Ortaya karışık bir provokasyon, lütfen-Cahit Mervan

Uzun bir zamandır sesleri çıkmıyordu. Tekrardan başladılar. Çünkü AKP rejiminin yaktığı işareti gördüler. Talimatı aldılar. Her zaman olduğu gibi talimatında ötesine geçerek ve 'vazifeden görev çıkararak' saldırıya geçtiler.

Uzun bir zamandır sesleri çıkmıyordu. Tekrardan başladılar. Çünkü AKP rejiminin yaktığı işareti gördüler. Talimatı aldılar. Her zaman olduğu gibi talimatında ötesine geçerek ve 'vazifeden görev çıkararak' saldırıya geçtiler.  'PKK'yi kim kışkırtıyor?', 'HDP nereye' gibi başlıklarla 'analiz' yapmaya başladırlar.  

Sömürgeci kafa ancak bu kadar çalışıyor: PKK'yi mutlaka birilerinin kışkırtması gerekiyor!

Kullandıkları dil saygısızca. Yazım sanatı ve gazetecilikle alakalı değil. Devletin ve çoğu kez de devlet dalkavukluğu için ürettikleri senaryoları şimdi tekrardan manşetlerine ve köşelerine taşımaya başladılar.

Halbuki Kürdistan ve son dönemlerde Türkiye kamuoyu da dolgun maaşlı, ama paçalarından cehalet akan bu tip 'analizcilerin' kaç çektiğini biliyor. Emir ve talimat ilişkisi içinde manşet atmak, halkı rejimin kirli senaryolarına hazırlamak, bunun için her türlü yalan ve iftiraya başvurmak bu medyanın en temel özelliğidir.

Bunu sadece biz söylemiyoruz.     

Türkiye'nin tanınmış gazetecilerinden Mehmet Ali Birand vicdanına ağırlık yapmış olacak ki, son yıllarda peş peşe 'itiraflarda' bulundu. Birand'ın yaptığı açıklamalardan en ilginci ise Kürtler ve PKK'ye ilişkindi. Birand 13 Ekim 2010 tarihinde Posta ve Hürriyet gazetelerinde yayımlanan 'Rüya görmeyelim, PKK böyle tasfiye edilmez' başlıklı yazısında devletin ve Türk medyasının 'hayal ürünü senaryolarını' deşifre etti. Bir anlamda başından itibaren 'zaten biz kralın çıplak olduğunu biliyorduk' dedi.

Birand aynen şöyle yazıyordu:

'Bakanların ziyaretlerinden, başbakanın konuşmalarından, bürokratların özel sohbetlerinden yola çıkarak, bir bölümü doğru, diğer bölümü hayal ürünümüz olan bir senaryo yazıyoruz ve bunun gerçek verilere dayanmayan bir senaryo olduğunu bilmememize rağmen,  kendimiz de inanır oluyoruz. Bir süre sonra daha da ötesine geçiyoruz ve kendi senaryolarımıza dayanarak yorumlar yapmaya başlıyoruz.'

Birand 17 Ocak 2013'te vefat etti. Ömrü AKP medyasının bugünlerde attığı o 'çılgın' manşetleri görmeye yetmedi.  Çünkü hiçbir dönemde Türk medyası bu kadar düşmemiş, yalan ve iftiraya bu kadara açıktan başvurmamış ve bu kadar rezil-rüsva olmamıştı. 

Öyle ki AKP'nin gazeteleri provokasyon ve kan görmek için sabırsızlanıyorlar. Günlerdir ha bire dehşet senaryolarını manşetlerden indirmiyorlar. Olacakları önceden 'biliyorlar.'  Adeta senaristi, rejisörü ve oyuncuları belli bir dehşet filminin fragmanlarını parça parça, birazda kendi hayal ürünleri ile zenginleştirerek kamuoyunu bir seçime değil, savaş günlerine hazırlıyorlar.

AKP medyasının manşetlerine bakan herkes şunu çok rahat görüyor:  İktidar uğruna Erdoğan Ve AKP Türkiye'nin bir seçime değil, kaos ve kanlı bir sürece doğru itiliyor. Türkiye karanlık bir tünele doğru hızla ilerliyor. Her an bir yelerde rejimin karanlık dehlizlerinde yazılan ve uygulamaya konulan bu dehşet senaryosu gereği bombalar patlayabilir. Suikastlar olabilir. 

15 askerini Ağrı'da göz göre göre ölüme gönderen ve elini ovuşturarak 'şehit cenazesi' bekleyen bu ekipten her şey beklenir.  İstanbul Adliyesindeki  o 'tuhaf  baskın' ve Türk ordusunun Ağrı'daki katliam girişimi bu işin bir anlamda artçı depremleriydi. Dehşet verici ve toplumda, korku, endişe ve umutsuzluk yaratacak provokasyonlar sıradadır.

Bunun böyle olmadığını hiç kimse söyleyemez. Son bir ayda AKP'nin yayın organlarında kısa bir gezinti bile bize bu dehşet senaryosu hakkında yeterince malzeme sunmaktadır.

AKP ve Erdoğan'ın 7 Haziran seçimlerini kazanmak için kan dökeceğini bu medya günlerdir yazıp-çiziyor. Kamuoyunu hazırlıyor.

AKP'nin gazetelerinden Sabah, 13 Mart'ta 'Esad'ın sınırda kaos planları' manşetiyle çıktı.  Bu 'özel haber'de biraz gazetecilikten anlayan herkesin yüzüne dahi bakmayacağı şu cümleler yer alıyordu:

'Suriye'nin eli kanlı diktatörü, cezaevinde binlerce azılı mahkumu eğitti. Amaç: 7 Haziran öncesi Türkiye'de karışıklık çıkarmak.' 

Bu uyduruk haberi patronun gözüne girmek isteyen 'acar' bir muhabirin marifeti sayarken, arkası geldi. Aynı gazete 16 Mart günü bu kez 'sandığa karşı şer koalisyonu' manşetiyle çıktı. Bu manşeti gören ve bu işlerden biraz çakan herkes artık kan akacak ve bombalar patlayacak demişti. Çünkü bu manşetin altında aynen şöyle yazılıyordu:

'Huzur ve istikrarı bozmak isteyen odaklar pusuda.  Hedef seçim. DHKP-C, PKK, IŞİD ve Esad 7 Haziran için saldırılar yapabilir.'

Bu kaos ve dehşet senaryosu sadece Sabah gazetesiyle sınırlı kalmadı. Yeni Şafak adlı AKP'nin yayın organı bir de buna 'Ermeni tehditlini' ekledi. Gazete 4 Nisan'da varlığı ve yokluğu dahi tartışma konusu olan ASALA'yı manşete çekti. 'Asala yeniden sahnede' manşeti adı altında  'Ortaya karışık bir provokasyon, lütfen' dercesine şöyle yazıyordu:

'PKK üzerinden kaos planının çözüm süreciyle birlikte akamete uğratılması, 'üst aklı' yeni arayışlara yöneltti. 7 Haziran öncesi DHKP-C terörüyle operasyona girişen odaklar, 1915'in 100'üncü yılında Ermeni ASALA'yı da sahneye sürmeye hazırlanıyor. ASALA, gönderdiği 'Ermeni Gizli Ordusu' amblemli mektuplarla temsilciliklere tehditler savuruyor​.'

AKP medyası son bir ayda tıpkı soğuk savaş döneminin Türk medyası gibi 'iç ve dış düşmanlar' algısı yaratmaya çalışıyor.  Kitleleri hayali şer güçleri ile savaşa davet ediyor. Tayyip Erdoğan'ın böylelikle toplumu koruyacak ve kollayacak tek kurtarıcı olarak sunmaya çalışıyor.

Amaç çok açık: zorla ve hile yoluyla sandıktan AKP'yi iktidar partisi olarak çıkarmak,  Tayyip Erdoğan'a sınırsız güç yolunu açmaktır. AKP ve Erdoğan normal koşullarda 7 Haziran seçimlerini kaybedeceklerini biliyorlar. Bu nedenle normal olmayan olağan üstü koşullarda seçime gitmek istiyorlar. Yani savaşın olduğu, kanın aktığı asker ve polis cenazelerinin geldiği milliyetçi ve şoven duyguların tavan yaptığı bir ortam istiyorlar. Bunun için her yolu mubah sayıyorlar. Sayacaklarda. Tıpkı 1955'te olduğu gibi.

Yani şu an iktidarda olanlar 1955 yılında Selanik'te Atatürk'ün evine bomba koyup, daha sonra İstanbul ve İzmir başta olmak üzere Rumlara karşı soykırım ve sürgün planını uygulayan ekibin aynı taktiklerini uyguluyor.    

Ağrı halkının fedakar tutumu bu kanlı ve dehşet senaryosuna şimdilik takoz koydu. Boşa çıkardı. Erdoğan ve adamlarını rezil-rüsva etti. Ve olası diğer provokasyon girişimlerinin ertelenmesine yola açtı. Ancak tümüyle devre dışı bırakmadı. Öte yandan Erdoğan ve adamlarının savaş davetiyesine PKK çoktan kırmızı kart gösterdi. Kürt tarafı savaşı değil, barışı seçti. Bu ise Erdoğan ve adamlarının işini zorlaştırıyor.

Bu nedenle Erdoğan ve adamlarının, medyasının son günlerdeki tutumu kısmı bir geri çekilmeyi ifade etse de, provokasyon, kan ve savaş politikasından tümüyle vazgeçmediklerini gösteriyor.

Yani her an bir yerlerde bombalar patlayabilir, her an bir suikast gerçekleşebilir, her an Suriye ile savaşa gidecek kadar bir provokasyon girişimi olabilir... Her an Türkiye tümden karanlığa gömülebilinir...