MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’te yaptığı açıklamanın ardından tartışılmaya başlayan tartışmalar, 27 Şubat’ta Önder Apo’nun tarihi barış çağrısıyla yeni bir ivme kazandı. Ancak sürece ilişkin tartışmalar ve endişeler devam ediyor. Önceki dönemlerde yaşanan ateşkes ve görüşme süreçlerinin devlet tarafından sekteye uğratılmasıyla büyük katliam ve saldırıların olduğu dönemlere geri dönülmesi, özellikle devletin bu süreci de sabote edebileceği endişesini beraberinde getiriyor.
Doç. Dr. Fikret Başkaya, başlayan görüşmelerle ilgili olarak devletin güvensizlik izlenimi verdiğini ve soruna devletin bekası üzerinden baktığını belirtti.
Türkiye’de ulus-devletin süreçleri üzerine yazdığı kitaplarla tanınan Fikret Başkaya, yaşanan yeni süreci ANF’ye değerlendirdi.
‘DEVLET KENDİ BEKASINI DÜŞÜNÜYOR’
Devletin Kürt sorununu çözmekten ziyade devletin bekasını düşündüğünü ifade eden Başkaya, “İki şey: Birincisi; ‘usulün esasa önceliği vardır’ ve ikincisi, ‘her söz her ağıza yakışmaz’ denmiştir. Meselenin ortaya konuşu ve kullanılan dil, bidayetten itibaren güven vermiyor. Aslında meselenin ‘Kürt sorununu çözmekten çok, kutsal devletin bekası’ sorunuyla ilgili olduğunu düşünüyorum” diye belirtti.
‘REJİMİN SÖZÜNE GÜVENİLEBİLİR Mİ’
Başkaya, etik değerlere yabancılaşmış bir rejimin sözüne güven olmayacağını vurgulayarak sorunun çözümünün mücadeleyle mümkün olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Politik İslamcı (İhvancı) rejimin barış, demokrasi, insan hakları, toplum refahı gibi kaygıları yok. Türkiye’yi bir İslam Emirliği yapmak ve ilelebet iktidar olmak amaçlanıyor. Anayasa dahil verili kanunlara, kurallara uymayan, etik değerlere külliyen yabancılaşmış bir rejimin sözüne güvenilir mi? Bence yapılması gereken, bu halk düşmanı rejimle pazarlık değil, öncelikle onu aşmak için mücadele etmektir. Ancak ondan sonra sorun çözülebilir bir zemine taşınabilir, bir anlam ve değer taşıyabilir. Büyük bir yanlışın içinde küçük bir doğru mümkün değildir. Önce rejimi sorun çözülebilir düzeye çıkarmak, sonra da masaya oturmak gerekirdi. Aslında sorun Türkiye’den çok Filistin, Lübnan, Suriye’deki emperyalist dizayn vesilesiyle gündeme gelmiş görünüyor.”
‘TÜRKİYE BİR ÇÖKÜŞ HALİNDEDİR’
Yaşananın barış süreci olarak tanımlanmayacağını, barışın koşullarının oluşması gerektiğini belirten Fikret Başkaya, radikal bir hesaplaşma olmadan hiçbir sorunun çözümünün olamayacağını düşündüğünü ifade ederek şunları ekledi:
“Barış sürecinden söz edebilmek için öncelikle barışın koşullarının yaratılması gerekirdi. Kürt sorunun çözümü ancak Türkiye’nin demokratikleşmesiyle birlikte yol alabilir. Şahsen ‘kutsal devlet’ anlayışında bir esneme olduğunu düşünmüyorum. Bu rejimin öyle bir esneme yeteneği yok. Doğrusu, bağnaz resmî tarih ve resmî ideolojiyle cepheden, radikal bir hesaplaşma olmadan, yüz yıllık Kürt sorunu da dahil hiçbir sorunun çözülme ihtilali yok. Türkiye’nin radikal bir silkinmeye, yenilenmeye ihtiyacı var. Ülke tam bir çöküş tablosuna hapsolmuş durumda. Türkiye’nin içine sürüklendiği durumu, ‘kriz’ kavramı karşılamıyor. Bu bir ‘çöküş hali’ ki, çöküş geri dönüşü olmayan eşiğin aşılmasıdır.”