Kışanak: AKP’ye değil, kendimize güveniyoruz
Kışanak: AKP’ye değil, kendimize güveniyoruz
Kışanak: AKP’ye değil, kendimize güveniyoruz
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, partisinin grup toplantısında konuştu. Hasta tutsakların durumuna dikkat çeken kışanak, hasta tutsakların derhal bırakılmasını istedi. AKP'nin samimiyetinin çok sorgulandığını ve bu konuda halktan sorular aldıklarını ifade eden Kışanak, "AKP'ye güvenerek yola çıkmıyoruz. Kendinize güvenin. Örgütünüze güvenin. Barıştaki ısrarınıza, mücadeledeki kararlılığınıza güvenin. Mücadelenize güvenin" dedi.
BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, konuşmasına acı bir haberle başlamak zorunda kaldıklarını ifade ederek, gece saatlerinde Sincan F Tipi'nde tutuklu bulunan ve kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi'nde hayatını kaybeden hasta tutsak İrfan Eskibağ'ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı diledi. Kışanak, "Bu ülkede yargılama ve adalet konularında ciddi problemler var. Bir de insani bir problem var ki, bunu hiçbir şey açıklayamaz. Cezaevinde ağır hasta olan tutsaklar var. Kalan ömürlerinin son birkaç gününü ailelerinin yanında geçirmek isteyen, son nefeslerini yataklarında vermek isteyen hasta tutsaklar var. Ancak bunu dahi çok gören bir hükümet ile karşı karşıyayız. Dün akşam Ankara Numune Hastanesi'nde kanser tedavisi gören, 10 yıldır cezaevinde olan, 41 yaşında olan ve pankreas hastalığına yakalanan İrfan Eskibağ'ı kaybettik. İrfan'ın tedavisinin çok zor ve imkansız olduğu biliniyor. Ama ısrarla cezaevinde tutulması hangi akla sığar doğrusu bilmiyoruz. İrfan Eskibağ'ın dosyası da, doktor raporları da, herşey Adalet Bakanlığı'nın önüne konuldu. Son nefesini ailesinin yanında vermek istedi. Bu kadar insani bir talep bile geri çevriliyorsa biz neden bahsedeceğiz" dedi.
'VİCDANLAR KÖR VE SAĞIR'
İnsan hakları kurumlarının hazırladığı belgeler olduğuna dikkat çeken Kışanak konuşmasına şöyle devam etti: "230'i ağır olmak üzere toplam 411 hasta tutsak var. Adli ve siyasi tutuklular bu bilgilerin içinde var. Kamuoyunda yürütülen kampanyalar var, ancak kör ve sağır vicdanlar var. Yasa da çıktı. Ama değişen bir şey yok. Yasa çıktı, sadece tek bir siyasi tutsak, görme engelli ve kanser tedavisi gören Hediye Aksoy tahliye edildi. Onun dışında önlerine defalarca belgeler konulduğu halde bu duyarsızlık, bu ciddiyetsizlik devam ediyor."
Hasta tutsakların durumuna bu kadar duyarsız olunmasını hiçbir şekilde anlamadıklarını ifade eden Kışanak, "Bu kadar kolay çözülebilecek bir sorun bile çözülmeyecekse ne olacak. Bakanlık Adli Tıp'a Adli Tıp da savcılığa topu atıyor, ama insanlar yaşamlarını yitiriyor. Ama vicdanlar kör ve sağır. Saydığımız bu 411 acil hastaların içinden 60 kişi, bugün yarın bu dünyaya gözlerini kapatacak. Elbette insanın bu dünyaya ne zaman veda edeceği bilinmez. Ancak 60 kişi ölüm eşiğindedir. Ve bunların tek tek cezaevinde ölmesini seyredemeyiz. Bu insanlık dışıdır, bu vicdansızlıktır. Bu hasta tutsaklardan biri de Abdulsamet Çelik'tir. Her an yaşamını yitireceği kaygısıyla Sincan Cezaevi’nde bekliyor. Onların serbest bırakılmasını istiyoruz. Artık bürokratik bahanelerle kimse bize gelmesin. Kabul etmiyoruz" dedi.
‘RESMİ KAYNAKLARA GÖRE 9 YILDA 1500 ASKER ŞÜPHELİ BİR ŞEKİLDE ÖLDÜ’
Kışanak, grup toplantısında konuklar arasında yer alan ve şüpheli bir şekilde çocuklarını askerde kaybeden aileleri de selamladı. Evlatlarını, yakınlarını askerde şüpheli bir şekilde kaybetmiş, fakat bu konuda adalete kavumamış iki ailenin konular arasında olduğunu vurgulayan Kışanak, şunları belirtti: “Son bir yıl içerisinde, ailelerinin iddialarıyla birlikte 64 şüpheli asker davası açıldı. Son dokuz yılda bin beşyüz askerin şüpheli bir şekilde yaşamlarını kaybettikleri belgelidir. Hem soruşturmanın yapılmaması hem de ailelere yönelik baskılar nedeniyle açığa çıkmamış çok sayıda şüpheli asker ölümü var. Gayri resmi rakamlara göre üç bin aile var. Bu konuda sonuç alınmış tek bir dava yoktur. Delillerin toplanması konusunda, yargıya delillerin teslim edilmesi konusunda çalışma yapılmıyor. Ailelerin feryadına figanına kimse cevap vermiyor. Şüpheli bir şekilde ölenlerin çoğu Kürt askeri. Bunu söylemekte zorlanıyoruz. Kürtlerin intihara meyilli olduğunu kimse söyleyemez. Artık bu konudaki yargılamaların askeri mahkemelerden alınması ve yargılamaların sivil mahkemelerde yapılması gerekiyor. Bir olayın sorumlularının açığa çıkması konusunda sivil mahkemelere gidilirse doğru soruşturulma ihtimali yükselir. Meclisin bu kadar kayıtsız kalmasını da ayrıca anlamış değiliz. Bugün bu konuda bir araştırma komisyonu kurulmasını talep edeceğiz. Detaylı bir araştırmanın yapılması gerekiyor. Çocuklarını askerde şüpheli bir şekilde kaybeden ailelere metanet ve sabır diliyorum. Adalet arayışlarında onların yanında olacağız."
'TAKSİM MEYDANI TÜRK İŞÇİ SINIFI AÇISINDAN TARİHSEL BİR MEKANDIR’
Kışanak 1 Mayıs İşçi Bayramı ile ilgili ise "1 Mayıs evrensel bir emek günüdür. Emeğiyle geçinenler mücadeleriyle insanlığa önemli kazanımlar bırakmışlardır. Bu mücadele bitmedi devam ediyor. 1 Mayıs emeğin günüdür. İnsanların yanlışlara karşı itirazlarını ortaya koyduğu, emeğin gücünün açığa çıktığı bir gündür. 1 Mayıs'ta ortaya çıkan zihniyet emeğin gücünü görmek istemeyen bir güçtür. Şöyle oldu böyle oldu laflarını bir kenara bırakıyoruz. Net olarak şunu söylüyoruz. 1 Mayıs'ı yasaklamak büyük bir yanlıştır. Emekçiler nereyi istiyorlarsa orada günlerini kutlayacaklar, güçlerini ortaya koyacaklar. Kimse buna engel olamaz. Taksim Meydanı Türkiye işçi sınıfı açısından emekçiler açısından çok önemli tarihsel bir mekandır. İnsanlar geçmişleriyle vardırlar. Örneğin bugün köy yakmaları ile ilgili konuştuğumuzda insanı en çok acıtan şudur. 'Anamın babamın mezarı orada ama ben oraya gidemiyorum' der insanlar. Çünkü orada geçmişi var. Geçmişinden koparılmak istenmez. Taksim meydanında emeğin mücadelesinin tarihi yaşanmıştır. Büyük katliamlar yaşanmıştır. Bu nedenle Taksim meydanını herhangi bir yer olmaktan çıkarmak lazım. Taksim meydanı emekçiler açısından tarihsel önemi olan bir yerdir. Kimsenin de bunu engellemeye gücü yetmeyecektir. Bu kadar evrensel bir günde en doğal hakkını kullanan insana karşı uygulanan polis şiddeti devlet terörü de burada açıkca kınadığımız bir durumdur. Hiçbir şey bunu mazur gösteremez" dedi.
Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs'ta sınırsız bir polis şiddetinin yaşandığına dikkat çeken Kışanak, "1 Mayıs evrensel bir gündür. Hiçbir yerde sınırsız bir polis şiddetiyle saldırıldığı görülmemiştir. Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu iddia ediyorlar. O gün 1 Mayıs günü yaşananların tamamı vahimdir, kabul edilmezdir. Bu yaşananlardan sonra yapılan açıklamalar daha da vahimdir. Devlet terörünü haklı göstermek için yaptıkları her açıklama suç mahiyetindedir. 17 yaşındaki bir genç kızı itham etme hakkını sana kim verdi? Elinde molotof var diyorsun sirke şişesi çıkıyor. Elinde molotof dahi olsa gaz sıkamazsın. Bu zihniyeti açıkca kınıyoruz. Bizim için bir mücadele gerekçesidir. Dilan Alp bir emekçinin kızı. Babası işten çıkarılan bir emekçinin kızı. O gün Taksim meydanına çıkmak herşeyden çok Dilan'ın hakkıdır. Babasının işten çıkarılmasına karşı duracak tabii. Böyle bir hakkı vardır. Kimse bunu engelleyemez. Gaz fişeği başına isabet etmiştir. Bunun için delile ve tanığa gerek yoktur. En az 45 derece açıyla atılan bir gaz fişeğinin 1.50 boyu olan bir kız çocuğunun başına isabet etmesi mümkün değildir. Doğrudan hedef seçilmiştir. İnsanların kafasına doğrudan hedef alıyorsunuz ondan sonra da gerekçe üretiyorsunuz. Polis insan canına kastettiği o günün hesabını verecek. Kimse bunları örtebileceğini zannetmesin. Biz buradan net olarak şunu söylüyoruz. Sirke şişesini molotof olarak gösteren İstanbul Valisi derhal görevinden alınmalıdır. Artık Sirkeci'ye kaymakam mı olur ne olur onu bilemeyiz" diye konuştu.
Taksim meydanının bir haftadır gaz altında olduğunu belirten Kışanak, "Kim sokağa çıkıyorsa bir talebini haykırmak istiyorsa o gün bugündür Taksim de bir polis şiddeti var. Böyle bir anlayışla Taksim'i terörize etmeye çalışıyorlar. Bu mitingler bir kamuoyu oluşturmak için yapılıyor. Gösterinin mantığu budur. Demokratik hakların en vazgeçilmezlerinden biridir bu. Ve insanlar bunu en görünür yerde yaparlar. Gösteri hakkı protesto hakkı insanları bilinç oluşturma anlamında kullandıkları en temel haklardan birisidir. Bunu anlamsızlaştırmak yapılacak bir şey midir? O meydanda başörtülü kadınlarda MAZLUMDER de eylem yaptı. Sesini duyurmak isteyen herkes Taksim'e çıkmak ve kamuoyu oluşturmak istiyor. Bu tutum yanlıştır. Bu tutumdan derhal vazgeçilsin. Zaten İstanbul'un her yerinde kendilerine tahsis ettikleri alanlar var. Bıraksınlar Galatasaray Meydanı Cumartesi Anneleri'ne, Taksim Meydanı işçilere emekçilere kalsın" ifadesini kullandı.
'VİCDANLAR KONUŞURSA BU ÜLKEYE HUZUR GELİR’
6 Mayıs'ta Deniz Gezmişlerin anması olduğunu hatırlatan Kışanak, "Denizler vicdanı olan herkesin gönlünü kazandılar. Belki çok genç yaşta mücadelelerinden, halktan koparıldılar. Ancak onlar halkın gönlünde taht kurdular. Bugün aslında sol, sosyalist güçler değil, vicdanı olan herkes Denizlerin idam edilmesinin ne kadar yanlış olduğunu kabul ediyor. Yeri geldiği zaman bazıları oy kaygısıyla bundan bahsediyor biliyoruz. Gelin bu ülkede vicdanların önüne topu, gazı çıkartmayın. Vicdanlar konuşursa bu ülkeye huzur gelir. Denizlerin şahsında halkın haksızlıklara karşı itiraz etme hakkı elinden alınmak istendi. Ancak bunu başaramadılar. Başaramayacaklar. Ve bugünlerde, Kürt sorununu çözmek için başlattığımız günlerde Denizleri anmak başka bir anlamlı oluyor. Çünkü bu önderler özgürlük, eşitlik ideallerini haykırdılar. Ve Deniz idam sehpasına giderken, 'Yaşasın Kürt ve Türk halkların kardeşliği' dedi. Bu eşitliğe ve özgürlüğe inanan herkesin sahip çıkması gereken bir sözdür. Bu, bugün barış ve çözüm sürecine güç vermek anlamına gelecektir" dedi.
'HALK SÜRECE DAHİL EDİLMEDEN, SÜRECİ İLERLETMEK MÜMKÜN DEĞİL’
Kürt sorununun çözümü ve bu ülkenin demokratikleşmesini istediklerini, bu temelde planlamalarını yaptıklarını dile getiren Kışanak, 17 Mayıs'a kadar halkla buluşma çalışmaları yapacaklarını da belirtti. Halkı katmadan, onu dahil etmeden bu süreci ilerletmenin mümkün olmayacağını kaydeden Kışanak şunları söyledi: “Biz bu sorumlulukla müzakereleri toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. Toplumsal uzlaşmayı sağlamak istediğimiz bir yoldur. Herkesi bu müzakere sürecine dahil etmek gerekiyor. Gittiğimiz her yerde şunu gördük. Barışa ve çözüme dair büyük bir arzu ve istek var. Kafasında soru işaretleri olanlar yok mu? Var, ama herkes bu sürecin devam etmesini arzuluyor. Bu akan kanın, gözyaşının dinmesini arzuluyor. Kaygıların büyük çoğunluğu da geleceğimize dairdir. Herkesin, bunu özellikle hükümetin iyi anlaması gerekiyor. Buna göre doğru bir tutum alması gerekiyor. Açıkcası bu ülkede şimdiye kadar Kürt sorunu hep silah ve çatışma boyutuyla tartışıldı. Sayın Öcalan'ın, KCK yönetiminin yaptığı açıklamalar bu konudaki soruları tamamen bitirmiştir. Şu an gerçekten demokrasi gelecek mi sorusu soruluyor? Gerçekten herkes dilini kullanacak mı? Bu anlamda sivil toplum örgütlerinin bu alanda yoğunlaşmaları ve bir demokratikleşme programını konuşmaları gerekiyor. Demokratikleşmeyi başaramazsak yeniden savaş çıkacak sorusu insanların kafasında. Asimilasyoncu bir devlet zihniyeti var. Şimdi bunu değiştirmek için seferber olmanın zamanıdır. Demokratik bir cumhuriyet nasıl inşa edilir bunu tartışmalıyız."
'GERİ ÇEKİLMEDE BİR KİŞİNİN BURNUNUN KANAMASINDAN HÜKÜMET SORUMLUDUR”
Geri çekilme süreci ile ilgili de kaygılarını dile getiren Kışanak, özellikle 1999 sürecine dair hafızalarda iyi şeylerin olmadığının altını çizdi. Bu geri çekilme sürecinin sorunsuz, bir tek kişinin burnu dahi kanamadan sürece katkı verecek şekilde ilerlemesi gerektiğini kaydeden Kışanak, “Hükümetin yaptığı açıklamalar doğrudan sorumluluk aldıklarını gösteriyor. Bizzat Başbakan ve kurmayları, 'Genelkurmay siyasi otoritenin emrindedir. Bir operasyon yapılacaksa buna valilik izin verecektir. Bu nedenle ayrı bir yasal düzenleme ihtiyacı yoktur' şeklinde açıklamalar yapmışlardır. Biz bu açıklamaları bir teminat olarak alıyoruz. Bu konuda herhangi bir yaklaşımdan doğrudan hükümeti sorumlu tutuyoruz. Yasalar yönetmelikler bu konuda operasyon verme iznini demokratik idarelere vermişlerdir dediler. Bundan sonra yaşanacak herhangi bir olumsuzluğun sorumluluğu hükümete ait olacaktır" dedi.
Kışanak, halkın da bu sürece desteğinin çok önemli olduğuna dikkat çekerek, yerellerde sivil izleme komitelerinin kurulduğunu kaydetti. Bunların önemli ve anlamlı olduğunu belirten Kışanak, şöyle devam etti: “Halkında yerelden doğrudan sorumluluk duygusuyla izlemesi ve herhangi bir olumsuzluğa izin vermeyecek bir duyarlılık içinde olması gerekiyor. Bizde DTK ile birlikte 74 komite kurduk. Biz de parti olarak üzerimize düşen sorumluluğu yapacak imkanlara sahibiz. Geriye çekilmeyle ilgili ya 1999'daki gibi 'E nasıl olsa geri çekildiler ve bunun üzerine yatarlar mı?' diye bir soru var. Önemlidir. Bunu gidermek için çok hızlı bir şekilde bir demokratikleşme ve çözüm programı açığa çıkartmak gerekiyor. Evet, silahların susmuş olması önemlidir. Ancak bu kendisi tek başına çözüm değildir. Bunu böyle algılamak bundan sonra yapılacakları dikkate almadan gitmekle sorun halledilemez. Reformları, demokratikleşme adımlarını hızlı atmak önemli. Meclis'te bir komisyonun kurulmuş olmasını önemli buluyoruz. Bu komisyon daha kapsamlı kurulabilirdi. İhtiyacımıza tam cevap verecek bir komisyon olabilirdi. Bu haliyle kurulmasını da önemli buluyoruz. Komisyona üye vermeyen CHP ve MHP'nin komisyona katılması için çağrıda bulunuyoruz. Eşit temsilde kurulmasını istiyorduk. Ancak 10 AKP ve bir BDP vekili ile olacak. Bu aşmak istediğimiz bir durum. Resmi olarak bir kişinin yeterli olmadığını biliyoruz. Bizim önemli çalışmalarımızdan biri olacaktır. Hepimiz bunun için katkı sunacağız. En etkili en sonuç alıcı şekilde çalışma için ısrar edeceğiz. Biz de parti olarak ayrı bir komisyon kurduk. Katkılarımızı sunacağız."
‘CHP’DE İCRAAT SORUNU VAR’
CHP'ye sert eleştirilerde bulunan Kışanak, CHP'nin söz söylemekte sıkıntısının olmadığını ancak iş icraata geldiğinde bu söylediklerinin tamamını unuttuğunu ifade etti. Adana ve Mersin'de halkla yaptıkları görüşmelerde bizzat CHP'ye oy verenlerin CHP'ye karşı büyük bir huzursuzluk duyduğunu belirten Kışanak, "Açıkca CHP'ye oy veren kitlelerde, halkta büyük bir huzursuzluk var. 'Biz CHP'nin bu halini kabul etmiyoruz' diyorlar. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bir konuşmayı şaşkınlıkla izlediklerini, acaba MHP mi konuşuyor diye kuşkulandıklarını söylediler. Bunu bizzat CHP'liler söyledi. Belki Kılıçdaroğlu Alperen Ocaklarına gitmiş olmanın heyecanıyla bir konuşma yaptı. Ama bu Türkiye demokrasisine zarar verdi. Yıllarca AKP'de bunu yaptı ve biz hep uyardık. Aslı varken kimse kıyısından tutanın yanına gitmez. Aleviler STÖ'ler CHP'nin MHP'leştiğini söylüyorlar. Bu ülkede milliyetçi bir uslup kullanırsan zarar eden CHP olur. Herkes diline uslubuna dikkat etsin diyoruz" dedi.
Kürt sorununun diyalogla çözülebilecek bir sorun olduğunu belirten Kışanak, "Bunu bir kez daha Kılıçdaroğlu'na hatırlatma gereği duyuyoruz. Üç gün önce 4 Mayıs Dersim'e harekat yapılma kararının alındığı gün. Kendisi kabul etmiyor, fazla da dillendirmiyorum. Kendisi de Dersim'de büyük acılar yaşamış ailelerden birinin bir ferdidir. Bu acıları doğrudan yaşamış biridir. Ama bugün Kürt sorununun çözümü konusunda bu kadar uç, bu kadar ketum bir politika izliyor. Evet, çok sayıda katliam var, travma var. Ama Dersim katliamını bunlardan ayıran bazı özellikler var. Dersim'de diyorlar ki şimdiye kadar biz taarruz harekatları ile susturmak istedik. Fakat bu yetmiyor temizlik harekatı kararı çıkıyor. Bu bir soykırımdır. Zehirli gazlar kullandılar. Karnındaki bebeği deştiler. Bu konuda artık belgeler ortaya çıksın söylemi bile yetersizdir. Daha canlı tanıkları yaşıyor. Anlatılanlarla büyüyenler var. Belgeye sıra gelinceye kadar tanıklarla bunu bulursunuz. Daha bir kaç gün önce Laç deresinde insan kemikleri bulundu. Dersim katliamını biraz özel kılan nedenlerden biri de beyaz bir katliam olarak devam etmesidir. Bir kimlik asimile edilmeye çalışılmıştır. Dersim’in kayıp kızları tarihte ender rastlanan vakalardan biridir. Kim oldukları bilinmeden büyütülmüşlerdir. Dersim katliamı çözüm için bir gerekçe olmalıdır. Dersim katliamını kınamak yetmiyor. Bu katliamların acısını onurlu bir barış ile Dersim adının iade edilmesi, Seyit Rıza'nın mezarlarının bulunması ile olacaktır. Bir daha katliamlar yaşanmasın diyorsak bu sorunun çözülmesi için herkes tarihsel bir sorumlulukla hareket etmelidir. CHP iktidarında yaşanmıştır. Fakat hala CHP içinde Dersim'de analar ağlasın, Seyit Rıza'nın itibarı iade edilmesin diyen, yani itibarsız olduğunu iddia edenler var. Bunu söyleyenler sadece itibarsız değil, kendileri de insanlıktan yoksundurlar. Bunların hepsiyle yüzleşmesi lazım. Bunlarla yüzleşmeden kimsenin Türkiye'yi geleceğe taşıması mümkün değildir" şeklinde konuştu.
'BU DÖNEMDE AKP’NİN SAMİMİ OLUP OLMADIĞI SORGULANIYOR’
Hükümetin bu dönemde samimi olup olmadığının çok sorgulandığını belirten Kışanak, şöyle konuştu: "Ben bu soruda mücadelemize güvenerek bu sürecin içindeyiz diyorum. Bu samimiyet sorusunun sorulmasına vesile olan hala bugün hayata geçirdiği uygulamalardır. Bu konuda en yakın örnek Genel Merkez çalışanımız Ape İhsan diye çağırdığımız İhsan Gül arkadaşımıza kendisine Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'nda olduklarını iddia eden kişiler tarafından ajanlık dayatmasıdır. Biz ona İhsan amca diyoruz. Yaşlı, emektar bir insandır. Gündüz partide kalır, gece partide yatar. Son iki aydır kendisi ajanlığa zorlanıyor. Genel Merkez'de gece yalnız kalırken illa ‘görüşmek istiyoruz’ diyorlar. Ape İhsan bunlara cevap vermiyor. Ve onu tehdit etmeye devam ediyorlar. Eğer kabul etmezsen bak bir yerde olay yaparız senin üzerine yıkarız diyorlar. Ape İhsan, Kerem isminde biri tarafından 0539 839 94 21 telefondan defalarca aranmış ve ajanlık teklif edilmiştir. Yine 34 TL 18 98 onu almak isteyen arabanın plakasıdır. Suç duyurusunda bulunduk. Bize bir açıklama yapsınlar. Bu nasıl bir anlayıştır. Partimizde çalışanları ajanlaştırmaya çalışmak çözüm mantığı mıdır? Partimize yönelik bu tür yaklaşımlar, artık Ape İhsan'a yaptıkları sabrımızı taşırmıştır. Ne konuşulduğunu merak ediyorsanız yasadışı dinlemeler ortada zaten. Yasadışı bu kadar dinleme yapıyorsunuz. Bu ne cüret bunun izahını AKP hükümeti yapacak. Bunları bulacak ve açıklayacaklar."
Kışanak, AKP'ye güvenerek yola çıkmadıklarının çok net olduğun ifade ederek, "AKP'ye güvenerek yola çıkmıyoruz. Kendinize güvenin. Örgütünüze güvenin. Barıştaki ısrarınıza mücadeledeki kararlılığınıza güvenin. Mücadelenize güvenin" diyerek konuşmasına son verdi.