GÖRÜNTÜLÜ

‘Öcalan bizi Suriye muhalefetinin durumuna düşmekten kurtardı’

TEV-DEM Yürütme Kurulu üyesi Aldar Xelil, Rojava Devriminin başlangıcında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesinin kendilerini Suriye’deki muhalefetin durumuna düşmekten kurtardığını söyledi.

TEV-DEM Yürütme Kurulu Üyesi Aldar Xelil kendisinin de bizzat planlayıcılarından olduğu Rojava Devrimi’nin 4’üncü yıldönümü vesilesiyle devrimin hangi koşullarda nasıl geliştirildiği, Rojava ve Suriye halkları açısından önemi, devriminin bu gün geldiği düzey ve tüm Ortadoğu halkları açısından önemine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

BAAS REJİMİNİ VE SURİYE GERÇEĞİNİ SIRADAN ELE ALAMAZDIK

Rojava Devrimi’nin başladığı süreçte Kürt halkı ve Suriye halklarının içinde bulunduğu durum nasıldı? Siz o dönemin siyasal değerlendirmesini nasıl yaptınız?

Rojava devriminin temelinin 2011’den başladığını iddia etmek doğru olmaz. Kürt Özgürlük Mücadelesinin yıllardır yürüttüğü mücadelenin Rojava’da yaratığı bir temel oldu. Özgürlük mücadelesi için örgütlendirilmiş bir toplum için çalışmalar yürütülmüştü. Bu yüzden “Arap Baharı” süreci başladığında devrime en fazla hazır olan Kürt Halkıydı. Toplumsal ve siyasi olarak devrimin gerçekliğine göre kendini hazırlayan ve onu temsil eden bir halk gerçekliği vardı.

Devrimden önce 1963’te iktidara gelmiş bir BAAS rejimi vardı. Bu rejim iktidara geldiği günden beri ne Kürt, ne Arap hiçbir topluluğa özgürlüğünü tanımamıştı. ‘Tek parti’ olarak bu ülkenin tek sahibi gibi davranıyor, istihbarat birimleri ve askeri gücü ile toplumu yönetiyordu. Bu yönetim tarzıyla bütün toplumu iradesizleştirmeye çalışıyordu. Böyle bir durumun varlığından dolayı, biz de kendi halkımızı gizli bir şekilde örgütlüyorduk. Diğer toplum kitleleri içerisinde, böyle bir örgütlenme çalışması olmadığından gelişen devrime karşı pek fazla bir hazırlıkları yoktu. Çünkü onların üzerinde BAAS rejiminin istihbarat, askeri güç ve kurumlarının yarattığı bir korku vardı ve bu yüzden bir hazırlık geliştiremediler.

Suriye’yi oluşturan halklar içerisinde o dönemin yarattığı ağır bir atmosfer vardı. Bütün Arap coğrafyasında başlayan, Tunus’ta, Mısır’da gelişen olaylara göre olaylara bakarak “biz de savaşmaya başlarız, bir ya da iki ay sonra rejim yıkılır, onun yerine bir güç gelir ve bu şekilde devrim gerçekleşir” biçiminde bir anlayış hakimdi. Ancak biz Suriye’de rejimin yıkılıp iktidarı başkasının ele geçirmesini bir devrim olarak görmüyorduk. Zaten bu durumun ancak iktidar değişimi olarak adlandırılabilieceğini bir devrim olmayacağını biliyorduk. Ancak bu konuda birçok çevre devrimi iktidarı ele geçirmek olarak ele aldı.

SURİYE, İSYANIN GELİŞTİĞİ DİĞER ÜLKELERDEN FARKLIYDI

Bir diğer önemli nokta ise; Suriye diğer devletler gibi değildi. En başta iktidarın kendisi Alevi kökenliydi. Kendini bu kılıfın içine koyarak Suriye’yi yönetmeye çalıştı. Ortadoğu’da var olan İran ve Şii hilalinin etkisi kırılmasın diye bütün bu güçler rejime sahip çıkacaklardı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yıkılan rejimler gibi, sadece birkaç kişi veya gruptan oluşan, arkasında bölgesel destek olmayan bir rejim değildi. BAAS Rejimi’nin İran vb devletlerle ilişkisi stratejik veya dönemsel değil, kaderlerinin birbirine bağlı olduğuna inanacak kadar güçlüydü. Diğer yandan Suriye, Rusya’nın bölgede ki son kalesi gibidir. Eğer ki Esad giderse Rusya’nın bölgedeki etkisi de kırılacaktı bu yüzden de Rusya’nın kolay kolay rejimden vazgeçeceği düşünülemezdi.

Bir diğer yandan, Suriye içinde çıkan krizi salt ‘rejim ile demokrasi isteyen toplumun savaşı’ olarak tanımlayamazdık. Gelişen isyanlarda bu da vardı. Ancak şöyle bir gerçek de var, toplumu ayağa kaldıran başlıca bir diğer konuda Sünnilik faktörü. Suriye halkları 1982’de Müslüman Kardeşler ile rejim arasında yaşanan o ağır iktidar savaşını iyi bilir ve hiç unutmazdı. Müslüman Kardeşler, Suriye nüfusunun çoğunluğunun Sünnilerden oluştuğunu savunuyordu ve iktidarın kendilerinde olmasını istiyordu. O süreçte Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın da böyle bir provokasyon yapabileceğini düşünüyorduk.

Suriye’de devrim içerisinde oluşabilecek her türlü faktörü tartışmak ve ona göre bir yöntem izlemek için Rojava yöneticileri olarak, güvenlik nedeniyle çok gizli bir şekilde yurtdışında toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantı Suriye krizi başlamadan çok kısa bir süre içerisinde oldu. O toplantıda “Suriye’de bir iç savaş çıkacak, bu savaş egemenlerin bölgeye hakim olma savaşı olacak ve Türkiye’de kesin bir şekilde dolaylı ya da direkt müdahil olacaktır. Bu yüzden biz bu egemenlik savaşının bir parçası olmayacağız” şeklinde belirleme ve değerlendirmeler yaptık.

İKTİDAR MÜCADELESİNDE TARAF OLMADIK

Bir diğer yandan Suriye’de kriz ortamı oluşmadan önce kendi aramızda “devrim nedir?” tartışmasını yürüterek devrime en doğru tanımı bulmaya çalışıyorduk. Bize göre özgür bir toplum yaratacaktık ki devrimi gerçekleştirdik diyebilelim. Özgür bir toplumunda iradesinin kendisinde olmasıyla mümkün olacağını biliyorduk. Bu yüzden topluma kendi iradesini nasıl kazandıracağımızı tartıştık ve toplumun örgütlendirilmesiyle bu durumun gerçekleşebileceği fikrine vardık. Daha öncesinden gizli bir şekilde örgütlenme çalışması yürütüyorduk ancak herkese ulaşamamıştık. Bu yüzden koşulların uygun olmasıyla birlikte, biz de toplumu örgütleme amaçlı komün, meclis ve kurum gibi yapıları oluşturduk. Bu dönemde kendimize şu sloganı esas aldık ‘Biz Üçüncü Çizgiyiz.’ Biz ne dünya egemenlerinin güdümünde yer alan güçlerden olacaktık ne de despot BAAS rejimiyle birlikte hareket edecektik. Yani ne iktidarı ele geçirmek isteyenle ne de iktidarını korumaya çalışanla bir olmadık. Bizim için esas olan özgür toplumdu.

O dönemde 30 Mart 2011’de biz , ‘Suriye’deki çözüm için bizim değerlendirmemiz’ olarak bir yazı yayınladık. Ancak yayınladığımız gibi rejiminden muhalifine, hatta bazı Kürdistani hareketler de dahil herkes bize karşı çıktı. Hatta bizi “devrim dışı”, “devrimin olmasını istemeyenler” olarak değerlendirenler bile oldu. Bizim de onlara cevabımız ‘eğer devrim istiyorsanız proje budur, eğer iktidarı ele geçirmek istiyorsanız o bizim işimiz değil’ şeklinde oldu.

BİZİ DEVRİMİ PARÇALAMAKLA SUÇLADILAR

Peki o dönemde Suriye’de varolan Kürt sorunu nasıl ele alınıyordu?

Suriye içerisinde gündemde olan başlıca konulardan biride Kürt sorunuydu. Biz, “eğer ki devrim başlamışsa bizde Kürt sorununda bir adım atmalıyız” dedik. Bizim bu konuda çalışma yürütmeye başlamamızla beraber diğer birçok hareket ve oluşumdan önce bazı Kürt hareketleri bize karşı durdu. Hatta o dönem yapılan Cuma Yürüyüşlerinde bizim sarı-kırmızı-yeşil bayrakları bile kaldırmamıza karşı geldiler. Kendileri o dönem bu renkleri kaldırıyorlardı fakat bize de “böyle bir devrim sürecinde Kürt sorununu gündeme getirmek bu devrimi bozacak, parçalayacak ve boşa çıkaracaktır” diyorlardı.

O dönem basının etkisiyle bu devrimin iktidarı ele geçirme devrimi olacağı lanse edilmeye çalışılıyordu. Başka türlü bir hedefin olamayacağına halk ikna edilmeye çalışılıyordu. Bu konuda birçok çevre bizimle tartışma yürüttü ve ikna etmeye çalıştı. Bunu başaramayınca ‘siz rejim taraftarısınız’ diyerek bizi karalamaya çalıştılar.

ÜÇÜNCÜ ÇİZGİYE ÇOK ANLAM VERİLMİYORDU

Devrimin daha başından itibaren iktidar mücadelesinin bir tarafı olmak yerine üçüncü alternatif bir çizgiyle hareket etmenize Kürtler ve Suriye’nin diğer halklarının tepkisi nasıl oldu?

O dönem bizim örgütlü halkımız dışında kimse bu çizgiye fazla anlam vermiyordu. Ya bununlasındır ya da diğeriyle; üçüncü çizgi nerden çıktı?” diyorlardı. Hatta bazı güçler rejimi ve kendi çalışmalarını unutarak sadece bizi hedef aldılar. Bu güçler artık basın, toplantı, paneller ve çalışmaları aracılığıyla halkı etkiliyorlardı.

Halk da duygusaldı. Araplar, Suryaniler, Asuriler ve bizim kitlemiz dışında kalan Kürtler bunların etkisi altına giriyorlardı. Bazen bize yakın insanlarımız bile diğer basını dinlediklerinde “ acaba bunlar doğru mu?” diye şüpheye düşüyorlardı. Çünkü halkın zihniyetinde yıllarca “Suriye yönetiminin egemenliğinin kırılamayacak bir güç olduğu ancak iktidarın ele geçirebileceği” düşüncesi oturmuştu. Yani sen özgürlük istiyorsan ancak egemenliği ele geçirmelisin diye bir düşünceleri vardı. Halk kendi gücüne inançsızdı. Sen üçüncü çizgiden bahsettiğinde “iktidar elime geçmeden üst yönetim elime geçmeden nasıl farklı bir çalışma yapayım” diye bir zihniyet toplum içinde yayılmıştı. Tabi birçok insan da bize karşı çıkmadı ama inancı da yoktu.

Bize bakıyorlardı, “bunlar ne diyorlar?” diye düşünüyorlardı. Yani böyle bir sonuç alacağımıza inanmıyorlardı. Tabi zamanı geldiğinde biz birçok şeyi hesapladık. Rejimin moral ve güç düzeyini bizim durumumuzu ve hazırlık düzeyimizi, muhalif güçlerin, Türkiye’nin, Kürdistan’ın ve diğer devletlerin durumunu hepsini hesapladık. Ve uygun zamanda yani 19 Temmuz’da devrimi fiili olarak başlattık.

PERSPEKTİFİMİZİ KÜRT HALK ÖNDERİ’NİN SAVUNMALARINDAN ALDIK

O dönem koşullarını ve devrimi ilişkin yaptığınız değerlendirme ve belirlemelere yine kendinizi 3. Alternatif çizgi olarak tanımlarken ideolojik ve felsefik dayanaklarınızı nereden alıyordunuz?

Bu tahminlerimiz ve hesaplarımızın doğru çıkmasında bizim için en önemli faktör, Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın Ortadoğu üzerine gerçekleştirdiği analizler olmuştur. Sayın Öcalan, bölgede yaşanan bu krizi, henüz ortada herhangi bir şey yokken 10 yıl öncesinden genel hatlarıyla görmüş ve değerlendirmişti. Dünya küresel sermaye güçlerinin yaşadıkları krizden çıkmak için, Ortadoğu üzerinde yapacağı egemenlik savaşının boyutlarını iyi görmüştü. Biz de bunu Suriye üzerine düşünerek hareket ettik ve Suriye’nin özgün yapısının da neler gerektirdiğini tartışarak bir yol haritası çizmeye çalıştık. Şunu rahat bir şekilde dile getirebiliriz; Rojava Devrimi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirlerinin pratik halidir. Biz inanıyoruz ki ilerleyen dönemlerde bütün Ortadoğu halkları kendi devrimlerini gerçekleştirmek için Sayın Öcalan’ın felsefesini, kendilerine esas alacaktır. Eğer ki biz Rojava Kürtleri olarak Sayın Öcalan değil de başka bir felsefi ya da ideolojik akımı kendimize esas alsaydık, şu an durumumuzun muhaliflerden farkı kalmayacaktı.

ZAMANLAMA DEVRİMİMİZ AÇISINDAN ÖNEMLİYDİ

Suriye’deki bu karmaşa ve çatışma ortamında yine birçok kesimin üçüncü çizgiyi kavrayamadığı o koşullarda devrimin resmi olarak başlamasının zamanlamasını nasıl belirlediniz?

Tarih noktasında bizim dışımızda 2 faktör etkili oldu. Rejim karşısında bir Sünni güçler güçlerini birleştirip bir blok oluşturmuşlardı. Rejimde öyle bir politika izlemeye çalışıyordu ki Kürtler bu Sünni cepheye katılmasın ve Kürtlerle de arasında da bir savaş yaşanmasın. Yani iyi biliyordu ki Kürtler de bu gurupların yanında yer alsa artık ayakta kalması çok zor olacak. Rejim bunları hesaplıyordu. Tabi biz de bu imkanı değerlendirdik. Bu bir faktördü.

Diğer faktör de tam o günlerde Şam’da bir kriz masası yürütüyorlardı ama içlerinde bir patlama oldu. Bu patlamada rejim yönetiminin birçok elemanı öldürüldü. Tabi merkezlerinde böyle bir durum yaşandığı için askerlerinin ve rejimin morali çok düşmüştü. Daha önceki süreçte diğer guruplar onlara saldırdığında bir iki saat de olsa direniyorlardı. Ama bu olaydan sonra en ufak bir saldırıda kaçıyorlardı. Bu durumu değerlendirdik. Biz Kürdistan’ın ne rejim ne de kendilerini ÖSO olarak tanımlayan guruplar tarafından yönetilmesini istemiyorduk. Ama rejim bu durumu yaşayıp moralsiz düşünce artık diğer guruplar moral aldı ve saldırdılar. Tabi hem Şam hem de Suriye’nin diğer bölgeleri üzerine planları vardı. Her yere saldırmaya başladılar.

Biz baktık Rojava’ya da yönlerini çevirdiler. Rojava’yı da egemenlikleri altına almak istiyorlardı. “Gelip sizin bölgenizi de kurtaracağız” adı altında Rojava’yı da almak istiyorlardı. Ama Rojava Kürt bölgesiydi ve bir savunma gerekiyorsa ya da rejimin çıkarılması gerekiyorsa biz yapmalıydık. ÖSO adı verilen bu gurupların Türkiye’ye bağlı olduklarını biliyorduk. Eğer onların bölgemize geçmesine izin verseydik Rojava’yı da yıkacaklardı ve ortada Kürtlerin iradesi diye bir şey kalmayacaktı. Yine hiçbir halkın ve kimsenin demokratik bir iradesi kalmayacaktı.

Bundan dolayı biz bir toplantı yaptık, karar aldık ve pratiğe geçirdik. Biz tabi ÖSO’nun yöntemlerini kullanmadık. Halkı harekete geçirdik. Halkın içinden savunma güçleri oluşturduk. Bu şekilde Kürdistan’dan rejimin kurumlarını çıkardık.

DEVAM EDECEK…