Kobanê’de haber takibi yapan gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Türkiye’nin SİHA saldırısında katledilmesini İstanbul’da protesto etmek isterken işkenceyle gözaltına alınan 7 gazetecinin hukuksuz bir biçimde tutuklanmasına yönelik en büyük tepki meslektaşlarından geldi. Vatan Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi’nde bir gece mevcutlu olarak tutulan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan gazetecilerden Mahsun Sağlam, ANF’ye konuştu. Gözaltındayken polisler tarafından “Sarı torbaya konulmakla” tehdit edildiklerini anlatan Sağlam, tutuklamalar ve tehditlerin özgür basına asla boyun eğdiremeyeceğinin altını çizdi.
‘HENÜZ TOPLANMA AŞAMASINDAYKEN FİİLİ GÖZALTI YAPTILAR!’
Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Mahsun Sağlam, gazeteci meslektaşları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesini protesto etmek için basın kuruluşları Fırat Dicle Gazeteciler Derneği (FDGD), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKGD) ve DİSK’e bağlı Basın-İş’in ortak çağrısıyla Şişhane Meydanı’nda bir araya geldiklerini belirtti. Daha henüz toplanma aşamasındayken, polisin GBT adı altında kimliklerini toplayıp fiili bir gözaltı işlemi başlattığına dikkat çeken Sağlam, “Daha henüz eylemimiz başlamadan Şişhane Meydanı polis bariyerleriyle kapatılmıştı. Toplanmamıza bile fırsat vermeden GBT adı altında kimliklerimizi aldılar ve bizi dar bir alana sıkıştırıp ablukaya aldılar. Aslında fiili olarak bir gözaltı gerçekleştirmiş oldular. Bu hukuksuzluğu sloganlarla protesto ettiğimizde bizi işkenceyle gözaltına aldılar. Arkadaşlarımızı teker teker birbirinden koparıp adeta kinle, hırsla, öfkeyle, saldırarak ve darp ederek ters kelepçe yaptılar” dedi.
‘POLİSLER BİZİ SARI TORBALARLA TEHDİT ETTİLER’
Haber takibi yaparken protesto hakkını kullananların işkenceyle gözaltına alındığına defalarca şahitlik ettiklerini belirten Sağlam, ama bu seferki gözaltının çok daha farklı olduğuna dikkat çekti. Bu gözaltında polislerin kişisel öfkeleriyle saldırdıklarına tanıklık ettiklerine işaret eden Sağlam, “Polisler taraf olmanın hırsıyla bize saldırdılar. Adeta öfkelerini biz gazetecilerden çıkardılar. Bize resmen düşman hukuku uyguladılar. Gözaltı araçlarında saatlerce ters kelepçeli beklettiler ve savaş psikolojisini adeta bu gözaltı araçlarına taşıdılar. Bizi açık açık sarı torbalarla, yani ceset torbalarıyla tehdit ettiler. Bir işkence olan ters kelepçeye yönelik itirazlarımızı ve tepkilerimizi dile getirirken, yüzü yarı kapalı timler tarafından, ‘Siz sarı torbaları hak ediyorsunuz’ diye tehdit edildik. Tabii ki üniforma giydirilen ama yüzünü saklayan bu şahısların bu çetevari tehditlerine tepki gösterdik. Bunu şikayet edeceğimizi, teşhir edeceğimizi açıkça söyledik.
‘KATLETMEYİ HİÇLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR’
Sarı torba tehdidinin bu son yıllarda tıpkı 1990’lı yıllardaki Toros benzeri bir psikolojik savaş yöntemi olarak kullanıldığına dikkat çeken Sağlam, tek farkın bugün bu tehditlerin artık çok rahat bir biçimde insanın gözüne soka soka yapılması olduğuna işaret etti. Sarı torbanın açıkça ölüm tehdidi olduğunu vurgulayan Sağlam, “Son dönemde de sarı rengi daha çok kullanmaya başladılar Türkiye'de ve bunu bir sembol haline getirmeye çalışıyorlar. Bu şekilde katletmeyi, öldürmeyi hiçleştirmeye çalışıyorlar. Bütün insanlık değerlerini adeta ayaklar altına alan, hiçe sayan bir yaklaşım söz konusu. Sarı torbanın özeti budur. Askerlerin veya özel harekatçıların öldürdükleri kişileri telefonlarıyla çektikleri fotoğraflarla teşhir etmek, vahşeti sergilemek gibi insanlık dışı uygulamalarını da çok gördük. Bunu Ekin Wan’da, Cizre’de Taybet İnan’da gördük. Taybet Ana’nın haberini bizzat Nazım Daştan yapmıştı. O yazmasaydı bu bilinmeyecekti. Gelinen noktada insanların parçalanmış bedenleri her gün sosyal medya üzerinden paylaşılıyor. İşte öldürdük, fethettik, yıktık, katlettik şeklinde bir güç gösterisi olarak yapıyorlar. İsrail’in katliamını elbette ki kınamak, konuşmak gerekiyor ama benzer durumu sen burada gerçekleştirdiğinde bizim bunu gazeteci olarak yansıtmamız, deşifre etmemiz ve açığa çıkan hakikati dile getirmemiz gerekiyor.”
‘BU BİR SAVAŞ SUÇU!’
Bugün gazetecilere yapılan sarı torba tehdidinin fiiliyatta herkese dönük olduğunu kaydeden Sağlam, bunun bir korkutma, sindirme ve aynı zamanda toplumu bu algıyla yönetme yöntemi olduğunu belirtti. Savaşa hazırlığın genelde böyle yapıldığını ifade eden Sağlam, “Özel savaş medyası üzerinden algı yönetilir ve bu algı üzerinden insanlar konsolide edilmeye çalışılır. Bu algının dışında haber yapan muhalif basın da susturulmak istenir. Şimdi Nazım ve Cihan'ın, 5 yılda da 13 gazetecinin SİHA'larla katledilmesinin arkasında tam da buradaki savaş gerçekliğini dışarıya yansıtmama meselesi var. Çünkü yansıttığında buradaki bütün kirliliği, yalanı deşifre etmiş oluyorsun. Bu istenmiyor. Dolayısıyla gazeteci arkadaşlarımız gözetilerek hedef alındı. Bunu bilmek gerekiyor ve bu da savaş suçu” dedi.
‘BU SALDIRILAR KARŞISINDA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ!’
Bugün gazetecilerin protesto hakkını engelleyerek, gözaltına alarak ve tutuklayarak bu gerçeğin üzerinin örtülmek istendiğinin altını çizen Sağlam, ama bunun boş bir çaba olduğunu, gerçeği yazmaktan asla geri durmayacaklarını hatırlattı. Sağlam, şunları kaydetti: “Sarı torbalar bizi korkutamaz, kalemimiz bu tehditlerden daha güçlü, bunu bilmeleri gerekiyor. Arkadaşlarımızı hukuksuz bir biçimde tutsak ederek bizi yıldıramazlar. Bu saldırılar karşısında asla boyun eğmeyiz. Bu tutuklamalara karşı cevabımız daha da çok iş yapmak olacak. Arkadaşlarımız çok yakın zamanda tekrar aramızda olacak. Özgür basın susmayacak, bu slogan her zaman dilimizdedir ve hakikatin sesini susturamayacaklarını bir kez daha belirtmek istiyoruz. Özgür basın susturulamaz öyle havadan atılmış bir slogan değildir. 1990’lı yıllardan beri katledilen tüm gazetecilerin ardından her zaman dilimizde olan bu slogan, aynı zamanda hakikatin sesini hiçbir zaman susturamayacakları gerçeğinin somut bir duruşudur.”