Paris’te vahşet ve suçluların “telaşı” - Veysi Sarısözen

Paris’te vahşet ve suçluların “telaşı” - Veysi Sarısözen

Paris’te üç PKK üyesi kadına karşı işlenen cinayetten çıkan sonuç nedir?

Bilinen tek gerçek, bu üç kadının alçakça bir cinayete kurban gitmiş olduðudur, o nedenle buradan çıkan –şimdilik- tek sonuç şudur:

Kürt sorununda barış ve çözüme bir an evvel gidilmelidir. Gidilmelidir, çünkü savaş ve çözümsüzlük, Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın bütün kurtları için en elverişli sisli, dumanlı, karanlık havayı yaratıyor.

Bu sisli, puslu, karanlık havayı seven kurtlar nasıl mahluklar acaba?

Bunların “hepsini” bilmiyoruz.

Ama bunlardan birisini artık biliyoruz: AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik.

Bu adam sislerin, pusların, dumanların arasından boz yüzünü gösterdi ve şöyle konuştu:

“Paris'te yapılan saldırı PKK'nın iç hesaplaşması gibi görünüyor. Faili mechul kişiler tarafından yapılmış saldırıdır. PKK'nın kendi içinde binlerce infaz yaptıðını biliyoruz. Bu terör örgütlerinin tabiatında olan bir şeydir. Ama net bir bilgi yok. Bu süreçte bu ve benzeri olaylar artabilir. Silahlar sussun bırakılsın aşaması gündeme gelirse ardından buna benzer olaylar gelir. Bu saldırı kim tarafından yapıldı emin deðilim.”

Türkiye’yi yöneten bir partinin Genel Başkan yardımcısı, Avrupa’nın göbeðinde işlenen cinayet hakkında böyle konuştuðu zaman, bırakalım Kürt çevrelerini, Avrupalı devletler, en başta da Fransa’nın kendisi –eðer onun derin devleti de işin içinde deðilse- bu adamın cinayeti, elinde hiçbir delil, bilgi olmadıðı halde PKK’nin üstüne yıkmaya çalışan bir şebekenin elemanı ya da işbirlikçisi olduðunu düşünür.

Selahattin Demirtaş sormuş: “Bu telaş neden?” Bu çok haklı bir sorudur. Çelik bu telaşıyla “muhtemel şüpheliler” listesine kendi kaydını yaptırmıştır.

Karşımızda sonuçları muhtemelen çok aðır olacak bir kanlı olay var. Durum ciddi. Ve Türk Başbakanının yardımcısı, “Paris’te yapılan saldırı PKK’nin iç hesaplaşması gibi görünüyor” dedikten sonra, “bu saldırı kim tarafından yapıldı emin deðilim” demişse, bunun anlamı şudur:

“Ben saldırı kim tarafından yapıldı emin deðilim; yani elimde hiçbir delil, bilgi, istihbarat, hiçbir şey yok; buna raðmen yine de ben cinayetin PKK içi bir hesaplaşma olduðunu söylüyorum.”

Neden söylüyor?

Şu anda PKK ile ilgili bu iðrenç iddiayı doðrulayan hiçbir şey yok.

Ama cinayetin Türk derin devleti tarafından işlendiðine dair –kesin olmasa da- ikna edici ilk delil ortaya çıktı; bu delil Hüseyin Çelik’in ve konuşmasının ta kendisidir.

Hiç kimse, “şundan ötürü PKK’den şüpheleniyoruz” diyemezken, şimdi herkes “Başbakan Yardımcısının cinayet hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıðı halde, bunu PKK’nin üstüne atması, ondan, onun hükümetinden ve onun devletinden şüphelenmemize neden oldu” diyebilecektir.

Hüseyin Çelik, ya “geleneksel PKK düşmanlıðı” yüzünden böyle konuştu; ya da“cinayetin suç ortaðı olmanın korkusuyla” telaşlandı.

Hüseyin Çelik’in konuşmasında, ikinci önemli husus şudur:

“Bu süreçte bu ve benzeri olaylar artabilir. Silahlar sussun bırakılsın aşaması gündeme gelirse ardından buna benzer olaylar gelir” diyen Hüseyin Çelik, bu tür kanlı suikastların ortamını yarattıðının ya farkında deðil, ya da bilerek böyle bir ortam doðması için konuşmakta.

Hükümet, “bu aşamada PKK buna benzer kanlı olaylara neden olacaktır” dediði zaman, Paris’te olduðu gibi, PKK’nin önemli şahsiyetlerine karşı suikast yapmak isteyen herkese kendini “gizleme” imkanı vermiş olmaz mı?. Şimdi, elinde susturucu silah ile dolaşan yeni derin devletin cinayet şebekeleri, PKK’lilere karşı işleyecekleri her cinayeti yine PKK’nin üstüne yıkabileceklerini düşüneceklerdir. Suç ortaklarının başında da Hüseyin Çelik’in geldiðini bilmenin güveniyle hareket edeceklerdir.

Ýster bilerek, ister bilmeyerek, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, bu akılla baðdaşmayan demeciyle, bu cinayetin arkasında Türk devletinin olabileceðine dair bizzat şüphe uyandırmış ve PKK’li siyasetçilere karşı işlenecek cinayetleri açıkça teşvik etmiştir.

PKK’ye gelince…

Hüseyin Çelik, bu cinayetin, Ýmralı sürecini baltalamak için PKK tarafından işlendiðini utanmadan ve sıkılmadan söylerken neye dayanıyor?

Paris’te Türk Büyükelçileri deðil, PKK’nin barış elçileri katledildiðine göre, bu cinayete tepki olarak AKP’nin deðil de, PKK’nin Ýmralı’da masayı “devirmesi” gerekir. Ama ne Öcalan, ne de Kandil Paris katliamına raðmen, göreceksiniz görüşmeleri kesmeyecektir. Bu da şunu kanıtlayacaktır: Paris katliamı eðer Ýmralı sürecini baltalamak için yapıldıysa, bunu PKK’nin üzerine yıkmak, kendi suçunu gizleme çabasından başka hiçbir anlama gelmeyecektir.

Başından beri herkes de biliyor ki, PKK, binlerce Kürt siyasetçi tutuklandıðı ve operasyonlar durmadıðı halde, Oslo’da görüşmelerden çekilmedi; Silvan’ı bahane ederek görüşmeleri kesen taraf AKP oldu.

Buradan çıkan sonuç şu: Demek ki, AKP, eðer barış sürecini baltalamak isterse, her hangi bir saldırıyı bahane ediyor; buna karşılık PKK böyle bir bahaneyle görüşmelere ara vermiyor.

Hüseyin Çelik ya ucuz ve ehliyetsiz bir hafiyedir; ya da cinayet hakkında çok şey bilen ve cinayetin sorumlularını gizleyen bir suç ortaðıdır.

Şimdi söylenmesi gereken şudur:

PKK hem Oslo sürecinde ve hem de “Lice provokasyonuna raðmen”Ýmralı sürecinde, hiçbir kanlı saldırıyı barış sürecini boykot nedeni saymayacaðını kanıtlamıştır; buna karşılık hükümet barış sürecini psikolojik savaşa çeviremediðini, bu sürecin “çözüme deðil, tasfiyeye” hizmet etmediðini anladıðı zaman, Oslo sürecinde olduðu gibi “masayı devirmiştir.

O halde şimdi Hükümet şunu açıklamalıdır: “Hiçbir kanlı olay ya da savaş sürecinde yaşanması kaçınılmaz olan hiçbir kayıp, Hükümetimizin Ýmralı’da görüşmelerden çekilmesine neden olmayacaktır.”

Bu açıklama yapılmazsa, biz anlayacaðız ki, AKP Hükümeti, “her türlü enstrüman” arasından “suikast, cinayet, katliam” gibi “enstrümanları”,barış görüşmeleri işine gelmediði anda her an kullanmaya hazırdır.

Evet. Ýmralı görüşmeleri AKP hükümeti tarafından ilan edilen“entegre plan”dan dolayı, son derecede karmaşık, kanlı, çatışmalı, gerilimli bir süreç olacaktır. Paris katliamı bunun bir kanıtıdır.

Buna raðmen görüşmeler danışma süreci olmaktan, “müzakere süreci” olmaya evrilmelidir.

Provokasyonları ve barış sürecini baltalamaya dönük her türlü saldırıyı sona erdirmenin biricik yolu, “Ýmralı süreci her şeye raðmen devam edecektir” kararlılıðından geçiyor.

Hüseyin Çelik’in konuşmaları, AKP Hükümetinin Ýmralı sürecine her an “son verecek” bir iradesizlik içinde olduðunu gösteriyor.

Savaş sürerken kurulan barış masasında oturmak için barışa ve çözüme mutlak bir inanç gerekir…

Ve barışa ve çözüme olan mutlak inanç ve masadan kalkmama kararlılıðı, Paris katliamının suçlularını ortaya çıkartma ve onlardan hesap sorma hakkını hiçbir şekilde ortadan kaldırmaz.

Madem hükümet “entegre” diyor, o halde “entegreye entegre” demek Kürt halkının hakkıdır.