Sancar'dan 'en geniş demokrasi bloku' çağrısı

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, AKP-MHP faşizmine dikkat çekerek, "Zorbalıklar bizi yolumuzdan alıkoyamaz" dedi. Sancar, "en geniş demokrasi bloku"nu sağlama çağrısında bulundu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuştu.

'HALKLARIN İRADESİ İÇİN ADALET' FORUMU

Sancar, konuşmasında HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’nun 31 Mart tarihinde Mardin’deki “Halkların İradesi için Adalet” forumuna değindi. Forumu yerel seçimlerin ikinci yıl dönümünde gerçekleştirdiklerine değinen Sancar, “İki yıl önce o tarihte siyasal iktidar tarihi bir yenilgi yaşadı. Bu yenilgiyi yaşamasındaki temel faktör de HDP’nin seçim stratejisiydi. Türkiye’nin siyasi dengelerinde hangi ağırlığa sahip olduğumuzu ve nasıl bir rol oynayacağımızı dünya aleme göstermiştik. İktidarın geri dönülmez bir yönetememezlik krizi içerisine girmesinde bu yenilgi belirleyici olmuştur” dedi.
Sancar, şöyle devam etti:
“İktidar için hiçbir şey asla eskisi gibi olmadı bundan sonra da olmayacak. İşte bu tarihi anın yıldönümünde son derece değerli bir forum gerçekleştirdik. Foruma bölgenin çeşitli illerinden, çeşitli kurumların temsilcileri, seçilmişlerimiz, üniversite dayanışma koordinasyonu, Boğaziçi Dayanışma öğrencileri, kadın platformları, inanç örgütleri, dernekler, sendikalar ve meslek odaları katıldılar. 300’e yakın insanla güzel bir toplantı gerçekleştirdik. Bu buluşmada esas amacımız halka dayanışarak yolumuza devam etmekti. Çeşitli çevrelerle, yöneticilerimizle, halkımızla istişare ederek yolumuza devam etmektir.
Bu toplantılarımız bundan sonra devam edecek. Bu buluşmada da tıpkı Newroz alanlarını dolduran milyonların bir arada olmasının, baskıya ve zulme karşı birlikte mücadele yürütmenin ortak akıl yaratmanın önemini bize göstermiştik. Bizler birlikte hareket ettikçe güçleniyoruz, iktidar ise bu güçten korkuyor. Hep söylüyoruz, korktukça panikliyor, panikledikçe öfkeleniyor hınç ve intikama yöneliyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bizler bir arada olmaya, birlikte mücadele etmeye, toplumla birlikte tartışmalar yürütmeye ve birlikte yürümeye devam edeceğiz.
Her gün kriz üreten, her gün sorunları büyüten, eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan, toplumu kutuplaştıran, lime lime yönetim sisteminin altında yaşıyoruz. Sistemin ürettiği sorun ve krizler çokludur. Bu sistemde denetim yoktur, halk yoktur, yurttaş yoktur. Bu sistemde tek adam vardır tek adam etrafına çöreklenmiş gruplar, sermaye grupları vardır, yandaşlar vardır. İşte halktan kopuk, halkı hiçe sayan, yurttaşı yok eden böyle bir anlayışla yönetiliyor ülke. Ve bu ülkenin sorunlarını böyle bir anlayışla çözmenin mümkün olmadığını her seferinde, her olayda yaşıyoruz, yeniden bir kez daha tecrübe ediyoruz."

OYLAMA DARBESİ

Geçen hafta Güvenlik Yasası maddelerine geçilmesi, muhalefet gruplarının çoğunluk oylarıyla reddedilmişti. Bu sistemin, kurumları en başta da parlamentoyu nasıl hiçleştirdiğinin güzel bir örneğini, çarpıcı bir örneğini yaşadık o gün. İç tüzüğü zorlayarak, oylamayı yenileyerek, yine kendi çoğunluklarıyla yasanın görüşülmesine geçilmesini kabul ettiler. Böylece parlamentonun iradesine bir kez daha darbe indirmiş oldular. Parlamentoyu değil, sarayı esas aldıklarını gösterdiler. Ülkede sarayın iradesinin her şeyden üstün olduğunu gösterdiler.
Kaybedince seçim yenileme alışkanlığını biliyoruz. 7 Haziran’da gördük bunun örneğini. 7 Haziran sonuçlarını geçersiz kıldılar. 1 Kasım’a darbe seçimle gittiler. Ardından 31 Mart’ta da aynı durumu yaşadık, bunu da hep birlikte gördük. Aynısını o gün de yaptılar. İstanbul seçimlerini yenildiler ama kazanamadılar. Bu kez daha büyük kaybettiler. Yani bu yöntemlerle kazanamayacaklarını her seferinde gösteriyoruz. Göstermeye devam edeceğiz. Bunun da sonuçlarını önümüzde konulacak ilk sandıkta kendilerine yaşatacağımızı hatırlatalım. Meclis’teki oylamada yaptıkları şey de bundan farklı değildi. Seçimi kaybedince hemen oyun bozanlık yapmak ve kuralları değiştirmek, değiştirip seçimi kazanmak. Ama bunun bir sonucu bir sınırı var. İlk seçimlerde bunun en acı tecrübesini hep birlikte kendilerine yaşatacağız. Bu tecrübeyi yaşadıklarında en etkili gücün HDP olduğunu da göstereceğiz. O nedenle HDP’ye saldırıyorlar. HDP’yi  denklem dışı bırakmaya çalışıyorlar. Seçimler ve seçim dışı bütün alanlarda kilit pati olduğumuzu kedilerine göstereceğiz.
Tanımadıkları iradeyi nasıl tanımak zorunda kalacaklarını bu güçlü demokratik mücadele kendilerine gösterecektir. O gün oylamasını tekrarladıkları İç Güvenlik Yasası benzeri o düzenleme ne getiriyordu? Bu bir fişleme yasasıydı. Şimdi mecliste geçen bir yasa OHAL’i kalıcı hale getirme çabasıdır o yasa. Bunun gibi başka örnekler var. En son örneği bununla ortaya koydular. Darbeci zihniyetin ürünü bir yasa bu. 28 Şubat'ın devamım bir yasadır o. Toplumla mücadele yasasıdır, iktidarlarını koruma adına her yolu mübah saymalarının başka bir adıdır. Bu ülkenin yurttaşlarını tehlike olarak gören hemen her alanı güvenlik zinciri ile kuşatmaya çalışan bir zihniyet var karşımızda.
İşsizliğe, yoksulluğa çare aramazlar. Tek bildikleri güvenlikçi yasalarla, polis uygulamalarıyla, yargı operasyonlarıyla halkı tehdit etmek ve sindirmeye çalışmaktır. Yapmaya çalıştıkları şey korku salarak iktidarlarını devam ettirme çabasıdır. Ama biliyorsunuz korkunun ecele faydası yok. Bir yerde korku salan bir iktidar varsa, karşısında cesareti temsil eden güçler olduğu sürece başarılı olması mümkün değil.
İşte HDP o cesaretin sembolüdür. HDP o cesaretin adresidir. HDP bu umudun kaynağıdır. O nedenle uğraşıyorlar bizimle. Evet yargıyı da ellerine bir aygıt olarak alıyorlar. Bir nevi arka bahçe haline getiriyorlar. Yargıyı kullanarak toplumu dizayn etmeye muhalefeti sindirmeye çalışıyorlar.  

VEKİLLİKLERİN GASP EDİLMESİ

Yargı sistemi iktidarın siyasi gündemine, ajandasına göre pozisyon almakta ve karar vermektedir. Ömer Faruk Gergerlioğlu milletvekilimiz halkın vekilidir, halkın vicdanıdır. HDP’nin mücadelesinin sembollerindendir. Çünkü HDP bu halkın vicdanıdır, vicdan mücadelesinin adresidir. Ömer Faruk Gergerlioğlu da vicdanları harekete geçiren yılmaz insan hakları mücadelesiyle bu sistemi bu iktidarı fena halde ürkütmüştür. O nedenle hakkındaki mahkumiyet kararı hızla onanmış, hızla Meclis’e getirilerek okunmuş, vekilliği düşürüldü. Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu hiç bir şekilde boyun eğmedi. Bu onlara büyük bir dertti. HDP budur. HDP onuru ayakta tutmanın, başı öne eğmemenin adıdır.
Her gün HDP’yi saldırı için buldukları her imkanı pervasızca saldırmaya devam ediyorlar. Her gün yandaş kanallardan iftira atmaya devam ediyorlar. İktidarın küçük ortağı hedef göstermeyi sürdürüyor. Hatta partimizi hedef göstermeyi ve yargıya talimat vermeyi aştı artık. Yargıyı açıkça tehdit ediyor. AYM’yi çok açık bir şekilde tehdit ediyor. AYM Başkanı’nı hedef gösteriyor. Bu faşist bir zihniyettir. Ülkeye giydirmeye çalıştıkları sistem de tam budur; Faşizm. İşte bu faşizme geçit vermeyen halkların mücadelesidir.
HDP’nin kararlı ve cesur yürüyüşüdür. Bunda başarılı olamayacaklar. Bu ülkede vicdanla yargıçlar var, bu ülkenin büyük çoğunluğu o vicdanı taşır. Buna bu ülkenin vicdanlı insanları da vicdanlı yargıçları da vicdanlı aydınları da emekçileri de kadınları da gençleri de geçit vermeyecektir. Tekrar söylüyoruz; faşizme geçit yok.

KADIN DİRENİŞİ

Halk çaresiz değildir ve bu iktidara mahkum değildir. Her alanda mücadeleyi, demokrasi ve özgürlük için ekmek ve aş için birleştirerek, büyütüyoruz. Kadın Meclisimiz dün ‘Kadın yoksulluğuna hayır’ kampanyasını başlattı. Kadınların yaşadığı her yerde kadın yoksulluğuna karşı mücadeleyi kadınlarla birlikte yükseltmenin başlangıcıydı bu. Kadınlar yürümeye devam ediyorlar, haklarını gasp eden bu iktidara, emeklerini gasp eden bu sömürü ve talan düzenine karşı güçlü bir şekilde devam ediyorlar. Bu da iktidarın en büyük korkularından biridir.

 ORTAK MÜCADELENİN ÖNEMİ

İktidar sadece adalet ve siyaset zeminini yıkmakla kalmıyor. Esasen buna bağlı bir sonuç da ekonomideki çöküştür. Ekonomik kriz demek bunu biraz fazla basitleştirebilir. Ekonomide bir çöküş yaşanıyor ve bunun altında kalanlar yoksul, emekçi halklarımızdır. Bu çöküşün her şart altında nimetini yiyenler de vardır. O nedenle kriz kelimesi herkesi eşit vuruyor gibi bir algı yaratır. Kriz  kelimesi yetersizdir, bir ekonomik çöküş yaşıyoruz. Bunun faturası da yoksul halka, emekçilere, işsizlere, kadınlara, gençlere çıkarılmak isteniyor. Bizim buradaki mücadelemiz emekçi hakları içindir. Bu iktidarın sürekli otoriterleşen, herkesi tehdit eden, her yere korku salmaya çalışan anlayışının aynı zamanda ekmeğin gaspı işin olduğunu görüyoruz. Kurtuluş, özgürlüğü gasp edilen, hakları yok edilmek istenen kadınların, ekmeği elinden alınmak istenen emekçilerin, umutsuzluğa sevk edilen gençlerin ortak mücadelesinden geçiyor. HDP bu ortak mücadelenin en sağlam sütunudur.
Toplumu teba yığını olarak görüyorlar. Hiçbir şekilde şeffaflığa izin vermiyorlar. Neler olup bittiğini, halkın kaynaklarının kimden alınıp kime verildiğini ortaya koyacak hiçbir yolu denemiyorlar. Böyle denetimsiz, şeffaflıktan yoksun bir sistemin sürekli kötülükler ve çürümüşlük yaratması kaçınılmazdır. Bu düzenin adı Kürşatlar düzenidir. Yetiştirdikleri yeni nesil de Kürşat nesli olmuştur. Bu ülkeye vaat ede ede geldikleri yer Kürşatlar düzeni, Kürşat neslidir. Bunu reddediyoruz. Yoksulluğu ortadan kaldıramıyorsanız, yoksulları susturmak zorunda kalıyorsunuz. İşte bu fişleme yasası ve buna benzer tüm uygulamalar tam da bunun için. Yoksulları susturmak, yoksulların sesini kısmak, yoksulları ebedi yoksulluğa mahkum etmektir.
Bir ülkede eğer özgürlüğü ortadan kaldıran bir iktidar varsa, elbette özgürlük savunucularını hedef alır. Bir ülkede yoksulluğu sürekli büyüten bir iktidar varsa elbette yoksulları hedef alır, onları susturur. Bizler özgürlük, demokrasi, barış, onurlu bir yaşam isteyen; işinin aşının peşinde ekmeğini onurlu bir şeklide kazanıp onurlu bir yaşam sürdürmek isteyen insanların partisiyiz, bu mücadelenin partisiyiz. Bu mücadelede bir milim bile sapmayacağız, yolumuzdan asla şaşmayacağız. Bir zulüm düzenidir. Bu zulüm düzeni hep birlikte değiştirilmelidir, değişecektir, mutlaka değişecektir.

 SALGIN

Aynı tabloyu pandemide de yaşıyoruz. Her seferinde bunu anlatıyoruz. Sağlık sistemi de bir müşteri sistemine dönüştürülmüştür. Bir rant sisteminin güçlü bir halkası haline getirilmiştir. Pandemi ile mücadeleyi esas alan bir mücadeleyi bu iktidar yürütemez. Çünkü kurulan sistem, halk sağlığını esas almıyor. Sermayeyi kollayan rantı gözeten bir sistem kurulmuştur. O nedenle sürekli olarak tedbirler alıyorlar ama işlerine geldiği gibi kısaltıp uzatıyorlar, sokağa çıkma yasağını keyfi olarak uyguluyorlar. Aşı konusunda hiçbir şeffaflık yok. Bunca zamandır söz veriyorlar. Her seferinde sözlerini tutmadıkları gibi yeni yeni yalanlarla ortaya çıkıyorlar. Bütün bunları faturası halkın sağlığına, halkın hayat hakkına çıkıyor.

 'KADINLAR ASLA VAZGEÇMEZ'

Türkiye’de Anayasa’yı zaten rafa kaldırdı bu iktidar. Toplumu anayasasız yönetmeye çalışıyorlar. Kötü bir anayasa bile artık mevcut değil. Kuralsız, keyfi bir yönetim kuruyor. Kadınların anayasası olan İstanbul Sözleşmesini de bir gece yarısı operasyonu ile aynı keyfiyetle feshediyor. Böylece kadınları güvencesiz bırakabileceğini sanıyor ama biz biliyoruz ki kadınlar binbir emekle elde ettikleri haklarından asla vazgeçmeyeceklerdir. Kadınları erkek şiddetinin hedefi haline getiren, cinsel istismardan tecavüze kadar erkekleri cesaretlendiren, erkeklere ‘kadınlara istediğiniz şiddeti uygulayın, şiddet uygulayan erkekler cezasız kalacak’ mesajları veren AKP- MHP iktidarı bilsin ki kadınlar çaresiz ve alternatifsiz değildir. Aksine bu ülkedeki en güçlü güçlü kadınlardır. En büyük muhalefet gücü kadınlardır.
Bu iktidar kaybetmeye başladığını biliyor, kaybetmekte olduğunu görüyor. Aslında siyaset biliminin klasik bir belirlemesidir; kaybeden iktidar eğer toplumun rızasına saygılıysa bunun gereklerini yerine getirir. Rızayı kaybetmiş iktidar kendine güveniyorsa rızayı yenilemek için seçimlere başvurur. Ama halka saygısı olmayan, halkın iradesini tanımayan bir iktidar toplumun rızasını kaybettikçe baskı aygıtlarına sarılır. Zulme ve zorbalığa yönelir. Topluma güven verebilecekleri inandırıcı ve samimi politikaları yok bunların.

4 NİSAN BİLDİRİSİ

Bu iktidar çözüm gücü değildir, bu iktidar sorun kaynağıdır, kriz üretme merkezidir. Ellerinde hiçbir şey kalmayınca mağduriyet siyasetine sarılıyorlar. İktidar, her zaman yaptığı gibi fırsatları büyük bir kurnazlıkla değerlendiriyor. Emekli amirallerin yayımladığı bir bildiri var. İktidar her zaman yaptığı gibi siyasi kurnazlık ve fırsatçılıkla bu bildiriden darbe tehdidi üretme ve bunu kullanma telaşına kapıldı. Yani yine mağduriyet edebiyatına sarıldı.
19 yıldır iktidardalar, 19 yıldır mağdurlar. Eğer gerçekten mağduriyetten kurtulmak istiyorlarsa iktidarı bıraksınlar. Çünkü iktidarda kaldıkları sürece mağdur oluyorlar. Bir iktidar bunca zaman nasıl sürekli mağdur oluyor, bunu çözmek için büyük dehalar gerekiyor. Ya da durum çok farklı. Halkın rızasını kaybedince yapabilecekleri tek şey, bu tür siyasi fırsatçılık ve kurnazlıklardır.
Darbeler bu ülkede büyük yıkılmalara ve tahribatlara neden olmuş. Bunlar bizim çok iyi bildiğimiz gerçeklerdir. Askeri ya da sivil bütün darbelere karşı her zaman en açık tutumu alan ve her türlü darbeci zihniyetle mücadele eden  bir siyasi geleneğe sahibiz. Burada bir kez daha hatırlatalım; tüm sorunların çözüm yolu demokrasidir, siyasettir, demokratik siyasettir. Bunun dışındaki her yaklaşıma ve uygulamaya karşı bizim tutumumuz nettir. Ama bir bildiriden bir darbe tehdidi üretmeye çalışan iktidara da şunları hatırlatalım. Eş genel başkanlarımızdan belediye eşbaşkanlarımıza kadar binlerce arkadaşımızın haksız, hukuksuz bir şekilde tutuklanmasının adı nedir? Darbe değil midir? Bu bir darbeci icraat değil midir? Seçme ve seçilme özgürlüğünü halkımızın belediyelerini kayyımlarla işgal etmek halkın iradesine darbe değil midir? Anayasayı hukuku rafa kaldırmak darbelerin temel özelliğidir. 28 Şubat'ın ürünü olan güvenlik yasasını darbe mantığı ile yürürlüğe sokmak aynı şey değil midir?
Bu iktidarın darbeci anlayışla herhangi bir sorunu yok. Bu iktidarın darbecilerle hesaplaşma konusunda en ufak bir samimiyeti de olamaz. Eğer gerçekten darbeci zihniyete darbeci herhangi bir girişimle hesaplaşma konusunda samimi ise, bu iktidarın yapacağı ilk şey kendi icraatları ile yüzleşmektir. Eğer cesareti varsa bu iktidar aynaya bakar, o zaman bu ülkede hangi anlayışın darbecilikle nasıl bir iç çelik yaşadığını görür. Bizim duruşumuz ve anlayışımız nettir. Biz siyaset dışı demokrasi dışı hiçbir arayışa prim vermeyiz. Her türlü siyaset dışı arayışın karşısındayız.

DEMOKRASİ BLOKU

Bugün demokrasiyi rafa kaldıran, siyaseti lağveden, siyaseti bizatihi iktidar sürekli bir darbe siyasetinin sarkacı haline gelmiştir. Bir darbe mekaniği yaratmıştır bu iktidar. Bu sarkaçtan ve kıskaçtan her türlü darbe tartışmasından uzaklaşabilmek, bundan kurtulabilmek için tek çare vardır; güçlü demokrasi, gerçek adalet. Bunu kurabildiğimiz oranda hiç kimse hiçbir şekilde darbe tartışmasına girebilecek zemini bulamaz. Girse de bir karşılık bulamaz. İşte HDP’nin gerçek duruşu budur. Gerçek demokrasi duruşudur bu. Biz de bu iktidara, bu darbeci zihniyeti nedeniyle en geniş demokrasi bloku çağrımızı bu nedenle yapıyoruz. Her türlü karanlık senaryoyu ortadan kaldıracak, gerçek demokratik zeminin ve gerçek adalet zeminini hep birlikte kurmamız için. İşte buradayız ve bu yolda devam ediyoruz, devam edeceğiz.
Elbette bizler geçtiğimiz bu karanlık ortamdan aydınlık bir geleceğe doğru yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Tehditler bizi yıldıramaz. Zorbalıklar bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Türkiye’yi askeri ve sivil darbe tartışmalarından kurtaracak HDP’nin temsil ettiği mücadelesini verdiği demokratik siyaset eşit ve özgür yaşam fikriyatıdır, yani demokratik cumhuriyettir. AKP-MHP demokratik siyasete darbe sürecini devamlı hale getirmek için her gün kürsüden, saraydan halkı korkutmaya sindirmeye çalışırken, bizlerse bu anlayışa ve uygulamaya karşı itirazlarımızı ve sesimizi daha fazla yükseltmeye, cesareti örgütlemeye devam edeceğiz.”