Kürdistan’ın geleceğe hangi modelle yürüyecek? - Cahit Mervan

Kürdistan’ın geleceğe hangi modelle yürüyecek? - Cahit Mervan

DAİŞ çetelerinin önce Güney Kürdistan’ın Musul vilayetini, daha sonra Şengal’ı işgal ve istila etmesinden sonra Kürtler arasından başlayan tartışma birkaç noktada sürüyor.

Tartışmanın iki ayağı var:

Birincisi, Kürdistan’ın istilacılardan savunulması, korunması ve kazanımlarının garanti altına alınması. İkincisi toplumun kendi geleceğini belirleme hakkı için atılması gereken adımlar, izlenmesi gereken yol ve nihayetinde Kürdistan’ın geleceğe hangi modelle yürüyeceği oluşturuyor.

MANİPÜLASYONLA GERÇEĞİ KARATMAK

Bu tartışma daha çokta PKK ve PDK gibi Kürdistan’da iki ana akım etrafında şekilleniyor. Bu tartışmanın kırıp-dökmeden derinleştirilmesi gerekiyor. Ancak bazen tartışma, tartışma olmaktan çıkıp, suçlama ve yıpratmaya dönüşebiliyor. Özellikle Kuzey Kürdistan’da varını-yoğunu PKK’nin olası yenilgisi ve yanlışları üzerine kuran, Hewler yönetiminin kendisine sağladığı bazı maddi olanaklarla ayakta kalan kimi birey ve grupların-ki bunlar içinde iflah olmaz kronik PKK karşıtları var- tüm toplumu ileriye taşıyacak olan bir tartışmayı provoke etme çabaları gözden kaçmıyor.

Örneğin çok yakın bir zamanda KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ve HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Şengal’e ilişkin verdiği demeçlerin nasıl ters yüz edildiğine şahit olduk. Bazıları PKK-PDK gerilimini kendi kişisel ve grup çıkarları açısından olmazsa olmaz olarak görüyor. Bunun için yalan ve maksatlı haber ve dedikodularla yer yer PDK ve Hewler’i de yanıltıyor.

PDK eksenli bu kesimlere göre PKK öncülüklü Kürdistan Özgürlük Hareketi Şengal’ı Kürdistan koparacak ve orada kendisine bağlı bir yapı oluşturacak. İddia bu.

Bir kaşık suda koparmak istedikleri fırtınayı gerçekte var olmayan bu iki iddia üzerinde şekillendiriyorlar. Bunu yaparken bolca hamaset ve duygu sömürüsü yapmayı da ihmal etmiyorlar.

Bu karalama kampanyasın için KCK ve özgürlük hareketinin dinamiklerinden yapılan açıklamaları dahi çarpıtmaya, cımbızla kelime çekip almaya çalışıyorlar.

PKK’NİN POZİSYONU ÇOK NET

Kürdistan Özgürlük Hareketi hem PDK’nin hem de onunun etrafında kümelenmiş ve sürekli olarak medya üzerinden işi manipüle etmek isteyen bazı kişi ve çevrelerin ileri sürdükleri bu iddiaları kesin bir dille ret etti.

Kesin ve en art niyetli kişi ve grupların dahi kullanmasına müsaade etmeyecek şekilde iki stratejik yaklaşıma açıklık getirdi.

Bir: Şengal Kürdistan’a aittir. İki Şengal Federal Kürdistan içinde özerk olmalıdır.

2003 yılında ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri Irak’ta Saddam Hüseyin rejimini yıktı. 1991 yılında birinci körfez savaşı ile birlikte ‘de facto’ olarak oraya çıkan Kürdistan Bölgesi Saddam sonrası Irak’ta yeni, hukuki ve uluslar arası meşruiyeti olan bir statüye kavuştu. Federal Kürdistan Bölgesi doğdu. Ancak Şengal, Federal Kürdistan içinde yer almadı. Şengal Kürdistan toprakları olmasına rağmen Irak merkezi devletinin siyasi sınırları içinde yer aldı. Bağdat’ın insafına terk edildi. Şengal’in Kürdistan’a bağlanması için Hewler tarafından ciddi ve kalıcı çalışmalarda yürütülmedi. ‘Tartışmalı bölgeler’ denilerek bir anlamda ‘kaderlerine’ terk edildi.

Aslında DAİŞ istilasıyla birlikte Şengal tümüyle Kürdistan’dan koparılmak ve Araplaştırılmak istedin. Tıpkı Musul gibi…

GERİLLA ŞENGAL’İN KÜRDİSTAN’DAN KOPARILMASINI ENGELLEDİ

Tam da özgürlük hareketi burada devreye girdi. Şengal’ın Kürdistan’da kalması ve dahil edilmesi için müdahalede bulundu. Şengal’ın çeteler tarafından işgal edilmesine karşı daha ilk müdahaleyi YPG-YPJ güçleri yaptı. Çok geçmeden buna HPG de katıldı.

Bu askeri müdahalelin ilk sonuçları meyvesini anında vermeye başladı: Çetelerin ilerleyişi durduruldu. Ezidileri hedef alan soykırım büyük oranda önlendi. İstilacı çetelere karşı peşmerge ve Kürdistan halkının moral ve motivasyonu yükseldi.

İkincisi ve en önemlisi ise Şengal, Musul ve Kerkük’ün Kürdistan’a ait olduğu, DAİŞ ve onun arkasındaki bölgesel gericiliğin bu bölgeleri Kürdistan’dan koparmaya gücünün yetmeyeceği mesajının verilmesiydi.

Önyargısız ve adil bakıldığı zaman görülen çıplak gerçek şudur: 3 Ağustos 2014 DAİŞ istilası başladığı zaman gerillanın yaptığı müdahale Şengal’ı fiili olarak Federal Kürdistan’a dahil etmiştir. 2003’te Şengal’ı Kürdistan dışında bırakan statüyü kırmıştır. Ayrıca Kerkük üzerindeki tehdittin azalmasına yol açmış ve Musul’un geleceğinde Kürtlerin pozisyonu güçlendirmiştir.

Hal böyle iken PKK’yi ‘Şengal’ı Kürdistan’dan koparıyor’ diye suçlamak vicdansızlığın daniskasıdır. Aslında bütün Kürdistan ve dünya Şengal’i ve o topraklar üzerinde yaşayan Êzidî toplumunu koruduğu için PKK’ye, HPG’ye ve YPG-YPJ’ye çok şey borçludur.

Bu nedenle Türk psikolojik savaşın kötü bir kopyasını oluşturan bazı Kürt medya organlarının son dönemlerde sistematik olarak yaptıkları ‘PKK Şengal’ı Kürdistan’dan koparacak’ propagandası çökmüştür. Bunun bir yalan olduğu net olarak anlaşılmıştır.

PKK’nin Şengal başta olmak üzere DAİŞ çetelerinin tehditti altındaki bölgeleri savunmak ve korumak için gösterdiği takdire şayan tutum elbette ki yeni bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Buda Kürdistan’ın hangi modelle geleceğe yürüyeceğidir.

Bu konuda da bir kaşık suda fırtına koparılarak işin aslı gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Hatta bu tartışma PDK etrafından kümelenmiş, daha çokta oradan kopardığıyla var olan bazı kişi ve grupların manipülasyonuna neden olmaktadır. Sanki Kerkük ve Şengal için ilk kez özerklik veya kanton önerisi varmış gibi, sanki bir devlet içinde birden fazla özerk ve kanton bölgeler olmazmış gibi bir algı yaratılıyor. Hatta bu modeli önerenler bölücülükle bile suçlanıyor.

Burada da ciddi bir cehalet ve demagoji söz konusu.

Hiç şüphesiz 21. yüz yılda bir devletin gücü onun katı merkeziyetçi olmasında değil, ademi merkezileşmesinde yatıyor. Yerelin güçlendiği, farklılıkların korunduğu ve toplumun daha çok kendi kendini yönettiği yapılarda yatıyor.

ÖZERKLİK MODELİ FEDERAL KÜRDİSTAN’IN SİGORTASIDIR

Öte yandan Kürtler 20. yüzyıl ve öncesine ait, binlerce kez deneninmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmış modellere mahkumlar mı? Neden ille bütün gücün bir merkezde toplandığı bir devlet kursunlar? Neden kendi ülkelerinin özelliklerini, çok dilli, çok dinli, çok kültürlü yapılarını dikkate alarak daha demokratik bir yapı oluşturmasınlar?

Veya soruyu şöyle soralım: Dünyanın neresinde özerk ve kanton modelini uygulayan toplum ve devletler üniter ve katı merkeziyetçi devletlerden daha güçsüzdürler? Aksine daha güçlü ve daha demokratikler. Bu konuda her birisi başlı başına farklı bir örnek ve üzerinde konuşulması gereken modeller olsa da İsviçre, Belçika, İspanya, ABD, Almanya ilk akla gelenlerdir.

Bu nedenle keskin milliyetçi söylemler arkasına saklanıp, hamaset nutukları atarak özerklik ve kanton önerilerini ‘tu-kaka’ etmek rasyonel akıl ve ulusal tutumla da ciddi bir çatışma içindedir.

Kaldı ki Federal Kürdistan istese de katı merkeziyetçi bir yapı ile geleceğe yürüyemez. Adına uygun yapılanmaya ihtiyacı var. Yani Federal Kürdistan sınırları içinde yaşayan toplumların özelliklerini, tarihsel arka planlarını göz önüne alarak özerk ve kanton bir modeli benimsemediği zaman şimdi olduğu gibi gelecekte de büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Bu tehlike dıştan değil, bizzat içte baş gösterecektir.

Çünkü toplumun demografik, kültürel, coğrafik, inanç gibi farklılıklarını gözetmeyen, dikkate almayan katı merkezi her idari ve siyasi yapılanma sonuçta sayısız örneklerinde görüldüğü gibi iç çatışma ve yıkımla karşı karşıya kalacaktır.

Burnumuzun dibindeki Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ın karşı karşıya kaldıkları gibi. O zaman daha çok özerklik, daha çok kanton ve daha çok demokrasi demenin tam zamandır.