Paralel yapı veya yeşil gladiyo gerçeği
Paralel yapı veya yeşil gladiyo gerçeği
Paralel yapı veya yeşil gladiyo gerçeği
9 Ocak’ta Paris’te, PKK kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Avrupa Kürt gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez, Paris’te bulunan Kürdistan Enformasyon Merkezi’nde silahlı saldırıyla katledildi.
Peki, o günden bu güne neler yaşandı? Kimler ne söyledi? Fransa’daki soruşturma ne aşamada? Türk yargısı açılan soruşturmaya neden gizlilik kararı verdi? Katliam neden bir türlü aydınlatılamıyor? Paris katliamını kim gerçekleştirdi? Neden Paris? Neden Sakine Cansız? Bu suikastta amaç neydi? Katliamın perde arkasında hangi güçler var? Suikast, Türkiye- Almanya-Fransa üçgeninde nasıl planlandı? Almanya’nın bu suikasttaki rolü neydi? Almanya’da ve Fransa’da MİT’in “Anti-PKK” timleri nasıl faaliyet yürütüyor? Avrupa’nın anti terör timleri bu cinayette nasıl rol oynadılar?
Bütün bu konuları irdeleyeceğimiz dosyamıza Kürdistan’da gerçekleştirilen siyasi cinayetlerle başlayalım.
Kürdistan’da hangi önderler suikaste uğradı? Bu suikastlar neden aydınlatılmıyor? PKK’ye yönelik yapılan gladyo suikastları hangileridir? Derin yapıların devlet içinde yaptığı suikastlar neyi amaçlıyordu? Demirel’in ‘devlet bazen rutinin dışına çıkar’ sözü ne anlama geliyor? AKP kendi gladyosunu nasıl örgütledi? Neden Sakine Cansız hedeflendi? DAİŞ, HÜDA-PAR, MHP, BBP, CEMAAT Kürtlere karşı nasıl savaşıyor?
Soykırım, komplo, suikast teşebbüsleri, darağaçları… Kürdistan yakın tarihinde sık sık geçen ve Kürtlerin belleğinde yer edinen kavramlar oldular.
Tarih boyunca önder pozisyonunda olanlar komplolara, suikastlar maruz kaldılar. Yakın tarih bu komplo ve suikast örnekleriyle doludur. 20 yy’ da Ortadoğu’nun yeni dizaynında yer verilmeyen Kürtler, bu komplolara en fazla maruz kalan toplum oldular.
Tanınmamaya, yok sayılmaya Kürtler başkaldırı ve direnişle cevap verdi. Başkaldırışlara egemen devletlerin yanıtı ise bastırma ve katliam oldu. Bu katliamlarda on binlerce kişi yaşamını yitirdi, isyan önderleri darağaçlarında sallandırıldı.
İsyan ve bastırma kısır döngüsüyle geçen yüz yılık hak arama mücadelesi boyunca Kürt liderler hep hedef oldular.
Şex Sait (1925), Seyit Rıza(1938), Qazi Muhammed (1946), Dr. Abdurrahman Qasımlo (1989), Şerefkendi (1992) ve Sakine Cansız. Son yüz yılda Kürdistan’ı egemenliği altında bulunduran devletlerin eliyle katledilen Kürt önderler. Kimisi direniş önderi diye idam sehpasında can verdi. Kimisi ise yurtdışında istihbarat örgütleri tarafından katledildi.
KATİLLER BELLİ AMA ‘FAİLİ MEÇHUL’
Bu suikastlarda, Türk istihbaratının (MİT) ve İran istihbaratı (SAVAK) ismi hep anıldı ancak hiçbir cinayet tam olarak aydınlatılmadı, hesap sorulmadı. Paris katliamı yurtdışında işlenen cinayetler serisinin üçüncüsü oldu.
VİYANA VE BERLİN
1971 ve 1972’de doğu Kürdistan’a otonomi talebiyle İ-KDP’nin başkanlığına seçilen Dr. Abdurrahman Qasımlo, 1982’de güçlerinin zayıflatılmasından sonra Paris’e gitti ve 1989’da SAVAK tarafından Viyana’da katledildi. Aynı şekilde Şerefkendi, Berlin’de 1992’de İran istihbarat güçleri tarafından infaz edildi.
ANTEP’TEN PARİS’E
İsyan- bastırma kısır döngüsüne “dur” diyen PKK de son ve en etkili Kürt direniş hareketi olarak bu tür komplolara hedef oldu. Daha kuruluş sürecinde Haki Karer’in Antep’te katledilmesiyle (1977) başlayan ve tasfiyeyi amaçlayan komplolar zinciri 9 Ocak 2013’te Paris’e kadar uzandı.
9 EKİM’DEN 9 OCAK’A
Öncesinde ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik Şam’da 6 Mayıs 1996 günü bombalı suikast girişimi oldu. Uluslararası gladyocu güçlerin baba Esad’a yaptığı baskı, 9 Ekim 1998’de Kürt Halk Önderi’nin Şam’dan ayrılmasına ve 15 Şubat 1999’da Kenya’nın başkenti Nairobi’de alı konularak Türkiye’ye teslim edildi.
SUİKASTLAR ZİNCİRİ
Bu komplo, gladyo güçlerinin PKK’yi tasfiye etmek için giriştiği komplolardan en kapsamlısıydı. Türk devletinin derin güçleri, NATO gladyosundan aldığı destekle sadece PKK’yi de hedeflemediler. Birçok Kürt siyasetçi, aydın, işadamı, gazeteci bu kirli ve derin ilişkilerin kurbanı oldular.
DEMİREL KARANLIK ODAKLARI SAHİPLENMİŞTİ
Vedat Aydın, Musa Anter, Savaş Buldan, Uğur Mumcu, Hrant Dink ve daha nicesi Türk özel savaş gladyosu tarafından katledildi. Bu karanlık odaklar, devlet içerisine öyle nüfuz etti ki “derin devlet” olarak anılmaya başlandı. Yeri geldiğinde devlet içerisinde de tasfiye hareketlerine girişmekten geri durmadılar. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı, askeri cenahtan Eşref Bitlis’i, Özden’i tasfiye etmekten çekinmediler.
Bu olaylar 90’lı yıllarda açığa çıkmaya başlayınca Demirel-Çiller-Güreş-Ağar çetesinin elebaşı ve dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, “devlet bazen rutinin dışına çıkar” sözleriyle karanlık odakları sahiplendi.
YENİ GLADYO: DAİŞ, HÜDA-PAR, BBP-MHP, ÖTÜKEN
AKP, Ergenekon ve Balyoz adlı yargılamalarla sözüm ona bu derin güçleri tasfiye ederken; bu soruşturmalar nedense Fırat’ın doğusuna hiç uzanmadı. AKP’nin bu süre zarfında kendi kontrgerillasını, yeşil gladyoyu oluşturduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
ERDOĞAN-BÜYÜKANIT-NAİM ŞAHİN-GÜLEN KOALİSYONU
Dolmabahçe’de dönemin Türk Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile anlaşan ve bu anlaşmayı mezara götüreceğini söyleyen Erdoğan, ABD’den de onay alarak yeni kontrgerilla oluşumuna gitti. İşte bu yeni derin devletin ismi, yeşil Ergenekon veya namı diğer paralel yapı oldu. Bu anlaşmadan sonra Büyükanıt’ın “iyi çocukları” işbaşı yaptılar. Paralel yapının fikir babası ise Kürdistan’ı fethetme politikasını Pensilvanya’dan idare etti.
CİNAYETLERİN TALİMATI ERDOĞAN’DAN, FETVASI GÜLEN’DEN
Şimdilerde Kürdistan’da Hüda-Par Türkiye’de ise “Ötüken” ismi saldırılarda sık sık geçmeye başladı. Bu organizasyon Dolmabahçe mutabakatının ürünü. Fethullahçılar, MHP-BBP, Hüda-Par ve DAİŞ dörtlemesinden oluşan suç şebekesi emirleri Erdoğan’dan, fetvayı ise Fethullah Gülen’den alarak harekete geçtiler. Danıştay saldırısı, Rahip Santoro ve Dink cinayetleri, Malatya Zirve yayınevi katliamı, Umut kitabevi baskını, Peyanis ve Roboski katliamları, Samatya’da Ermeni kadınları hedef alan saldırılar “iyi çocukların marifetleri” oldu. Bu suikastlerve katliamlar zincirinin son halkası ise Paris’te gerçekleştirildi.
YEŞİL GLADYO İSTEDİĞİ GİBİ AT KOŞTURDU
Yeşil gladyo örümcek misali ağlarını öyle bir örmüştü ki, hiç kimse bu ağa dokunmayı aklından bile geçirmiyordu. Öyle ki Ogün Samast örneğinde olduğu gibi suç örgütlü olmasına rağmen üzerine gidilemedi. Yukarıda saydığımız olaylar tekil vakalar olarak ele alındı, Türk yargısı suçları örgütlü suçlar kapsamında ele almadı. Halbuki bu olaylar tekil olaylar olarak değil de bir merkezden yönetilen organize olaylar olarak ele alınsaydı, belki de Paris katliamı yaşanmayacaktı.
YEŞİL GLADYO GÜCÜNÜ VE CESARETİNİ SİYASİ İKTİDARDAN ALDI
Ancak siyasi iktidar, bizzat gladyonun başı olunca olaylar da peş peşe yaşanmaya başlandı. Umut kitabevi davası savcısı Sarıkaya, bombalamanın ardında ‘örgüt izi’ arayınca daha ne olduğunu anlayamadan görevden el çektirildi. Tıpkı Demirel gibi bu sefer rutinin dışına çıkanları Erdoğan kolladı. Roboski’nin katillerini ilk tebrik eden Erdoğan oldu. Hatta HDP örneğinde olduğu gibi direkt hedef göstermekten de geri durmadı.
NEDEN SAKİNE CANSIZ?
Türk devletinin PKK yöneticilerini tasfiye etme emeli hep olagelmiştir. Çünkü yönetim kademesi, beyin takımı dağılmış bir yapılanmanın ayakta kalma şansı azalır. Bundan dolayı da PKK yönetimi sürekli Türk devletinin ve MİT’in hedefinde oldu. 2012’de Fethullahçı medya açıkça isim listeleri oluşturarak, PKK’li yirmi civarı yöneticinin tasfiye edilmesi durumunda PKK’nin bitirileceğini iddia etti. İşte o isimlerden birisi de PKK kurucularından Sakine Cansız’dı. Cansız, mücadelenin içerisinde olan PKK’nin tek kurucu kadın kadrosuydu. 2013 yılında Kürt TV’lerinde yayınlanan “Örümcek Ağı” adlı program, MİT’in dağa bile ajan göndererek yönetim kademesini hedeflediğini ortaya çıkardı.
Öyle anlaşılıyor ki Türk devleti ve onun derin yapılanmaları hem dağda hem de Avrupa’da PKK yönetimini tasfiye etmek için harekete geçmişti.