Sonunda dilleri çözüldü.
Önce Başbakan “tazminat verdik daha ne konuşuyorsunuz” diyerek Hükümetin Roboski katliamıyla ilgili yüz kızartıcı tutumunu gözler önüne serdi.
Doðrusu, ben bu kabalıðın “son sınır” olacaðını sanıyordum. Beteri geldi. Ýçişleri Bakanı Ýdris Naim Şahin konuştu.
Ve o da baklayı aðzından çıkardı. Katledilen gençler “yakalansaydılar yargılanacaklardı” dedi. Düne kadar söylenmeyen açıklıkta, “kaçakçılıktan”, “kaçakçılık gelirinden” söz etti.
Medya bu açıklamayı, “Ýçişleri Bakanı vur emrini vereni açıkladı” diye verdi. Asıl açıklanan ise, 34 insanın “kaçakçılık” yapanlar olduðunu bilerek “vur” emri verildiðidir.
"Kaçakçılık olayı gölgede kaldı. O bölge KCK’nın kontrolünde bir bölgedir… Bu gençler figüranlardır. Filmin baş aktörleri vardır"…
Durum açık: Sınır bölgelerini “insansızlaştırma” operasyonun gereði olarak bu katliam yapılmıştır. Yapılmıştır, ama, yüze göze bulaştırılmıştır. Katliamdan geriye yaralı görgü tanıkları kalmıştır; olay yerine devlet gitmeden önce katledilenlerin yakını köylüler gitmiştir. Etrafı “kalaşnikoflarla” “süsleme” imkanı bulunamamıştır. Katledilenlerin yarısının “çocuk” olduðu “hesap edilememiştir”.
Sınır bölgelerinde yaşamlarını yasaklanan sınır ticaretiyle sürdüren Kürt köylülerine karşı açılan savaş ilk adımında duvara toslamıştır.
Başlangıçta “kaçakçılık” lafını etmeyen ve kafileyi “PKK’li sandık” diyen hükümet, artık bu katliamın bilinçli bir şekilde yapıldıðınıitiraf etmiştir.
AKP hükümeti, savaşı en vahşi yöntemlerle sürdürüyor. Bir yandan bölgenin bütün vadilerini barajlar kurarak su altında bırakarak insansızlaştırıyor ve bir yandan da Roboski’de olduðu gibi, sınır köylülerinin tek geçim aracı olan “kaçakçılıða” karşı kanlı bir katliamla köylüleri sınır boylarından göçe zorlamayı planlıyor.
Bu sinsi yöntemler, çaðdaş “jenosid”in yöntemleridir. Bir bölgeyi insansızlaştırmak insanlık suçudur. Bu suç “su altında bırakma” ve Roboski türü “terörize” etme yoluyla işleniyor.
Ýçişleri Bakanı ANF’nin haberine göre, “vur” emrini verenleri deðil, BDP’yi hedef gösterdi.
‘BDP bu olayın parçası durumundadır’ diyerek, kaçak malın PKK tarafından verildiðini ileri süren Şahin, ‘Filmin bütününe bakılınca özür dilenecek bir şey yoktur’ dedi.
Katliamı ‘suçluluk psikolojisiyle görmüyoruz’ diyerek savunan Şahin, katliamın sorumlusu olarak da adeta gençleri göstererek, ‘O gençlerimiz orada olmamalıydı. Kaçakçılık emrini bizzat BDP veriyor’ dedi.”
Nasıl? Kaçakçılık “emri” ve bu “emri” BDP’nin vermesi… Ancak kafayı yemiş bir insanın aðzından çıkacak laflardır bunlar…
“Vur” emrini kendisi, Erdoðan, Gül, Genelkurmay Başkanı vermemiş, ama “kaçakçılık emrini” BDP vermiş.
Pes…
Ýçişleri Bakanının çizdiði resim şöyle: BDP “kaçakçılık emri”veriyor; PKK kaçak malları temin ediyor; katledilenler bunları alıyor ve kazandıkları parayı götürüp Kandil’e teslim ediyor.
Ýçişleri Bakanı, Kürt halkından özür dileyeceðine, aklı sıra“suçluluk kompeksimiz yok” gösterisi yapıyor ve yavuz hırsız gibi ev sahibini bastırıyor… Roboski katliamında yaşamını kaybetenleri suçlayarak, “orada olmamaları gerekirdi, bunlar figürandır” diyen Ýçişleri Bakanı hemen laf arasında “BDP KCK yapılanmasının bir devamı”dır diyor.
Yüzbinlik polis ordusunun başındaki kişi konuşuyor. Bu kafanın egemen olduðu bir polis devletinde hiç kimse güvenlikte olamaz.
Dün Yeni Şafak’ta Ali Bayramoðlu bu Bakan’ın “marifeti”ni yazdı. Bizim gazeteci arkadaşlarımızın tutuklandıðı sırada, Ýdris Naim’in emrindeki “özerk” polis, Cengiz Çandar’ı ve bir kısım akademisyeni de gözaltına almayı planlamış. Bayramoðlu ve arkadaşlarının müdahalesiyle bu gözaltılar “önlenmiş”…
Ve Çandar’ı bile içeri almaya kalkan aynı Bakan, şu satırlar yazılırken, “üçbuçuk”luk zam rezaletine itiraz eden sendikalara karşı harekete geçmiş bulunuyor.
Böylece ne olmuş oluyor?
Elini Roboski’de çocuk kanına bulaştıran, artık duramıyor… Özerklik, dil, kimlik falan deðil, “üçbuçuk”luk deðil, bilmem kaç buçukluk zam isteyen “kendi memuruna” saldırıyor.
Bir hükümetin düşüşü işte böyle olur.
Önce etkisi altına aldıðı büyük çoðunluðu “küçük” bir “düşmana”karşı kışkırtır. Etkisi altındaki o “çoðunluk” o düşmana karşı kinlenir, öfkelenir, kudurganlaşır. Hep bir aðızdan kendisini o “azınlıða” düşman eden hükümete “vur vur inlesin düşman dinlesin” diye tempo tutar. Ve derken, gün gelir, bir de bakar ki, “düşmana” vuran hükümet, kendisine de vurmaya başlamış…
O zaman “aman vurma” demek para etmez.
Ýdris Naim Şahin onlara yanıt verir: “Vur diyen siz deðil miydiniz, aha ben de vuruyorum”…
Sonra ne olur? Buyurun okuyun haberi:
“Hükümet ile memurun 21 gün süren zam pazarlıðından sonuç çıkmadı. Hükümetin son turda teklifi yüzde 3.5+4’e çıkarmasını yetersiz bulan memurlar bugün eylem yapıyor. Tren seferlerinde aksama yaşanırken, öðretmenler ve doktorlar da iş bıraktı.KESK, Kamu-Sen, Birleşik-Kamu Ýş ile Memur-Sen'e Baðlı Eðitim-Bir-Sen'in organize ettiði eyleme 700 bine yakın üyenin katılması bekleniyor. Türk-Ýş ve Hak-Ýş genel başkanları eylemlere bizzat katılarak destek verdi.”
Hükümet artık düşüşe geçmiştir…Ývme meselesi; düşerken hızı,şiddeti artıyor. Hepsi bu…
* Kaynak: Özgür Gündem
ANF NEWS AGENCY