'Köyüme dönmek yeniden doğmak gibi...'

'Köyüme dönmek yeniden doğmak gibi...'

Çözüm süreciyle birlikte devlet baskısı altında göç etmek zorunda kalan Kürtler yıllarca özlemini duydukları köylerine geri dönmek istiyor. 

Köye geri dönmeye hazırlanan yüzlerce insandan biri de iki çocuk annesi Nazime Arvas. Bitlis’e bağlı Tatvan’a bağlı Yapraklı ( Zilil)  köyünün askerlerce yakılması sonucunda 1993 yılında İstanbul’a göç etmek zorunda bırakılan Arvas, “İstanbul benim için bir gurbet kapısıydı, burada kendimi hep bir kiracı olarak hissettim. Yıllarca hasret kaldığım köyüme geri dönüş benim için yeniden doğmak gibi” dedi.

Bitlis Tatvan’a bağlı Peyndas köyünde doğup büyüyen Nazime Arvas, Kürdistan’daki bir çok aile gibi ölmek veya göç etmek seçenekleri arasında bırakıldı. Genç yaşta köyünün hemen bitişiğinde bulunan Yapraklı ( Zilil) köyüne  gelin giden  Arvas, asker ve özel timlerin tehditleri ve ani baskınların olmadığı bir gün hatırlamadığını belirtiyor. Arvas yaşadıkları devlet terörünü şöyle anlatıyor: “1993 yılından itibaren hiç rahat bir nefes alamadık.  Yapraklı  köyü  her gün askerler ve özel timler tarafından basılıyordu. Tehdit ve işkence had safhadaydı.”

İŞKENCE MERKEZİNE MÜLTECİ KAMPI DİYE İSİM KONURSA…

“Eşim Nuri Arvas yapılan baskılara dayanamayıp kırsala çıktıktan sonra devlet terörü daha da arttı. Nuri’nin akıbetini öğrenmek için her gün gözaltılar oluyordu. Bu gözaltılardan birinde 60 yaşındaki babam Zubeyr, amcam Rami, amcamın oğlu Ekrem ve kaynım İhsan alınmıştı. Mülteci kampı diye isim konan Bitlis Tatvan Merkez Karakoluna götürüldüler. 15 gün ağır işkencelerden geçirildikten sonra Bitlis cezaevine gönderildiler. Sıra köyümüzün yakılmasına varınca aile büyükleri Van’a göç etmeye karar verdiler. 2 çocuğumla birlikte göç günlerimiz böyle başladı. Yerleştiğimiz Van Merkez’de baskılar sürdü. Eşim Nuri ile resmi nikahım olmadığı için ilk etapta beni almadılar. Ancak sıranın bana geldiğini öğrenince bu kez akrabalarımın yaşadığı İstanbul Bağcılara göç ettim.

BURADA KENDİMİ HEP KİRACI OLARAK HİSSETTİM !

İstanbul’da ayrıca ayrımcılığın ne olduğunu iyice öğrendim. Önce Kürt komşularımızın, akrabalarımızın yaşadığı korku ve tedirginliğe anlam veremiyordum ancak kimliğimizin burada da baskı altında olduğunu yaşayarak gördüm. Hepimize “ terörist” muamelesi yapılıyordu. Öyle ki bazı komşularımız çocuklarının çocuklarımızla arkadaşlık yapmasını da yasaklamıştı. Çocuklarım bu ikilemde büyüdü ne yazık ki. Burada kendimi hep bir kiracı olarak hissettim. Gurbetin ne olduğunu tam anlamıyla yaşadım. Köyü çok özledim. Ancak yakıldığı için kimse geri dönmeye cesaret edemiyordu.

ANONSLAR CEVAPSIZ KALDI

1997 yılında eşim Nuri’nin şehadet haberi geldi. Bitlis’te gerilla arkadaşlarıyla pusuya düşürülmüş. Arvas ailesi olarak Tatvan’da mimlendiğimiz için cenazeyi alamadık. Nuri üç gün boyunca asker panzerinin üzerinde bırakılmış, biri gelir alır diye anons yapmışlar. Ancak kimsenin bu anonslara cevap vermemesi üzerine belediye eşimin cenazesini eski Tatvan Karşıyaka mezarlığına defnetmiş. Yıllar sonra mezarına gidip bir çiçek koyabildim.”

Çözüm süreciyle birlikte umutlarının yeniden yeşerdiğini belirten Arvas, 2013 yılının başında ailesinin yarısının köye geri dönüş yaptığını aktardı. Kendisinin de köye dönmeye hazırladığını belirten Arvas, “ Yıllarca hasret kaldığım köyüme dönmek yeniden doğmak gibi. Bu günün gelmesini hep bekledim. Umarım ki hayallerimiz yine suya düşmez ve biraz olsun mutlu olma fırsatını buluruz. Ne diyeyim hayırlı olsun nihayet rahat bir nefes alacağım” dedi.