Ömürleri beklemekle geçti...

Ömürleri beklemekle geçti...

Ayşe, Kiraz, Fatma, Canpolat. Hepsinin hikayesi hiç gitmedikleri Avrupa'da kesişiyor. Kimi 22, kimi 35, kimi de 40 yıldır eşlerinin gittiði Avrupa'nın yolunu gözlüyor. Hayatları gurbetten dönüşü beklerken karardı.

Savaşta yıkılan Avrupa, 1960'lı yıllarda hızlı büyüyünce, büyük bir işçi sorunu yaşadı. Sorun dışarıdan getirilen "misafir işçilerle" çözülecekti. Fakat o misafirler, ne misafir olarak yaşabildiler ne de dönebildiler. Arkalarında ise bambaşka bir dram bırakmışlardı. Avrupa'ya gelen erkeklerin geride kalan eşleri ve çocuklarının yaşadıðı travma hala silinmiş deðil.

Kadınlar yıllarca eşlerini bekledi. Eşlerinden gelecek küçük bir haberi, bir mektubu gözlediler. Belki bir daha gelmeyeceklerdi, belki orada, "gavur memleketinde" bir sarışına gönül kaptırmış, çoluk-çocuða karışmıştı bile. Sorular, endişeler, korkularla bitmek bilmeyen gurbet yılları.

Gurbete giden kadar, kalanın da işi zordu. Genç yaşta ve evliliklerinin erken döneminde eşlerinden ayrı kalan kadınlar, köylerde çocuklarıyla yalnızlıða mahkum oldu. Geride kalan kadınlar için görünürde özgürleşme olsa da, ancak onlar toplumsal kuşatmanın aðır etkisini yaşadılar. Çoðu zaman toplumdan dışlandılar.

Ýsimleri artık “gurbetçinin karısı”, "yalnız kadın", "bizim gelin"di. Onlar en çok da geride kalan erkeklerden baskı gördüler. Eşlerin kardeşleri ve babaları baskısı aðır şekilde hissedildi. "Ýffetsizlik" ve "ailenin namusuna laf söyletmeyiz" gibi korkularıyla hayatları kuşatmaya alındı. Zaten “emanet” edilmemişler miydi?

Bazen gurbetin getirdiði boşanmalar, baba evine gitmeler cinayetlerle sonuçlanıyordu. Zaten çoðunun resmi nikahı bile yoktu. Bu yüzden Avrupa’ya giden erkekler kolayca başka evlilikler yaptı. Yılda birkaç kez bir miktar para göndermek dışında yaptıkları bir şey yoktu. Sonuçta ise Avrupa'ya göçün, "Almancı" olmanın bedeli izleri silinmeyecek derin yaralar açmıştı.

ÝÇANADOLU'DAN AVRUPA'YA UZANAN KÜRT DRAMI

Göçün trajedi yarattıðı yerleşim birimlerinden biri de Konya’nın Cihanbeyli, Kulu ilçelerindeki Kürt köyleri. Cihanbeyli ve Kulu’dan 70 yıllardan itibaren Ýsveç, Danimarka ve Norveç’e yoðun bir göç oldu. Bu göç hala sürüyor. Hemen hepsi akraba evlilikleri sonucu bu ülkelere yerleşti. Genç kızlar ve erkekler daha genç yaşlarda; 13-14-15'inde Avrupa sevdası uðruna sözlendiler, 18’inde evlendirildiler.

Hemen hemen her köyde yaklaşık 30-40 genç kadın eşlerinin kendilerini Avrupa’ya götüreceði günü bekliyor. Ayşe, bu kadınlardan biri. 80’li yılların ortalarında eşi Mehmet Ýsveç’e gitti. 5 kız çocuðuyla yalnız başına kalan Ayşe de uzun yıllar bekledi. Ama eşi ne Ayşe’yi ne de çocuklarını yanına aldı. Tüm ilişkisini kesti, Avrupa’da başka bir hayat kurdu.

'BEKLEMEK DUYGULARIMI KÖRELTTÝ'

"Çok zor yıllardı. Beş çocukla yaşamak, onlara bakmak, yalnız olmak. Uzun zaman bekledim eşim bizi de yanına alır, ama almadı’’ diyen Ayşe’nin ekonomik olarak da zor zamanlar geçirdiðini söylüyor. Toplumsal baskıdan ötürü, köyü terk edip şehre yerleşen Ayşe, "Beklemek duyguları köreltiyor. Artık umudumu kesmiştim, çocukların geleceði, okulları daha önemliydi. Şehre yerleşince köy ortamının baskılarından dedikodularından kurtuldum. Köyde bana hep acıma gözüyle bakıyorlardı’’ diyor.

Ayşe şimdi torun sahibi. 3 kızı evlendi. Bir kızı öðretmen, bir kızı da üniversiteye gidiyor. Ayşe’nin en büyük kızı Menekşe şimdi 30 yaşında. 2 çocuðu var. ‘’Babam gittiðinde ben daha çocuktum, ilkokula gidiyordum. Bizi yanına götüreceði günü bekliyorduk. Ama o gün bir türlü gelmedi. Aslında biz yetim büyüdük. Baba sevgisi görmedik. Benim için bir yabancı o! Yoksulduk. Bir an önce büyümek istiyordum. Annem ile geceleri gizli gizli aðlardık" diyor Menekşe.

'1 YIL SONRA GELECEKSÝNÝZ' DEDÝ, 40 YIL GEÇTÝ!

Kiraz şimdi 70 yaşında. Eşi bayram 1973 yılında Almanya’ya gitmiş. Giderken, ‘bir yıl sonra sizi de yanıma alacaðım’ demiş. O bir yıl oldu 40 yıl. "Köyün en güzel kızıydım, çok isteyenim vardı. Ama Bayram’ın ailesiyle uzaktan akrabalıðımız vardı. Babamların zoruyla evlendirildim" diyen Kiraz'ın öyküsü ise bambaşka. Kiraz, o günleri şöyle anlatıyor:

"3 çocuðum var. Bayram Almanya’ya gittikten 6 sene sonra izne geldi. 'Ýşlemlerinizi yapıyorum, 3 ay sonra yanıma geleceksiniz' dedi. Ýnandım, inanmak zorundaydım. 3 ay oldu 3 yıl. Bayram’dan ses çıkamaz oldu. 6 ayda bir 700 mark gönderirdi. Sonra duyduk ki Almanya’da evlenmiş. Çocukları olmuş. Sonra zaten umudumu kestim. Bayram ile ne benim ne de çocukların bir ilişkisi yok. Geçen seneler emekli oldu, eşiyle birlikte geldi buraya köye yerleşti.’’

'EVLENÝRSEN SENÝ ÖLDÜRÜRÜZ'

Fatma’nın dramı daha aðır. Eşi Hasan 1990’da Fransa’ya gitmiş. Fatma o zaman 22 yaşında genç bir kadın. 2 aylık çocuðu ile yalnız başına kalmış. O da Fransa’ya gideceði günü beklemiş. Eşi o günden sonra ne kendisini aramış ne de para göndermiş.

Kızı Berivan şimdi 22 yaşında üniversiteye gidiyor. Fatma evlenememiş, eşini beklemiş. Baba evine gidip yerleşmiş. Ýsteyeni çok olmuş, ama evlenmemiş. Hasan’ın kardeşleri ve babası Fatma’ya "evlenirsen, öldürürüz seni" demişler. Fatma, şimdi kızıyla birlikte Ankara’da yaşıyor. Kızı hem okuyor, hem çalışıp ailesini geçindiriyor.

KARAKULAK'TA 20 KADIN BEKLÝYOR...

Urfa'nın Karakulak Köyü. 300 haneli bir köy. Burada da 20 kadın çocukları ile birlikte eşlerinin bir gün kesin döneceði umuduyla yaşıyor. Bazıları onlara "sizin için gidiyorum" demiş, onlar unutulmuş. Bekleyiş ise yıllardır sürüyor.

O kadınlardan biri Fatma Canpolat. 36 yaşında 3 çocuk annesi. Eşi 1988 yılında Fransa'ya gitmiş. Canpolat, eşinin Avrupa'ya gidişini şöyle anlatıyor: "Sizin için gidiyorum, daha güzel günlerimiz olacak' dedi. Ama gidiş o gidiş. Hala götürecek."

Canpolat, eşi Avrupa'ya gittikten sonra zor günler geçirmiş. Çocuklarını çok zor şartlarda okutabilmiş. Aradan 4 yıl geçtikten sonra eşi Mustafa Sönmez, Avrupa'dan köye gelmiş. Ancak bu kez Mustafa'nın evlendiðini öðrenmiş.

Canpolat, eşi döndükten sonra yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: "Aslında gelmesini istemiyordum. Sırf çocuklarım için katlandım. Geldiðinde niye böyle oldu diye sordum. 'Ne yapalım, hayat sürükledi' dedi. Peki evlilik dedim. Ýş ve oturma izni için zorunluydu yanıtını verdi. Öyle çocuklar var ki babasını görmemiş. En büyük çocuðum 4 yaşına geldiðinde görebildi babasını. 17'isinde ancak görebilenler var."

'16 YAŞIMDA GÖRDÜÐÜM BABAMI TANIYAMADIM'

Emine Canpolat da, eşi Avrupa'da olan kadınlardan. Canpolat, eşinin Avrupa'ya gidişini anlatıyor: "Eşim Reşit Keskin 1994'de Ýsviçre'ye gitti. Gidiş o gidiş." Canpolat, babaları Avrupa'da olan çocukların yaşadıklarını ise "Çocuklar ilkokuldan sonra ev ve okula karşı soðumaya başlıyorlar. Babalarından etkileniyorlar. Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Avrupa'yı kafalarından atamıyorlar" sözleriyle anlatıyor.

Eşleri Avrupa'da olan kadınlar, toplumsal yaşamda da çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar. Toplumda eðemen olan düşünce kendilerinin aynı durumu yaşayan kadınlarla kıyaslanmaları. Canpolat, "Toplumdaki eðemen düşünce daha kötü durumda olanlar da var. Haline şükret. Bak Hatice de, Sultan da senin gibi şeklinde. Toplum bizi anlamıyor. Boş oturuyorlar, rahatlar bakış açısı var" diyor.

Babasını ancak 16 yaşında gören Leyla Ersoy, "Babam Fuat Keskin 1988'de Almanya'ya gitmiş. Toprak damlı evde 3 kardeşle birlikte zor günler geçirdik. Babam geldiðinde 16 yaşındaydım. Havaalanında birbirimizi tanımadık. Eve geldiðimizde de onu bir yabancı olarak gördüm. Ne sevgi verebildi, ne sevgi alabildim'' diye konuşuyor.

ANF NEWS AGENCY