Kerimo: Türk devleti soykırıma son noktayı koymayı amaçlıyor
Araştırmacı-Eğitmen Kerimo, Türk devletinin Asuri-Süryanilare ait mallara el koyarak 1915 yılında yapılan soykırımı kültürel olarak tamamlayarak son noktayı koymayı amaçladığını söyledi.
Araştırmacı-Eğitmen Kerimo, Türk devletinin Asuri-Süryanilare ait mallara el koyarak 1915 yılında yapılan soykırımı kültürel olarak tamamlayarak son noktayı koymayı amaçladığını söyledi.
Uluslararası Af Örgütü'nün Stockholm'de düzenlediği bir konferansta konuşan Araştırmacı-Eğitmen Feyyaz Kerimo, Türk devletinin Asuri-Süryanilare ait mallara el koyarak 1915 yılında yapılan soykırımı kültürel olarak tamamlayarak son noktayı koymayı amaçladığını söyledi.
1915 soykırımının amacının farklı etnik kökenden Hıristiyan halkları Anadolu ve Mezopotamya topraklarından temizlemek olduğunu söyleyen Kerimo, “Bu yapılanların, 100 yıldan beri sürdürülen bir ‘etnik temizlik’ projesinin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini.
Cumhuriyet dönemi boyunca hukuki kıskaç altında Süryanilere nefes aldırılmadı; asimilasyon politikası örneğin, Türkçe konuş kampanyası, soyadı kanunu, varlık vergisi, Süryani köylerinin adlarının Türkçeleştirilmesi vb. şeklinde sürdürüldü. Lozan’da 38-44. paragraflar gereğince güvence altında korunması gereken Süryaniler, bu anlaşmada hiç yokmuş gibi davranıldı ve varlığı dahi inkar edildi. Çünkü Süryaniler, bu ülkede memur statüsünde bir ‘çöpçü’ dahi olamadılar.
Oysa Kemalistlerin çok böbürlendiği Lozan Antlaşması’nın 42/3 maddesine göre Türk hükümeti, söz konusu azınlıklara (gayrimüslimlere) ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir” diye konuştu.
SÜRYANİLERİN MALLARINA EL KONULAN 4 DÖNEM
Süryani mallarına el konulmasını 4 döneme ayıran Kerimo şöyle devam etti: “1936 sonrasında cemaat vakıflarının yüksek yargı kararları ile taşınmaz mal edinmesinin yasaklandığını; 2008 sonrası Vakıflar Kanunu kabul edildiği halde kadastro çalışmalarında bu defa kadastro ekiplerinin ‘kanunu farklı yorumlama’ esprisiyle karşılaşıldığını; 2014 yılından itibaren Mardin’in büyükşehir belediyesi olmasıyla Mardin Valiliği Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu kilise ve manastırların mülkiyetinin hazineye devredip, kullanım ve tasarruf hakkını ise Diyanet İşleri Başkanlığı’na vermesi ve son olarak da, Mardin Büyükşehir belediyesine atanan kayyum dönemiyle mal ve mülkleriyle ilgili konularda devletin en üst yetkililerinin direktiflerine göre hareket edildiği süreçtir.”
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN PROJESİNİN PARALARIYLA MALLARIMIZA EL KONULDU
Erdoğan liderliğindeki AKP devletinin, 2016 yılındaki darbe girişimini kullanarak olağanüstü hal ilan ettiğini belirten Kerimo, “Kürtlerin belediye başkanlığı yaptığı tüm belediyelere el kondu. Belediye başkanları cezaevine atıldı. Belediyeler kayyumlara devredildi. Avrupa Birliği (AB) projesinden büyük paralar alarak işlem yürüten Tapu ve Kadastro Müdürlüğü, Turabdin'de Süryanilere ait olan arazilerin kullanılmadığını öne sürerek el koydu” şeklinde konuştu.
Süryanilerin önce katledildiğini, daha sonra susturulduğunu ve bunun sonucu olarak da zorla göç ettirildiğini söyleyen Kerimo, “Tüm bunları yaparsanız o toprakları ve malları kullanacak halk elbette orada kalamaz. Toprakların ve gayri menkullerin kullanılmadığı bahane edilerek Süryanilerin taşınmazlarına el koymak bir şaka olsa gerek” diyerek Süryanilerin mallarının gasp edilmesine tepki gösterdi.
‘SÜRYANİLERİ TARİHTEN SİLMEK İSTİYORLAR’
“Maalesef bu süreçte AKP hükümeti ve onunla birlikte hareket eden bölgemizdeki işbirlikçi bazı Kürt aşiretlerinin de Süryani mülklerinin gasp edilmesinde aktif rol aldıklarını görüyoruz ve bu aşiretlerin tarih boyunca zaten bu türden fırsatları hiç kaçırmadığını biliyoruz” diyen Kerimo, AKP'nin Süryanilerin mallarına el koyarak neyi amaçladığını şöyle özetledi:
“Kemalist cumhuriyet bu coğrafyanın bir Türk toprağı olduğunu hep iddia etmişti ve bu temelde doğru olmayan tarih tezleri ileri sürmüştü. AKP cumhuriyeti de bu coğrafyanın hep Müslüman (Türk) toprakları olduğunu ileri sürmektedir. Bu yüzden de gayrimüslim halkların arazi ve mülklerine el koymanın onların zihinsel yapılarına uygun olduğunu görüyoruz. Bunları yaparak ilerde, ‘burada Müslümandan (ve Türk’ten) başka hiç kimse var olmadı’ denecektir. Çünkü bütün bu gelişmelerin, geleceğin tarih bilincinden yoksun Müslüman kuşaklar yetiştirme projesinin bir parçası olarak da düşünülmesi gerekir.”