Kürdistan dağlarında Koçgirili bir Türkmen
Kürdistan dağlarında Koçgirili bir Türkmen
Kürdistan dağlarında Koçgirili bir Türkmen
“Türk halkının kurtuluşunun Kürt halkının özgürlük savaşımından geçtiğini görüyorum.”
Bu söz, Abdullah Öcalan’la on yıllar sürecek özgürlük mücadelesinde ilk olarak yola koyulan PKK kurucularından Karadenizli Kemal Pir’e ait.
Kemal Pir, Haki Karer gibi enternasyonalist devrimcilerden sonra da yüzlerce genç, Türkiye halklarının kurtuluşunu Kürt halkının özgürlük mücadelesinde görerek Kürdistan dağlarının yolunu tuttu.
Bu gençlerden biri de Sivaslı Onur Kapar, PKK içindeki adıyla Alişer Koçgiri. Kapar, adını 10 Ekim 2011 tarihinde Türk ordusunun düzenlediği bombardıman sonucu yaşamını yitiren HPG Askeri Konsey Üyesi ve aynı zamanda hemşerisi Alişer Koçgiri’den almış.
Sivas Yıldızeli Doğanlı köyünde Türkmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Kapar’ın Kürdistan dağlarına kadar olan hayatının büyük bölümü İstanbul’da geçer. Okula ancak birkaç ay gidebilir, küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlar, inşaat ve tekstil işçiliği yapar.
Büyüdüğü Gülsuyu semti, devrimcilerin yoğun olduğu bir semt olsa da, aile ortamında PKK’ye bakış resmi ideolojinin bakış açısından farklı değildir.
Kendisinde de bir “Kürt fobisi” olduğunu söyleyen Kapar, bu ‘fobi’yi nasıl yıktığını şöyle anlatıyor:
KÜRT ARKADAŞIMI DÖVÜP BENİ BIRAKTILAR
“Ailem Kemalist’ti. Resmi ideoloji PKK’yi Kürtleri karalamış, onlar da bana bunu aşılamaya çalışıyorlardı. Ben de olabildiğince Kürtlerden kaçmaya çalışıyordum.
Bende oluşan Kürt fobisini yıkmam fazla uzun sürmedi. Biraz yaşımızın da ilerlemesi etkili oldu tabii ama asıl etkili faktör bire bir tanık olduklarımdır. Daha önce mahallede bir arkadaşım vardı, o arkadaş dört ay gibi bir süre PKK davasından hapishanede kaldı. Bir gün Arkadaşımla birlikte sokaklarda dolaşıyorduk. Öyle günlük olaylardan sohbetimiz oluyordu. Tam da sohbete daldığımız bir anda polisler önümüzü kesti. İkimizi de tanıyorlardı ve bana ismimle hitap ederek “oğlum Onur bu Kürtlerle, teröristlerle dolaşma ne yapıyorsan yap” dedi. Sonra beni serbest bıraktılar ve yanımdaki arkadaşı dövmeye başladılar. Arkadaşım Kürt olduğu için dayak yemişti. O olay beni çok etkiledi, kafamda bir sürü soru işareti oluştu, ne yapacağımı, bu sorulara nasıl cevap arayacağımı bilmiyordum.
POLİSLER BANA ÇOK ŞEY GÖSTERDİ!
Ağabeyim daha önce hapse girmişti. O’na ‘devlet neden Kürtlere bu kadar düşman, Kürtlerden ne istiyorlar?’ diye sordum. Bana, ‘arkadaşının düşünceleri resmi ideolojiye tehdit oluşturuyor da ondan’ dedi. Ben o zaman anladım ki Kürtler ölümle yaşam arasında bir yerde duruyorlar. Az da olsa ağabeyim anlatımlarıyla bir fikir sahibi olmaya başladım. Kafamda devlet, resmi ideoloji, sosyalizm, Kürt kelimeleri bir basınç oluşturuyordu. O polisler farkında olmadan, istemeyerek de olsa bana çok şey gösterdiler.
Anne ve babamla tartışıyorduk. Üç ağabeyim hapse girdi. Çocuklarının devlet tarafından işkence görmesi, uzun süre tutuklu kalmaları ve son olarak benim de onlarla daha fazla tartışmaya başlamamla Kemalizm yavaş yavaş kırılıyordu onlarda. Eskisi gibi Kürtlere düşmanlıkları da kalmamıştı.”
Onur Kapar daha sonra bir konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başlar.
İş arkadaşlarından biri sayesinde Kürtlere karşı önyargılarını kırmaya başlar, PKK’ye sempatisi de merakı da giderek artar.
ATEŞTEN GÖMLEK GİYMENİN CESARETİ
Bir süre sonra PKK’ye katılmaya karar verir. Ancak bir talihsizlik sonucu cezaevine düşer:
“PKK’ye olan merakım sempatim giderek artıyordu. Bir gün arkadaşım ‘eğer PKK’yi anlamak istiyorsan PKK Önderliğini anlamalısın’ diyerek Gerçeğin Dili ve Eylemi kitabını getirdi. Ancak okumam yazmam yoktu. Tartışarak kafamdaki tüm soru işaretlerine cevap arıyordum.
PKK ideolojisi kırıntılar halinde bile olsa beynine girdimi artık istesen de bir şeyler yapmadan duramazsın. Bende de öyle oldu. Aktifleştikçe polisin dikkatini çektim. Gözaltına alınıp işkence gördüm. Bu esnada artık PKK’ye katılma düşüncem oluştu. Ağabeyime söyledim. Ağabeyim; ‘PKK’li olmak ateşten gömlek giymektir, emin misin’ dedi. Hazırdım. Önce gençlik çalışmalarında yer aldım. Yoğun polis baskısıyla karşılaştık ardından bir tutuklama dalgasında alındım.
Gözaltındayken polis bana ‘senin bu Kürtlerin arasında ne işin var bu teröristlerin arasında ne işin var’ diyordu. Ben de “PKK salt bir Kürt partisi değildir” dedim. Kurucularının arasında Türk arkadaşların da olduğunu söyledim.
HAPİSHANEYİ OKULA ÇEVİRDİK OKUMA YAZMA ÖĞRENDİM
Daha sonra beni bir yere götürüp çırıl çıplak soydular. Bana orada Kürtlere küfür etmem söylendi, ben karşı çıkınca dört beş asker üzerime çullanarak dövmeye başladı. Sonra komutanları ‘durun onu Kürtler dövsün ki öfke binsin’ dedi. Birkaç Kürt getirtip dövmeye devam ettiler. Dört gün boyunca işkencede kaldım.
Gerçekten ateşten gömlekti PKK’li olmak, o zaman bunu daha iyi anladım.
Hapishaneyi bir okula çevirdik, orada hem okuma yazma öğrendim hem de arkadaşlarla çok derin tartışmalarımız oldu. Her şey üzerine tartışıyorduk kadın sorunundan, ulusal sorunlara yine ekonomi üzerine, ekoloji sorununa kadar her konuda yoğunlaşıyorduk. Devlet sürekli yanlış kartı oynuyordu. Yine yanlış kartı oynamıştı, beni cezaevine göndererek ehlileştirmeyi düşünüyorlardı ama yanıldılar.”
YAŞAMIMDA YENİ BİR SAYFA AÇILDI
Cezaevinden çıktıktan üç dört gün sonra dağların yolunu tuttuğunu söyleyen gerilla Kapar için Kürdistan dağları kendi deyimiyle “yaşamında yeni bir sayfa açtı.” PKK ise “yeni bir kişilik yarattı.”
Şimdi O Türkiyeli gençlerin de, yeni bir yaşamı borçlu olduğunu düşündüğü PKK’yi doğru tanımalarını istiyor. Ve onlara şöyle sesleniyor:
“PKK milliyetçi bir parti değil, ne Türk düşmanıdır ne de Alevi düşmanıdır. PKK özgür yaşam arayışıdır. Ben hem Aleviyim hem de Türkmen ve PKK içinde kimliğimi, inancımı özgürce yaşayabiliyorum. PKK’yi resmi devlet kurumlarında öğrenemezsiniz. PKK öyle kavramlar sözlüğünden bakılarak da öğrenilecek bir parti değil. PKK’yi gerçekten tanımak istiyorsanız onun Önderliğine ve yaşam felsefesine bakın. PKK'yi yeni gün doğuşunda, yeni açan çiçekte arayın…”