ANALİZ

Put ve Putçu Erdoğan - A. Haydar Kaytan

Kürtler ne Erdoğan’ın kendini putlaştırmasını ne de yarattığı putlara tapmayı kabul edebilir. Bu halk nezdinde Erdoğan ancak gamalı haçı yücelten Adolf Hitler kadar bir anlama sahiptir.

Yeni adli yıl töreninde yaptığı konuşmada, Erdoğan ‘tek’ sıfatıyla başlayan nakaratlarını tekrarlamayı sürdürdü. Bu kez daha çok bayrak üzerinde durdu. Karşısında anaokulu öğrencileri varmış gibi Türk bayrağının benzersizliğini, kırmızı rengin kanla bağını, ay ve yıldızın anlamını izah etmeye çalıştı. Bazılarının bazı paçavraları bayrak diye karşılarına çıkarmak istediklerinden söz etti. Türk dışında kalan tüm kimlikleri ise birkaç sözcük darbesiyle katledip adeta mezara gömdü.

Günümüz dünyasında sadece ulus-devletlerin değil, şirketler ve benzer kuruluşların da bayrakları vardır. Bayrak bir simgedir, bir semboldür. Bir alameti farika olarak, tekil bir topluluğu diğerlerinden ayırt etmeye yarar. Bu yönüyle işlevseldir. Toplumun kutsalları arasında sayılır, kutsallığın kendisine aktarıldığı nesnedir. Fakat toplumu aşan bir kutsallığa sahip değildir. Bayrağa toplumun da üstünde bir değer atfedilmesi kapitalizm çağına mahsustur. Sürüleştirilen toplumu idare etme ihtiyacına cevap verir. Anlam yitimi ve olgunun her şey haline gelmesiyle bağlantılıdır. Sistematik bir biçimde cehalete sürüklenen toplumun putçuluğa yeniden dönüş yapmasını ifade eder.

Bayrağın kökeni toteme kadar götürülebilir. Totem de bir puttur, bir fetiştir. Toplumsal yaşamın başlangıç dönemine tekabül eder. Bir tür kimlik ifadesi olan totem, toplumun kendi gücünün bilincine varmasıyla ilişkilidir. Totemin kutsallığı tam da toplumsal gerçekliğin kutsallığını anlatır. Özne toplumdur; verili toplum gerçeği dışında totemin hiçbir değeri yoktur. İnsanın varoluşunu mümkün kılan kendi toplumsallığıdır. Bu yüzden toplumsallığın bu tarzda yüceltilmesi anlamlıdır. İnsanlık henüz çocukluk dönemindedir ve bu yüzden soyut kavramlarla düşünmekten uzaktır. Simge ve sembollerle gerçekliği daha iyi algılamaktadır. Bu anlamda totem olumlu bir işlev görür.

Kapitalizm çağının putçuluğu çok daha farklıdır. İlk ortaya çıkışında putçuluk toplumun kendini var kılmasına hizmet ederken, kapitalizmdeki putçuluk toplumun dağıtılması üzerinde bina edilir. Kapitalizm ve toplum bir arada yaşaması mümkün olmayan iki zıt olgudur. Birinin varlığı ötekinin yokluğu anlamına gelir. Toplum ahlaki örgüsünü koruduğu müddetçe, kapitalizmin iktidar olmasına geçit vermez. Ancak ne yazık ki kapitalizm dünyasında yaşıyoruz. Kapitalizmin en önemli ayağı olan ulus-devlet, inşa ettiği bireycilikle özdeş tek tip vatandaş silahıyla toplumu kırımdan geçirmiştir. Kapitalizmin toplumdan geriye bıraktığı sürü-kitledir. Yeni putçuluk bu sürü-kitlenin dinidir.

Erdoğan günümüzün tipik bir Ebu Cehil’idir, cehaletin sultanıdır. Peki, cehalet nedir? Toplumun kendi doğal akış haline uygun yaşadığı yerde cehaletten söz edilemez. Tarihsel bilinç olarak toplumsal hafıza cehaletin panzehiridir. Geçmiş, şimdi ve geleceğin bütünlüğü anlamında toplumsal gerçeklik, toplumsal aklın da zeminidir. Toplumsuz olmak demek, kendi geçmişinden kopmak ve aynı anlama gelmek üzere hafızasını yitirmek demektir. Cehaletin çıkış noktası budur. Günümüzde cehalet en çarpıcı haliyle bireyci tipte somutlaşır. Bu tip toplumdan kopmuş ve bu yüzden hafızasını yitirmiştir. Geçmişten koptuğu için gelecekten de habersizdir. ‘Akl-ı maad’ ile değil, ‘akl-ı maaş’ ile hareket eder. Bilinçsizliği yüzünden güdülerinin sürüklediği yere yönelmeye mahkumdur. Geçmiş ya da tarih derinlikle özdeştir. Tarih köktür ve bireycilik köksüzlüktür. Derinlik yoksunluğu yüzeyselliğe ve görünenin ötesine geçme arzusu duymamaya götürür. Bu durumda olgu yegane gerçeklik haline gelir, her türlü değer olguda somutlaşır. Tümüyle maddileşen insan, maddi olana tapınır.

Erdoğan, semavi olan her şeyi yere indiren ve değeri değiş tokuş konusu yapılan nesnelerle sınırlandıran kapitalizm dünyasının hizmetindedir, onun has uşağıdır. Erdoğan’ın Müslümanlığı milliyetçilik üzerine sürülmüş bir ciladan ibarettir, bir araçtır ve sadece bu cila kadar değeri vardır. Onun asıl dini milliyetçiliktir, tanrısı da ulus-devlettir. Ehlibeyt’in katili olan Muaviye ve veledi bile onun kadar İslam’ın uzağına düşmemiştir. Erdoğan onlardan onlarca kat daha çok putçudur, daha fazla zalim ve daha büyük canidir. Nemrut ve firavunun ruhunun bugüne uyarlanışını anlatır. İnadı Hz. Musa’nın mucizelerine gözlerini kapatıp Mısır’ı felakete sürükleyen firavunun inadıdır. Tıpkı firavun gibi davranıp varlığı, kimliği ve özgürlüğü için direnen Kürt halkını yok saymaktadır.

Erdoğan’ın insanın üstüne çıkardığı ve ulus-devlet yurttaşlarını tapınmaya davet ettiği bayrak bir insan yapımıdır. Birileri tarafından çizilip veya birilerine çizdirilip ulusal sembol olarak önerilmiş ve öylece kabul görmüştür. Yaşı bile Cumhuriyet tarihi ile sınırlıdır. Anlamı vardır ve değerlidir. Ancak Erdoğan’ın iddia ettiği çapta bir kutsallığı yoktur. Erdoğan’ın bayrağa aşırı bir kutsallık ve değer yüklemesi, kabile asabiyesine rahmet okutan bir şovenizmi tırmandırıp Türk dışındaki kimlikleri mezara gömmek içindir. Erdoğan’da bayrak diğer kimlikler için bir kefene dönüşmekte; Türk için varlık gerekçesi iken, diğer kimlikler için bir yok oluş nedeni olarak görülmektedir.

Erdoğan’a göre kendi bayrağının sınırsız bir manevi değeri vardır. Ama başka bayraklar, özellikle Kürt bayrağı birer paçavradır. Paçavra eskimiş ve değersiz bez parçasıdır, kısacası bezdir. Kumaş daha değerli bir bezi anlatır, ama o da sonuçta bezden yapılmıştır. Bayraklar esas olarak pamuklu kumaştan yapılır. Bir işçinin ve işçilerin elinden geçer ve ısmarlayanın eline ulaşır. Sadece bu gerçek bile bayrağın onu üreten işçinin üzerinde bir değere sahip olmadığını kanıtlar. Mabudunu kendi yapan ve yaptığına tapan kimse dışında, her insan bayrağa böyle yaklaşır.

Kürtler ne Erdoğan’ın kendini putlaştırmasını ne de yarattığı putlara tapmayı kabul edebilir. Bu halk nezdinde Erdoğan ancak gamalı haçı yücelten Adolf Hitler kadar bir anlama sahiptir. Kürtler Türk bayrağına saygılıdır, halkların kardeşliği de bunu gerektirir. Ama bu halk kendi inkarı ve yok oluşu çerçevesinde yapılmış bir bayrak tanımını her zaman reddedecek ve Erdoğan’ın tarif ettiği bayrak altında yaşamayı asla kabul etmeyecektir. Ortak yaşam ortaklaşa kabul görmüş bayraklar gerektirir. Erdoğan istediği kadar paçavra desin, Kürtlerin de gururla sembolleri olarak benimsedikleri bir bayrakları vardır. Bu bayrak demokratik konfederalizm bayrağıdır. Halklar gibi bayrakları da kardeştir. Buna ancak putçu Erdoğan karşı çıkabilir.