Kürt devrimci Erdal Aksu’nun kokpitten bakan gözleri…

Kürt halkının özgürlük mücadelesinde tek uçak eylemcisi olarak tarihe geçen Erdal Aksu, komplo günlerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yıldönümünü seçti. Uçağı Lozan’a götürmek istiyordu. Hafızalarda ise kokpitten bakan gözleriyle kaldı.

Tarih; 29 Ekim 1998, yer; Adana-Şakirpaşa havalimanı… Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. yıldönümü nedeniyle havaalanın her yerine asılan Türk bayrakları dışında, sıradan bir gün. Ankara’ya gidecek “Ayvalık” adlı Boeing 737 uçağı planladığı gibi saat 18.00’i izleyen ilk dakikalarda kapılarını kapatıp, kuleden aldığı iznin ardından uçuş için aprondan ayrılmak üzere…Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra 8-A koltuğunda oturan Mürsel Peker ismiyle biletini alan yolcu, yanındakinden müsaade isteyip ayağa kalktı, öne doğru kendinden emin atımlarla yürüdü.

Göz temasıyla onu fark eden hostesler, yolcunun önce tuvalete gideceğini düşünüp durumu önemsemediler. Birazdan yaşanacaklar akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Yolcu beklenmeyen ani bir hareketle kokpit kapısını zorladı. Hostesler “Durun beyefendi, buraya giremezsiniz” deyince belindeki tabancayı çıkardı. (Birkaç gün sonra manşetlere taşınan haberlere göre diğer elinde de pimi çekilmeye hazır bomba vardı.) Silahın kendilerine doğrulduğunu fark eden hostesler, pilotlara “acil durum” diye seslenip kapının açılmasını istediler. Silahını bu sefer iki pilota çeviren yolcu “Bu siyasi bir eylemdir, uçağı Lozan'a götürün” diye seslendi. Vaziyetin ciddiyetini daha önce Türk ordusunda binbaşı olarak görev yapan pilot hemen fark etti. Yolcuyu sakinleştirmek için “Lozan’a gidecek kadar yakıtımız yok, mecburen ya Ankara’ya ya da İstanbul’a inmek zorundayız” dedi.

Ancak yolcu kararlıydı, ısrarla “Bu uçak Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu olan Lozan’a bu gece inecek” diyordu. Bunun üzerine pilot saat 18.36’da kuleyle ilk bağlantısını kurdu. Türk devletinin kayıtlarına göre pilot ilk bağlantıda şunları söyledi: “Efendim uçakta bir adet PKK'lı var. Elinde bomba ile tabanca taşıyor. Bombanın pimini çekmiş halde bizi Lozan'a divert etmemiz (yönelmemiz) için uyarıyor. Ancak yakıtımızın olmadığını, mecburen Ankara'ya ya da İstanbul'a inmek zorunda olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz. Fakat ikna edilecek gibi değil.”

PİLOT-KULEDEN SOFYA OYUNU…

Yolcuyu, yakıtın ancak Sofya’ya kadar götürebileceğine ikna eden pilot, onun İngilizce bilmediğini fark ederek daha sonraki kuleyle diyalogunu sanki Bulgar yetkililerle yapıyormuş gibi, Türk devlet yetkileriyle temasını İngilizce sürdürdü. Saat 18.59’da pilot kuleye İngilizce “Ankara'ya dönüyoruz. Şu an plan içerisindeyiz. Yabancı bir meydan rotasında devam ettiğimize ikna etmeye çalışıyoruz. Daha sonra hemen dönüp Ankara'ya ineceğiz” dedi. Pilot ve kulenin tertiplediği plan çerçevesinde, uçak sanki Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya uçuyormuş gibi, 1,5 saat boyunca havada dolaştıktan sonra Ankara-Esenboğa havalimanına indi.

Yolcuyu “Seni Lozan’a götüreceğim söz, istediğin basın açıklamasını orada yaparsın” şeklinde kandıran pilot yine İngilizce ile kuleye Esenboğa’nın ışıklarının kapatılmasını, etrafta Türkçe ve Türkiye’yi çağrıştıracak tabelaların söndürülmesini istedi. 34 yolcu ve 6 mürettebatı taşıyan uçak C terminalinin yakınlarındaki aprona yanaştığında silahlı yolcu Sofya’ya vardıklarını zannediyordu.

‘DEVLETİ PROTESTO İÇİN BU UÇAK LOZAN’A GİTMELİ’

Ardından kendisini Sofya’daki Türk Büyükelçisi görevlisi olarak tanıtan sözde “müzakereci”, gerçekteyse Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden, bu “uçak kaçırma” eylemini bitirmek için kurulan ekibin başındaki polis şefi devreye girdi. “Ben büyükelçilik birinci müsteşarı Ahmet” diyerek kendisini tanıtan polis şefi, yolcuya talebinin ne olduğunu sorunca şu yanıtı aldı: “PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan şahsında, cezaevlerinde tutuklu bulunan devrimci ve duyarlı kesimlere karşı Türkiye Cumhuriyeti tarafından kişiliksizleştirme hareketini ve 75'inci yıl adı altında demokrat, aydın ve inançlarını yaşamak isteyen kesimleri hedef alan devleti protesto için, uçağın devletin temellerinin atıldığı İsviçre'nin Lozan şehrine indirilmesini arzu ediyorum. Bijî Serok Apo…”

Polis şefi ise özel timlerin uçağa sızmalarını sağlayabilmek için “hava korsanını” lafa tutuyor, polemiğe girip sorular yöneltiyordu. Polis şefi sürekli “Konuyu Türkiye'ye ileteceğim. Bana zaman tanı. Birkaç dakika sonra tekrar görüşmek istiyorum” deyip yolcuyu oyalıyordu. Ancak o kararlıydı ve bir başka diyalogda Türk devlet yetkilisine şöyle seslendi: “Bu uçağı Türk devletinin temelinin atıldığı Lozan'a kadar götüreceğiz. Kaptan bu konuda söz verdi. Eğer verdiği sözü yerine getirmezse kesinlikle bunun sonucuna katlanacak. Ne kadar ciddi olduğumuzu az çok biliyorsunuz. Bunları ciddiye almanız gerekir. Burada pilot kabininde iki kişiyiz. Ben bu insanlara saygı duyuyorum. Onların herhangi bir suçu yok. Bizim tavrımız devlete, resmi ideolojiye karşıdır. Bunu anlamanız gerekiyor. Bunu anlamadığınız zaman size kesinlikle anlatacağız. Bak şimdi anlatıyoruz.” 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. kuruluş yıldönümünün “coşkuyla” kutlandığı o gece derdini, içini kemiren ıstırabını hattın diğer ucundaki yetkili aracılığıyla devlete anlatmaya çalışan yolcunun gerçek adı Erdal Aksu’ydu… O günlerde canını çok sıkan, tasasını artıran asıl gelişme ise çok değil, 20 gün önce yaşanmıştı. 9 Ekim’de düğmeye basılan uluslararası komployla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla başlayan süreci bütün Kürtler gibi o da kaygıyla izlemişti.

‘BEN ZEVKİMDEN BU UÇAĞI KAÇIRMADIM’

O, Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına karşı zirveye çıkan linçe rağmen öfkesine hakimdi. Soğukkanlılığını yitirmeyen Erdal Aksu, bitmek bilmeyen uçağın “yakıt ikmali” işlemine tepki gösterirken de Türk devlet yetkilisine seslenirken de saygı ölçüleri içinde konuşuyordu. Adeta dolu bir heybeyle uzun yoldan gelen derviş misali sesleniyordu: "Bakın beyefendi bazı şeyleri dayatmaya çalışıyorsunuz. Yetkinizin bu kadar olduğunu söylüyorsunuz. Ben size somut örnekler vereyim. O kadar insan ölüyor, yayın organlarında Hülya Avşar'ın işte tırnağı kırılmış. Sibel Çan'ın televoleleri bıktırdı. Ben söylediklerinizi dinledim. Tepenizdekiler de aynı şeyi söyleyecek. Ben zevkimden uçağı kaçırmış değilim, bu bir siyasi eylemdir. Bunu anlamanız için kaç asker ve kaç gerillanın ölmesini bekliyorsunuz. Yani bu uçak gidecek. Uçağı değişik ayak oyunları ile Lozan'a gitmesini engellemeye kalkarsanız, değişik entrikalar, komplolarla Türkiye'de olduğu gibi yaparsanız olmaz. Bu uçak gidecek. Gerçekten nerede olduğumu da bilmiyorum. Neresi olursa olsun, bizim eylem alanımız her yer. Yakıt ikmalini gerçekleştirin biz de kalkıp gidelim. Sağ olun."

Ancak Erdal Aksu’nun bu uyarılarına rağmen benzinci kılığında yaklaşan özel timler uçağa gizlice giriyor, boş koltuklara oturuyorlardı. Bu arada kriz masasında toplanan Türk devlet yetkilileri “hava korsanını” nasıl en zararsız şekilde “etkisiz” hale getirebileceklerini tartışıyorlardı. Dönemin Türk basınının iddiasına göre 1998 yılının ortalarından 1999’un başına kadar süren Mesut Yılmaz hükümetinde 5 ay İçişleri Bakanlığı’nda oturan Kutlu Aktaş, olayın büyümemesi ve yolcuların can güvenliği için uçağa akaryakıtın konulmasını ve Lozan’a hareket etmesini önerdi. Buna karşın Türk devletinin güvenlik güçleri "Uluslararası uçuş kuralları gereğince Türk havaalanından kaçırılıp Türk havalimanına indirilen uçak başka bir ülkeye götürülemez" demiş, böylelikle uçağa “müdahale etme” kılıfı bulunmuştu.

Bu arada saat 21.30 civarında Adana’dan Ankara’ya gitmek üzere havalanan Türk Hava Yolları’na ait uçağın kaçırıldığı haberi, ajanslara ve televizyon kanallarına “son dakika” bilgisi olarak düşüyordu. Olay, Türkiye’de şok etkisi yaratırken, Türk başbakanı Yılmaz saat 22.30 civarında şöyle bir açıklama yapıyordu: “Yakıt ikmali için kadın ve çocukları bırakmasını şart koşmuşlar. Kabul ederse yakıt ikmali yapılacak.” Ancak saatler ilerlemesine rağmen, yakıt ikmali bir türlü gerçekleşmiyordu. Erdal Aksu Lozan’a gitmekten vazgeçmiyor, devlet yetkilileri ise müdahale planı adım adım hayata geçiriyordu.

‘BU EYLEM BAŞARIYA ULAŞACAK’

Hattın diğer ucundaki özel harekat polis şefi sürekli aynı şeyleri sorup duruyordu. Saat 02.09’da Erdal Aksu’nun son konuşması şu sözlerle kayda geçiyordu: “Bu eylem başarıya ulaşacak ya da ulaşmayacak. Siz ulaşmaması için çabalıyorsunuz. Ben ne yaptığımı biliyorum.” Bu andan itibaren Erdal Aksu’nun bir daha hiç sesi duyulmadı. Saat 02.25’te pilot “korsan etkisiz hale getirildi” bilgisini geçti. Kürt devrimci Erdal Aksu, kokpitten çıkıp yolculara derdini, bu “kaçırma eylemi”ni, neden yaptığını anlatmaya çalıştığı sırada uçağa arka kapısından giren Türk özel timlerince kurşun yağmuruna tutulmuştu. Türk devletinin resmi kaynakları bulunan silahta sadece 5 kurşun olduğunu açıklarken, kimi kaynaklara göre ise Erdal Aksu’nun kuru sıkı silahı vardı ve sözü edilen “el bombası” da hiç bulunmamıştı.

Erdal Aksu, uluslararası komplo günlerinde, 1923’te ülkesi Kürdistan’ı parçalayan anlaşmanın imzalandığı İsviçre’nin Lozan kentine giderek halkının mücadelesine bir ses olmak istemişti. 1965 yılında Ağrı’da dünyaya gelmiş, küçük yaşta ailesiyle Mersin’e göç etmiş, ardından bir trafik kazasında babasını kaybetmiş, bütün maddi imkansızlıklara ve zorluklara rağmen Ağrı Eğitim Enstitüsü’nü tamamlayarak ilkokul öğretmeni olmayı başarmıştı. Tayini Sivas'ın Şarkışla ilçesine çıkmıştı ama o Kürt çocuklarına hizmet etmek istemişti. Tayinini Amed’in Kulp ilçesine aldırmayı başaran Erdal Aksu, o yıllarda yurtsever ve devrimci duruşuyla dikkat çekmişti.

Bundan olacak ki 1995 yılının Şubat ayında Amed merkezinde cinayetlerin zanlısı ilan edilmiş, hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştı. Ailesine göre onun o olaylarla yakından-uzaktan alakası yoktu ve yurtsever kimliğinden dolayı cinayetleri ona yıkmışlardı. Erdal Aksu katledildikten sonra da ailesi uzun bir süre Türk basının kirli ve çirkin propagandasına maruz kalırken, annesi Sultan Aksu onun hayatını, mücadelesini şöyle özetleyecekti: “Bu cinayetleri nasıl oğlumun üzerine atarlar, o bir karıncayı bile ezmezdi, bilinçliydi, aydınlık doluydu. Ben onu zorluklarla büyütmeme rağmen bana bir hediye bile almadı, bütün parasını fakir olan öğrencilerinin elbise ve ayakkabıları için harcardı. Tek derdi halkının aydınlanmasıydı…”

Kaynak:

1- Özgür Politika, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin arşivi.

2- Türk gazeteci Saygı Öztürk’ün 2005 yılında “Kırmızı Dosya” adıyla çıkan kitabı.

3- 21-28 Kasım 1998 tarihli Azadiya Welat gazetesine konuşan Erdal Aksu’nun annesi Sultan Aksu ve kız kardeşi Arzu Aksu’nun anlatımları.

4- Erdal Aksu’nun katledilmesini “yargısız infaz” diyerek kınayan İnsan Hakları Derneği’nin açıklamaları.

5- 2018 yılında emekli olan pilot Hayri Kırıtoğlu’nun 20 Mayıs 2018 tarihli Sabah gazetesine verdiği söyleşi.