Şantajcı AKP! - Mustafa KARASU
Şantajcı AKP! - Mustafa KARASU
Şantajcı AKP! - Mustafa KARASU
Şu anda en fazla İmralı’da Kürt Halk Önderi'yle yapılan görüşmelerin akıbetinin ne olacağı tartışılıyor. Çoğu tartışmalar AKP Hükümeti'nin özel savaş merkezi yönlendirmesiyle yürütülmektedir. Birçok çevre de bu yönlendirmenin etkisiyle eksik ve yanlış tartışmaktadır.
En büyük yanlış sürecin karakterinin ne olduğunun bilinmemesidir. Her şeyden önce bilinmelidir ki, ortada iki taraflı bir süreç olmadı. AKP Hükümeti İmralı’ya sürekli heyet göndererek bir oyalama politikası izledi. Yoksa AKP'nin Kürt sorununun çözümü için ne zihniyeti, ne iradesi, ne de projesi vardı. Bu durumu Kürt Halk Önderi de Kürt Özgürlük Hareketi de başından beri bilmektedir. Ancak toplum ve devleti çözüme yatkın ve hazır hale getirerek AKP'yi çözüme zorlamak istemiştir. Ancak bu sonuç elde edilememiştir. Süreç adı verilen bu iki yılın özeti budur. Önceki görüşmelerde de AKP Hükümetinin farklı bir tutumu olmamıştır.
Sürecin tıkanmasından söz ediliyor. Bu da yanlış bir tanımlama. Netleşmeden söz edilirse daha doğru olur. Çünkü AKP açısından atılan bir adım yoktu. Hiçbir adım atılmadan heyetlerin İmralı’ya gidip gelmesinden başka bir adım ve ilerleme olmamıştır. Bazıları ''Şeffaf olunsun, ne yapılıyorsa, yapılacaksa bilinsin'' diyor. Bilinecek de bilinmeyecek de budur. Sadece görüşmeler olmuştur. Kürt Halk Önderi çözüm için adım attırmak istemiştir. Kürt Özgürlük Hareketi de Kürt Halk Önderi'nin bu çabalarına destek vermiştir.
AKP Hükümeti Kürt sorununun çözümüyle ilgili hiçbir taahhütte bulunmuş değildir. Zaten demokratik özerkliği ve anadilde eğitimi kabul etmediği gibi, Kürt kimliğini anayasal ve yasal güvenceye kavuşturacak hiçbir şey yapmayacaklarını her fırsatta söylemektedirler.
Oslo’da da kendilerine Kürt sorununun bu temel konuları hatırlatılıp bu konuda adımlar atılması istendiğinde, "hükümete ileteceğiz” dışında bir cevap vermemişlerdir. Sadece çatışmasızlığın sürmesini sağlama yaklaşımı içinde olmuşlardır. Bazı AKP’lilerin söylediği gibi "süreci” Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiyesi için kullanmaya çalışmışlardır. Bu nedenle Kürt Halk Önderi "Beni Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek için bir araç olarak kullanmak istiyorsunuz, bundan vazgeçin” demiştir.
Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi AKP'ye verilen zamanın ve şansın sonuna gelindiğini söyleyerek AKP'nin tutumunu netleştirmek istemiştir. Kürt Halk Önderi "Artık diyalog bitti, müzakere olursa görüşme olur, yoksa kimsenin gelmesine gerek yok” demiştir. Çünkü yıllarca İmralı’ya heyetler gidip gelmiştir; konuşulmadık hiçbir şey kalmamıştır. Artık müzakere ve çözüm için adımlar dışında gidiş gelişleri sürdürmek bir oyun olurdu; toplumu ve kendini kandırmak olurdu. Müzakere ve çözüm için hazırlığın da bir zamanı ve limiti olur. İşte bu limit dolmuştur. AKP'ye "tutumunu netleştir” denilmiştir. AKP de bir çözüm politikası olmadığından tutumunu sertleştirerek müzakere ve çözüm olmamasını Özgürlük Hareketi, HDP ve Kürt Halk Önderi'nin üzerine yıkmaya çalışmıştır. AKP tutumunu bu biçimde netleştirmiştir.
AKP'nin istediği müzakere ve çözüm değildir. AKP yıllardır sürdürdüğü oyunun kabul edilmesini istiyor. Eğer yıllardır olduğu gibi müzakere ve adım atılmadan görüşmeler olacaksa İmralı ile de HDP ile de PKK ile de görüşmeye hazırdır. On yıl daha bu yönlü görüşmeleri sürdürebilir. Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesini engelliyor ve tasfiyesine hizmet ediyorsa bunu sürdürebilir. Dolayısıyla AKP kendine müzakere ve çözüm için adım at dayatması olduğu için böyle bağırıyor, çağırıyor, başkasını suçluyor. Tüm amacı, yıllardır sürdürdüğü oyunun kabul edilmesidir. İmralı’ya gidiş gelişlerin olması ve bunu çözüm süreci diye yutturmasının devam etmesidir. Bu kabul edildiği an İmralı’ya her gün de heyetler gidebilir. Bu nedenle İmralı’ya heyet gitti, işler yoluna girdi, girecek demek doğru değildir. Heyetlerin bu defa hangi misyonla gidip gitmediği önemlidir. Eğer eskisi gibi AKP "Süreç iyi gidiyor, her şey yolunda” diyerek toplumu oyalama biçimine dönüşecek bir gidiş olacaksa hiç gidilmemeli ve toplum kandırılmamalıdır. Çünkü toplum bu gidiş gelişlerde sanki Kürt sorununun çözümü için bir şeyler olduğunu, adımlar atılacağını düşünüyor; beklentili hale giriyor, daha doğrusu aldatılıyor. Artık bu durum son bulmuştur; bulmalıdır. Zaten Kürt Halk Önderi "Diyalog bitmiştir, gelecekseniz müzakere için gelin, yoksa gelinmesine gerek yoktur” diyerek tutumunu ortaya koymuştur. Hatta daha ileri giderek "Şu kapıdan cellat da girse tutumum bu olur. Ya müzakere ve çözüm için adım sürecine geçilir ya da bu oyun burada biter” demiştir.
Kamuoyu "Biz ne oluyor bilmek istiyoruz” diyor. Cevabı böyledir. İmralı’da yaşananların özeti böyledir. AKP'nin neden böyle tutum takındığını merak edenler için de gerçek böyledir. AKP'ye ya müzakere için adım at, ya da bu oyun biter denmiştir. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi aylardır "Ortada bir çözüm süreci yok, çatışmasızlık da anlamsız hale gelmiştir” diyerek bu gerçeği ortaya koymuştur. Eski oyalama politikalarının kabul görmediğini bilen AKP Hükümeti, bu yönlü yaygaralar kopararak kendi gerçeğinin üstünü örtmek istemektedir.
Bu gerçek karşısında doğru tutum takınmak önemlidir. AKP'ye, müzakere ve çözüm için adım atacaksan görüşmeleri başlat denilmelidir; yoksa eskinin tekrarı olan görüşmeler için hükümete başvurmak anlamlı değildir. Şu anda çatışmasızlığa en fazla muhtaç olan AKP Hükümeti'dir. Şu andaki heyheylenmesi ve HDP heyetinin başvurusunu kabul etmemesi eskiyi kabul ettirmek içindir. Bu oyuna kesinlikle gelinmemelidir. AKP bu tutumu ve dayatmalarıyla kendisini haklı, muhataplarını ise haksız konuma düşürmeye çalışmaktadır. İki yıldır adım atmayan ve toplumu oyalayan AKP Hükümeti'dir. Bu nedenle Kürt demokratik hareketine ve Özgürlük Hareketi'ne başvurması ve adım atması gereken AKP Hükümeti'dir. Çünkü yıllardır kendine tanınan fırsatları ve şansı kullanmayan, çarçur eden ve halkı aldatan AKP Hükümeti'dir. Bu nedenle bırakalım hesap sorması, hesap vermesi gereken konumdadır.
İmralı’daki görüşmeleri, Rojava Devrimi'ni yıkma ve IŞİD’le ilişkisini örtmek için kullandığı için de AKP Hükümeti suçludur ve hesap vermesi gereken konumdadır. Şu anda IŞİD’le en sıkı ilişki içinde olan AKP Hükümeti'dir. IŞİD’le ilişkisini zayıflatmamış, güçlendirmiştir. Peşermegenin gidişini ise kamuoyu baskısını üzerinde azaltmak için kabul etmiştir. Koridor baskısını kendisi açısından en hafif biçimde böyle gündemden çıkarmıştır. Bu durum IŞİD’le ilişkisini kestiği anlamına gelmemektedir. Çünkü kaderini IŞİD ve El Nusra gibi çetelerin Türkiye sınırındaki alanları kontrol etmesine bağlamıştır. Hala da IŞİD’in en büyük destekçisi ve ortağı Türkiye’dir. Hiç kimse kendini kandırmamalıdır; IŞİD’e savaşçı akışı da, lojistik gidişi de Türkiye üzerindendir. Bunda hiçbir gevşeme olmamıştır. Türkiye IŞİD’le herkese şantaj yapmaktadır. Beni PKK'ye karşı desteklemezseniz, Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiyede bana destek vermezseniz IŞİD başınıza bela olur demektedir. Bunun tercümesi, IŞİD’i başınıza bela ederim olmaktadır. Türkiye devleti şu anda tüm dünyaya şantaj uygulayan bir devlet haline gelmiştir. Şantaj tutarsa ne ala, tutmazsa Türk devleti amiyane deyimle tepetaklak olacaktır.
Bu açıdan AKP Hükümeti bir kumar oynamaktadır. Kürt sorununu çözmediği takdirde bu kumarı oynamaya devam edecek; sonunda kaybeden AKP Hükümeti'yle birlikte tüm Türkiye olacaktır. Çünkü günümüz dünyasının böyle bir şantajı kabul etmesi zordur. Şantajcı, çekirgenin bir sıçraması, iki sıçraması ve üçüncüsünde ayağının kırılmasıyla karşılaşması gibi Türkiye'nin de ayağı kırılacaktır. Türk devleti eğer bunu anlamamışsa yüzyıllardan ve özelikle son yüzyıldan hiç ders çıkarmamış demektir.
Türk devleti 6-7 Ekim’de Kürt halkının Kürdistan'ın dört parçasında ve dünyada ayağa kalkışını gerekçe yapıyor ve özellikle de HDP’ye saldırıp geri adım attırmak istiyor. Şu açıktır ki, AKP Hükümeti Kürt sorununu çözmediği müddetçe 6-7 Ekim direnişleriyle karşılaşacaktır. Son iki yıllık süreçte AKP'yi Kürt sorununun çözümü için zorlayan ve Kürt Halk Önderi'nin elini güçlendiren tek tutum bu direniş olmuştur. Hiç kimse kendini kandırmasın; çözüm AKP'nin insafıyla gelmeyecektir. Çünkü AKP'nin ne çözüm zihniyeti, ne iradesi, ne kararı, ne de projesi vardır. Halk direndikçe ve özgür yaşamda ısrarını ortaya koydukça çözümün gerçekleşmesi gündeme girecektir. Bunun dışındaki her yaklaşım kendini kandırmak ve AKP'nin özel savaş politikasının ektisinde olmaktır.
Kürt halkının 6-7 Ekim direnişi AKP'nin tutumunu netleştirmiştir. Oyalamaya son vermiş ve AKP'nin oyununu bozmuştur. AKP, halkın bu iradesi karşısında çözüm için adım atacağına, 29 Mart 2009 yerel seçim zaferi, 2009 demokratik çözüm grubunun milyonlarla karşılanmasına verdiği cevabı 6-7 Ekim direnişi için de vermektedir. AKP ve Türk devleti iradeli ve güçlü Kürt istemiyor. Bu nedenle Kürt’ün iradesini ve gücünü kırmak istiyor. Şu anda gösterdiği tutum bunu amaçlıyor.
6-7 Ekim öncesi Kürt’ün iradesini ve gücünü kırdığını, ciddi eylem yapamayacağını düşünürken, halkın bu direnişi onu sarsmıştır. Şimdi soralım! Halkın direniş iradesi ve gücünün kırıldığını düşünenler mi adım atar, yoksa halkın gücünü gören ve bu gücü kıramayacağını anlayanlar mı? AKP son yıllarda Kürtlerin gücü zayıfladığı için oyalama ve aldatmaya başvuruyordu. Şimdi halkın gücünü gördü. Bu güçle mücadele sürdürülürse çözüm gelecektir. Yoksa oyalama ve çürütmeyle Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme politikasını sürdürecektir. Mevcut gerçekliği böyle anlamak, buna göre konuşmak ve tutum belirlemek gerekmektedir.
Kaynak:Yeni Özgür Politika