Nurettin Demirtaş: Kürt iradesi soykırım rejimini yenecek

Kürt Siyasetçi Nurettin Demirtaş, Şêx Said İsyanı'nın önemine dikkati çekerek, soykırım zihniyetinin sürdüğünü ancak Kürt iradesinin bunu yeneceğini belirtti.

AKP'nin 'kaderinde' yenilgi olduğuna vurgu yapan Demirtaş, kutsallık düzeyinde direnişe sahip çıkılması gerektiğini kaydetti.

Kürt Siyasetçi Nurettin Demirtaş, 1925 Şêx Said İsyanı'na yönelik sorularımızı yanıtladı...

'SOYKIRIM, KAPİTALİZMİN KULLANDIĞI EN ETKİLİ SİLAH'

15 Şubat 1925, büyük Kürt komplosunun başlatıldığı tarih. Bu komployu nasıl ele almak, yorumlamak lazım?

Egemenlik sistemleri karakter olarak devletli tarih boyunca egemenliğini her zaman halkların iradesiz kılınması üzerine kurmuştur. Bir yerde devlet egemenliği varsa onun gelişmesi, yayılması, pekiştirilmesi halkların özgür iradesinin baskılanması üzerine olmuştur. Tarih kapitalizmin aşamasına gelinceye kadar tanık olduğu birçok soykırım söz konusudur. Egemenlik uygulamaları her zaman soykırımla birlikte geliştirilmiştir. Soykırımlar, bağrında komploları ve birçok oyunu taşımıştır. Fakat tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar kapitalizmin hegemonik hale geldiği son 400 yıllık dönemde soykırım uygulamaları tüm dünyada halkları yerinden yurdundan etmiş, iradesizleştirmiştir.

Soykırım kapitalizmin kullandığı en etkili silahıdır. Bu tarihin son iki yüz yılında ise emperyalizmin Ortadoğu üzerindeki emelleri temelinde soykırım uygulamaları geliştirilmiştir. Kürt soykırımını bundan bağımsız ele almamak, düşünmemek gerekir. Özellikle İngiltere ve Avrupa’nın Ortadoğu’daki çıkarları Kürt soykırımının başlamasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Kürt soykırımına giden süreci sadece Türk devleti ile ya da egemenlik sistemiyle ele almak yetersiz bir yaklaşım olur. Tarihin bu yönü özgürlük mücadelesi sayesinde yeterince açıklığa kavuşmuş bulunuyor. Belki henüz herkesin, her çevrenin farkında olmadığı gerçekleri Önder Apo Özgürlük Mücadelesini geliştirirken soykırım rejimini çözümlemiş, Kürt soykırımının sadece Türk eliyle gerçekleşmediğini, bu soykırımın uluslararası kapitalist sistem içerisindeki anlamı ve yeriyle birlikte ele almış ve değerlendirmiştir. Bu bakış açısıyla bakıldığı zaman Kürt soykırımının anlamı ve buna karşı gelişen isyanların değeri görülebilir.

Kürdistan tarihinde 1925 yılı Kürt soykırımının başladığı yıl olarak bilinir. Olay bazında ele alındığında 13 Şubat 1925 tarihinde Şêx Said’in Piran’da olduğu bir gün Türk askerlerin baskın yapıp beş kişiyi tutuklamak istemesi üzerine olayların yaşanması, iki askerin ölmesi ardından gelişen çatışmalı durum isyanın başlaması olarak ifade edilir. Burada şuna dikkat çekmek gerekir; 13-15 Şubat günlerinde gerçekleşen olaylar isyanın başlangıcı olduğu kadar, bir soykırımın başlangıcı olara da ele alınıyor. Neden? Bir isyan hazırlığının olduğu düşünüldüğü bir gerçektir. Azadi Örgütü tarafından Kürt özgürlüğü için bir hazırlık yapılıyor. Fakat Cibranlı Halit başta olmak üzere Yusuf Ziya ve bazı Azadi Örgüt yöneticilerinin tutuklanmasıyla birlikte aslında hazırlığı yapılan direniş önceden deşifre oluyor. Gözaltında Yusuf adında biri Şêx Said’in adını vermesiyle birlikte Türk devleti de gelişmelerden haberdar oluyor. Böylece erkenden bir müdahaleyle askerlerin Piran’a gönderilmesi ile isyan önceden bastırılmış olunuyor. Olaylar üzerinden bir soykırım bahanesi ortaya çıkarılıyor.

'CEYLANPINAR'DA BAŞLATILDI'

Belki günümüzde Ceylanpınar’da iki polisin ölmesi olayı ardından hemen benzer şekilde bir soykırım saldırısı başlattılar. İşte ‘PKK süreci bozdu, PKK saldırdı’ biçiminde bir yaygarayla böyle bir soykırımın başlangıcına zemin hazırlanmıştır. Fakat esasen görünürde olan olaylar değil, arkasında ne vardı? Hangi güçler vardı? Buna bakıldığında Sykes Picot Antlaşması'yla başlayan Ortadoğu’nun birinci dünya savaşı söz konusudur. Ortadoğu’nun, Fransızlarla İngilizler arasında bölünüp parçalanması planlanmıştır. Şêx Said İsyanı aslında Türk devletine karşı sürekli bir şantaj olarak kullanılmıştır. Batı sevri kabul ettirmek için Kürtleri koz olarak kullanmıştır. Sevr Antlaşması'yla Kürtlere, Ermenilere, Yunanlara sanki hakları verilecekmiş gibi bir izlenim yaratılmıştır. Fakat özünde Musul’un, Kerkük’ün İngilizlere bırakılması karşılığında Türk devletine bir şantaj dayatması söz konusudur. Mustafa Kemal önderliği bunu kabul edince Kuzey'de Kürtlerin imhasına onay vermiş ve soykırım süreci böyle başlamıştır.

'İHANET KÜRDÜN SIRTINDAKİ HANÇER!'

Kürt halk direnişlerinin tarihi boyunca her zaman var olan ihanet çizgisi hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu çizgi kendisini hangi biçimde yaşatıyor?

Şêx Said önderlikli isyan Şubat ayında kış koşullarına denk gelip, erken başlamasına rağmen kısa sürede birçok alanda yankısını buluyor ve Kürdistan dağlarında silahlı savaşçılar gerilla tarzında kendisini konumlandırmaya başlıyor. Belki o dönem askeri açıdan tam bir gerilla faaliyeti yürütülmüştür, denilemez. Fakat Türk askerlerinin yakıp yıktığı tüm köy halkları direnişe katılmış ve dağlarda silahlanarak direnişe geçmişlerdir. Kısa sürede Elazığ’a yayıldığı gibi Genç Bingöl hattı Amed kapılarına kadar dayanıyor. Fakat öncülüğün ideolojik durum donanımı, askeri hazırlıklar, bölgeler arası kopukluklar gibi sebepler direnişin başarılı olmaması veya tam sonuca gitmemesinde bir etken olarak sıralanabilir. Fakat neticede ihanetin de önemli bir rolü olduğu belirtilebilir.

İhanet hangi aşamada devreye girmiştir?

Kürdistan tarihinde ihanet Kürdün sırtında bir hançerdir, hiç eksik olmamıştır. Kürdistan tarihi direnişler kadar ihanetlerle de özdeşleşmiştir. Fakat Şêx Said öncülüklü isyanda da Şêx Said’in teslim edilmesine varan bir ihanet söz konusudur.  Kasım’ın bu ihanetiyle daha fazla gelişebilecek bir isyan durumundayken bu ihanet sonucunda daha çabuk bastırıldığını ifade etmek mümkündür. İsyan çok büyük alanlara yayılmadığı, çok güçlü teknik donanıma, silaha sahip olmadığı halde çok aşırı bir güç kullanımıyla bastırılmış ve büyük katliamlar yapılmıştır. Neticede isyana öncülük eden çoğu isimler Diyarbakır’da, Dağkapı Meydanı'nda ibretlik olsun, diye idam edilmişlerdir. Mezarları bile yoktur. Günümüzde onlara ait bir mezar yerinin olmaması Kürt soykırımının karakteri açısından örnek teşkil etmektedir. Şêx Said İsyanı'nda, isyana katılmış kişiler arasında ihanetler yaşanıyor fakat bununla birlikte direnişe katılmayan, uzak durarak direnişi parçalı hale getiren yaklaşımlar var. Örneğin; mezhepçi, aşiretçi, bölgeci yaklaşımlar var ama bununla birlikte ihanet de var.

'TARİH VE HALK YARGILAYACAK'

Günümüzde de özgürlük mücadelesine en büyük zararı veren sömürgeci, soykırımcı rejimi Kürdistan’da ayakta tutan, yaşatan en temel güç işbirlikçi olan Kürtlerdir. Bu anlamda günümüzde ihanet uygulamalarına, saldırılarına karşı geliştirilen direnişlerin büyüklüğü karşısında bir o kadar da en alçakça şekilde işbirliğine yönelmiş Kürt kesimleri de bulunmaktadır. Bunların kim olduğunu kamuoyu gayet iyi bilmektedir. Adlarını bile anmaya değmez ancak oynadıkları bu işbirlikçi rol sebebiyle tarih ve halk tarafından kesinlikle yargılanacaklardır. Bilindiği gibi Şêx Said, babasının işleri nedeniyle Palu’dan Erzurum Hınıs’a kadar birçok bölgede yaşamıştır. Bu anlamda Hınıs, Erzurum, Palu, Elazığ Şêx Said’in anılarına bağlıdır. Şêx Said’e Kürt soykırıma karşı bir direniş geliştirdiği için günümüzde tüm Kürdistanlıların sahip çıkması gerektiğine inanıyorum. Karşı çıkılması gereken bir şey var ise o da Şêx Said’i araçsallaştırarak, dincilik propagandası temelinde özgürlük mücadelesi karşıtı güçlerce kullanılmasıdır. Bunu yapan güçlerin soykırıma karşı direnmediklerini, aksine direnen güçlere karşı ihanet içinde olduklarını ifade etmek istiyoruz. Bu güçlerin kimler olduğu bellidir.

Bununla birlikte Özgürlük Mücadelesini zamanında yeterince anlamayan ama ömürlerinin sonunda bile olsa PKK’ye anlam verdiğini ifade eden rahmetli Abdulmelik Fırat’ı burada anmak istiyorum. Samimiyetine ve dürüstlüğüne inandığım, kendisinin bir aile dostu bunu ifade etmiştir. Hasta yatağındayken Özgürlük Hareketinin haklılığı, PKK’nin haklılığı üzerine kesinlikle görüşlerini açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Bu anlamda ömrünün belli bir döneminde Özgürlük Mücadelesini anlamayan eleştirel ve zaman zaman da karşı bir pozisyonda duran bir isim olduğu halde mücadeleye sunduğu katkı, Özgürlük Mücadelesini takip ederek ömrünün sonunda bu mücadelenin hakkını veren değerlendirmelere sahip olduğu için onu da saygıyla anıyorum. Bu anlamda sadece kendisinin aile çevresi, aşireti değil bir bütün olarak Kürtlerin sahiplenmesi gereken bir değer olduğunu ifade etmek istiyorum. Hal böyleyken direnişi, Özgürlük Mücadelesini anlamamak, anlamamakta ısrar etmek, karşıt durmak ya da soykırım rejimiyle işbirliği içerisine girmek hiç kimseye bir şey kazandırmıyor, kazandırmayacaktır.

'KUTSALLIK DERECESİNDE DİRENİŞE SARILMAK GEREK'

Günümüzde Erdoğan diktatörlüğünde ve AKP rejiminin eliyle 1925 politikaları güncelleştirilmek isteniliyor. Bu diktatörlük rejimine karşı öz yönetim direnişlerinin rolü ya da önemi hakkında neler söylersiniz?

Direniş Kürt halkının tek var olma biçimi haline gelmiş ise kutsallık derecesinde ona sarılmaktan başka çare yoktur. Neden direniliyor, direnilmez ise sanki yaşam olacakmış gibi yaklaşan çevreler çok kötü bir yanılgı, gaflet ve hatta daha da ısrar ederler ise ihanet içindedirler. 1925 yılında başlayan Kürt soykırımı 15 Şubat ile aynı güne denk getirilmek üzere Kürt Halk Önderi üzerinde bir komployla devam ettirildi ve 1999 da günümüze gelinceye kadar da bu soykırım tamamlanmak istendi. 91 yıllık süreç boyunca Kürt halkını bitiremeyen güçler AKP eliyle bitirmeye çalışıyorlar. Denilebilinir ki AKP diktatörlüğü devrilirse Türkiye'de demokrasinin ve özgürlüklerin önü açılır yani Kürtlerin kurtuluşu gerçekleşir. Erdoğan’ın gitmesi Kürtler için bayramdır. Fakat direnmeden bu mümkün değildir, direnmeden Kürtler hiçbir hakkını elde edemez. Kürt kavramını tanımayan bir devlet gerçekliği söz konusuyken, üstelik elindeki tüm teknik imkânlarla her türlü saldırıyı gerçekleştiriyorken direnmemek teslimiyete, ihanete, yok oluşa götürür.

'YENİLGİ AKP'NİN, ÖZGÜRLÜK KÜRDÜN KADERİ'

Bu direniş önemli ölçüde başarı sağlamış ve zafere doğru gitmektedir. Bu anlamda AKP’nin düşüşü kaçınılmazdır. AKP sonrası Türkiye demokratiktir, AKP sonrası Kürdistan özgür bir Kürdistan'dır.  Bundan hiçbir kuşku yoktur. AKP ve Saray Gladyosu olarak adlandıran gücün devrilmesi bir anlamda Osmanlı döneminde genç cumhuriyet döneminde ilk milliyetçi faşist adımları atan Jön Türkler ile başlayan İttihat ve Terakki ile devam eden Ermeni, Asurî halkların katliamıyla, soykırımıyla iktidarlaşan, Kürt soykırımıyla kendisini Ortadoğu hegemonu haline getirmek isteyen süreç böylece son bulacaktır. İşte o zaman Kürtler, Ermeniler Asurîler ve Türkler kurtuluşa ereceklerdir. Günümüzde öz yönetimin anlamı soykırımı, imhayı, onursuzluğu, kimliksiz ruhsuz bir yaşamı kabul etmemek anlamına geliyor.

Bu anlamda tüm Kürt halkının ve Türkiye de yaşayan tüm halkların, mezheplerin, inançların bu direnişte yerini alması önemlidir, 1925’ten farkı da budur. Bu direnişte Amed, Cizre, Botan, Maraş Terolar direniyor; bu direnişte Dersim direniyor; bu direnişe Serhat katılıyor bu direnişe Kürdistan’ın dört parçası katılıyor. Artık 1925 yılında yaşamıyoruz. Kırk yıllık Özgürlük Mücadelesinin deneyimleri, tecrübeleri ve Kürtlerin dostları sayesinde günümüzde Kürt iradesi kesinlikle soykırımı yenecek bir güce ve örgütlülüğe, bilince kavuşmuş durumdadır. Bu nedenle Erdoğan diktatörlüğünün Kürt özgürlük direnişi karşısında yapabileceği çok daha fazla bir şey kalmamıştır. Aşılmak durumundadır, yenilmek onların kaderidir; özgürlük ise bu kez Kürtlerin kaderi olacaktır.

'SON SÖZLERİ, YAŞAM YEMİNİMİZDİR'

Son olarak, Şêx Said’in “Dünya yaşantımın sonu geldi, ulusum için kurban edildiğim için pişmanlık duymuyorum. Çünkü torunlarımızın bizim intikamımızı alacağına inanıyorum” sözlerini tamamlamak gerekirse...

Bizler Şêx Saidler'in, Seyit Rızalar'ın torunlarıyız. Elbette onların bizlere bıraktıkları son sözler bizim yaşam yeminimizdir, özgürlük yeminimizdir. Tüm halkımız, başta da gençlerimiz bu söz uğruna bugün muazzam bir mücadele yürütüyor. Bu söz yerde kalmamıştır. Kürt gençlerinin ve kadınlarının direnişinde en büyük anlamını bulmuş durumdadır. Geçmişte 1925'de Şêx Said öncülüğü direnişi geliştirirken özellikle Palu ve çevresindeki köylerden isyana bizzat katılanlarla benim birebir görüşmelerim oldu, onları dinlemek gözlerindeki derin hüznü hissetmek ama bununla birlikte Özgürlük Hareketinin onlarda yarattığı mutluluğu görmek benim için ayrı bir duyguydu. Özellikle Ekrek, Ziver, Hatek, Xeylan vb. köylerde yaşamış, direnişlerde birebir yer almış, bu soykırımda kurtulmuş yaşlı insanlarımızla birebir sohbet ettim. Belki o zaman gençtim ama onlarda canlanmış olan umudun boşuna olmadığı geçen bu mücadele yılları gösterdi. 

Onlar PKK direnişine tanık oldular. Önder Apo’nun kesinlikle Özgürlük Mücadelesini başarıya taşıyacağına dair inançlarını ifade ettiler. Bununla birlikte günümüzdeki direnişin kesinlikle bir halklar adına büyük bir özgürlük yaratacağını insanlık alemi içerisinde Kürtlerin de onurlu yerini alacağına dair inancım sonsuzdur. Bu direnişi büyütmek tüm ezilenler, inançlar adına kurtuluşu, özgürlüğü, demokrasiyi düşünen herkesin borcu. Bu anlamda Kürt soykırımına kesin olarak son vermenin yılını yaratalım. Kürtlerin ferman, katliam, idam tarihi olan 29 Haziran'ı ise bundan sonra soykırımın sona erdirildiği bir tarih olarak anmaya başlayalım. Bu temelde direnişin çok çeşitli ve her yönlü olarak büyümesi ancak bizi yüzyılın soykırımı karşısında özgürlüğe taşıyabilir. Şêx Said ve arkadaşlarının direnişleri ve anıları önünde saygıyla eğiliyorum, soykırımı lanetliyorum. Yaşam ve mücadele hayatımda onların anısına bağlı kalacağımızı ifade ediyorum.