'PVSK'nin değişmesi için toplumun desteği gerekiyor

'PVSK'nin değişmesi için toplumun desteği gerekiyor

Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun (PVSK) yeniden düzenlenmesi için başlatılan "Dikkat polis geliyor!" kampanyası için MAZLUMDER ve Baran Tursun Vakfı, bir dizi eylem ve etkinlik gerçekleştirecek. 4 ay sürecek olan kampanya kapsamında toplanacak imzaların yetkililere aktarılacağını ifade eden MAZLUMDER Genel Koordinatörü Nurcan Aktay, "Vatandaşı vuran polis, emniyet müdürü tarafından tebrik ediliyor. Polis, insan öldürmeyi kanuna sığınarak bir görev sayıyor. Bunun önüne geçilmesi için bu kanun maddesi uluslararası standartlara göre yeniden düzenlenmeli. O nedenle sadece siyasetçiler değil toplumun da desteği gerekli" dedi.

MAZLUMDER ve Baran Tursun Vakfı, 2007 yılında AKP’nin PVSK'nin 16. maddesinde yaptığı değişiklikle geniş yetkilerle donattığı polislerin şiddetiyle, kurşunuyla hayatlarını kaybedenlerin aileleriyle birlikte “Dikkat polis geliyor!” adıyla kampanya başlattı. 24 Ocak’ta BDP, AKP ve CHP ile TBMM’de yapılan görüşmelerle startı verilen kampanyanın talebi ise PVSK’nin 16. maddesinin yeniden düzenlenerek, bireyin ve toplumun güvenliğinin ön plana alınarak, uluslararası standartlara uygun bir biçime kavuşturulmasını içeriyor.

4 ay sürecek olan kampanyayı daha aktif bir biçimde duyurmak ve destek oluşturmak için de www.dikkatpolisgeliyor.com adıyla da bir web sitesi kuruldu. Site üzerinden yürütülecek faaliyetlerin yanı sıra imza da toplanacak. Toplanacak imzalar, 4 ay sonra yetkili makamlara teslim edilecek. Kampanyaya İHD, TİHV, Özgür Eğitim-Sen, Prof. Dr. Baskın Oran, Şair Yılmaz Odabaşı gibi isimler ve kurumlar da destek veriyor.

MAZLUMDER Genel Koordinatörü Nurcan Aktay, kısa vadede 16. maddenin, uzun vadede ise bir bütün olarak PVSK’nin, bireyin güvenliğinden hareketle yeniden düzenlenmesi için çalışmalar yürüteceklerini söyledi. 24 Ocak’ta Meclis’te Baran Tursun Vakfı ve mağdur ailelerle birlikte kendilerine randevu vermeyen MHP dışındaki siyasi partilerle görüşmeler yaptıklarını kaydeden Aktay, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün ile de görüştüklerini dile getirdi. Aktay, yetkisini PVSK’den alan polislerin sert müdahalelerinden, sadece ölüm olması gerekmediği hususuna ilişkin Üstün’le görüştüklerini ifade etti.

SİYASETÇİLER YETMİYOR TOPLUM DA FARKINDA OLMALI

Yürütülen mücadelenin sadece siyasetçilerle sınırlı kalmasının mümkün olmadığını, toplumun da farkındalığının olması gerektiğine işaret eden Aktay, “Esasında daha çok kamuoyunda duyarlılık ve farkındalık oluşturmaya çalışacağız. Burada duyarlı insanlardan istediğimiz şu; bir web sayfası açtık. İmza metni koyduk. Metni desteklemelerini istiyoruz. Bugüne kadar polislerle yaşadıkları herhangi bir sorun varsa ‘Bir hatıra bir hayat kurtarır’ başlığıyla sitemizdeki kısımda kendi deneyimlerini paylaşmalarını istiyoruz. Önemli buluyoruz. Yine PVSK mağdurlarının dava süreçlerini takip edeceğiz. Afişler, broşürler hazırladık. Halka bunu dağıtacağız. Söyleşiler gerçekleştireceğiz. Elimizdeki imkan ve araçları harekete geçireceğiz” dedi.

POLİS TEBRİK EDİLİYOR!

2007’den bugüne kadar PVSK’den aldığı güçle 128 insanın hayatına kasteden polisler hakkında vicdanları rahatlatan bir soruşturma ya da dava olmadığına dikkat çeken Aktay, açılan davaların tatmin edici bir sonucunun da para cezasından öteye gitmediğini vurguladı. “Hapis cezası yok” diyen Aktay, şunları söyledi: “Emrah Barlak’ı vuran polis memuru Antalya’da cezaevinde. Duruşma devam ediyor. Ancak bir emniyet müdürü arayıp Barlak’ı vuran ve cezaevinde olan polise telefon ederek, ‘Türk polisinin şerefini zedeletmediğiniz, onurunu ayaklar altına almadığnız için size teşekkür ederim’ diyor. Mealen böyle söylüyorum tabi. Durum böyleyken PVSK’den güç alan poliler ise ‘Ben görevimi yaptım’ diyor. Aşağı yukarı tüm olaylarda polisler bunu söylüyor. Polise her yönüyle empoze edilmiş bu zihniyet.”

EYLEM İÇİN İZİN ALINMAYACAĞINI POLİS BİLMİYOR

Kampanyayı bir başlangıç olarak gördüklerini belirten Aktay, “Polisler ‘kanunlara uygun’ olarak işliyorlar bu suçları! İnsan öldürmek ‘görev’ olarak algılanıyor. Kanuna uyduruluyor! Hakkınızı aramaya kalktığınızda neye dayanarak arayacaksınız? Halen hakkını aramaya çıkan vatandaşın ya da bizlerin karşısına çıkan polis, ‘eyleminiz nedir, izniniz var mı’ diye soruyor. Bir sivil toplum örgütünün, bir vatandaşın eylem için polisten izin alması gerekmediğini polisin bilmediğini düşünüyorum. Yasada da böyle bir şey yok. Miting gibi durumlarda bildirimde bulunulur ancak. Tabi bunun esprisi de güvenliğin sağlanmasıdır. Polis yasadışı bir şey olduğunu düşünürse en fazla tutanak tutabilir. Eylemin yapılıp yapılmayacağına karar veremez” diye kaydetti.

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ

12 Ağustos 2012’de İzmir’in Karabağlar ilçesinde polis kurşunuyla hayatını kaybeden Emrah Barlak’ın babası Nusret Barlak’ın da görüşmeler için Ankara’ya geldiğinde gözaltına alındığı olayın ise ayrı bir öneme sahip olduğunu söyledi. Gözaltına alınıp Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen baba Nusret Barlak’ın yanında getirdiği oğlu Emrah Barlak’ın adının yazılı olduğu fotoğraflara polislerin el koyduğunu dile getiren Aktay, “Nusret Barlak ile ilgili sorun sürüyor. Kampanya çağrımızla buraya geliyor. 25 Ocak sabahı Güvenpark’ta gözaltına alınarak ilçe emniyetine götürülüyor. Nezarete atmak istiyorlar. Direniyor tabi. Bırakıyorlar ama 82 lira idari para cezası verdiler. Oğlunun fotoğraflarına el koydular. Biz gittik, fotoğrafları almak istedik. Veremeyeceklerini, savcılığın imha kararı verdiğini söylediler. Vesikalık bir fotoğraf ve üzerinde Emrah Barlak yazıyor. Geçen hafta içinde hemen hergün karakola gittim geldim. Ama bir türlü fotoğrafları alamadık. Yazılı başvuru da yaptık. Bize yanıt veremediler. Dilekçenin yanıtını bekliyoruz. Yazıyla soru soruyoruz. Bunu yapan polis memurları hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Orada vatandaşı yoldan çevirmek için polisin ciddi bir gerekçesi olması gerekiyor. Bu ne kadar savcının bilgisindedir? Savcının bir ihmali varsa eğer HSYK’ya da kendisi hakkında şikayette bulunacağız” diye konuştu.

PVSK 16. MADDESİ

MAZLUMDER ve Baran Tursun Vakfı’nın yürüttüğü kampanya kapsamındaki 4 Temmuz 1934’te kabul edilen PSVK’nin 2 Haziran 2007 tarihinde polisin baskısıyla AKP tarafından yeniden düzenlenen 16. maddesinde yapılması talep edilen değişikliğe ilişkin önerisi şöyle:

Polis görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. Zor kullanma yetkisi ve kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç kullanabilir. İkinci fıkrada yer alan; Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü, Maddi güç; polisin direnişçi üzerinde veya eşya üzerinde bedeni kuvvet dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını ifade eder.

Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Polis zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz hale getirebilmek için kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kişinin yaşam hakkını tehdit etmeyecek şekilde somut delillere göre kendisi belirler. Ancak, toplu kuvvet müdahale edilen durumlarda zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak eşyayı kişilerin can güvenliğini tehdit etmemek kaydıyla somut delillere göre müdahale eden kuvvetin amiri tayin eder. Polis;

* Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,

* Başkasının ırz ve canına vukubulan ve başka şekilde engellenmesi mümkün olmayan bir saldırıyı savmak için,

* Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği şiddet unsurlu direniş karşısında, bu şiddet unsurlu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, yaşam hakkına zarar vermeyecek ölçülerde, silah kullanmaya yetkilidir.

Ancak, bu amaçları gerçekleştirmek için daha hafif yöntemler yetersiz kalmadıkça bu yetki kullanılamaz. Her halükarda, kendisinin veya başkasının yaşamını hedef alan şiddetin maddi unsurlarının herkesin anlayabileceği şekilde ortaya çıkması durumunda, sadece yaşamı korumak için kesinlikle zorunlu olduğu zaman, kasten öldürücü silah kullanılabilir. Polis, yedinci fıkranın (a,b,c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde “dur” çağrısında bu­lu­nur. Kişinin bu çağrıya uymayarak şiddet unsurlarıyla direnişe devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen kişinin şiddet unsurlu direnişte ısrar etmesi ve ele geçirilmesinin başka bir yöntemle mümkün olmaması halinde ise kişinin sağ yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir. Polisin ateş etmesi ise; polisin gördüğü eğitim, yapılan ateşin geri dönüşü olmayan vehameti kapsamında, orantılı ve ölçülü olmalıdır.

Polis, şiddet unsurlu direnişi kırmak ya da unsurlarıyla birlikte faili yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde ve meşru müdafaa koşulları içinde silahla ateş edebilir.