Sancar: Güçlü bir savaş karşıtı birliğe ihtiyaç var

Tecride karşı mücadeleyi sürdüreceklerini söyleyen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, "Güçlü bir savaş karşıtı birlikteliğe ihtiyacımız var" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Partinin kurucu eş genel başkanlarından Fatma Gök ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ile ihraç edilenlerin kurduğu platform üyeleri, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üyelerinin de katıldığı grup toplantısında konuşan Sancar, “KHK’ler ile hukuksuzluklara mağduriyetlere maruz kalmış misafirlerimiz var. Kendilerine hoş geldiniz diyorum” dedi.
 
Türkiye’nin tarihi Olağanüstü Hal (OHAL) ve sıkıyönetimler tarihi olduğunu dile getiren Sancar, “AKP iktidara geldiğinde bu ülkede OHAL vardı. Şimdi de olağan hale gelmiş, kurumsallaşmış bir OHAL var, 20 Temmuz 2016’da 3 ay için ilan edilen OHAL, halen fiilen uygulanmaya devam ediliyor. Kayyım ve KHK uygulamalarında ısrar eden AKP-MHP faşist yönetimi OHAL’e can simidi gibi sarılmıştır, bunu bırakmaya niyetleri yoktur. Çünkü olağan şartlarla demokrasi ve hukukla bu ülkeyi yönetmenin kendileri ve zihniyetleri açısından mümkün olmadığını biliyorlar” dedi.
 
DİRENİŞLER SELAMLANDI
 
Ülkenin fiilen kalıcı bir OHAL rejiminde yaşadığını söyleyen Sancar, şunları söyledi:

“O dönemde OHAL döneminde çıkarılan KHK’ler ile kamudan 152 bin kişi ihraç edildi. AKP bununla da sınırlı kalmadı şimdi de 35’inci madde kapsamında keyfi hukuk dışı ve haksız ihraçlarla kamu çalışanlarını mobing ve baskı altında tutmaya çalışıyor.  Aradan yaklaşık 6 yıl geçmesine rağmen dosyası halen OHAL komisyonunda bekletilen binlerce kamu çalışanı adalet aramaktadır. KHK ve OHAL uygulamalarının mağdurlarının uzun süredir devam eden kararlı direnişini de görüyor ve destekliyoruz. Buradan bu direnişlerini selamladığımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz."
 
KATLEDİLEN ŞENYAŞAR AİLESİ
 
Ülkenin tam bir adaletsizlik cehennemine dönmüş olduğunu kaydeden Sancar, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bakın 14 Haziran 2018’de yani tam 4 yıl önce bugün Urfa'nın Suruç ilçesinde AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın koruma ve yakınlarının Şenyaşar ailesinin iş yerine ve Suruç Devlet Hastanesine uzanan saldırıların sonucu Hacı Esvet Şenyaşar ile oğulları Adil ve Celal Şenyaşar yaşamını yitirmişti. Olayda Mehmet ve Fadıl Şenyaşar ile birlikte toplam 8 kişi yaralanmış, saldırı sırasında yaralanan Fadıl Şenyaşar ve kardeşlerin tedavisi devam ederken gözaltına alınmış, sonrasında Fadıl Şenyaşar tutuklanmıştı. Aradan 4 yıl geçti. Ama adaleti sağlama gerçeği ortaya çıkarma açısından tek bir olumlu gelişme yaşanmadı. Olan tek şey Emine Anaya sadece hakkını aradığı için sürekli taciz uygulamak ve ceza vermektir. Yapılan tek şey, Emine Ana ve oğlu Ferit’i sürekli gözaltına almak, kendilerine eziyet etmektir.
 
Emine Şenyaşar ve oğlu katliamdan bugüne adalet mücadelesini kararlılıkla sürdürüyorlar. Urfa Adliyesi önünde 9 Mart 2021 tarihinde başlattıkları adalet nöbeti 463’üncü gününe girdi. Buradan bir kez daha söylüyoruz; Emine Ana yalnız değildir. Onun adalet talebi bizim talebimizdir, asla yalnız bırakmayacağız. Onun haykırışı, bu ülkede adalet arayanlara bir ışık ve cesaret örneği olarak görülmelidir. Tek başına başlattığı nöbeti bugün ülkenin dört bir yanında ve ülke dışında yankı bulmuşsa mücadelede kararlılığın ve haklılıkta inancın bir sonucudur. Bu kararlılık ve mücadele devam ettikçe adaleti sağlamak da yakındır. Evet şan olsun, aşk olsun Emine Anaya, adalet mücadelesinde birlikteyiz, bütün adalet mücadelelerini birleştirmek de bizim görevimizdir. Hep birlikte adaletsizliklere karşı mücadele etmek de bizim sorumluluğumuzdur. Şenyaşar ailesi yalnız değildir. Emine Ana yalnız değildir, biz de bu davanın ve bu mücadelenin takipçisi ve destekçisi olmaya devam edeceğiz.
 
SAVAŞ POLİTİKALARI VE TECRİT
 
Tüm toplumu ve ülkeyi siyaset ve geleceği yakından ilgilendiren önemli bir hususu bir kez daha burada sizlerin huzurunda değerlendirmek istiyorum. Bu da Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesidir. Ortada bir gerçeklik var. Gerçek siyaset gerçekliği gören siyasettir. Gerçekliği yok sayan siyaset değil. Gerçekliğe gözünü kapatan siyaset çözüm üretemez. Ülkeyi ve ülkede yaşanan insanları müreffeh, demokratik, özgür bir geleceğe taşıyamaz. Tam tersine ülkeyi çürütür, çökertir, insanlarını mutsuzluğa mahkum eder, umutsuzluğa boğar.
 
Gerçeklik nedir? Yüzyılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliğidir. Bu gerçeklik var mı?  Evet ‘yok diyenler’ de biliyor ki var. 100 yılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliği gözümüzü kapatabileceğimiz bir gerçeklik değil. Eğer bunu görmezden gelirsek işte 100 yıldır yaşadığımız bu karanlık kanlı kısır döngüyü devam ettiririz. Peki bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir?  Evet 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var. Bu ülkede çözümsüzlük politikalarının en hakim anlayış olduğu bir gerçeklik mi? Aradaki bazı istisnai gelişmeler hariç evet! Bir gerçeklik. Çözümsüzlük politikalarının neredeyse düzen güçlerinin tümünün üzerinde uzlaştığı bir yol olduğu gerçeklik mi? Evet gerçeklik. Bunu yok sayabiliriz, isterseniz yok sayın, ama gerçeklik yok sayılınca ortadan kalkmıyor.
 
Savaş politikaları bu ülkede bir gerçeklik mi? Gerçeklik. Bunlarla birlikte tecrit bir gerçeklik mi, gerçeklik. İmralı’da 23 yılı bulan bin hukuksuz düzen uygulanıyor ne uluslararası hatta ne iç hukuka uygun bir yanı var. Bu bir gerçeklik mi gerçeklik. Peki bu gerçeklikleri dile getirmek, siyasetin siyasi sorumluluğun bir gereği mi? Bizler için bir gereği. O nedenle hedefteyiz. Gerçeklikleri dile getirdiğimiz gerçeklikleri talep ettiğimiz, bu yüzleşmenin sağlanması için mücadele ettiğimiz için sürekli hedefiz. Diğer siyasi aktörler bu gerçekliğin üstünü paltoyla örtmeye çalışıyorlar, buna palyatif anlayış deniliyor, akademik literatür tabiri olarak söylüyorum. Bunun üstünü örterek sorunu yok edebiliyor musunuz? Hayır! Palyatif çözümlerin uzantısı nedir? Toplumu uyuşturmaktır, yani anestezi ile ya da ağrı kesicilerle oyalamaktır. Yapmamız gereken gerçek bir yüzleşmedir, gerçeklikle yüzleşmedir. Bu saydığım bütün gerçeklikler gizlemeyecek kadar açık çarpıcı ve yakıcı gerçekliklerdir.
 
Bunlarla yüzleşme olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkma imkanı, ihtimali yoktur. HDP de bunu esas almaktadır. Çünkü biz yeni bir başlangıç, Türkiye’de eşit, özgür, demokratik, barış içinde bir yaşam istiyoruz. Gerçeklikleri söylemek sarsar. Birçok kesime gerçekliği gösterdiğiniz zaman sarsılabilir. Tekrar söylüyorum. Çözüm yüzleşmekle başlar. Yüzleşme sarsar. Hatta acıtabilir. Gerçeği görmek, gözlerini kapatmak isteyenlerin sürekli yüzüne bu gerçekliği haykırmak onları sarsabilir, acıtabilir, öfkelendirebilir de. Ama gerçekliği yok saymak daha vahim sonuçlar yaratır. Ülkeyi çürütür, toplumu çökertir, çözer. O nedenle, biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz. Bu gerçekliklerden yüzleşilecek ve yüzleşmeyi gerçek çözüm siyaseti takip edecek.
 
Şimdi partimiz, hukuk dışı insanlık onuruna yakışmayan, yaşamı ikrar eden her uygulamanın, her anlayışın karşısındadır. Kürt sorununda demokratik çözüm ve bu ülkede kalıcı barış, ancak müzakere diyalog ve demokratik siyasetle mümkündür. Bunu da her fırsatta söylüyoruz, gereğini de her vesileyle yerine getirmeye çalışıyoruz her alanda. Tecrit çözümsüzlüğün bir parçası mıdır? Evet. Bu bir gerçekliktir. Basit örneklerle anlatalım. Uzun uzun sözler kurmaya gerek yok. 2013-2015 yıllarını hatırlayalım. Bu ülkede çatışmalar durmuş, çözüm umudu yükselmiş, ülkede demokraside de ekonomide de ilerlemeler kaydedilmiştir. Neden? Çünkü müzakere ve diyalog yöntemi uygulanıyordu. Cenazeler gelmiyordu. Hadi biz de o sözü kullanalım. Analar ağlamıyordu. Bizim istediğimiz bu. Biz istiyoruz ki ölümler olmasın. Ölüm siyaseti değil yaşam siyaseti hakim olsun. Bunun yolu savaş politikalarından değil, bunu yolu siyasetten, müzakereden ve diyalogdan geçer.

'TECRİT AĞIRLAŞTI, ÇÖZÜMSÜZLÜK DERİNLEŞTİ'
 
Peki çözüm süreci, o umut yaratan kanın durduğu iki-iki buçuk yıllık süreç ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. 5 Nisan 2015 İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmelerin kesildiği tarihtir, tecridin ağırlaştırılmış olarak yeniden devreye sokulduğu tarihtir. Çözümsüzlük politikalarının, savaş uygulamalarının yeniden ve ağır şekilde devreye sokulduğu yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bugüne yaşadığımız yıkımlar herkesin gözü önündedir. Gözü önündedir ama gözümüzün önündekini görmek ayrıca cesaret ister. Biz işte bu cesareti gösteriyoruz. Çözümsüzlüğü yaratan her türlü uygulamayı reddediyoruz.
 
Bir başka örnek vereyim. İmralı’da Öcalan ile en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştı. Kamuoyuna çok net bir mesaj vermişti. Abdullah Öcalan, ‘Bir haftada çatışma durumunu ihtimalini ortadan kaldırırım’ demişti. Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmişti. Neden bu şans değerlendirilmiyor. Neden daha önce tecrübe edilmiş aslında önemli gelişmeler yaratmış yöntem rafa kaldırılıyor. İşte bizim burada Kürt sorununda demokratik çözüm, barış bunun yöntemi olarak diyalog, müzakere ve demokratik siyaset derken kastettiğimiz her alanda bunun imkanlarını yaratmak, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir. Gemlik yürüyüşü de bizim demokratik çözüm ve barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır.
 
'POLİS VEKİLLERİMİZE SALDIRDI'
 
Evet, çeşitli kuruluşlar kamuoyunun dikkatini yaygınlaşan savaş politikalarına, daha da derinleştirilmeye çalışılan çatışma anlayışına karşı demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekti. Bu bir demokratik haktır. Gösteri Anayasal bir hak. Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidarın emriyle ağır şiddet uyguladılar. Milletvekillerimiz darp edildi, hatta gözaltına alınmak istendi. Kelepçe takıldı, görüntüler ortadadır. Şimdi burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. Demek ki, barış ve çözüm için yapılan her türlü gelişim bu iktidarı rahatsız ediyor. Çok rahatsız ediyor. Çünkü onlar için savaş siyaseti çözümsüzlük gerilim, kutuplaşma hayatta kalmanın neredeyse tek yolu. Bizi ise hayır diyoruz. Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Parlamento zemininde bütün gücümüzü kullanacağız. Demokratik siyasetin bütün alanlarında çalışmalar yürüteceğiz.
 
Demek ki, barış ve çözüm için yapılan her türlü gelişim bu iktidarı rahatsız ediyor. Çok rahatsız ediyor. Çünkü onlar için savaş siyaseti çözümsüzlük, gerilim, kutuplaşma hayatta kalmanın neredeyse tek yolu. Biz ise hayır diyoruz. Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Parlamento zemininde bütün gücümüzü kullanacağız. Demokratik siyasetin bütün alanlarında çalışmalar yürüteceğiz. Vazgeçmeyeceğiz! Barış ve çözüm için kapalı tutulan kapıları açacak anahtar tam da budur işte. İşte o nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Alışmadığımız bir şey değil. Biliyoruz, saldıracaklar ama başa döneyim. Biz gerçeklikleri saklayarak siyaset yapma anlayışını reddediyoruz. Bize bu ülkede yıkımın, yaşamakta olduğumuz büyük sefaletin, derin yoksulluğun, yaygınlaşan açlığın doğrudan doğruya savaş politikalarıyla bağlantılı olduğunu söylüyoruz. Kürt sorununda çözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, çözümsüzlük politikaları yaygınlaştıkça sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor.
 
MUHALEFETE ÇAĞRI
 
İşte geleceği, bu zihniyet üzerine değil; tam tersine eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik olarak çözüldüğü, demokratik siyasetin her alanda belirleyici olduğu bir yaklaşımı savunuyoruz. Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder, bunu anlıyoruz. Çünkü varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaşmaya, düşmanlaştırmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Bu gerçeklikler karşısında bütün muhalefete soruyorum... Bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir, önerileriniz nedir? 'Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz' diyorsanız, bu iktidardan temelden farkınızın ne olduğunu ortaya koymalısınız. Bizler bu iktidarın zihniyetini başka ambalajlarla topluma sunma arayışlarına karşı çıkıyoruz.

'SAVAŞ KARŞITI BİRLİK LAZIM'
 
Öncelikle güçlü bir savaş karşıtı birlikteliğe ihtiyacımız var. Toplumun büyük çoğunluğunun bu savaşı istemediğini, geçmiş yıllarda yapılan araştırmalar ortaya koydu. Hele 2013-2015 arası dönemi hatırlayalım. O dönem yapılan kamuoyu araştırmalarında siyasetle, müzakere ile diyalogla çözüm isteyenler oranı yüzde 75’leri buluyordu. Şimdi uygulanan savaş siyaseti, düşmanlaştırma, toplumu rehin alma yaklaşımı bu çoğunluğun sesinin çıkmasını bir süreliğine engellemiş olabilir ama toplumun çözüm isteyen, bir arada demokratik yaşam isteyen büyük bir çoğunluğu var. Bu büyük çoğunluğun gücünü de ortaya çıkaracak siyaset yürütüyoruz. Demokrasi ittifakı diyoruz. Savaş karşıtı bütün politikaları reddeden bir birliktelik istiyoruz.

Biz emekçileri sefalete, yoksulluğa mahkûm eden bir avuç sermayedarı kollayan bu talan düzenine karşı çıkıyoruz ve bu karşı çıkışı en geniş kesimlerin ortak mücadele hedefi haline getirmek istiyoruz. Gücümüz var. Bu toplum gerçeklerle yüzleşmeyi reddeden bir yapıya sahip değil. Eğer bu gücü başarıyla örgütlersek, göreceksiniz bütün bu inkar, gerçeklikten kaçma, gerçekliği çarpıtma, manipülasyon yalan politikalarını çökerteceğiz. Onlar, ne yaparlarsa yapsınlar, savaştan medet umanlar, bu ülkede ayrımcılığı sürekli kılmayı, ezilenleri ezilen olarak tutmayı hedefleyen kim varsa bilsin ki karşılarında HDP var, demokrasi güçleri var, halkın birlikte eşit özgür yaşama isteği var. Ve biz bu isteği ve iradeyi ortaya çıkarmaya kararlıyız.  

GEMLİK YÜRÜYÜŞÜ
 
İktidarın başı, AKP Genel Başkanı dün, Gemlik Yürüyüşüyle ilgili sözler söylerken cenazeleri de andı. Tam da işte biz bunun için mücadele ediyoruz. Bir daha bu ülkeye çatışmalarda cenaze gelmesin diye. Bizim hedefimiz budur. Savaş siyaseti, ölüm siyasetidir. Biz giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız, bütün acılara eşit yaklaşan insanlarız. Hiç kimse bu ölüm acısını, kayıp acısını yaşamasın diye her türlü bedeli ödeyen bir çizgiye sahibiz. İşte o nedenle gerçekten cenazelere ve ölümlere üzülenler bizleriz. Çünkü bir daha ama bir daha kimse canını kaybetmesin gençlerimiz bu çatışmada yitip gitmesin diye demokratik çözüm, barış, diyalog, müzakere demeye devam ediyoruz ve devam edeceğiz. Kanı da durduracağız yalanı da çökerteceğiz, bu talan siyasetine de son vereceğiz.
 
Gündem çok dolu, Türkiye’nin yeniden savaş sarmalına girmesi için sürekli yeni oyunlar peşinde koşan bir iktidar var, bu da bir gerçeklik. Peki bu gerçekliğe gözümüzü yumabilir miyiz? Bu gerçekliği görmezden gelerek gerçek bir alternatif, gerçek bir muhalefet yaratılabilir mi? Hayır bu gerçekliği gören yerden, ancak gerçek siyaset yapılabilir. Bizim buradaki tutumuz, bu kadar netken bazı çevrelerin spekülasyonları ve manipülasyonları hiçbir değer taşımıyor bizim açımızdan. Bizim buradan yaptığımız bütün çağrılar toplumun tüm kesimlerinedir. Evet iktidaradır, ama belki de ondan önce bizim dışımızdaki muhalefet partilerinedir, Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinedir. Gelin burada güçlerimizi birleştirelim diyoruz. Gerçekliği yok sayan ve kendimizi kandıran yoldan ayrılalım. Tarihi bir fırsat var, önümüzde seçimler yaklaşıyor. HDP olarak tutumumuzu bütün açıklığıyla aylar önceden ortaya koyduk. Biz ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz. Hayır bu zorba iktidarı da istemiyoruz, eski köhnemiş sistemi yeniden canlandırma arayışlarını da kabul etmiyoruz.
 
Biz gerçek alternatiflerin peşindeyiz. Bu ülkede yoksulluğa çözüm, bu ülkede gençlerin geleceksiz bırakılması, umutsuzluğa hapsedilmesi politikalarına karşı gerçek siyaset yürütüyoruz. Gerçek siyaset gerçekliği gören, toplumu gerçekliğiyle iç içe olan siyasettir. Bedeli vardır. Ödedik, ödüyoruz, gerekirse ödemeye devam ederiz. Fakat burada vazgeçmeyeceğimiz şey demokratik, özgür, eşit yurttaşlığa dayalı kalıcı barışın sağlandığı bir gelecektir. Bunun için her türlü mücadeleyi demokratik alanda, sürdüreceğiz, bizim bu itirazlarımıza, bu haykırışımıza, bu mücadelemize nereden engel çıkarsa çıksın yürüyüşümüzden vazgeçemeyeceğiz. Bu ülkeye demokratik çözümü de kalıcı barışı da güçlü demokrasiyi de bu kararlılık getirecektir. Bu inanç getirecektir. Hepimiz buna sarılalım değerli arkadaşlarım.  
 
Şimdi çözümsüzlük politikalarına itirazı tecrit ediyorlar. Yani biz çözümsüzlüğe itiraz ettikçe sesimiz kısılıyor. Savaş politikalarına karşı mücadeleyi tecrit ediyorlar. Yoksulluğa, talana, soyguna, yalan karşı mücadeleyi tecrit etmeye çalışıyorlar. Dediğim gibi bu sadece iktidardan gelmiyor, kendine muhalefet diyen başka çevrelerden de geliyor. Kısacası İmralı’daki tecrit de bunun bir parçasıdır. Buna karşı itirazı da tecrit etmek istiyorlar. Yani çözüm için demokratik, özgür bir gelecek için yürütülen her türlü çabayı, barış için verilen her türlü mücadeleyi, eşit yaşam, onurlu yaşamak için verilen mücadeleyi tecrit etmeye çalışıyorlar. Tecrit politikasını her tarafa yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. HDP varsa ve var oldukça her alandaki tecride karşı da aynı kararlılıkla mücadele var olacaktır. Mücadele varsa umut vardır umut varsa başarı kaçınılmazdır.

'HERKES GERÇEK HEDEFİNİ DAHA AÇIK SÖYLEMELİ'
 
Tekrar bu bahsin sonunda şunları herkesin dikkatine sunuyorum. Ölüm siyasetine, savaş siyasetine, çözümsüzlüğe karşı kimin önerisi varsa ortaya koymalıdır. Çözüm için hangi yöntemi savunduğunu herkes açıkça belli etsin. Aynı politikalar girdabında bu toplumu sefalete, ölümlere, zulme mahkum eden anlayış mı; bu girdabı kırarak barışı çözümü demokrasiyi hedefleyen anlayış mı? Artık kimsenin kendi pozisyonunu gizleyecek, orta sahada top dolaştıracak alanı kalmadı. Evet finale doğru yürüyoruz, herkes gerçek hedefini amacını ve gelecek için taahhütlerini sözlerini daha açık söylemek zorundadır.
 
Biraz önce yine söyledim, HDP bunu çok net ve dürüst bir şekilde yapıyor. Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar ve manipülasyonlar boştur kimse bunlara kulak vermesin. Biz diyoruz ki parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi, barış ve çözüm ittifakıyla gireceğiz. Halkların emekçilerin kadınların gençlerin çözüm demokrasi ve barış isteyenlerin iradesini en güçlü şekilde mecliste taşıyacağız. Meclisi sarayın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız halkların sorunlarının tartışıldığı hakikatlerin konuşulduğu çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz. Elbette bütün mesele mecliste büyük çoğunlukla bulunmak değildir. Halkın bulunduğu her yerde toplumun her kesiminde mücadele etmeye devam edeceğiz. Bize karşı önyargılar varsa buna karşı toplumun her kesimiyle konuşmaya hazırız. Bizim duruşumuzdan kaygı duyan kim varsa bizimle açıkça diyaloga gelsin. Halkın içinde bizimle bunu bu diyaloğu kuramayacak kadar uzak mesafeler varsa o mesafeleri kapatmak da bizim sorumluluğumuzdur.
 
Halkın her kesimiyle kaygısı olan hatta öfkesi olan dahası bize düşman gözüyle bakan bütün toplum kesimleriyle konuşmaya diyaloğa hazırız. Gerçekliği anlatmak için elimizden geleni yapmaya hazırız. Gelen eleştirilerin hepsini samimiyetle değerlendirmeye, kendimizi düzeltmeye ve gerekirse değiştirmeye hazırız. Bu ülkeyi bu şekilde düzeltebiliriz. Buna varız, buna hazırız, bunun da çabasını önümüze hangi engel çıkarılırsa çıkarılsın yürütmeye devam edeceğiz, mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Evet gündemde ekonomi var. Gündemde ekonomi var, yoksulluk sefalet var ama hepsinin kesiştiği nokta ortada.
 
Bugünkü konuşmamda üzerinde bu kadar durmamın nedeni de bu. Spekülasyonların bir parçasına daha da cevap vermem gerekiyor. Parlamento seçimleri için çizdiğimiz yol çok nettir. Çağrılarımız açık, müzakere ile açık diyalog ve mutabakat ile ortak aday fikrine açık olduğumuzu söyledik. Müzakere başlıklarımızı da bütün kamuoyuna geçen yılın 27 Eylül’ünde ilan ettik. Hiçbir saklımız gizlimiz yok. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa, hiç tereddütsüz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Kimse öyle imalat falan beklemesin. Açık söylüyorum. Bu yöntem karşılık bulmazsa şüphesiz kendi adayımızı, demokrasi ittifakının adayını çıkarmayı da önümüzde en önemli seçenek olarak tutuyoruz. Bu kadar. Buradan hiç başka şeyler aramasın kimse.
 
Buradayız, herkesle konuşmaya açığız. Sakladığımız bir şey yok. Bizden daha şeffaf politika yapan yok. Bizden daha dürüst davranan parti de yok. Bizim dışımızdaki çekişmelere bakın. Bu klişeleri sevemem ama Murathan Mungan’ın bir sözünü hatırlamadan da edemem. ‘Klişeler hayatın gerçekliğinden türemiştir’ Yani bizim saklımız, gizlimiz yok. Her şeyimizle ortadayız. Her şeyimizle açıkça yürüyoruz. Bizim dışımızdakilerin yaptıkları şey çok büyük ölçüde, bizim dışımızda kalan güçlerin yaptıkları şey Bizans oyunlarıdır. Bir halkın gerçekliğiyle mücadele yürütüyor, siyaset yapıyoruz. Bakın Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yapılan tartışmalara karşımıza o klişe sözü tekrar ediyorum. Bizans mı dersiniz Osmanlı mı dersiniz ne derseniz deyin. Yani sürekli farklı oyunlar.
 
Karanlık ilişkiler acayip senaryolar ve buraya boğulmuş tartışma. Hayır biz toplumun sorunlarına çözüm istiyoruz biz bu ülkenin gerçekler sorunlarıyla yüzleşmeyi ve gerçek bir aydınlığı istiyoruz. O nedenle bizim ağzımızdan çıkanların dışında kimse başka söze itibar etmesin. Konferansımızı topladık 6-7 Haziran tarihinde kararlarımızı aldık büyük direniş büyük yürüyüş şiarıyla yaptık. Gerçekten de öyle büyük direniyoruz, büyük yürüyoruz. 3 Temmuz’da kongremiz var, bu yürüyüş bir çözüm gücünün ne olması gerektiğini ortaya koyacak bir görkemli kongreye taşınacaktır. HDP çözüm gücüdür, önümüzdeki kongre bunun en görkemli şekilde herkese gösterileceği bir büyük şölen olacaktır. Yolumuz açık olsun.”