Aliağa Şakran cezaevinde 48 gündür açlık grevinde olan PKK ve PAJK’lı tutsakların durumu her geçen gün kötüye gidiyor. İHD İzmir Şubesi, tutsaklarla İHD’li avukatların yaptığı görüşmelere ilişkin şube binasında basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda konuşan İHD İzmir Şube Üyesi Mine Çetinkaya, Türkiye’de birçok cezaevinde tutukluların kendilerine dayatılan insanlık dışı koşullara karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Cezaevlerinde mahpusların istekleri, daha önce kazanılmış ve uluslararası standartlara uygun haklardır. Bu haklar karşısında direnmektedirler. Ancak devletin içeridekilere bakışı değişmemektedir. Tutuklu ve hükümlülerin ne istediğini, Sayın Adalet Bakanı’nın duymamış olması olası değildir. Açlık grevi bir intihar biçimi değildir. Bir protesto biçimidir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir. Fakat açlık grevcisinin temel amacı ölmek değil, yaşama dair taleplerini duyurmaya çalışmaktır. Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Koşulsuz ve önyargısız olarak insanı merkeze alan bir değerler bütününe daima ihtiyacımız vardır."
TUTSAKLAR ANLATTI
Açlık grevinde olan tutsakların sağlık kontrollerinin düzenli yapılmadığını dile getiren Çetinkaya, 31 Mart'ta Yusuf Özdemir adlı tutsağın avukatına aktardıklarına şunları aktardığını belirtti:
"Doktorun en son 28 Mart'ta muayene yaptığını, odaya başgardiyanlarla birlikte giriş yaptığını, sadece kapıda tansiyon ölçümü yaptığını ve revir uzakta olduğu için gidene kadar zorlandıklarını, doktoru çağırdıklarında gitmediğini, revirde doktor değil sağlıkçı olduğunu, bazen sadece gardiyanlar olduğunu, tansiyona onların baktığını, vitaminlerin kısmen verildiğini, bazen geç, bazen de ayrı ayrı olması gerekirken B kompklesi şeklinde verildiğini; idarenin taleplerini reddettiğini, alaya aldığını, savcıyla görüşme talep ettiklerinde bir kişiyle görüştürüldüğünü, onun da savcı değil ikinci müdür olduğunu öğrendiklerini; şekerli su aldıklarını, cam şeker olmadığını, onun yerine naneli şeker almak zorunda kaldıklarını, meyve suyu, limonata vs. içtiklerini, bunları kendilerinin kantinden karşıladığını, idarenin vermediğini, birbirleriyle iletişim kuramadıklarını, havalandırmada ancak kendi koğuşlarındaki kişilerle görüştüklerini, ortak alan olmadığını..."
Yine aynı cezaevinde kalan Mahsube Şedal’ın avukatlara aktarımlarını ise Çetinkaya, şöyle anlattı:
"8 gündür açlık grevinde olduğunu, düzenli su ile şeker ve günde iki kez Bemix aldığını, bunun koğuşundaki diğer mahkumlar tarafından takip edildiğini, B vitamini olarak alamadıklarını, günde iki kez idare tarafından tansiyon ölçümü yapıldığını, baş dönmesi ve göz kararması şikayetlerinin başladığını belirtmiş, her gün idare tarafından bir limon verildiğini ve bu limonla limonata yaptıklarını, kantinde iki haftadır vişne suyundan başka meyve suyu olmadığından başka bir şey içemediklerini, bazı gardiyanlar tarafından tek kişilik hücrelere alınabileceklerine dair şeyler söylendiğini, hücrede tacizkar aramalar yapıldığını ifade etmiş. Daha önce arşivledikleri tüm gazete küpürleri ve yazıları topladıklarını, içeriye dini kitaplar dışında hiçbir kitap almadıklarını, değiş tokuşa izin vermediklerini, kantinde kırtasiye malzemesi olmadığını, mektup sınırlaması olduğunu, ayda bir mektup aldıklarını, kart gönderemediklerini, verdiklerinin iade edildiğini, savcılık dilekçelerinin verilmediğini, Adalet Bakanlığına yazdıkları dilekçelerin iletilmediğini, yazdıkları dilekçelerin ulaşıp ulaşmadığından haberdar olmadıklarını ifade etmiştir."