Mülteci şantajı ve gerçekler
Ege’deki tüm insan kaçakçıları MİT’in denetimindedir. Hem mültecileri Türkiye’ye çekiyor, sonra Ege’nin sularına sürüyor, ondan sonra da Avrupa’yı mültecileri almıyorsun diye suçluyor.
Ege’deki tüm insan kaçakçıları MİT’in denetimindedir. Hem mültecileri Türkiye’ye çekiyor, sonra Ege’nin sularına sürüyor, ondan sonra da Avrupa’yı mültecileri almıyorsun diye suçluyor.
Avrupa Parlamentosu Türkiye ile müzakereleri dondurma kararı alınca AKP-MHP ittifakının şefi Avrupa’yı tehdit etmiş. Tüm mültecileri Avrupa’ya salarım demiş. Bu gerçeklik AKP-MHP iktidarının nasıl bir ahlaksız şantajcı hale geldiğini gözler önüne sermiştir. Tayyip Erdoğan sadece Avrupa’ya karşı şantaj politikası izlemiyor, ilişkisinde sorun yaşadığı tüm devletler ve siyasi güçlere şantaj yapıyor. Aslında sadece dış politikada değil iç politikada da ahlaksız bir şantajcı haline gelmiştir. Bu yönüyle Tayyip Erdoğan şefliğindeki AKP-MHP iktidarı tüm dünya için bir yük haline gelmiştir.
Avrupa’yı mültecileri salmakla tehdit etmesi adi bir şantajcılık olduğu gibi, hem suçlu hem güçlü olma durumunu ifade etmektedir. Hâlbuki mülteci krizini ortaya çıkaran Türkiye’nin Suriye politikalarıdır. Kuşkusuz mülteciler Suriye’deki savaşla ilgilidir. Ancak bu düzeyde yoğun olması ve Avrupa için bir kriz haline getirilmesi kesinlikle AKP iktidarının politikalarıyla ilgilidir.
Kuşkusuz Suriye savaşında bir mülteci sorunu ortaya çıkardı. Özellikle IŞİD, El Nusra örgütlerinin etkili olduğu yerlerde bu tür sorunlar yaşanmaktadır. Çünkü kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi yaşamayan hiç kimseye yaşam hakkı tanımamaktadır. Ancak Suriye’den yoğun mülteci göçünün olması Türk devletinin bilinçli politikaları sonucu olmuştur. Bilinçli olarak iki milyon civarında mülteciyi Türkiye’ye çekmiştir
Türkiye bu mülteciler üzerinden Suriye’ye siyasi ve askeri müdahale yapma gerekçesi yaratmaya çalışmıştır. Mültecileri bir siyasi enstrüman olarak kullanmak için Türkiye’ye geçişlerini teşvik etmiştir. Yüzde yirmisi zorunlu geçiş yapsa da, yüzde sekseni bizzat Türk devletinin isteği ve planlaması olarak Türkiye’ye geçirilmiştir. Bunlar üzerinden El Nusra, IŞİD ve ÖSO gibi örgütleri ve muhalif kesimleri kontrol etmeyi, bu temelde Suriye ve Ortadoğu politikasında etkili olmayı hedeflemiştir. Öte yandan bu mülteciler üzerinden kontrol ettikleri ve etkide bulundukları örgütleri Rojava Devrimine saldırtma ve Rojava Devrimini boğmayı da amaçlamıştır. Öyle söylenildiği gibi insani nedenlerle bu kadar mülteciyi almamışladır. Nitekim yıllarca mülteci kamplarını bu amaçla kullanmışlardır. Bu kamplar Suriye’ye müdahale ve Rojava Devrimini bastırmanın merkezleri haline getirilmiştir. Mülteci merkezleri tamamen MİT’in kontrolünde olmuş, MİT buraları IŞİD, El Nusra ve ÖSO ile ilişki kurma ve onları Suriye’de Rojava Devrimine ve Suriye rejimine saldırtma yerleri olarak kullanmıştır. Bunu dünya âlem bilmektedir. İstihbarat örgütleri ve devletler bu konuda iyi bilgi sahibi oldukları gibi, açık basın kaynakları da bu ilişkiyi belgeleriyle tespit etmişlerdir. Şu anda iyi ilişki kurmak istedikleri Rusya defalarca bu konuda belgeler yayınlamıştır.
AKP iktidarı 2015 yılı ortalarına kadar mültecileri bu amaçla kullanmaya çalışmıştır. Ancak 2015 yılında bu politikaların sonuç vermediğini, IŞİD, El Nusra ve diğer muhalifler üzerinden Suriye ve Ortadoğu politikalarında etkin olamayacağını görünce, bu güçlerin Rojava Devrimi karşısında başarılı olamayacağını anlayınca, bu defa da mültecileri Avrupa üzerinde şantaj aracı olarak kullanmaya başlamıştır. Mültecileri gönderme tehdidi ile kendisinin Suriye politikasına Avrupa’nın destek vermesini dayatmaya başlamış, diğer taraftan Avrupa’dan milyonlarca dolar sızdırmaya çalışmıştır. Avrupa ve ABD’ye tampon bölge dayatmasında bulunmuş, Kobanê ile Afrin arasının Rojava Devrimiyle dost demokratik güçlerin eline geçmesine karşı çıkmıştır. IŞİD elindeyken rahatsız olmayan AKP iktidarı, demokratik güçlerin eline geçmemesi için buraları kırmızı çizgi olarak ilan etmiştir. Mültecileri de bu politikalarını kabul ettirmek için bir şantaj olarak kullanmıştır. Şimdi dünyanın gözünün içine baka baka mültecileri Türkiye’nin elindeki güçlü koz olarak tanımlamaktadırlar. Türk basını ve hükümete yakın çevreler utanmazca ve pişkince bu yönlü ifadeler kullanmaktadırlar.
AKP iktidarının faşist şefi fazla ileri gitmeyin yoksa kapıları açarım ha diyor. Dünyada böyle şantaj görülmüş müdür? Hem Suriye’de yüzbinlerce insanı Türkiye’ye siyasi amaçlarla çek, sonra da bunları Avrupa’ya gönderirim diye şantaj yap! Bunu ahlakı ve vicdanı olan kim kabul eder? Böyle densizlikler siyasi arenada gereken karşılığı bulur. Bu nedenle bu şantajlara kolay kolay cüret edilmez. Ancak Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı Avrupa’nın kendilerinin bu densizliklerine ve şantajlarına sert cevap vermeyeceğini bildiği için bu tarz söylemleri sürdürüyorlar. Eğer Avrupa “yeter artık sen biraz ileri gittin” dese Rusya ve Putin’e yalvardığından daha fazla yalvaracaktır. Ancak Avrupa büyük bir yanılgıyla sanki yumuşak yaklaşılırsa Türkiye’yi istediği çizgiye getirebileceğini düşündüğü için bu şantajlara gereken karşılığı vermiyor. AKP iktidarı zaten Avrupa’nın bu tavrını bildiği için her türlü uygulamayı yapmaktadır. Onlar söyler ben bildiğimi okurum yaklaşımı içindedir. Avrupa’nın bu tarzını çözdüğünden Tayyip Erdoğan Avrupalı bir elçiye bile ‘sen ülkene telefon aç, AKP iktidarı kararlı, ne derseniz deyin bildiğini yapacak de’ demiştir.
Aslında Tayyip Erdoğan daha ileri giderseniz diyerek Avrupa’nın kendini tümden dışlamasından korktuğunu ortaya koymuştur. Çünkü Avrupa’dan çıkmış bir Türkiye’nin dağılacağını iyi biliyor. Türkiye ne Rusya, ne Çin ne de başka bir ilişkiyle bugünkü konumunu koruyabilir. Aslında bugüne kadar NATO üyeliği ve Avrupa ilişkisiyle Kürtler üzerindeki egemenliğini ve Kürt soykırımını sürdürmüştür. Bu açıdan Avrupa’dan çıkar, Şangay Beşlisine gireriz söylemleri tamamen şantajdır. Hala Kürt soykırımı konusunda Avrupa’dan destek almak için bu şantajı yapmaktadır. Tayyip Erdoğan Şangay Beşlisi’ne girersek elimiz rahatlar derken demek istediği tamamen budur. Derdinin tamamen Kürt sorunu olduğu açıktır. Avrupa Birliği antidemokratik uygulamalarına ses çıkarmazsa AKP-MHP iktidarının Avrupa’ya hiçbir itirazı olmaz.
Belki Avrupa Birliği yirminci yüzyılda Kürt soykırımına sessiz kaldı. Ancak kendi sistemini ayakta tutmak için sahiplendiği bazı değerlere Türkiye’nin de uymasını istiyor. Bu nedenle kısmi bir demokratikleşmeyi dayatıyor. Çünkü İkinci Dünya Savaşının yarattığı acılardan sonra tam anlamıyla halka ait bir demokrasi olmasa da bazı demokratik normları kendi siyasi müktesebatı içine almıştır. İşte sorun burada çıkıyor. Çünkü Türkiye’de demokratikleşme demek bu durumdan Kürtlerin yararlanması demektir. Şimdiye kadar Kürtler yararlanır diye demokratikleşme adımı atmamışlardır. Demokratikleşmeden Kürtlerin yararlandığını görerek biçimsel olarak bile demokratik kurum ve kuralları kabul etmeyen politika ve uygulamalar içine girmişlerdir. Avrupa buna itiraz edince neden bize karışıyorsun diyor. Demokratikleşme kendini dayatmadığı müddetçe Avrupa’yla ilişkiler iyi ama bazı demokratik normlara uyun denildiğinde Avrupa kötü. Kürt halkının özgürlük mücadelesi var olduğu müddetçe bu çekişme sürecektir. Ya Türkiye demokratikleşmeme ısrarını bırakacaktır ya da Avrupa kendi benimsediği bazı normları.
Aslında Türkiye’nin Avrupa’ya tam üye olması gibi bir yaklaşımı yoktur. Belki Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ezildiğinin düşünüldüğü dönemde Özal hükümeti böyle bir başvuru yapmıştır. Yoksa Türkiye üye olmadan ve bazı konularda demokratikleşme zorunluluğuna girmeden bu ilişkiyi sürdürmeyi tercih ediyordu. Aslında eskisi gibi bazı demokratik normlar dayatılmadan mevcut ilişki düzeyi sürdürülürse bu Türkiye’nin tercihidir. Avrupa ile ilişkisi böyle olduğunda bu durum Kürtlere karşı özel savaş yürütmesine imkân vermektedir. Ancak şimdi bir taraftan Kürtleri soykırıma uğratacak sistem, diğer taraftan Avrupa’yla ilişkiler belli sorunlar yaratıyor. AKP-MHP iktidarı ise soykırımın önünde hiçbir engel olmayacak ilişki biçimi istiyor. Avrupa’ya tüm şantajları bunun içindir. ABD’ye dayattığı her şey bu yönlüdür. Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP faşist iktidarının tüm şantajlarının arkasında Kürt soykırım politikası vardır. Şimdi mültecileri bu soykırımı daha kolay yapmada bir şantaj aracı olarak kullanmaktadır.
IŞİD ile Rojava Devrimini bastırarak, IŞİD’i kullanma temelinde bölgede geliştirdiği siyasi nüfuzunu kullanarak Kürt Özgürlük Hareketini ezecekti. Suriye’den gelenlerin oluşturduğu kampları Suriye ve Ortadoğu’da güç olmak için kullanacak, buna dayanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edecekti. Bu nedenle Suriye’den mültecilerin Türkiye’ye girişi teşvik edildi. Biz insani nedenlerle bu kadar mülteciyi kabul ettik demeleri büyük bir yalandır. Öte yandan şu kadar para harcadık demeleri de yalandır. Mültecilerin önemli bölümü de ucuz iş gücü olarak çalıştırılmıştır. Türkiye bu ucuz işgücüyle ekonomisini ayakta tutmuştur. Hatta mültecilerin getirdiği tüm birikimi de ekonomisi için kaynak haline getirmiştir. Dolayısıyla bu mültecilerden beş kuruş zarar etmemiştir. Kamplara şu kadar yatırım yaptırdığını ileri sürüyor, ama sömürüyle neler elde ettiğini ve onların getirdiği birikimleri nasıl eritip kendi ekonomisine aktardığını söylemiyor.
Bu mülteci kampların nasıl kullanıldığı mutlaka bir gün ortaya çıkacaktır. El Nusra, IŞİD ve ÖSO denen çetelerden itiraf yapanlar tüm bu gerçekleri dile getirecektir. Aslında bunlar tüm çıplaklığıyla biliniyor, ama ilerde belgeleri daha fazla ortaya çıkacaktır. Suriye devleti ve istihbaratı, halkın nasıl Türkiye’ye yönlendirildiğini çok iyi biliyor. Öte yandan Türkiye’ye gidenlerin çoğunluğunun Türkiye’nin etkisindeki grupların bulunduğu alanlardan olması da dikkat çekicidir. Özellikle Halep ve çevresinden Türkiye’ye mülteci akmasını önemli görmüşlerdir. Böylece Halep ve çevresinde etkili olmayı hesaplamışlardır.
Suriye üzerindeki politikalarda başarısızlık ortaya çıkınca mülteciler bizzat MİT’in (Milli İstihbarat Teşkilatı) örgütlemesiyle Avrupa’ya yönlendirilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın çok dillendirdiği Alan bebeği ve ailesini de Ege üzerinde Avrupa’ya yönlendiren Türk istihbarat güçleridir. Bu tür faciaların sorumlusu da bizzat Türk devletidir. Ege’deki tüm insan kaçakçıları MİT’in denetimindedir. Hem mültecileri Türkiye’ye çekiyor, sonra Ege’nin sularına sürüyor, ondan sonra da Avrupa’yı mültecileri almıyorsun diye suçluyor. Sen bunları çekmişsen bakacaksın, neden Avrupa bu mültecileri almıyor demek demagojidir. Hiçbir ülkenin bu mültecileri alma zorunluluğu yoktur. Kim siyasi enstrüman olarak bu kadar insanı Türkiye’ye çekmişse o zaman çözümü de kendisi bulacaktır.
Rojava devrimcilerinin olduğu alanda fazla dışarıya göç olmamıştır. Rojava devrimci güçlerinin hakim olduğu yerlerde savaş alanlarından gelmiş yüz binlerce Arap halkı var. Öte yandan Rojava devrimcilerinin hâkim olduğu alandaki Araplar yerlerinde kalmıştır. Çünkü AKP’nin desteklediği IŞİD ya da El Nusra çetelerinin yaptığı gibi bu halka ille de şöyle yaşayacaksınız dayatması yapılmıyor.
Avrupa mevcut Türkiye’yi kabul edemez. Eğer kabul ederse Kürt soykırımına ortak olmuş olur. AKP-MHP ittifakı Avrupa’yı Kürt soykırımına ortak etmek için şantaj yapıyor. Bu açıdan bu Türkiye AB içinde olamaz. Kürtler belki demokratik değerler ve normlar konusunda gelişme sağlanır diye bir dönem AB’ye üye olması için Türk hükümetlerine destek vermişti. Artık Kürtler Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı çıkmalıdırlar. Türkiye bu haliyle nereye üye olursa Kürtler ona karşı çıkarlar. Avrupa Birliği maskesi takarak kendinde demokrasi varmış gibi gösterip Kürtleri soykırıma uğratma politikasını da kabul edemezler. Çünkü Avrupa ilişkisi Kürtler üzerinde özel savaş yürütmeye imkan verme ilişkisine dönüşmüştür. Artık bu özel savaş son bulmalıdır. Türkiye Şangay’a gidebilir ya da kendisi gibi ülkelerle başka birlikler kurabilir. Kürt halkı da, Kürt Özgürlük Hareketi de artık maskesi düşmüş soykırımcı sisteme karşı mücadele etmek istemektedir. Bu açıdan AKP-MHP’nin Avrupa’dan ayrılırız demesi de, şuraya buraya gideriz demesi de hayırlara vesile olacaktır.
Bu iktidarın soykırımcı Kürt düşmanlığının açığa çıkarılması Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamını yakınlaştıracaktır.