Kürdistan'da katledilen ve kaybedilenlerin hesabı soruldu
Kürdistan'da katledilen ve kaybedilenlerin hesabı soruldu
Kürdistan'da katledilen ve kaybedilenlerin hesabı soruldu
Amed, Şırnak, Yüksekova ve Batman'da 'faili meçhul' cinayete uğrayan ve devlet tarafından kaybedilenlerin hesabı soruldu. Eylemlerde, Cizre'deki devlet terörü de protesto edildi.
"Faili meçhul" cinayete uğrayan ve kaybedilen yakınları için 310'uncu haftada bir araya gelen kayıp yakınları ve İHD Amed Şubesi üyeleri, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi.
Mezopotamyada Yakınlarını Kaybedenler Derneği (MEYA-DER) yöneticileri, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği (Diyar TUHAD-DER) yöneticileri, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, Din Adamları Derneği (DİAY-DER) üyeleri ile insan hakları aktivistlerinin de katıldığı eylemde, ailelerin yakınlarına ait fotoğraflar taşınarak, "Onlar bir gece evlerinden alındılar ve bir daha geri gelmediler" yazılı pankart açıldı.
'KATLEDİLEN ÇOCUKLARIN KANINDA HÜKÜMETİN PARMAĞI VAR!'
İHD Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu Üyesi Av. Muhterem Süren, Kürdistan'da '90'lı yıllarda işlenen katliamların ve insanlık suçlarının faillerinin ortaya çıkarılması ve yargılanması talebiyle 310 haftadır bu alanda bulunduklarına dikkat çekerek, adalet talebinin yükseltilmesi talebiyle tüm kesimlere destek çağrısında bulundu.
Cezasızlık politikası nedeniyle insanlığa karşı işlenen suçların faillerinin ortaya çıkarılmadığını belirten Av. Süren, Hrant Dink Cinayeti'ni örnek gösterdi. Süren, "Kayıp yakınları olarak, cezasızlık halinin sona erdirilmesini talep ediyoruz. Devletin bir an önce Hrant Dink Cinayeti'ndeki sorumluluğu üstlenmesini bekliyoruz. Hrant'la, Ermeni Soykırımı ile halklara karşı işlenmiş soykırımlarla yüzleşilmesini bekliyoruz" diye konuştu. Av. Süren, Hrant Dink Cinayeti şüphelilerinden ve cinayette rolü olduğu belirtilen Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir'in, üzerindeki bu şüphe durumuna rağmen Cizre'ye atanmasını 'süreci bozma girişimi' olarak değerlendirerek, "Cizre'de bu tarz olayların halen devam etmiş olması karşısında, hükümetin sorumlu olarak paralel devleti yada başkalarını göstermesini kabul etmiyoruz. Cizre'de yaşananlarda, katledilen çocukların kanında bizzat hükümetin parmağı vardır" dedi.
Din Adamları Derneği (DİAY-DER) üyesi Hadi Koç ise "Zalimlerin zulmünden kurtulabilmemizin tek yolu birliktir. Hepimiz kendimizi sorumlu görelim. Yerde fotoğrafları bulunan şehitlerimize sahip çıkalım" dedi.
Bu haftaki eylemde, 1992 yılında Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde, polis baskısı nedeniyle kayıplara karışan, ardından su değirmeninde elleri arkadan bağlı bir şekilde öldürülmüş halde bulunan zihinsel engelli Mesut Dündar'ın öyküsü paylaşıldı.
KATLEDİLEN ZİHİNSEL ENGELLİ DÜNDAR'IN HİKAYESİ
İHD Amed Şubesi Kayıp ve Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu Üyesi Av. Abdullah Zeytun, Dündar'ın hikayesine ilişkin şunları anlattı: "Mesut Dündar, çocukken menenjit hastalığına yakalanmış ve maddi imkansızlıklar nedeniyle tedavi olamamış, bu nedenle de zihinsel engelli olarak yaşamanı sürdürmek zorunda kalmıştı. Şırnak'ın Cizre ilçesinde yapılan gösterilerde sarı, kırmızı, yeşil flamaları taşıdığı için 3 kez gözaltına alınmış ve yoğun işkencelere maruz kalmıştı. 1992 yılının Temmuz ayında Cizre Emniyeti'ne bağlı polisler, ailesi ile yaşayan Mesut'un evine baskın yapmış ve aileye Mesut'u Elazığ Akıl Hastanesi'ne götürmek için geldiklerini söylemişler. Polisler, Mesut ve babasını evden alıp götürdüler. Mesut'u Cizre Devlet Hastanesi'ne yatırdılar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak kaçtı. Polis 3 gün boyunca Mesut'un babasını da yanlarına alarak civar köylerde Mesut'u aradı. Ancak Mesut'u bulamayan polisler, babasını 3 gün boyunca yoğun işkenceye aldı. Babasını oğlunu getirmemesi durumunda ölümle tehdit ettiler. Baba onu getireceğine dair söz verince serbest bırakıldı. Mesut eve geri dönmüyor, ancak her gün ailesini telefonla arıyordu. Polisler de her gün evlerine baskın yapıyordu. Mesut'un ailesini telefonla aradığı günlerden bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile Mesut'un yakalandığını düşünmüş. "
6 Eylül 1992 tarihinde Dündar'ın cesedinin, Sulak köyü Şeyh Değirmenci Su Değirmeni'nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulunduğunu belirten Zeytun, şöyle devam etti: "Sulak köyünde olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre, Mesut'u olay yerine getiren biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişilermiş. Olay yerine gelen askerler, cesedin altında bir bubin tuzağı olabileceği gerekçesiyle cesedi bir zırhlı personel aracının arkasında sürüklediler. Özgür Gündem Gazetesi'nin 19 Kasım 1992 tarihli haberinde, cesedin sürüklendiği fotoğraf uzun yıllar unutulmadı. Mesut'un cesedinde yoğun işkencelerden kaynaklı, kesiğe bağlı çok sayıda yara mevcuttu. Ceset ailesine teslim edildi. Mesut'un infazıyla ilgili Savcılık, ailenin ifadesini almadı. Sadece baba ve oğlunu gözaltına alan polis, babaya 'Düşmanınız var mıydı? Kimden şüpheleniyorsunuz' şeklinde sorular sorarak ifadesi alınmıştı."
Zeytun, Dündar Ailesi'nin 13 Eylül 1994 tarihinde, Cizre Cumhuriyet Savcılığı'na yazılı başvuruda bulunduğu ve davanın AİHM'e taşındığını da ifade ederek, AİHM'in 2005 yılında görülen davada Türkiye'yi tazminata mâhkum ettiğini bildirdi.
ŞIRNAK
Şırnak'ın Cizre ilçesinde, devlet tarafından kaybedilen ve katledilen yakınlarının hesabını sormak için 317 haftadır eylem düzenleyen Dayikên Şemîyê, bu haftaki eylemlerini geçtiğimiz günlerde polis tarafından katledilen Nihat Kazanhan'ın vurulduğu yerde yaptı. Yafes Mahallesi'ndeki olay mahallinde bir araya gelen Dayikên Şemiyê, ellerinde kaybedilip, katledilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı.
Cizre Belediyesi eş başkanları Leyla İmret ve Kadri Konur, DBP İlçe Eş Başkanı Mesut Nart, HDP ve DBP'li yöneticiler ile MEYA-DER, İHD, KURDİ-DER ve Barış Anneleri Meclisi üyelerinin de katıldığı eylemde, 19 Ocak 1994 tarihinde gözaltına alındıktan 13 gün sonra cansız bedenine ulaşılan Ebubekir Dayan'ın annesi Ayşe Dayan konuştu.
'JİTEM'İN TOPLANTISINDAN SONRA OĞLUMUN CESEDİYLE KARŞILAŞTIM'
Oğlunun ilçe müftülüğü tarafından düzenlenen toplantıya katılmak üzere evden ayrıldığını anlatan Anne Dayan, daha sonra toplantının müftülük tarafından değil, JİTEM tarafından gerçekleştirildiğini öğrendiklerini ve toplantının sonunda da oğlunun ifade vermek üzere karakola çağrıldığını belirtti. Ertesi gün karakola ifade vermeye giden oğlundan bir daha haber alamadıklarını söyleyen Anne Dayan, birkaç gün sonra hastaneye çağrıldıklarında ise oğlunun cansız bedeniyle karşılaştıklarını söyleyerek, "Annelerin yüreği artık taş bağladı. Bir ölüm daha istemiyoruz. Artık yeter, çocuklarımızın katillerini cezalandırın" dedi.
'DEVLET '90'LARDAKİ YÜZÜNÜ GÖSTERMEK İSTİYOR'
MEYA-DER Şube Eş Başkanı Kasım Yiğit, devletin '90'lı yıllardaki karanlık yüzünü bugün yeniden göstermek istediğini ifade etti. Yiğit, devlete kirli oyunlardan vazgeçme çağrısı yaptı.
'KİRLİ ELLERİNİZİ ÇOCUKLARIMIZIN ÜZERİNDEN ÇEKİN!'
Cizre Belediyesi Eş Başkanı Leyla İmret de, işlenen cinayet ve kaybetmelerin faillerinin herkes tarafından bilindiğini ancak kimsenin cezalandırılmadığını belirtti. "Onlar cezalandırılmadığı için bugün halen çocuklarımızı kaybediyoruz. Kirli ellerinizi çocuklarımızın üzerinden çekin. Artık tek bir annenin evladı için gözyaşı dökmesini istemiyoruz" diyen İmret, Hrant Dink'in katledilmesinden dolayı hakkında yakalama kararı çıkartılan Cizre Emniyet Müdürü Ercan Demir'in şüpheli olduğu halde Cizre'ye atanmasına da tepki göstererek, "Madem şüpheli olduğunu biliyordunuz, onu neden buraya gönderdiniz" diye sordu.
YÜKSEKOVA
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde İHD ve kayıp yakınlarının, "Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın" talebiyle organize ettiği eylem 42'nci haftasında Sanat Sokağı'nda devam etti. HDP, DBP, MEYA-DER, Gever Demokratik Toplum Meclisi, Hakkari Barosu yöneticileri, Yüksekova Belediyesi Eş Başkanı Ruken Yetişkin'in de katıldığı eylemde, kaybedilenlerin fotoğraflarının açıldı. 21 Şubat 1996 tarihinde Yüksekova'da askerler tarafından katledilen Abdullah Canan'ın faillerinin sorulduğu eylemde konuşan Canan'ın oğlu Vehap Canan, babasının hikayesini şöyle anlattı:
"Köyümüz Karlı'nın (Befircan) 23 Ekim 1995 tarihinde Yüksekova Dağ Komando Taburu tarafından yakılıp talan edilmesi üzerine babam Abdullah Canan ve 7 akrabası tarafından Yüksekova çetesi lideri olan Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusundan bulunduktan sonra sürekli tehdit alır. Dönemim İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Mehmet Tayyip Balkız, babamı ve iki köylüyü çağırarak şikayetlerinden vazgeçmelerini isteyerek, bir şey yapılmayacak güvencesi alınarak komando taburunda Mehmet Emin Yurdakul'la görüştürülür. Burada babamı askerlere göstererek, 'İşte sizi şikayet eden budur' diyerek çıkardığı kağıtta babamın adını kırmızı kalemle çizer. 17 Ocak 1996'da babam Hakkari'ye giderken Pilong Çeşmesi yakınında Yüksekova çetesi lideri Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından durdurularak şikayetinden vazgeçmesi dayatılır. Ret edilince babamı gözaltına alırlar. Bir hafta sonra babamın aracı Bebleşin Jandarma Karakolu ile Güzeldere Jandarma Karakolu arasında bulunur. Daha sonra itirafçı Kahraman Bilgiç, bizden 50 bin Mark istedi. İstenen paradan 12 bin Markı Hakkari Şen Oteli'nde teslim ederek geriye kalanı da babamı teslim aldığımızda vereceğimizi söyledik. Sonraki günlerde itirafçı Bilgiç'i görmedik."
İŞKENCEYLE KATLEDİLDİĞİ İTİRAF EDİLDİ AMA TAHLİYE KARARI ÇIKTI
Canan Türk Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na başvurduklarını belirterek, "Ancak babamın işkence görmüş ve 7 kurşunla öldürülmüş cenazesini Esendere yolu üzeri Kısıklı (Dilezi) Karakolu yakınında ağzı kapalı, elleri bağlı olarak bir menfezin altında bulduk. 25 Şubat 1997 tarihinde Yüksekova taburunda görev yapan Kahraman Bilgiç ifadesinde, Abdullah Canan'ın işkence edilerek Binbaşı Emin Yurdakul'un emriyle Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla itiraf edince, Binbaşı Yurdakul ve Yüzbaşı Yiğiter hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı'nca soruşturma açılmış, ama mahkeme, Canan'ın 'terörist' bir çatışmada veya aşiretler arası çatışmada öldüğü kanaatine vararak sanıkların tahliyesine karar vermişti. Müdahil avukatların AİHM'e başvurusu, AİHM'in aldığı yerel mahkemeyi 'iddiaları araştırmaya istekli olmama' kararıyla oy birliğiyle Türkiye aleyhine sonuçlanmıştı" şeklinde konuştu.
Canan'ın oğlu Tayyip Canan ise "Dünyanın en ağır ithamında bulunuyoruz. Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter, itirafçı Kahraman Bilgiç eğer katil değilseniz gelin yüzleşelim" çağrısında bulundu.
BATMAN
İHD Batman Şube yöneticileri ile kayıp yakınları, "faili meçhul" cinayete uğrayan ve kaybedilen yakınlarının hesabını sormak için 310'uncu kez Atatürk Parkı'nda bir araya geldi. Eyleme DBP, HDP, KURDÎ-DER, MEYA-DER, Barış Anneleri Meclisi, sivil toplum kuruluşu temsilci ve yöneticileri de destek verdi. Kayıp edilenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde açıklama yapan İHD Batman Şube Başkanı Mehmet Bagadir, Cizre'de yaşananlara dikkat çekerek, çocukların polisler tarafından katledilmesini kınadı.