GÖRÜNTÜLÜ

‘Kürtler Ortadoğu demokratikleşmesinin öncüsü olacak’

TEV-DEM Yürütme Kurulu üyesi Aldar Xelil, Kürtlerin Ortadoğu’daki demokratikleşmenin öncüsü olacağını ifade ederek Suriye’de kurulacak demokratik bir sistemin bölge ülkelerine örnek olacağını kaydetti.

 

Xelil, Kürtlerin geçmişten bu yana demokratik bir kültüre ve şu anda da demokratik bir felsefeye sahip olduğunu kaydederek, devletsiz bir halk olan Kürtlerin, iktidarın hastalıklarından uzak olduğunu belirtti.

Rojava’da bir devrim başlatıldığını, bu alanda Kürt hareketinin bir tecrübe sahibi olduğunu ifade eden Xelil, “bu devrim kendisiyle birlikte çok olumlu sonuçlar getirdi. Zorlukları olsa da başaracak ve Suriye’nin tamamında Demokratik sistem başarılı olarak Suriye’nin komşularına ve Ortadoğu’ya örnek olacak” dedi.

Xelil, Rojava Devriminin yıldönümü vesilesiyle ajansımıza konuştu.

DEVRİMİMİZİN TEMEL ÖZELLİĞİ DEMOKRATİK DEVRİM OLMASIDIR

Rojava Devrimi 5 yıl boyunca hem büyük bir savunma savaşıyla hem de sürekli sistemini geliştirerek yürüdü. Demokratik Özerk Yönetim ilanı ve güncel olarak da Suriye Demokratik Federasyonunun kuruluşu gerçekleştirildi. Bütün bunların Suriye’nin yaşadığı kriz ve kaos ortamında Rojava ve Suriye halkları özgür ve demokratik geleceği açısından önemi nedir?

Rojava Devrimi’nin temel özelliği demokratik bir devrim olmasıdır. Yine demokratik bir Suriye’yi ve demokratik bir toplum kurmayı hedeflemesidir. Tabi bunun gelişebilmesi içinde kendi meclislerini ve kurumlarını oluşturarak kendi kendisini yönetmesi gerekiyordu. Eğer böyle olmazsa demokratik bir sistemin gelişemeyeceğini düşünüyorduk. Demokratik bir sistemin oluşabilmesi için yavaş yavaş adım adım başladık ve şimdiye kadar da devam ediyor. “Biz bu devrimin sonuna ulaştığımızı söylemiyoruz. Çünkü devrimimiz devam ediyor. Biz halen bir devrim sürecindeyiz.

Kurumların oluşturulmasıyla yavaş yavaş demokratik özerklik gelişti. Demokratik Özerklik böyle bir iktidar gibi hemen gelip gücü eline almadı. Toplum önce kurumlarını oluşturdu ve kendi kendini yönetti. Biz demokratik özerkliği ilan etmeden önce yaklaşık 2 yıl toplum kendi kendini yönetti. Fakat kendini sistematik olarak Demokratik Özerklik olarak ortaya koydu. Bu birincisi

İkincisi ise Demokratik Özerklik kurumlarının gelişimiyse kendi başına bir gelişimdi. Daha ileri bir adımdı. Bunu da yeterli görmedik ve durmadık. Demokratik Özerkliğin sadece bir bölgede kalmaması gerektiğini ve tüm Suriye halklarına mal olması gerektiğini düşündük. Tabi bunun tüm Suriye haklarına mal olması Suriye çözümünde bir sistemde uzlaşmaktı. Yani bu sistemin tüm Suriye halklarına mal olması gelecekte Suriye Anayasasında Suriye’nin yönetimindeki siyasi ittifak olarak yer alabilmesi için bu sistem üzerinde bir uzlaşmanın olması gerekiyordu. Bunun içinde artık Demokratik Federasyon projesini geliştirdik.

TÜRKİYE VE ŞOVEN KESİMLERİN TÜM ÇABALARINA RAĞMEN BAŞARDIK

Ama tabi şovenist kesimler özelliklede Arap şovenizminin temsilciliğini yapan kesimler bu projeye karşı çıktılar. Onlar başta da belirttiğim gibi sadece iktidarı ele geçirmek istiyorlardı. Onlar “Eğer Suriye’deki genel iktidar kalkarsa kabul etmiyoruz” dediler. Tabi bunu şöyle düşünerek söylüyorlar. “Ya biz Beşar Esat gibi iktidarı ele geçirmek için o kadar yıldır savaşıyoruz. Merkezi yönetimin rengi kalkarsa, hakimiyet kalkarsa o zaman benim ne faydam olacak” diye düşünüyorlar. Yani Suriye’nin tümden yıkılmasına, halkının göç etmesine razılar ama güzel bir yaşamın kurulmasına razı değiller. Çünkü iktidarın kendi ellerine geçmesini istiyorlar. Ama bizde öyle bir sistem kuruyoruz ki bu sistemde egemenlik ve iktidar yok. E bundan dolayı rejimden önce bu guruplar karşı çıktılar. Şimdiye kadar da karşıtlıklarını devam ettiriyorlar.

Askeri olarak da öyle oldu. Türk devleti başından bu yana istihbaratı, kendisine bağlı bazı siyasi partiler ve guruplarla bize karşı birçok faaliyet yürüttü ve çok fazla antipropagandamızı yaptı. Ama bunlar sonuç almayınca El-Nusra Cephesini kurdu. El-Nusra ilk başta Serekaniye’ye geldi, Halep’e kadar gitti. Kobanê ve Efrin’e kadar gitti. Ama baktılar bizim karşımızda başarılı olamıyor bu defada yıllarca savaşmış olan Irak-El Kaidesinin bir benzerini DAİŞ adı altında Rojava’da kurdular. Hem Türkiye sınırlarından onları Rojava’ya geçirdiler. Hem de Irak El-Kaidesinin bir kısmının Rojava’ya geçmesine yol verdiler. Onların Musul ve Şengali almasına yardımcı oldular. Bu şekilde Rojava’ya geçmelerini sağladılar. Sonra 19 Temmuz Devrimi’nin merkezi olan Kobanê’ye saldırdılar. Bu şekilde DAİŞ Rojava Devrimini tasfiye etmek istedi. Tabi Kobanê direnişi ve zaferiyle tüm dünya gördü ki bu devrimin temelleri sağlamdır. Türk devleti DAİŞ gibi guruplarla, içerdeki ve dışarıda ki Kürt işbirlikçi gruplarıyla Rojava Devrimini yıkamazlar.

Diğer muhalif guruplar ki kendilerini Türkiye ve Katar’a dayandırdılar. Türk devleti onların artık bizim karşımızda durabileceğini düşündü. Bunun içinde bize karşı bir hamle yürüttüler ve hatta bu hamle bir düzeye ulaştı. Cenevre siyasal çözüm süreci başladığında Rojava’nın temsilcilerinin bu toplantılara katılmaması için bütün ağırlıklarını ortaya koydular. Çünkü hem askeri, hem siyasi, hem toplumsal, emde diplomatik olarak her zaman bizi yok etmeyi hedeflediler.

Ama şu anda diplomatik olarak Rojava Devrimi kendini üst düzeye ulaştırmıştır. Yine hem Rojava halkları hemde Suriye halkları bu sistemin Suriye’nin içinde bulunduğu kriz ortamından çıkışında ne kadar önemli olduğunu görüyor. Yani Suriye’nin yaşadığı yıkımın son bularak bir arada özgür ve eşit temellerde yaşamasının sağlayacak tek proje olduğu içinde çok önemli. Bu nedenle Suriye halklarının projemizi sahiplenme düzeyi her geçen gün artıyor.

SURİYE ÇÖZÜMÜNÜN BİZSİZ GELİŞEMEYECEĞİNİ KABUL EDİYORLAR

Fakat yaratılan tüm bu değerlere, dünyanın gündemine giren destansı savunma savaşına ve Suriye krizinden çıkışta bir çözüm projesi geliştirmenize Suriye ve Rojava’da askeri anlamda bir ittifak içinde olmanıza rağmen uluslar arası güçlerin Demokratik Özerkliği’de, Demokratik Suriye Federasyonu’nu da resmi anlamda bir tanıması gelişmedi. Yine Suriye Krizinin çözümü için geliştirilen toplantılara davet edilmediniz. Acaba uluslar arası güçler devriminizin yarattığı değerlerin ve geliştirdiğiniz sistemlerin Ortadoğu halklarına bir model olmasından mı korkuyor? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani şu anda Suriye’deki kriz ve kaosun aşılması ve çözüm geliştirilmesi noktasında bazı görüşmelere ve çabalara önayak olan güçlerin Suriye’nin tümünü demokratikleştirmek gibi bir planları yok. Onların planları Suriye’de muhaliflerle rejim arasındaki savaşı durdurarak tüm yönlerini DAİŞ’i bitirmeye verme planları var. Yani uluslar arası güçler Suriye devrimine önem vermekten ziyade öncelikle DAİŞ’i etkisizleştirmeye önem veriyorlar. Çünkü DAİŞ onların ülkeleri içinde tehlike oluşturuyor. Bunun içinde bu savaşı durdurabilmek için Rejim’le muhalif güçleri birazda olsa uzlaştırmak istiyorlar. Askeri çatışmaları durdurmak için bir ateşkesin olmasını istiyorlar. İlk hedefleri bu.

Diğer taraftan bu güçler şu anda Demokratik bir projeyi geliştirmeye hazır değiller. Onlar rejimi etkisizleştirmeye ve değişimini sağlamaya hazırlar ama tabi ki bizim temsil ettiğimiz paradigma ve ideololojiye göre değil. Onlar bunu kolay kolay kabul etmezler. Çünkü onlarda bizim projelerimizi incelediklerinde görüyorlar ki sistemimiz dünyadaki kapitalist sistemin çıkarlarına göre değildir, ona tehlike oluşturuyor. Tabi bu ideolojik yaklaşımları

Diğer taraftan Türkiye’ninde bizim bu görüşmelere katılmamız ve devrimimizin ve yarattığımız sistemlerin tanınmaması için birçok çabası oldu. Türkiye’nin etkisi çok çünkü Suriye muhalefeti hemen hepsi Türkiye’nin elinde. Bu kişiler günlük olarak Türk devletine tekmillerini veriyorlar. Onlarda Katar’da böyle. Türk devleti bir telefonla muhaliflerin yaklaşımı etkileyebiliyor. Bundan dolayı da Türkiye’nin yaklaşımlarını ve onu ikna etmeyi önemsiyorlar.

Diğer taraftan da bizi muhatap almama, bir tarafa itme gibi bir yaklaşımları yok. Bize defalarca “Suriye’de çözüm süreci sizsiz olmaz” demişler. Öyle görünüyor ki onlarda biliyorlar ki bu geliştirdikleri Cenevre görüşmeleri başarıya ulaşmadı ve bu şekilde ulaşmaz. Şu anda da görüşmelerimiz var. Biz de onlara “ Siz Suriye çözümünün gelişmesini istiyorsanız bunu bilin ki bizsiz olmaz” Onlarda bunu bildiklerini ifade ediyorlar.

Biz o inançtayız ki ne zaman Suriye’deki krizin aşılması için doğru bir çözüm arayışı olacaksa temel olarak biz içinde yer alacağız. Ama biz Cenevre toplantılarına davet edilmemizi kabul edilmemiz olarak değerlendirmiyoruz. Yaklaşımlarının bir göstergesidir ama her şey bu görüşmelerden ibaret değildir. Biz şu anda birçok Avrupa ülkesinde Demokratik Özerklik Temsilciliklerini açmış bulunmaktayız. Ve bu temsilciliklerimiz resmi olarak kabul ediliyor. Eğer bir muhatap olarak kabul edilmeseydik bunlar olmazdı. Birçok ülkede yaptığımız diplomatik görüşmeler resmi olarak kabul edilme düzeyindedir.

Ama bunların resmi olarak kalıcılaştırılması gerekmiyor mu?

Ben daha önce de belirttim ya bizim devrimimiz halen devam ediyor. Herşey bir anda olmuyor, daha fazla mücadele yürütmek gerekiyor. Ama sürekli bir gelişim kat ediyoruz. Şu andaki durumumuz ve 2 yıl önceki durumumuz birbirinden çok farklı. Adım adım, saat saat, gün gün gelişim kat ediyoruz ve yenilikler oluyor.

KÜRTLER DEMOKRATİK ORTADOĞU’NUN ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPIYOR

Peki siz devam ettiğini söylediniz? Devriminiz ve projelerinizin başarıya ulaşması Ortadoğu halklarının özgür ve demokratik yaşamı açısından nasıl bir önem taşıyor?

Biz kendimizi ve devrimimizi özgür demokratik toplum paradigmasına dayandırdığımız için iyi biliyoruz ki Suriye ve Ortadoğu halklarının demokratik özgür yaşamı ancak bu projeyle gelişir. Yani demokratik toplum derken de kendi kendini yöneten, üzerinde hiçbir baskı olmayan veya başkasını baskılamayan, egemenlik altında olmayan, herkesin kendi kültürünü dilini, inancını yaşayabildiği toplumu kastediyoruz.

Biz inanıyoruz ki Ortadoğu’nun demokratikleşmesi Kürtlerin öncülüğünde gelişecektir. Çünkü Kürtler eskiden beri bir demokratik kültüre sahip ve şimdide demokratik bir felsefe sahibidir. Yine Kürtlerin bir avantajı daha var oda daha önce devlet olmamaları. Ortadoğu’da daha önce devletleşen milletler iktidarın etkisine girmişler. Egemen kültürün etkisini zihinsel olarak da yaşıyorlar. Mesela Arap toplumuna baktığımız zaman bu kültürün kişilerin kişiliğine kadar işlendiğini görüyoruz. Ama Kürtler devlet olmadıkları için doğal toplum özelliklerini ve demokratik kültürlerini büyük oranda yitirmemişler. Halen o komünal, kollektif doğal yaşam özelliklerini koruyorlar. Bu bizim şu anda bir demokratik çözüm projemizin olmasında en önemli faktördür. Yine bütün bölgede biz bir devrim başlattık, bir tecrübe sahibi olduk ve bu devrim kendisiyle birlikte çok olumlu sonuçlar getirdi. Zorlukları olsa da başaracak ve Suriye’nin tamamında Demokratik sistem başarılı olarak Suriye’nin komşularına ve Ortadoğu’ya örnek olacak.

İLGİ VE KATILIM GÜN GEÇTİKÇE ARTIYOR

Sistemimiz üstten değil tabandan gelişen bir sistemdir. Toplumun kendisinden başladığı için toplumun içindeki tüm halkları etkiliyor. Ve şu anda kurulan meclis ve kurumların hepsinde Rojava ve Suriye’nin tüm halkları var. Şu anda Ortadoğu’da yaratılmaya çalışanın tam aksine mezhep, din ve etnik çatışması yaşamadan sistemimiz içerisinde kendi kimlik ve haklarıyla yaşıyorlar. Yine kendi içlerinde de demokratik, komünal yaşam daha fazla gelişiyor. Niye halklar, kimlikler, dinler, mezhepler birbiriyle savaşmak zorunda olsun. Şu anda birçok kesimden çok olumlu tepkiler alıyoruz. Ve hatta birçok ülkeden insanlar keşke bizde sizin gibi yapabilsek diyor. Mesela bazı Lübnanlılar bize “Biz yıllarca iç savaş yaşadık, halende siyasetimiz üzerinde etkileri var. Keşke bizim sistemimizde sizin gibi olsa” diyorlardı. Yine Irak örneğine bakalım. Saddam Hüseyin gittikten sonra halen de Irak halkı rahat ve özgür bir gün geçirmemiş. Biz o inançtayız ki 19 Temmuz Devrimi Ortadoğu demokratik devriminin sembolü olacak ve Halkların özgür demokratik yaşamında yeni bir başlangıç olacaktır.