Öcalan özgür olacak mı?-Cahit MERVAn
Öcalan özgür olacak mı?-Cahit MERVAn
Öcalan özgür olacak mı?-Cahit MERVAn
Kamuoyunu yakinen ilgilendiren ‘Öcalan özgür olacak mı?’ sorusu son günlerde sıkça gündeme geliyor. PKK yöneticileri çözüm süreç eksiksiz ve aksamdan yürürse Öcalan’ın kısa bir gelecekte, yani 2015’te özgür olacağını söylüyorlar. Türk tarafı ise bu iddianın gerçek dışı olduğunu ileri sürüyor.
Her iki tarafının bu konudaki görüşlerini bir anlık bir tarafa koyalım. Ve şöyle bir soru ile konuyu daha başka bir açıdan ela alalım.
Türk devleti ve hükümeti daha ne kadar Öcalan’ı İmralı’da esaret altına tutabilir?
Eğer bu sorunun yanıtını değişen dünya ve bölge koşullarını göz önüne alarak ve asla hamasete kapılmadan yanıtlarsak, Türk tarafı açısından giderek bir sendroma dönüşen Öcalan’ın özgürlüğü ‘sorununa’ daha anlaşılır ve tatmin edici bir yanıt bulmuş oluruz.
TÜRK HÜKÜMETİ DEĞİŞEN KOŞULLARI GÖRMÜYOR
PKK lideri Abdullah Öcalan 15 Şubat 1999’da ABD’nin başını çektiği, İngiltere başta olmak üzere NATO güçlerinin ve İsrail’in katkısıyla uluslararası bir komplo sonucu Kenya’nın başkenti Nairobi’de kaçırıldı ve Türk devletine teslim edildi. Aradan neredeyse 15 yıl geçti.
Bu 15 yıl içinde ve özelliklede son birkaç yılda Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada hatırı sayılır önemli alt-üst oluşlar yaşandı. Türk hükümetinin demogojiyi bir tarafa bırakarak anlaması ve sindirmesi gereken stratejik önemde köklü değişikler oldu.
Her şeyden önce Öcalan’ın esir düşmesiyle Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin tasfiye etme planları gerçekleşmedi. Aksine hareket aldığı ağır darbenin yaralarını zamanında sarmayı başardı. Nicel ve nitel olarak görülmemiş düzeyde bir gelişme gösterdi. Öyle ki bölgesel ve küresel güçler daha düne kadar ‘terörist’ olarak gördükleri PKK öncülüklü hareketi, bugün meşru görmeye başladılar. Onunla bazı alanlarda iş ve güç birliği arayışına girdiler. Kobanê direnişi ve onun ortaya çıkardığı muazzam sonuç bunun en somut göstergesi oldu.
2003 yılının ilk yarısında Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin çökmesi yeni bir durumun ortaya çıkmasına yol açtı. Kürdistan’ın bir parçasında sömürgeci egemenlik çöktü. Federal Kürdistan doğdu.
2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta başlayan ‘Arap Baharı’, peşi sıra gelen Libya ve Suriye’deki iç savaş, Yemen ve Mısır’daki iktidar değişiklikleri ve nihayetinde 19 Temmuz 2012’de Rojava Devrimi yaşandı. İlk kez Öcalan’ın politik ve ideolojik ağırlığının olduğu ve Türkiye ile hayli uzun bir sınırı bulunan Kürdistan’ın bir parçası daha özgürleşti. Türkiye’nin sıkı sıkıya sarıldığı Lozan antlaşması fiili olarak geçersiz hale geldi.
Suriye ve Irak’taki iç savaş katiller ordusu DAİIŞ gibi yeni ‘güçleri’ de ortaya çıkardı. Bölgesel ve uluslararası çapta ‘tehdit’ algılaması değişti. Türkiye’nin Kürtlerin ret ve inkârı üzerine şekillendirdiği, daha çokta 20. yüzyıla ait bölgesel ve dış politikası çökmekle yüz yüze kaldı. Türk hükümeti DAİŞ, El –Nusra cephesi gibi karanlık örgütlerle girdiği ilişki sonucu kendini ‘değerli yalnızlığının’ derin sularına bıraktı.
GERÇEK ŞU Kİ ÖCALAN ARTIK ESİR TUTULMAZ
Türk devleti, Öcalan’ın esir tuttuğu günden bugüne kadar Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için akla gelebilecek her türlü yol ve yöntemi dendi. Sonuç alamadı. Ne Öcalan’ın, ne PKK’nin ne de bir bütün olarak Kürtlerin önünü kesemedi. Bu iç içe geçmiş her üç dinamiğin yükselişini önleyemedi. Zaten bu nedenle ister sorunu çözmek için olsun, isterse zaman kazanmak ve oyalamak için olsun, Öcalan ve PKK ile tekrardan masaya oturmak zorunda kaldı.
Şimdi bölgesel ve küresel çapta değişen durumu, Öcalan, PKK ve Kürtlerin konumunu hamaset ve körlükten arınmış bir analiz, bizi Öcalan’ın artık İmralı adasında esir tutulmayacağı gerçeğine götürür.
Bu nedenle çözüm süreci tekrardan hareketlenirken PKK yöneticilerinin ‘Öcalan özgür kalacak’ demeleri kadar doğal hiçbir şey olmaz. Real-politik parametreler üzerinden sahaya bakan herkes Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerçeğini görür.
Ancak görünen o ki, Türk tarafı değişen koşulları kabul etmemekte ısrarcı görünüyor. Bu nedenle işi bir demogoji ve halkla ilişkiler çalışmasına indirerek, aslında kendi konumu tarif ederek, ‘Öcalan özgür olacak’ diyen Kürt tarafını geçmişe takılıp kalmak ve hayale savrulmakla suçluyor.
Herkes hatırlar. 2003 yılının Nisan ayında ABD öncülüğünde koalisyon güçleri Irak’ın başkenti Bağdat’ın neredeyse yarısından fazlasını ele geçirmişlerdi. Saddam’ın propaganda bakanı Muhammed Essahaf' ‘anakronik’ bir ruh hali içinde ‘zaferinin kesin olduğunu’ söylüyordu.
‘Öcalan özgür olacak’ diyen Kürt tarafına cevap yetiştirmek için çırpınan başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın bugün ki halleri, işte Bağdat düşerken Saddam’ın propaganda bakanının yaptığı çıkışlara benziyor. Akdoğan değişen Kürdistan, Ortadoğu ve dünya koşullarını bir türlü kabul etmediği için geçmişte yaşıyor. O hala 1999 koşullarının var olduğunu düşünüyor. Halbuki Bağdat düşeli çok oldu.
AKDOĞAN HER SABAH DÜNE UYANIYOR
En son Akdoğan, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın çözüm süreci ve Öcalan’ın özgürlüğüne ilişkin yaptıkları açıklamalara cevap mahiyetinde kendi ‘kişisel’ Twitter hesabı aracılığıyla tamda Bağdat düşerken ‘yıkılmadık ayaktayız‘ diyen Muhammed Essahaf' gibi bir açıklamada bulundu.
Akdoğan şunları söylüyor:
"Kandil’den yapılan gerçekdışı, zamansız, yersiz, tahrik edici açıklamalar sürece yarar sağlamaz. Anakronik bir hal... Ya geçmişte takılıp kalıyorlar, ya afaki bir geleceğe veya hayale savruluyorlar. Her sabah düne uyananlar bugünü yakalayamazlar, zamanı yaşayamazlar..."
Aslında bu açıklama ile Türk tarafı tam da kendini tarif etmiş oluyor.
Örneğin, çözüm sürecinin sonunda Öcalan’ın özgür kalmayacağını söylemek gerçek dışıdır. Büyük bir yalandır. Yersizdir. Kürtleri tahrik edicidir. Ve bu tür sorumsuz açıklamalar sürece zarar verir.
AKP ÖCALAN KONUSUNDA VARILAN MUTABAKATI UNUTUYOR
Kaldı ki, 2013 yılının ilk ayında ilanı yapılan çözüm süreci Öcalan’ın özgürlüğünü öngörüyordu. Varılan mutabakatta bu vardı. Bu stratejik öneme sahip noktada bir değişiklikte olmadı. Hatta Türk toplumunun Öcalan’ın özgürlüğü konusunda ‘uygun hale’ getirilmesi görevi Türk hükümetinindi. Hükümetin çözüm sürecindeki ev ödevlerinden bir tanesi de Türk toplumunu Öcalan’ın özgürlüğüne hazırlamaktı. Sanki hiç bunlar olmamış ve konuşulmamış gibi davranmak gerçektende ’anakronik’ bir haldir. Geçmişte yaşamaktır.
Yani ‘Öcalan Özgür olmayacak, özerklik olmayacak şu olmayacak bu olmayacak demek’ ya geçmişe takılıp kalmaktır. Ya da Akdoğan ve Türk hükümeti gibi değişen koşulları görmemek, gördüğü halde gereğini yapmadığı için ‘afaki bir geleceğe’ ve ’20. yüzyıl politikalarına savrulmaktır.
Dahası ‘her sabah düne uyanarak’ dünyanın değişmediğini sanmak, her şeyin 1999 yılının 15 Şubat’ında dondurulduğunu düşünmek, hatta dünyayı sarsan Kobanê’yi görmemek… Evet bu türden anakronikler ‘bugünü yakalayamazlar, zamanı yaşayamazlar...’
O nedenle Essahaf' gibi komik duruma düşmemek için Akdoğan’ın daha tutarlı argümanlar ortaya koyması gerekiyor. Çünkü Öcalan’ın özgürlüğü sadece çözüm sürecinin gidişatı ile alakalı değildir. İster çözüm süreci başarıyla sonuçlansın, ister tümden çöksün, artık değişen bölge ve dünya koşullarında Öcalan’ı esaret altında ve bir ada tutmak artık mümkün değildir. Gerçekçi de değildir.
Yani Türk hükümeti ve Akdoğangiller geçmişe takılmadan, Kürtleri tasfiye ederiz gibi ‘afaki bir geleceğe ve hayale kapılmadan’, bölgesel ve küresel çapta yaşanan köklü değişiklikleri de göz öne alarak gerçek dışı tespitlerden uzak durur, gerçekçi ve adil bir barış için çaba gösterirlerse bu süreç bir iç savaş dönüşmeden barış içinde sonuçlanacak. Yoksa savaş kapıyı çalacak.
Her iki durumda da yakın gelecekte Öcalan’ın özgürlüğü kaçınılmaz hala gelecek. Bunun barış ve demokratik bir çözüm süreci ile mi yoksa bir iç savaş yoluyla olacağına artık ‘her gün düne uyanan’ Türk tarafı karar verecek.
Bir hatırlatma daha. Türk devlet ve hükümetinin Kürtlere, Öcalan ve PKK’ye şart koşma, dayatma ve şantaj yapma politikası 20. yüzyıla aitti. Soğuk savaş yıllarında sökmedi, bugün ise hiç sökmez. Bunun için şu son dört ay içinde Şengal-Kobanê hattındaki muazzam direnişe baksalar yeter. Türk hükümetinin yapacağı en akıllı şey Öcalan ve Kürt tarafının sorunun çözümü için ortaya koydukları çok makul ve mütevazi müzakere taslağını bir an önce hayata geçirmektir.
Yoksa ne mi olur?
Bir kez daha söylemeye gerek var mı acaba? Dünya değişti, Kürdistan değişti. Ortadoğu değişti. Artık Türk tarafı her sabah düne uyanmaktan vazgeçse iyi olur. Tabi birazda mütevazi olmaları gerekiyor.