Koçgiri: Saldırı varsa buna karşı direnmemek günahtır
Koçgiri: Saldırı varsa buna karşı direnmemek günahtır
Koçgiri: Saldırı varsa buna karşı direnmemek günahtır
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Edip Koçgiri, DAİŞ gibi örgütlerin Arap şovenizmini, Arap milliyetçiliğini temsil ettiğini söyledi. Bunu faşizm olarak nitelendiren Koçgiri, “Adeta kapitalist zihniyetin insanlıktan çıkardığı lümpenleştirdiği insanların gelip Ortadoğu’da bu örgüte katılıp cihatçı adı altında buradaki halklara, kültürlere saldırmasıdır” dedi.
ANF’nin sorularını yanıtlayan Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Edip Koçgiri ile Ortadoğu coğrafyasında yaşanan bu kaosu, radikalizmi, ortaya çıkış nedenlerini, bağlı olduğu güçleri kısacası tüm bu soruları ve daha fazlasını, etnik kırım yapan DAİŞ vb. örgütleri konuştuk.
Selefilik nedir? Selefiliğin İslamdaki karşılığı nedir? Nasıl ele alabiliriz?
Selefilik kelime anlamı olarak, Hz. Muhammed döneminde yaşayan kişiler ve onlardan eğitim almış üç kuşak, genel olarak sahabe olarak da tanımlanıyor. Bu kişilerin İslamiyet’in ilk dönemi, inen ilk vahiylerden ve Kuran’ın tamamıyla inmesinden Hz. Muhammed’in vefatına kadarki süreçte, Hz. Muhammed’in bir bütün kendi döneminde Suudi Arabistan’da özellikle Mekke ve Medine’de İslamiyet’i hem oluşturma hem de geliştirme döneminde yaşanan süreci tanımlıyor. İslamiyet’in özünü temsil ediyor Selefilik.
SELEFİLİK İSLAM’IN ÖZÜNÜ İFADE EDER
Selefilik Mekke ve Medine şehirlerinde oluşturulan sisteme atıfta bulunuluyor. Medine Sözleşmesi etrafında orada bulunan Yahudi, Hıristiyan yine pagan dinlerine bağlı toplulukların bir şehirde nasıl birlikte yaşanması gerektiğini ortaya koyuyor. İnsanlar ahlaki kurallar etrafında yan yana yaşıyor. Hz. Muhammed nasıl düşünmüş, nasıl davranmış, nasıl hareket etmiş olay ve olguları nasıl ele almış ve nasıl yaklaşmışsa; Selefilikte de onun gibi yaşama iddiası vardır. O dönemin koşulları farklıydı, günümüz koşulları farklıdır. Hz. Muhammed’in yaşadığı döneme hitap etmesi, böyle yaşanılması gerektiği, İslam’ın özünü ifade eder. Ama dogmatik yaklaşım, günümüzde yaşanan sorunlara o süreçlerde verdiği verimi vermemektedir.
Radikalizmin Selefilikle bir bağı var mı ya da gerçek anlamda Selefiliği temsil ediyorlar mı?
Günümüzde kendini selefi hareket olarak belirten çeşitli örgütlerin kendilerini böyle adlandırsalar da bunların İslamiyet’in özü ile hiçbir alakaları yoktur. Çünkü Hz. Muhammed koşullarına göre koşulları değerlendirip yorumlayan, yorum gücünü geliştiren bir duruş sergilemiştir. Yani Hz. Muhammed’in döneminde oluşturduğu Medine Sözleşmesi’ne bakılırsa çok demokratik bir sözleşmedir. Farklı inançlara saygı vardır. Herkesin söz hakkı vardır. Ama günümüzde baktığımızda eğer kendini selefi olarak nitelendiren hareketlerde gerçekten böyle bir öz var mı? Hayır. Hz. Muhammed’in sorun çözerken kullandığı demokratik yöntemleri kabul etmiyorlar. Bu aynı zamanda çok bağlı olduklarını söyledikleri Hz. Muhammed’e karşı çıkmaktır.
MUAVİYE YORUMUNU ESAS ALIYORLAR
Hz. Muhammed’in ölümüyle beraber, İslamiyet bir çatallaşmaya doğru gidiyor. Ve biz şunu görüyoruz, günümüzdeki selefi hareketlerin hepsi sultaca tarafı, Muaviye yorumunu esas alıyorlar. Demokrasi yanına değil de iktidar yanına kendini dayandırmak İslamiyet’in özüne de ihanettir. Zihniyetleri demokratik değildir. O yüzden diyebiliriz ki günümüzdeki selefi hareketlerin İslam’ın özüyle hiçbir alakaları yoktur.
Gelişimindeki kaynakları nasıl sağlamaktadır? Ekonomisini nasıl temin etmekte, savaşçılarını nasıl temin edip eğitmekte?
Günümüzdeki örgütlere baktığımızda elbette ki kaynaklarını az çok nereden aldıkları biliniyor. Ortadoğu’da var olan statükocu güçlerden destek alıyorlar. Aynı zamanda kapitalist sistemin, kapitalist tekellerin finanse ettiği de biliniyor. Fakat şurada şu ayrımı yapmak gerekiyor: Bu örgütlerin hitap ettiği tabanı ayrı ele almak gerekiyor. Yani bu örgütler o kadar etkili olabiliyorsa mutlaka toplumda bir karşılığı vardır. Demek ki toplumsal sorunlar vardır. Toplum bir yerden cevap bekliyor. Bir çözüm arıyor. Bunu görmek lazım. Ortadoğu’daki statükocu güçler özellikle Suudi Arabistan ve Katar’ın yine onla bağlantılı olarak kapitalist modernitenin göbeğinde bulunan devletlerin bunları finanse ettiği kadro aktarımında kolaylık sağladıkları da görülmektedir. Elbette kadro konusunda da fazla sıkıntı çekmemektedirler.
İSLAMİ RENGE BÜRÜNMÜŞ BİR AJAN PROJEDİR
Gerçekten var olan sorunlara cevap arayan gençlik bu örgütleri bir çözüm gücü olarak görmekte ve bu temelde akma durumu da var. Sonuçta Ortadoğu coğrafyası çok büyük oranda Müslüman’dır. Ve İslamiyet o kadar etkisiz bir güç değil. Günümüzde çok etkili bir ideolojidir. Kapitalist sermayeci güçler bu örgütleri, Sovyetler birliğinin hem önünü kesmek, hem sosyalizmin Ortadoğu halklarına yayılmasını engellemek için bir proje olarak oluşturdu, buna da yeşil kuşak projesi dedi. Yeşil kuşak projesi nedir? Amaç yeni bir İslami kuşak oluşturmadır. İslami renge bürünmüş bir ajan projedir.
DAİŞ, emperyalizmin Ortadoğu’ya saldırısıdır. DAİŞ’in bu kadar büyümesinin ‘yeşil kuşak’ projesi il bir bağı var mı?
DAİŞ’in yeşil kuşak projesiyle bağı var. Ama DAİŞ’i biraz daha farklı ele almak gerekiyor. DAİŞ’in ortaya çıkması 2003 yılında Amerika’nın Irak'ı işgali döneminde içinde Saddam’ın subaylarının da bulunduğu yine farklı aşiretlerin de olduğu bir oluşumdur. Sözde ABD’ye karşı oluşan bir direniş örgütüdür, ama pratiğine baktığında ABD’nin en sadık gücü niteliği taşıyor.
Peki, DAİŞ neyi temsil ediyor?
DAİŞ Arap şovenizmini, Arap milliyetçiliğini temsil ediyor. Faşizmdir, adeta kapitalist zihniyetin insanlıktan çıkardığı lümpenleştirdiği insanların gelip Ortadoğu’da bu örgüte katılıp cihatçı adı altında buradaki halka kültürlere saldırmasıdır. Bu kesinlikle emperyalizmin saldırısıdır. Öbür türlü değerlendirmek kesinlikle mümkün değildir. O yüzden DAİŞ’i ele alırken Ortadoğulu bir yapılanmaymış gibi ele almak yanlıştır.
DAİŞ’in özellikle Ortadoğu’daki azınlıklara saldırmasını ve göçe zorlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? DAİŞ ulus devletçi, Faşist sistemin yapamadığını yapmak için ortaya çıktı diyebilir miyiz?
Kendini selefi olarak niteleyen hareketlerin dayandığı kimi şahsiyetler var. Tarihte iz bırakmışlardır. Mesela Seyyid Kutup var, Abdullah Azam var. Abdullah Azam’a göre bir insan bilmeden de olsa İslam sisteminin hâkim olmadığı bir yaşam sürerse ona karşı cihat etmek gerekir, öldürmek kabul görülen bir durumdur. Bunları DAİŞ’in bir alana yöneldiğinde kadın çocuk dinlemeyen mantığını anlatmak için söyledik. Hz. Muhammed dönemindeki İslam’la günümüzdeki ona dayandıran akımın ne kadar tersyüz bir gerçekliği yaşadığını aktarmaya çalışıyoruz. Yani DAİŞ sadece ulus devletin var olan milliyetçiliğini yaymıyor aynı zamanda İslam’ın özüne ihanet eden Muaviye sultasının devamcısı olma konumundadır. Bir bütün ilk uygarlık oluşumundan beri süregelen ahlaki yozlaşmanın politikadan yoksunluğun günümüzdeki son temsilcisidir diyebiliriz.
ÖRGÜTE KATILIP ORTAOĞU’YA SALDIRIYORLAR
Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Türkmenlere, Kürtlere, farslara ve yine kendi içinde farklı Arap aşiretlerine yönelimlerine bakınca, kendini insan kellelerinden kale yapmakla öven Asur'dan Akad'dan hiçbir farkı yoktur. Bu bir yanıdır ikinci yanı ise bu oluşumun üyelerine bakıyoruz, Avrupa’dan gelen kişileri görüyoruz. Örgüte katılıp Ortadoğu’ya saldırıyorlar. Peki, bu kişilikler neyle büyüdüler; bireyci liberal kişiliklerle. Sistem bunları nasıl kendi içinden defetti. Bu pislikleri içinden nasıl temizledi? DAİŞ gibi bir örgüt yaratarak. Böylece hem kendi içini temizledi hem de gelip Ortadoğu’daki halkların başına patladı. İnsan ilk etapta baktığında Ortadoğu’daki iktidarcı geleneğin kendini temsil ettiği son bir durum bir yandan da kapitalist modernitenin kendi pisliğini temizlediği bir oluşum görüyoruz. İslamiyet sonuna kadar düşünceye açıktır. Önder Apo bu tip örgütler için “İslam’ın en büyük düşmanları” dedi.
Daha önce de demokratik İslam tezini önermişti ve bir konferansta yapıldı. Demokratik İslam tezi var olan sorunlara nasıl çözüm bulacak? İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Gerçekten Hz. Muhammed’e bağlı olan onu inceleyen, Hz. Muhammed’in Medine şehir devletini oluştururken ki yaklaşımını inceleyen biri mutlaka şu sonucu çıkarması gerek diye düşünüyorum ya da öyle olmalıydı: İslamiyet sonuna kadar düşünceye açıktır her zaman için var olan sorunlar üzerinde kafa yormayı ve değişik yorumları almayı gerekli kılıyor. Günümüzde hemen hemen her şey için biz demokratikleştirilmeli kavramını kullanmak zorundayız. Çünkü kapitalist zihniyetin kendini egemen kılmak için kullanmadığı yöntem kalmamış gibidir. İslam’ın yeniden yorumlanması ve iktidarın elinden çıkarılması bu açıdan önemlidir.
Önder Apo’nun da çabaları her zaman oldu doğal olarak madem sistem kendini her alanda yaygınlaştırmak, oturtmak istiyor buna karşı demokratikleştirme hamlesini gerçekleştirmek gerekiyor. Önder Apo’nun çabaları her zaman oldu. Önderliğimiz DAİŞ’i mevcut Arap Selefiligini ve İran Şia’lığını İslamiyet’le alakası olmayan ulus devlet denetimine girdiği için İslamiyet’e yabancılaşan mezhepler olarak tanımladı. DAİŞ için “kapitalizmin gübreliğinde yetişen” dedi. Kapitalizmin gübreliğinden beslenmek demek bir bütün kendi özüne yabancılığın bir ifadesidir, yabancılığın oluşturulduğu ortadadır. İkinci olarak kapitalist sistemin iki yüzyıldır ele geçirmeye çalıştığı ve bir türlü başaramadığı Ortadoğu coğrafyasına en son müdahalesi olarak değerlendirmek gerekiyor.
DAİŞ’E KARŞI VERİLEN EN BÜYÜK CEVAPTIR
Üçüncüsü DAİŞ kapitalist modernitenin gübreliğinde yetişip bugün Ortadoğu’da bir saldırıya geçmişse bu kapitalist sistemin bir saldırısıdır. Peki, neye bir saldırıdır; kapitalist sisteme alternatif olan demokratik güçlere karşı bir saldırıdır. Peki, bu güçler kimdir? Elbette ki Kürt özgürlük hareketi ve önderlik gerçeğidir. Kürt özgürlük mücadelesi etrafında birleşen halklaradır. Devrim ve demokrasi güçlerinedir. Kesinlikle DAİŞ kapitalist sistemin Ortadoğu’daki Truva atı rolündedir. Buna karşı direnmek mücadele etmek de insanım diyen herkesin görevidir. Önderliğimizin duruşu İslamiyet hakkındaki tahlilleri hareketimiz başta Kobani ve Şengal'deki direnişleri olmak üzere halkları sahiplenen inançları sahiplenen duruşu ile bir direniş hareketidir. DAİŞ’e karşı verilen en büyük cevaptır.
Son olarak şunu belirtebiliriz inançlara halklara nereden gelirse gelsin ne adla olursa olsun bir saldırı gelirse buna karşı direnmek haktır. Saldırı varsa buna karşı direnmemek günahtır. Yani derler ya haksızlığın karşısında susmak haksızlığa boyun eğmek kesinlikle insanlıkla alakalı değildir. Zulme boyun eğmek hayvanlaşmaktır. Madem öyleyse biz de bu coğrafyanın bir hareketi olarak bu coğrafyadan beslenen bir hareket bir Önderlik olarak ne zülüm karşısında sessiz kalacağız ne de herhangi birinin karşısında boyun eğeceğiz. Onurlu olan güzel olanın yaratılması zordur, bedel gerekiyor ve bu bedeli vermekten çekinmeyenlerin de mutlaka günün koşullarını iyi tahlil edip doğru yöntemlerle hareket ederlerse mutlaka özlenen o ideallerini de gerçekleştirecekleri kesindir. Bu konuda inancımız da sonsuzdur.