15 Temmuz günü Türk ordusunun darbe girişimi ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaşam koşulları ile ilgili kaygılar sürerken, darbe girişiminden sonra Aleviler, Kürtler ve toplumun diğer kesimlerinin yaşadığı endişeyi ANF’ye anlatan Sanatçı Ferhat Tunç, darbe mekaniğin durdurulmasının tek yolu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünden geçtiğini ifade etti.
DARBE SORUNLARIN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜNDEN DOĞDU
Darbe girişimi ile Toplumun büyük bir bölümü kaosun eşiğinden döndüğüne dair ortak bir fikir. Siz de yaşanan bu darbe girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki her türlü darbeye karşı çıkmak demokrat olmanın temel bir görevidir. O yüzden de darbe girişimine karşı herkes safını net koymalıdır. Darbe girişimin kendisine gelince aslında çok büyük bir sürpriz olmadığını belirtmek isterim çünkü darbeler bu ülkenin gerçekliğidir. 12 Eylül faşist darbesinin ardından klasik darbeler süreci bitti dense de ülkemizde darbeler hiç eksik olmadı. Darbeler şekil değiştirse de sürekli kendini var etti. Örneğin 1992 Mart darbesi ile DEPliler tutuklandı, sonrasındaki OHAL ve sıkıyönetimler, ardından gelen 28 Şubat, 27 Nisan muhtıraları, en son olarak da 7 Haziran sivil darbesi aslında bu ülkede tarzı yönetimi değişse de darbe karakteri-darbe zihniyetinin hiç eksilmediğini gösteriyor. Türkiye demokratikleşmedikçe de bu darbe zihniyetinden kurtulmak da mümkün olmayacaktır.
En son yaşanan darbe girişimi aslında Türkiye’de var olan yönetememe hali, yaşanan siyasal kriz halinin nasıl sonuçlanacağını herkes merak ediyordu. Siyasal iktidarın değişen ittifak ilişkileri iç ve dış siyasetteki çıkmazları tek adam hevesleri ciddi bir kriz halini gösteriyordu. Giderek despotikleşen yasa tanımaz zihniyetin kendini bu çıkmazdan nasıl kurtaracağı düşünülecekken yaşanan darbe girişimi bu hesaplaşmanın tarzını bize göstermiş oldu. Darbe girişimi bu anlamı ile yönetenlerin ülke sorunlarını çözememe, Kürt sorunun çözümsüzlüğü ve devletçi zihniyetin bitmeyen egoları ve korkularının yol açtığı bir sonuçtur demek doğru olacaktır.
İKTİDAR SOKAKLAR ARACILIĞIYLA POLİTİKALARINI YÜRÜTMEYE BAŞLADI
Darbe girişiminden sonra alanlara çıkan kontrolsüz kitleler bu kez farklı etnik ve inançlara mensup olan çevrelerde kaygı uyandırdı. Mesela Aleviler, sosyalist ve demokratlara yönelik gövde gösterilerine dönüştüğünü düşünüyor musunuz?
Darbe girişiminin hemen ardından yaşananlar toplumda var olan darbe karşıtı refleksleri iktidarın kendi politikaları doğrultusunda sokaklar üzerinden dizayn etme çabasıdır. Sokaklara din ve milliyetçilik pompalaması ile indirilen insanlar giderek yeni bir siyasal projenin ayağı olarak kullanılmak isteniyor. Siyasal bir proje için sokağa indirilen geniş halk yığınları bu anlamda her türlü provokatif ve manipülatif işlere hazır tutulmaktadır. Saray, darbe girişimini atlatmasının ardından sokaklar üzerinden hem muhaliflerine mesaj vermeye hem de siyasetini güçlendirmeye çalışıyor. Sokaklara indirilen kitle içerisindeki saldırgan güruhlar aleviler, sosyalistler, Kürtler başta olmak üzere her kesime saldırıp sokakta adeta milliyetçi bir terör estirmektedir. Sarayın muhaliflerine dönük bu gövde gösterisinde açığa çıkan gerçek ise kimsenin güven içerisinde olmadığıdır. Malatya’da, Gazi mah. vb birçok yerde Alevilere saldırmaya çalışan bu güruhlar aslında ilerici devrimci tüm muhalefeti sindirmek ve susturmak istiyorlar. Yaşananlardan herkesin gereken dersleri çıkarması gerekiyor. Darbe girişimi sonrasındaki saldırılar göstermiştir ki aleviler sosyalistler yeterli örgütlülüğe ve öz savunmaya sahip değildir. Tüm muhaliflerin derhal örgütlenmeye ve şu anda daha örgütlü bir güç olan Kürt hareketi İle ittifaka ihtiyacı vardır. Acilen demokrasi cephesi örgütlenmez sokaklardan başlayarak yürütülen saldırı dalgasına karşı durulmazsa her şey için yarın daha geç olacaktır.
OHAL ILE DARBECILERLE AYNILAŞILDI
Darbe girişiminin hemen ardından OHAL uygulaması devreye konularak OHAL'i yaşayan toplumun bir bölümü tekrar kaygılanmaya başladı. OHAL süreçlerinde birçok Hak ihlallerinin yaşandığı yerlerde gözlemci olarak takip etmiştiniz…
Darbe girişimi sonrasında yaşananlar bize bir kez daha AKP zihniyetinin ne kadar pragmatist bir yapılanma olduğunu gösteriyor. Darbe girişimi sonrasında var olan durumu “Allah’ın bir lütfu” ve fırsat olarak gören AKP, OHAL üzerinden tek adam despotizmin ve kafasındaki sistemin adımlarını atıyor. Darbe girişimi sonrasında kendini demokrasi ve özgürlüğün temsilcisi gibi gösterenlerin baskıyı artırarak ülkeyi dikta anlayışı ile yönetmesi kabul edilemezdir. Şimdi sormak gerekiyor siz demokrasi ve özgürlük adına darbeyi önlediğinizi iddia ediyorsunuz ama vardığınız nokta darbeciler ile aynı. Darbe girişimi başarılı olsaydı getirecekleri yine OHAL olmayacak mıydı? O zaman bu ne biçim özgürlük ve demokrasi anlayışı. Buda bize gösteriyor ki darbeciler ile şimdiki AKP ve sarayın zihniyeti bir birinden farklı değil. Her ikisinin zihniyetinde de baskıcı bir yönetim anlayışı var.
Ülkenin içerisine sürüklendiği bu kaostan OHAL gibi baskıcı anlayışlarla çıkmak mümkün değildir. Yapılması gereken derhal demokratikleşmeyi hızlandırmak barışı sağlamaktır. Darbelere karşı halkın çıkarları ancak böyle korunabilir. Dolaysıyla AKP’nin darbe girişimi sonrasında fırsatçılıkla açığa çıkan yüzü bize göstermiştir ki ülkenin geleceği ve çıkarı ne apoletli ne de sivil darbecilerdedir.
AKP OHAL ANLAYIŞLI DİKTATÖRYEL KAFADA
OHAL'i tekrardan devreye koyan AKP iktidarı, ‘toplumda temel hak ve özgürlükler kısıtlanmayacak’ diyor. Siz buna inanıyor musunuz?
AKP’nin ortaya çıktığı süreçlere baktığımızda, gerek konjoktürel gelişmeler gerekse yaşanan siyasal krizden dolayı daha özgürlükçü, demokrasi isteyen liberal muhafazakârlıktı. Oysa süreç bize gösterdik ki AKP’nin demokratik özgürlükçü bir kafası yok. Olaya ve olgulara yaklaşımı tamamen çıkarsaldır. Özümseyen bir anlayıştan yoksundur, yaptığı hiç bir şeyin attığı hiç bir adımın altını doldurmamıştır. İhtiyacını gördükten sonra adeta kendi gerçeğine dönmektedir. Bunun içinde AKP’nin OHAL’i kaldıran özgürlükçü yaklaşımları olan bir parti tanımlaması hatalıdır, yanıltıcıdır. AKP hükümet olmaktan iktidar olmaya geçen sürecine bakarsanız bunu anlayabilirsiniz. Düşünün, AKP OHAL’i kaldırdı ama 12 eylül faşizminden beter uygulamaları halkımıza yaşattı. Sözüm ona OHAL’siz süreç içerisindeki uygulamalar 12 Eylül’e rahmet okutmuyor mu? 12 Eylül’de dahi Cizre, Sur, Nusaybin gibi vahşetler yaşandı mı? On binlerce insan bu kadar keyfi alınmadı mı? Roboskiler, Suruç’lar, Ankara’lar 12 Eylülde dahi yaşanmadı. Yani özcesi AKP dün de OHAL anlayışlı diktatöryel bir kafaydı, bugün de aynıdır. Aradaki fark zamana ve ihtiyaca göre şekil değiştirmesidir.
Çözüm süreci bitirildikten sonra Kürt kentlerinde ciddi tahribatlar yaşandı ve bu tahribatın başında bulunan Türk ordusunun komutanlar cezaevinde… Bu durumu nasıl ele alıyorsunuz?
AKP ve sarayın belki de en büyük yalanı ve ülkeye en fazla zararı Kürt sorunundaki riyakârlığıdır. Kürt sorunun çözümü konusunda açığa çıkan fırsatları değerlendirmek ülkenin en azından bir asırlık problemini çözüm geleceğe adını yazdırmak yerine kendi dar hesapları ve iktidarcı kafasıyla yakalanan büyük fırsatlar heba edilmiştir. Şimdi dönüp geriye baktığımızda uluslararası konjonktürünün dayatmasıyla çözüm sürecine giren Kürt sorunu noktasında AKP’nin oyalayıcı ve süreç içerisinde çürütüp tasfiye anlayışı bu ülkeye yapılmış büyük bir kötülüktür. Daha önce onlarca kez denenmiş militarist kafa ile Kürt sorununu çözememiş olanların yeniden kafalarını ve yönlerini askerlere çevirmeleri tarihten ders alamadıklarının göstergesidir. AKP dün Kürt sorununda problem gösterdiği askeri vesayete savaş açmış, Ergenekon üzerinden tasfiye etmek istemiş ama dönüp dolaşıp vardığı yer yine askerden medet ummak olmuştur. 7 Haziran darbesinden sonra Kürt coğrafyasında yaşanan büyük kıyımın sorumlusu olan “kahramanlar” şimdi darbe suçlaması ile zindanlardalar. Bugün darbeci terörist diyen AKP zihniyetinin dün bunlara kahraman demesine şaşırmamak gerek zira bu AKP’de tarz haline gelmiştir. Yaşanan takiye anlayışı yeni değildir AKP’liler bugün FETOcu terör dediklerine dün “muhterem hoca efendi” diyerek toz kondurmadıklarını unutmamak gerekiyor.
ÖCALAN’A TECRİT HALKA DÜŞMANLIKTIR
‘Çözüm süreci bittiği takdirde darbe kliği devreye gider’ diyen Sayın Öcalan’dı… Şimdi kendisinden haber alınamıyor.
AKP ve Sarayın bu coğrafyada yaşayan halklarımıza ve geleceğine dönük en büyük zararı Sayın Öcalan konusunda yaptığını söylemek gerekiyor. Sayın Öcalan’ın görüşme notlarından takip ettiğimiz kadar ile devlet içerisindeki paralel yapı ve darbe mekaniğini harekete geçtiğini yılarca önce söylemişti. Bugün ülkede yaşanan kaosu adım adım anlatan ve önlemek için uyarılar yapan Sayın Öcalan’ı dinlemek yerine tecrit altına alarak sesini kısmaya çalışanlar halklarımıza en büyük düşmanlığı yapmaktadırlar. Sayın Öcalan gibi bir deneyim ve yol gösterici önderliğin yaşanan kaostan çıkmak için oynayacağı pozitif rol bilinmesine rağmen onu tecride almak sadece düşmanlıkla izah edilemez elbette. Uluslararası bir komplo ile tutsak edilen Sayın Öcalan’ın gerek ülke gerekse bölge analizleri ve çözümlerinin gerçekliği, doğruluğu ispatlandıkça egemenler daha fazla korku içerisinde Sayın Öcalan’ın etkisini kırmaya çalışıyorlar. Bizler biliyoruz ki Sayın Öcalan deneyim birikim analiz gücü ile sadece Kürt halk önderliğini değil bölge halklarının da özgür eşit yaşamı için bir şanstır. Sayın Öcalan’ın siyaset yapma hakkını kısıtlayanlar bilmelidir ki coğrafyamızdaki halklara kötülük yapmaktadırlar. Bizler derhal Sayın Öcalan’ın tecrit durumuna son verilmesi ve özgürlüğünün sağlanmasına inanıyoruz. Herkes iyi bilmeli ve anlamalıdır ki Sayın Öcalan’a yaklaşım Türkiye’nin geleceğinin belirlemesinde etkili olacaktır. Dolaysıyla yönetenler Öcalan’ın derhal özgürlüğünü ve siyaset yapma hakkını tanıyarak ve sağlayarak halklarımıza karşı işledikleri günahlardan kurtulmalı ve geleceğimize bir şans tanımalıdırlar.