlarla kuşatılmış bir yaşamı hak etmiyor. Hiç birimiz bunu hak etmiyoruz. İnsanın mayası kötülüktür der ve buna inanırsak, bunu yaşatmaya ve yaşamaya devam ederiz.

Bizler artık iyiliklere, barışa, birbirimizi kucaklamaya, ekmeğimizi, hakkımız olanı adaletli bir şekilde bölüşmeye, mutlu olma hakkımıza doğru yol almalıyız...

70’li yıllarda Ankara Hukuk’ta okurken çok sevdiğimiz bir arkadaşımız vardı: Ümit Öncül. Ümit, 80 öncesinde dahi, o günlerin insanlarının bileceği DAL denilen emniyet birimine götürülüp işkence görmüş, mücadeleci, dürüst, devrimci bir arkadaşımızdı. Çok hasmı vardı. Ciddi çatışmalar yaşanan bir dönemdi. Biz onu, o dönemde değil ama çok yıllar sonra, 2004 yılında, çok sevdiği halı saha maçını yaparken beyin travmasından kaybettik. Ölümünden sonra bir gazete ilanı gördük. En büyük hasımlarından bir ülkücünün verdiği bir ilandı bu. Size o ilanı okumak isterim:

Belki biraz delikanlıca bir söylem olacak ama dostluk da düşmanlık da “mertçe” olmalı. Bu nedenle Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakın! Demokratik siyaseti serbest bırakın, Bu Meclis sıralarından yolu geçen tüm arkadaşlarımızı serbest bırakın! Dostluk da düşmanlık da mertçe olsun. Kavga, olacaksa yalnızca sözlerle fikirlerle olsun!

Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın Kerestecioğlu’nun başkanlık makamındaki halıya yönelik eleştirilerine cevap vermesi üzerine Kerestecioğlu yerinden söz alarak şu ifadeleri kullandı:

Konuşmamda söyleyeceklerimi tane tane söyledim. Arzu ederdim ki konuşmamdan başka bir bölüm üzerine siz söz alsaydınız. Halı değildi derdimiz. Keşke itibarı başka yerde arasaydınız."