'Mücadelenin sınırı olmaz'

'Mücadelenin sınırı olmaz'

PYD Eşbaşkanı Salih Muslim, DAİŞ’le mücadele eden bütün güçlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini belirtti. Avrupa’nın DAİŞ’le mücadelesinin de “demokrasisi gibi sınırlarında bitmesi” halinde sonuç alıcı olamayacağını belirten Muslim, “Şu anda DAİŞ’e karşı en etkin güç Kürtlerdir. Kürtlerle birlikte çalışmaları gerekiyor” dedi.

Rojava’dan göç etmek zorunda kalanlarla ilgili de konuşan Muslim, özgürlük, geçim ve güvenliğin sağlandığı, gidenlerin de geri döneceği bir Rojava yaratmak için uğraştıklarını kaydetti. PYD Eşbaşkanı’nın bu yolda Ortadoğu’daki diğer halklara da çağrısı var: “Kürt halkı, demokrasi sürecinin öncülüğü misyonuna layığıyla sahip çıkıyor, çıkacaktır. Diğer halklar da bu mücadeleye omuz vermelidir. Herkesin emeğine ihtiyaç var, el ele verelim.”

Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Muslim Özgür Politika gazetesine konuştu. Söyleşinin ikinci bölümünde, DAİŞ’le zihniyet ve askeri olarak mücadeleyi, Rojavalı mülteciler sorununu ve Türk devletinin tutumu ele alındı.

DAİŞ, toplumsallığın bir bölümüyle, öyle ya da böyle temas kuruyor. Bu teması, hangi zeminden kuvvet alarak kuruyor? Ve bu teması kurabilen bir zihniyet olarak DAİŞ’le mücadele etmenin yöntemi nedir?

Bu mücadelenin bir boyutu kendini savunmaktır, zaten biz bunu yaptık, yapıyoruz. Bir zihniyet olaraksa uzun bir çalışma ister. DAİŞ bir sistemin ürünüdür, sonucudur. Biz daha baştan beri söylüyorduk: Ortadoğu’daki bu eğitim sistemi doğru değildir. Bilhassa Suudi Arabistan kaynaklı. Ben 12 seneden fazla orada yaşadım, eğitim sistemini biliyorum. Bu eğitim sistemi, ancak ve ancak böyle insanlar çıkarabilir. -Ki Suudi Arabistan’ın başına da geldi. 1980’de Cuheyman İbn-i Muhammed, Kabe’yi ele geçirmişti. Daha o zamandan bugünkü düşüncenin belirtileriydi bunlar. El Kaide kurulduktan sonra da belliydi bugüne gelineceği. Ama öyle oldu ki, bundan yararlanan bazı taraflar vazgeçmek istemedi. Bunlar da paravan örgütlerdir, kullanılıyor başkaları tarafından. 1980’den beri kullanılıyorlar.

Önlem olarak ne yapılabilir? Bazıları diyor ki, “İdeolojilerin zamanı geçmiştir, artık kimse ideolojik olmamalıdır.” Sanırım bu yanlıştır. İdeolojisi olmayan insan, sanki bir denizde rotası belli olmadan yüzüyor gibidir. Bu insanların, en azından bir hedefi, bunun için de bir ideolojisi olmalıdır. İdeoloji, rotayı gösteriyor. İnsanları ideolojik olarak boş bıraktığında, bazıları gelip yararlanıyor.

Çocuklarımız toplum gerçeğini bilmiyor, tarihten yoksun, kendi gerçeğinden yoksun, insanlığın nerden geldiğini, nereye gittiğini bilmiyor. Birisi kalkıp, 14-15 yaşındaki çocuğu camiye götürüyor ve bir sürü şey anlatıyor. Boş bir kova var; kendi istediği gibi dolduruyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, boş kovayı sen doldurursan, dilediğin gibi de yönetebilirsin. Gidip Kürtlere karşı savaşır. Kobanê’de bizimle savaşanların bazıları, Kobanê’nin ne olduğunu, Kürt halkının ne olduğunu, nerden geldiğini veya mücadelelerinin neden başladığını hiç bilmiyor. Bu insan boş bırakılmış ve bazıları kullanıyor. Yoksa Kazakistan’dan, Çeçenistan’dan gelmiş bir insan, Kürt halkının ne olduğunu, ne istediğini bilmeden neden düşman olsun? Yanlış bir yerde savaştırıyorlar bu insanları.

Biz boş kovayı ortada bırakmamak gerektiğini düşünüyoruz. Kürtler de, “Yahu kardeşim, çocuğum ne yaparsa yapsın ama siyasetten uzak dursun” diyebiliyor. Yanlıştır. O zaman bu teröristlerin kurbanı olur. Bir alete dönüşür ve gidip kendi halkıyla savaşır. Sen sahip çıkmazsan başkaları kullanır. Sen sahip çıkacaksın. Tarihinden uzak olmayacak. “Politikaya karışmasın,” yanlıştır. Senin içtiğin suda politika var, yediğin lokmada politika var. Bazı şeyleri anlaman gerekiyor. Anlamazsan aldanırsın ve seni kullanırlar.

Peki, DAİŞ’le mücadelenin diğer tarafı da askeri mücadele ki bu da sürüyor. Paris’te 21 ülkenin katıldığı koalisyon toplantısında da yeni kararlar alındı. Daha sert önlemler konusunda planlamalara gidildi. Ama bütün muhaliflerin aynı kefeye konacağına dair kaygılar da var... Siz uluslararası güçlerin DAİŞ’le mücadele açısından doğru ve yeterli bir perspektife sahip olduğunu düşünüyor musunuz?

Son günlerde Moskova’da olduğumdan dolayı net bilgiler henüz edinemedim bu toplantıyla ilgili. Fakat bazı şeyleri ifade edeyim.

Bizim düşüncemiz şöyledir: DAİŞ meselesi, global bir boyut aldı. Suriye’de doğdu, Irak’a sıçradı, Avrupa’ya geldi. Buna karşı mücadele de global boyutta olmak zorunda. Varlığımıza kast ettiği için doğru dürüst bir mücadele yürütmek zorundayız.

Avrupa’daki devletlerin iki buçuk yıldır kapısını çalıyoruz. Herkese söyledik. “Sizin güvenliğiniz Ortadoğu’dan başlıyor” dedik. “Bu mücadeleniz de demokrasiniz gibi sınırlarınızda biterse hiçbir şey elde edemezsiniz” dedik. Böyle yaparsanız yanlış yaparsınız, çünkü orada üretiliyor. Sıkı ve global bir şekilde, DAİŞ’le mücadele eden herkesin beraber olması gerektiğini söylüyoruz. En etkin güç de şu anda Kürtlerdir. Onun için muhakkak Kürtlerle beraber çalışmaları gerekiyor.

Peki, son olarak mültecileri de konuşmazsak eksik kalır. Yüzbinlerce Rojavalı mülteci, Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine dağılmış durumda. Buna dair şimdiden oluşmuş bir eylem planınız veya mültecilere, onlarla ilgili çalışma yürüten kurumlara çağrılarınız var mı?

Halkımız daha önce de hiçbir zaman başkalarının ülkesine sevinerek gitmedi. Ülkelerinden iki şey için çıkıyorlardı: Ya bir parça özgürlük yoktu ya da şerefiyle, namusuyla kazandıkları bir lokma ekmek yoktu. Bunun üstüne şimdi güvenlik meselesi de eklendi.

Güvenlik sağlarsak, bir parça ekmek de, ülkemizde doğru dürüst namuslu bir lokma da olursa, bir parça da özgürlük olursa, sanırım kimse hiçbir yerde durmaz. Bütün alanlarda bunu gerçekleştirmek için savaşıyoruz. Umarız herkes, bu zor durumda çabalarımıza katkıda bulunur. Hem güvenliği sağlamak hem de mültecilere yardımcı olmak için yapılması gereken ülkeye tekrar dönmeleri için çabalamaktır. Bir an önce ülkede güvenliği sağlamak gerekiyor.

Böyle bir şey yaratabilirsek, sanırım daha onlarca sene önce de ülkesini terk etmek zorunda kalmış olanların dönüşünü sağlayabiliriz. Böyle bir Rojava yaratmak için çabalıyoruz.

Hep kafama takılan bir nokta var, onu da belirteyim. Gerçekten Kürt halkı, 21. yüzyılda demokrasinin; halkların kardeşliğinin öncüsüdür. Bunun için sadece bizim değil, bu topraklarda yaşayan herkesin, Türklerin, Süryanilerin, Arapların emeği gerekiyor. Bunu beraber yaratalım. El ele verelim. Kürt halkı ise bunun öncüsüdür; herkes de bunu görüyor. Yeni başlayan demokrasi sürecinin öncüleridir Kürtler. Kürt halkı bu misyonuna layığıyla sahip çıkıyor, çıkacaktır. Diğer halklar da bu mücadeleye omuz vermelidir.

Bir diğer önemli boyut da Türkiye... En son Paris ve Londra’daki toplantılarda da Türkiye, oldukça net eleştirildi. Öncelikle, siz halen Türkiye’nin DAİŞ’e zımni ya da doğrudan destek verdiğini düşünüyor musunuz?

Sanırım öyle. Biz tabii öyle olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu Kürt ve Türk halklarının ilişkilerine yakışmaz bir şeydir. Olmamasını dileriz. Ama tabii söylentiler çoktur. Buna rağmen de biz Türkiye’nin, Türkiyeli yöneticilerin eğer gerçekten bir ilişkileri varsa bundan vazgeçmelerini tavsiye ediyoruz. Hatta vazgeçebilmeleri için elimizden gelen yardımı da yaparız. İyi bir şey değil bu. Umarız ileride bazı adımlar atılır. 

Kobanê zaferi ardından Türk devleti tarafından sınıra dev bir Türk bayrağı asıldı. Bunu görünce siz ne hissettiniz? Ne düşündünüz?

Görünce, Türk devletinin bu kadar hafif düşünmemesi gerektiğini düşündüm. Kobanê’de kutluyorlar, Miştenûr’a büyük bir TEV-DEM bayrağı asılmış; buna tepki olarak Türk bayrağı asmışsan, bu hafif bir tavırdır. Türkiye devletinin daha derin düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Halklar arasındaki ilişkiler için de böyle düşünmek gerekir.

Bayrağa ise tabii, bütün bayraklara olduğu gibi saygımız var. Yani bu bayrak 25 metre değil de 100 metre olsun, bizi rahatsız etmez. Ama bir tepki olarak oraya bayrak asılması, doğrusu pek hoşuma gitmedi.

Türk devletinin Rojava kantonlarını tanımasında kendi dış politikası açısından da faydalar yok mudur?

Faydası vardır elbette. Ama bir şeyi belirtme gereği duyuyorum. Tanıması tartışmasını yapmıyoruz. Bu, yanlış anlaşılmasın. Böyle bir şey istemiyoruz. Bizim tek istediğimiz bu oluşumların gelecekte kurulacak Suriye için bir örnek olmasıdır. Suriye’nin başka yerlerinde yapılmamışsa, burada yapılabilmişse, bu bütün ülkeye bir örnektir. Merkeziyetçi olmayan bir Suriye’nin gerçekleşebilir olduğunu gösterir. Ama genellikle şunu diyorum: Kürt halkı Rojava’da veya başka yerde demokratik hak elde etmişse, Türkiye’nin buna sevinmesi gerekir. Oradaki kargaşa, seni de rahatsız eder. Ama böyle bir oluşum olursa, Suriye de böyle demokratik, laik bir Suriye olursa, Kürtler de bunun içinde demokratik haklarını elde ederlerse, buna Türkiye’nin de sevinmesi gerekir; bu onu da rahatlatır. Kanton ayrılıkçı bir proje değildir. Biz binlerce defa bunu ifade ettik. Ben Suriye halkıyla, Araplarla beraber yaşıyorum; ama bir demokratik hak elde edeceğim. Sen niye kalkıp bundan rahatsız oluyorsun ki? Suriye’ye istikrarın gelebilecek olmasından dolayı sevinmeleri gerekir. Eğer gerçekten istikrar istiyorlarsa da çaresi budur, başka çare de yoktur. Herkesin buna yardımcı olması gerekiyor. Düşmanlıktan, Osmanlı entrikalarından vazgeçmeleri gerekiyor, diye düşünüyorum.