PJAK Eşbaşkanı Vejîn: İran halkı değişim istiyor

PJAK Eşbaşkanı Zîlan Vejîn, Kürtler ile tüm İran halklarının anayasa ve hükümetin, temelde sistemin değişmesini istediğini söyledi. Kürtlerin öncülük rolüne işaret eden Vejîn, demokratik çözümün önemini vurguladı.

İran rejiminin, uyguladığı yönetimi siyaseti yüzünden içeride halkların baskısı, egemenlik mücadelesinden dolayı da dış güçlerin baskısıyla karşı karşıya bulunduğunu hatırlatan PJAK Eşbaşkanı Zîlan Vejîn, artık rejimin kendi gölgesinden bile korkar duruma geldiğini söyledi. İran devlet bileşenlerinin rollerini anlatan Vejîn, seçimlerin göstermelik, reformcuların da sistemin dişlisi olduğunu ifade etti. ABD için bu sömürgeci ve zalim rejimin topluma dayattıklarının bir önemi olmadığına dikkat çeken Vejîn, İran’daki halkların ancak özgürlük ve demokrasi çerçevesinde kendi güçlerine dayanarak rejime karşı haklı ve meşru mücadelelerini sürdürebileceklerini kaydetti.

PJAK Eşbaşkanı Zîlan Vejîn, ANF’nin sorularını yanıtladı.

ABD ile İran arasındaki çatışma ve çelişkinin kaynağı, gelişim seyri, Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle birlikte vardığı yeni düzeyi, PJAK cephesinden nasıl okunduğunu anlatabilir misiniz?

İslami cumhuriyetin kurulmasından sonra var olan iktidar ve ABD arasında büyük çelişkiler oluştu ve günümüze kadar bu krizli durum sürüyor. Kasım Süleymani’nin ölümüne kadar direkt bir savaşın içine girilmedi.

Onlar için önemli olan savaşı kendi sınırları dışında yürütmekti. Özellikle İran, son yıllarda kapsamlı bir şekilde Ortadoğu’nun birçok bölgesine yerleşti ve ABD’nin kendisine yönelimlerine karşı buralarda savaşıyor. İran, şu ana kadar ABD’ye karşı savaştığını gösteriyordu fakat çok stratejik bir siyaset yürütülüyor. Bir taraftan da tüm çabası savaşın, krizin, kaosun İran coğrafyasına girmesini engellemekti. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, bölgede hakimiyetini daha da arttırmaya çalıştı. Irak-İran arasında 8 yıl devam eden savaşın da bu strateji üzerinde etkisi oldu. O arada İran, güçlerini kendi ideolojileri kapsamında donattı ve şekli bir emperyalizm karşıtlığı havası yarattı. Günümüze kadar da bu durum böyle devam etti.

Bölgede yaşanan krizli durumdan dolayı İran ile ABD arasındaki gerilim derinleşti. ABD, bölgede hakim olmak için güçlerini yerleştiriyor ve siyasi etkisini arttırmak istiyor. Tüm Ortadoğu’ya yerleşti diyebiliriz.

ABD REJİMİN DEĞİŞMESİYLE İLGİLENMİYOR

Aslında ABD hangi bölgede yerleşmişse çelişki, savaş, çatışma artmıştır, çözüm çıkmamıştır ve var olan çözüm yolları da tıkanmıştır. Irak, Afganistan ve Suriye örnekleri karşımızda duruyor.

Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi Muhendis’in öldürülmesi, İran için büyük bir darbeydi. Doğrusu bu olaydan önce de her iki güç arasında var olan çelişkiler, gerilim bir sonuca varmamıştı. Her iki güç arasında siyasi, ekonomik ve diplomasi alanından uzun süren bir çatışma durumu vardı. ABD’nin, İran üzerinde uyguladığı ambargo, İran’ı gün geçtikçe daha da daraltıyordu. Aslında ABD, rejimin değişmesinden çok hakimiyeti altına almak istiyor.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, sadece çelişki ve krizi daha da arttırdı. Bu durumda zulme uğrayan halklar, toplumlar üzerindeki baskılar artıyor ve bu durumu kabul etmek zorunda bırakılıyorlar. Kriz, savaş ve çelişkilerin artmasıyla baskı, sömürü, istismar ve tecavüz artıyor. Bu nedenle de özellikle dış güçlerin müdahaleleri var olan krizi daha da arttırıyor.

Önderliğimizin belirttiği Demokratik Ulus Paradigması ve 3. Yol aslında Kürt halkının ve diğer tüm halkların kazanımlarına dönük projelerdir. Çözüm, demokratik birliğin ve demokratik siyasetin oluşturulmasıdır. Biz bunda ısrar ediyoruz. Dış güçlerin müdahaleleri İran ve Rojhilatê Kurdistan’da var olan kriz ve kaosu daha da arttırıyor. Bu kriz ve çelişkileri sonlandıracak ve halkların birlikte yaşamalarını sağlayacak, kısacası çözüm getirecek yol Demokratik Ulus Paradigması’dır.

Halka saldırılar ve düşen Ukrayna uçağı, hükümete karşı yeni gösterilerin başlamasını beraberinde getirdi. Şimdiye kadar 15 Ekim gösterilerinde öldürülenlerle ilgili açıklama yapılmadı. Rejim katledilenlerin sayısını kamuoyundan gizlemekte ısrarlı gözüküyor. İran halkı da her fırsatta hükümete karşı ayaklanıyor, gösteriler yapıyor, rejim karşıtı sloganlar atıyor. Bu durum nereye varır, buradan çıkış mümkün mü?

Bir ülkede her fırsatta sert bir şekilde hükümete karşı gösteriler, eylemler yapan toplum, ne kadar baskı altında olduğunu ilan ediyor, demektir. İran hükümetinin yürüttüğü siyaset, halkları toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel krizin içine sürüklüyor. Ortadoğu da dış güçlerin müdahaleleri ile rejim hükümranlıkları nedeniyle sürekli kriz halindedir. İran’ın durumu da en fazla topluma zarar veriyor. Her gün toplumun bir kesimi, ‘var olan rejimin dışında siyaset yaptıkları’ gerekçesiyle tutuklanıyor. İşkence, idam, katliam ve gözaltı gibi uygulamalar sıradan hale geldi. Tahammülü imkansız bu baskı ve zorbalık topluma dayatılıyor. Buna rağmen bile İran halkı büyük bir cesaretle rejime karşı baş kaldırıyor. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; rejim için ideolojik merkez konumunda olan stratejik yerlerde, hükümete karşıtlık daha da artıyor. Rejimin hakimiyeti giderek zayıflıyor.

İRAN REJİMİ SİNSİ SOYKIRIMCI

İran rejimi, toplum üzerinde kültürel ve fiziki soykırımı sinsi bir şekilde uyguluyor. İran’da yaşayan halklar, hiçbir şekilde bu sistemi kabul etmiyor. İran halkının temel isteği bu sistemin özellikle de antidemokratik anayasanın değişmesidir. 2017’de hükümete karşı sloganlar eşliğinde gösteriler gerçekleşti. Bu gösteriler hala da sürüyor. İran’ın bütün bölgelerinde yaşayan halklar bu gösterilere katılıyor ve açık bir şekilde hükümete karşı olduklarını gösteriyor.

Sömürgeci İran rejimi halka karşı gerçekleştirdiği katliamları, baskıyı, sömürüyü hiçbir zaman dış güçlere karşı uygulayamadı. Bu da İran rejiminin zayıflığını gösteriyor.

Sömürgeci İran devleti, bu süreçte ABD ambargolarını zayıflatmak ve ülke içinde halkın kendisine dönük baskılarından kurtulmak istiyor. Halk, hiçbir zaman rejimin kolayca hakimiyetini devam etmesine izin vermeyecektir. Halkın hükümete karşıtlığı daha da arttı. Rejim de halkın karşıtlığından, eylemlerinden korkuyor.

ABD için sömürgeci İran rejiminin halk üzerinde nasıl bir baskı gerçekleştirdiğinin ya da bu uygulamaların toplumu nereye götürdüğünün önemi yok. Onlar için rejimin siyasi, ekonomik olarak ne kadar kendilerine teslim olduğunun önemi var. ABD’nin İran üzerindeki baskılarının özünde bu var. Kadınlar, gençler, öğretmenler, öğrenciler, işçiler, memurlar özellikle de sanatçılar, farklı yollardan ve haklı olarak sömürgeci İran rejimine karşıtlıklarını dile getiriyor.

İran rejimi, Süleymani’nin öldürülmesi sonrası ABD ile arasındaki çelişkilerin artmasından dolayı katliamların –özellikle de Ekim’deki katliamların- üzerini örtmeye çalışıyor.

REJİM BASKI VE ZULMÜ SEÇTİ

Rejimin sunduğu bir çözüm politikası var mı?

Sömürgeci ve egemen güç, sorunlar için hiçbir alternatif ve çözüm sunmaz. Zaten çözüm sahibi olsalardı bu duruma düşmezlerdi. Sistem, varlığını sürdürebilmek için kendisine tek yol olarak yolsuzluk, baskı ve zulmü seçti. Buradan da çözüm çıkmaz.

REJİM GÖLGESİNDEN KORKUYOR

İran ulus devleti, toplum üzerindeki bu baskı siyasetinde ısrarlı. Rejimin bu bunalımlı durumu, daha fazla devam edemez. İçteki bu tasfiye durumunu dışa yansıtmak istemiyor, ancak hükümet sistemi içerisinde de çelişkiler var. İçte daha egemen olanlar, şüphelendikleri kişileri yakalıyor, işkenceler uyguluyor ve tasfiye ediyor. İslam Cumhuriyeti, öyle bir duruma gelmiş ki adeta kendi gölgesinden korkuyor.

KRİZ VE KAOS DURUMU VAR

Bölgedeki halklar da ne dış güçlerin müdahalelerini ne de bölgedeki diğer ulus devletleri kabul ediyor. Irak’taki halk gösterilerinde İran hükümetine karşı sloganlar atıldı. İran-ABD geriliminden sonra ABD’nin ülkelerinden çıkmasını istedi. Kasım Süleymani’nin cenaze törenine katılıp yasını tutanlar, rejimin Ukrayna uçağının düşürülmesine tepki olarak Kasım Süleymani’nin posterlerini ayakları altına alıp Hamaney aleyhine sloganlar attı. Şu anda İran’ın hem içteki hem de dıştaki durumu bir kriz ve kaos durumudur. Gösteriler ve eylemler de İran rejiminin dış güçlerle olan çelişkileri ve bölgedeki iktidar savaşı da devam ediyor. Yani hem bölgedeki hem de dışarıdaki güçlerle büyük çelişkiler içerisindedir. İran rejimi, kendisini bu krizden çıkarmanın yolunu arıyor.

REFORMCULAR DA SİSTEMİN ÇARKI

Reformcuların önümüzdeki yıllarda siyasette daha aktif olacakları, diğer yandan Spayi Pastaran’ın siyaseti tümden kendi güdümüne alacağı söyleniyor. Spayi Pastaran, İran’ı yönetebilir mi?

İran siyaset sahasında reformcular, gelenekçiler ve sahyanlılar var. İran hükümeti bu güçleri oluşturmuş. Rejim, kurulduğu ilk günden beri gelenekçiler (usulgera) tarafından yönetilmiş. Rejim, Humeyni’nin sonra da Hamaney’in isteğine göre şekil almış. Dışa karsı farklı bir imaj çizen reformcu ve gelenekçiler, özde aynı sistemin çarkına hizmet ediyor. Yani her ikisi de aynı ideoloji, ‘tek anayasa, tek rejim’ çerçevesinde hareket ediyor. Bu, bireysel iradenin dışında devletin içinde gelişen bir durumdur. Oligarşik diktatör rejimi tarafından çizilen çerçeve dışında bir siyasi adım atılamaz.

SPAYI PASTARAN HÜKÜMETİ DENETLİYOR

Aslında üç yönlü iktidarın hepsi Velayeti Fakih’in mutlak iktidari ve Hamaney’in otoritesi altındadır. Spayi Pastaran, özel bir ordu gücü olarak örgütlendirilmiş ve bu özel ordu direkt rehbere, yani Velayeti Fakih sistemine bağlıdır. Spayi Pastaran’ın siyasetini, hükümet belirlemiyor ve Spayi Pastaran üzerinde bir hakimiyeti yok. Bu son olaylar gösterdi ki iktidarcı devlet güçleri ve Spayi Pastaran güçleri arasında çelişkiler yaşanıyor. Spayi Pastaran, Velayeti Fakih sisteminin devam etmesinden sorumludur. Kasım Süleymani bunun öncülüğünü yapıyordu. Spayi Pastaran güçleri salt bir askeri yapılanma değil, aynı zamanda ideolojik ve siyasi bir yapılanmadır. Bölgede ve İran dışında örgütlendirilmiş. Yani Spayi Pastaran, hükümeti denetleyebilen bir güçtür.

DEVLETİ SPAYI PASTARAN KADROLARI YÖNETİYOR

Spayi Pastaran, devlet üzerinde hakimiyet kuruyor. Hamaney, İran iç siyasetini Spayi Pastaran yoluyla planlıyor ve yürütüyor. Bölgede Spayi Pastaran’a bağlı olan Kudüs Gücü bu rolü oynuyor. Süleymani, Hamaney’e en yakın isimdi. Bunun için de reformcular iktidar içerisinde yeterince yerleşemedi. Zamanla hakim olan siyaset içinde sessizleşip rolsüz kaldılar. Şimdi inisiyatif usulgera güçlerinin elindedir. Usulgera güçleri de çoğunlukla Spayi Pastaran elemanlarından oluşuyor. Direkt devleti yönetiyorlar. Devlet, Spayi Pastaran’ın iradesi, planları dışında bir kanun uygulayamaz. Ekonomik yönden de hakimler. ABD tarafından terör listesine alındıktan sonra bölgesel bir güç olarak toplum içinde kendisini örgütlüyor. Ortadoğu’da da kendisine bağlı güçler tarafından örgütlenmesini genişletiyor.

İRAN SEÇİMLERİ GÖSTERMELİKTIR

Önümüzdeki dönemlerde İran’da seçimler gerçekleştirilecek. Bu seçimler rejim için yeni bir durum getirir mi?

Seçim, İran için yeni bir şey getirmez, çünkü seçime katılacak olan kişileri rejimin kendisi belirliyor. İsmini onaylamadıkları kişileri seçim listesinden çıkarıyorlar. Bu da halkın özgür bir seçim yapma hakkını elinden alıyor. Zaten seçilen kişiler, iktidarın belirttiği çerçevede hareket etmek zorunda. İran’daki seçim, demokrasinin çerçevesi dışındadır. Meclis ya da seçimleri, halkın sorunlarını çözmede hiçbir inisiyatifi yok. İran İslam Cumhuriyeti tarafından göstermelik olarak yürütülüyor. Seçim demokratik bir şekilde yapılmıyor. Rejime bağlı ve yeminli kişiler seçiliyor. İran’da yaşayan halklar, yıllardır bu rejimin, anayasanın, iktidarın değişmesi için oy verdi, ancak umutsuzluk, iktidarın arttırılması, baskı dışında devletten bir şey görmüyor. Yapılan her yeni seçim, diğer seçime göre toplumu daha kötü duruma sokuyor.

DEMOKRASİNİN ÖNCÜSÜ KÜRTLERDİR

İran ve Kürt halkı, bu dönemde hem içteki hem dıştaki çelişki ve kandırmacalardan nasıl kurtulup asıl talepleri olan demokrasiye kavuşabilir?

İran rejimi, büyük baskılarla karşı karşıyadır. Bu baskıların başında da toplumun rejime dayattığı değişim baskısı var. Dış güçler, özellikle de ABD, İran’ı kendi yanına çekmede ısrarlıdır. Böyle bir durumda Kürt ve İran halklarının birliği, beraber hareket etmesi, beraber verecekleri mücadele rejimi değişime zorlayacak adımlar attıracak. Dış güçler, rejim değişikliğinin kendi istek ve hedeflerine göre olmasını istiyor. Toplumun esas hukukunu reddediyorlar. Bu onlar için önemli değil. Zaten İran üzerindeki dış ambargolar, İran’da var olan çelişkileri daha da arttırdı.

Kürt halkı, İran’daki halkların birliği konusunda başat güç haline gelebilir, çünkü sömürgeci İran rejiminin baskılarına en çok maruz kalandır. Sistemin baskılarına sonuna kadar maruz kalan bir toplumun, o sistemden bir umudu da olamaz. Kürt halkı, bu savaş ortamında sömürgeciliğe karşı büyük bir direniş sergileyerek demokratik bir sistemin kurulmasında başat rol oynayabilir. Kürt halkı, İran’da bilinçli bir şekilde Fars, Azeri, Belluci, Arap vd. halkların birliğini oluşturmada öncü rolünü oynarsa özgürlük ve demokrasiyi garanti altına almış olur. Sömürgeci devlet zihniyeti, toplum sorunlarını çözemez. Bugün İran da gençler, kadınlar, işçiler ve fakir halklar toplumun demokratikleştirilmesinde öncü rolünü oynayabilir. Bu da İran’da demokratik bir sistemin kurulmasını beraberinde getirecektir.

REJİMİN GİDİŞATI ANLAMASI LAZIM

Rejimin yapabilecekleri yok mu?

İran rejiminin de krizin ve dış müdahalelerin sonlanması için anayasada değişiklik yapması gerekir. Demokratik Ulus projesi her yerden çok İran’da uygulama alanı bulabilir. İktidar ve devlet, halkın ihtiyaçlarını doğru bir şekilde anlamalı ve iradesine saygı göstermeli. Rejim, her dönemde halktan İran devletini dış güçlere karşı korumasını ve birlik olmasını istiyor. Bu dönem de toplumun ihtiyaçlarını anlamalı ve çözüme gelmelidir. Demokrasi dışında İran’ı kurtaracak başka bir sistem yok. Bu konunun anlaşılması, akilane bir çözümün yoludur.

İran rejimi, 40 yıldır hem İran hem de Rojhilatê Kurdistan halklarını antidemokratik bir siyasetle yönetmeye çalışıyor. Bu halklar, gördükleri tüm baskı, şiddet, zindan uygulamaları vs. karşısında teslim olmayıp direniyor. İran, içte demokratik bir sistem oluşturamazsa dış baskılar da artacak. Demokratik siyaset, İran’da, bölgede ve dünyada büyük bir değişimi getirir. Devletin kendisi demokratik bir sistem yaratmazsa toplumun kendisi bu değişimi rejimde yapacaktır. Toplumun gücü, en büyük güçtür.