Salih Muslim, Öcalan’ı anlattı

Kürt siyasetçi Salih Muslim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile tanışmasını, görüşmelerini ve insanlarla iletişim tarzını anlattı.

Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Ortadoğu’ya yönelik uluslararası operasyon için engel görülerek komploya başvurulduğunu belirten Kürt siyasetçi Salih Muslim, bugünkü tecridin de fikirlerinin halka ulaşmasını ve yol göstermesini engelleme amaçlı olduğunu söyledi. Muslim, “Yaptıklarımız yetmiyor, elimizden geleni yapmalıyız” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 20 Temmuz 1979 yılında Kobanê üzerinden geçtiği Ortadoğu ve Suriye sahasında 20 yıl çalışma yürüttü. Lübnan ve Suriye sahasında bulunduğu süreçte kişiliği, hitabeti, fikirleri, felsefesi ve başardıkları, Kürt mücadelesine dönük arayışta olan Rojava halklarında büyük etki uyandırdı. Suriye halklarından siyasetçiler, parti başkanları, kanaat önderleri, din adamları arasında da birçok dostu oldu. Onların mücadelelerine fikirleriyle ilham verdi. Bu süreçte Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt Halk Önderi ile tanışıp ömrünü Kürt sorununun çözümüne adayan siyasetçilerden biri de PYD Dış İlişkiler Komitesi Sorumlusu Salih Muslim’dir. Kürt Halk Önderi’nin “Siz Rojavalı Kürtlerde kendiniz için bir şeyler yapmalısınız” sözlerinden etkilenerek Rojava’da Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) kuruluşuna öncülük edenlerden biri olan Salih Muslim, Kürt Halk Önderi ile anılarını, komplo sürecini ve Rojava halkının komploya tepkisini anlattı:

ARABİSTAN’DA PKK İLE TANIŞTI

Sayın Öcalan’ı tanımadan önce Kürt Özgürlük Hareketi ile tanıştım. 1978’den itibaren Arabistan’da çalışmaya başlamıştım. 1979-1980 yıllarında Kuzey Kürdistan’dan gelen bazı kadroları gördüm. Biz de hep bir arayış içerisindeydik. Özellikle de 1975’ten sonra yani Barzani’nin serhildanı bastırıldıktan sonra ‘Kürt Hareketi ne olacak, nasıl olacak’ diye düşünüyorduk. Özellikle Hüsnü Yorulmaz isminde Adıyamanlı bir arkadaş vardı, daha sonraları Kuzey Kürdistan’a geçti ve 1987’de şehit oldu. Onun yoluyla yayınları alıp okuyorduk. Özellikle 1979-80-81 yıllarında hep gelişmeleri takip ediyorduk.

ŞAM’DA ÖCALAN İLE GÖRÜŞTÜ

Senelik izinle Suriye’ye gidip geliyordum. Sanırım 1984’tü yine izinle Suriye’ye geldim. Şam’da bir evde olacağımı Ali arkadaş dediğimiz Hüsnü Yorulmaz’a haber verdim. Arkadaşlar o eve yanıma birisini yollamışlardı. Onunla beraber çıktık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Şam’ın kenarında bir mahallede 4 katlı bir evin 4. katına çıktık. Bir baktım birisi beni merdivenlerde karşıladı; Sayın Öcalan’dı. Öyle sıcak ve içten bir görüşmeydi. Sanki birbirimizi çok uzun yıllardan beri tanıyormuşuz gibiydi.

GÜVEN VE UMUT VERİYORDU

Sonra oturup 2-3 saat konuştuk. Ben önce kendimi tanıttım; neyim, nerden geliyorum. Kendisi de anlattı. Hareketi anlattı, süreçleri izah etmeye çalıştı. Öğlen yemeğini beraber yedik ve ondan sonra ayrıldık. Bir insanın bu kadar candan hem de ilk görüşmede insanın gönlüne yatması anormal bir şeydi. Gerçekten de insan etkileniyordu. Konuşmalarından, davranışlarından ne kadar samimi ve içten olduğu anlaşılıyordu yani. Bir karizması vardı. İnsanlara konuşmaları, çözümlemeleri hem güven hem de umut veriyordu. Kürt halkının önündeki süreçlerin zor geçeceğine inandırarak anlatıyordu. Aynı zamanda “bunu başaracağız, biz bunu yapabiliriz” şeklinde güven veriyordu. Bende böyle çok derin ve içten bir etki yarattı.

GÖRÜŞMELER KESİNTİYE UĞRAMADI

Bu ilk görüşmeden sonra da görüşmelerimiz devam etti. Her izne geldiğimizde uğruyorduk ve görüyorduk. 1991’de geldim Suriye’ye yerleştim. Ondan sonra da görüşmelerimiz kesintiye uğramadan devam etti. Ben de Dengê Kurdistan vb. yazılar yazıyordum. Türkçeden Arapçaya, bazen de Kürtçeye tercüme yapıyordum. Hareketin bir kadrosu değil ama bir dost olarak arkadaşlara yardım ediyorduk. Bazen Halep’te bazen Şam’da Önderlik ile görüşmelerimiz hep devam etti.

DANIŞIR, GÖRÜŞ ALIRDI

Bazıları emreder. Önderlik ise etrafındaki herkese danışırdı, görüş alırdı. “Böyle bir durum var, bunu nasıl yapalım” diye sorardı. Bazen çocuklara bile danışırdı. 1997-98 yıllarında Güney sınırına hep KDP’nin operasyonları oluyordu. Bu süreçlerde bulunduğu bürolar epey hareketliydi. Tartışmalar oluyordu. Son kararı belki kendisi alıyordu ama herkese danışarak düşünüyor ve tartıyordu. Tartışıp konuştuğu insanları çok etkiliyordu. İnsanlarla içten ve onların anlayabileceği dilden konuştuğu için insan kendi kendine “ben neden böyle düşünmedim” diye soruyordu.

MED TV’NİN AÇILMASININ ÖNEMİ

1995’te MED TV yeni açılmıştı. Partinin evinde Önderlik ile oturmuşuz. Partinin dostları, yani halk var. MED TV de açıktı ve Kürtçe bir çocuk programı gösteriliyordu. Kürtçeyi öğretiyorlardı. Ben o zaman çok etkilenmiştim. Önderlik kendi kurabildiği bir televizyonu halkla izliyordu ve çocuklar da bu sayede Kürtçe öğreniyordu. Bu benim için çok etkileyici ve umut verici bir durumdu. O zaman birçok devletin böyle uydudan yayın yapan televizyonları yoktu. Sadece birkaç devletin vardı. 95 yılındaydık ve gerçekten o zaman çok etkilendim.

DOSTLARA DEĞER VERİRDİ

Önderlik, bir de insana, dostlara çok değer verirdi. O konuştuğunda sen ayağa kalkmaya çalıştığında bırakmazdı. “Yok, otur konuşalım” derdi. İnsan, yanında kendini gerçekten insan hissederdi. Hiçbir zaman baskıcı bir tarzı olmadı, çok mütevazıydı. Görüp tanımayan bir köylü, sıradan bir kişi sanırdı. Oturup konuşan çok içtenlikle bağlanırdı.

KOMPLODAN ÖNCEKİ TARTIŞMALAR

Komplodan birkaç ay önce ‘buradan çıkın derlerse biz nereye gidelim, dağlara mı gidelim yoksa Avrupa’ya mı gidelim’ şeklinde bir tartışma başlatmıştı. Niçin başlattığını kimse bilmiyordu. Biz de “Başkan buradan giderse nereye gidebilir” diye düşünüyorduk. Aslında herkes kendi içinde böyle düşünüyordu. Komplonun olduğunu ya da olacağını bilmiyorduk. Herhalde öngörüsü vardı. Bazı şeylerin döndüğünü biliyordu ya da seziyordu. O nedenle hazırlığını yapıyordu.

SON GÖRÜŞME

Son görüşmemiz 17 Eylül 1998’de. Biz 6 kişiydik. Suriye Kürtleri için ne yapabileceğimizi; bir harekete başlayıp başlayamacağımızı, parti kurup kuramayacağımızı düşünüyorduk. Bir şeyler yapmak istiyorduk. O nedenle toparlandık ve yanına gittik. Sabahtan akşama kadar beraberdik, öğlen yemeği yedik. “Ne yapabiliriz” diye tartışıyorduk. “Siz Rojava’daki, Suriye’deki Kürtler muhakkak kendinizi örgütleyin, bir şeyler yapın. Bakmayın biz şimdi burada olsak da misafiriz, herhangi bir zamanda gidebiliriz” diyordu. Hep bize yardımcı olacaksınız gibi bir yaklaşımı yoktu. Kendimizi düşünmemiz ve kendimiz için bir şeyler yapmamızı söylüyordu. “Fikirleriniz var, tecrübeleriniz var. Bir şeyler yapabilirsiniz” diyordu. Biz de buna dayanarak bir şeyler yapmaya çalıştık.

KOMPLO BAŞLADI

Bu görüşmemiz üzerinden 15 gün geçmeden 9 Ekim Komplosu başladı. Önderlik Suriye’den çıktı. Herkes kaygılıydı; Önderliğin ne olduğunu ve nereye gittiğini merak ediyordu. Rojava’da halk ilk kez bir öndere böyle bağlanıyordu. Belirsizlik vardı. Kobanê’deydim. Sanki her evden bir ölü kalkmıştı. Herkes çok üzgündü, patlayacak gibiydi. Önderliğin İtalya’da olduğu süreçte ölüm oruçları, kendini yakanlar oldu.

KOBANÊ SINIRA AKTI

15 Şubat Komplosu da gerçekleşip ilan edilince artık halk dayanamadı ve herkes sokaklara çıktı. İlk duyduğumda Kobanê’de tarlamda çalışıyordum. Sabahları radyo dinliyordum. Haberlerde “Öcalan yakalanmıştır, 2-3 saat sonra Ecevit bir açıklama yapacak” deniliyordu. Haberi duyduğumda hemen eve gittim. Çocuklarım ve eşim televizyondan duyup şok geçirmeden onları biraz yatıştırmaya çalıştım. Akşam olunca bütün Kobanê; yalınayak çocuk, kadın, erkek herkes bağırarak sokaklara indi. Sınır kapısına yürüdük. Devlet güçleri de harekete geçti. Sınır kapısını tuttular. Biz de halka bir zarar gelmesin, bir çatışma olmasın diye hep halkı yatıştırmaya çalışıyorduk.

ENGEL OLARAK GÖRÜLDÜ

Önderlik fikriyle ideolojisiyle, öngörüsüyle yalnız Kürt halkını değil bütün Ortadoğu’yu daha fazla etkileyebilirdi. Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinin önünde engel olarak görüldü. Bu nedenle Uluslararası Komplo’yu gerçekleştirdiler. Kendisi hem öngörülü hem de ideolojik olarak güçlüydü. Partisi ve gerilla gücü var. Ortadoğu’dan dengeleri etkileyecek bir güç. Başı gövdeden ayırmak için bu komployu yaptılar.

YİNE DE SUSTURAMADILAR

Komploya rağmen Önderliği susturamadılar. Orada yazılarıyla, çözümlemeleriyle, kitaplarıyla tekrar halkı etkiledi. Araplar, Kürtler ve diğer halklardan insanlar takip ediyordu. İmralı’da birçok çözüm projesi geliştirdi, öngörüleri güçlüydü. Önderliğin bütün fikirleri, düşünceleri, projeleri tüm halklar içindir, sadece Kürtler için değil. Demokratik özerklik, demokratik ulus vb. tüm projeleri birlikte yaşama ve halkların kardeşliğine dayalıdır.

TECRİT FİKİRLERİNEDİR DE

Bunun için Temmuz 2011’den beri avukatları, 2016’dan itibaren de ailesi dahil hiç kimseyle görüştürülmüyor. görüştürülmüyor. Bu tecridin ağırlaştırılması durumu sadece fikirlerinin ve söylediklerinin dışarıya çıkmasını engellemek içindir. Çünkü halk etkileniyor ve uygulanıyor.

YAPTIKLARIMIZ YETERSİZ

Yaptıklarımız yetmiyor. Elimizden geleni yapmalıyız. Sayın Leyla Güven eylemini bir kişi, bir parti için değil, 40 milyon Kürt için yapıyor. Bizim yapamadığımızı yapıyor. Beklememeliyiz. Rojava’nın köylerine kadar destek ve dayanışma eylemleri yapıyoruz ama etkili olmuyor. Zaten burada bir devrim süreci var. Özellikle Türkiye’deki büyük şehirlerde oturanlar destek olmalıdır. Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde olan halkımızın sesini güçlü çıkarması lazım.

SEFERBER OLMALIYIZ

Bizim geleceğimiz bu sürece bağlıdır. Düşman seferber olmuş, biz daha seferber olmamışız. Köylerden şehirlere eylemlerimizi etkileştirmeliyiz. Leyla Güven ve açlık grevindeki arkadaşlar birer öncüdürler ama yanlarında güçlü durmamız ve seslerini her alanda yükseltmemiz gerekiyor.