'Sara, PKK özelliklerinin temsil gücüdür'

'Sara, PKK özelliklerinin temsil gücüdür'

PKK’nin kurucu kadrolarından, PKK çizgisine en zor koşullarda öncülük eden, umudun olmadığı yerde umut yaratan, zafer imkanlarının bile sıfırın altında olduğu koşullarda PKK’yi hep yükseklerde tutan inancı ve direnişiyle herkes için sembol olan Sakine Cansız’ın mücadele arkadaşları onunla geçirdikleri anlarını anlattılar.

Sakine Cansız ile yaşamın her anının anlamlı ve dolu geçtiğine dikkat çeken mücadele arkadaşları Sara için sıradan hiçbir şeyin olmadığını, her davranışının bir amaç içerdiğini belirttiler. Cansız’ın bir anlam deryası olduğunu vurgulayan yoldaşları Neolitikte açığa çıkan ve binlerce yıldır insanlığın onuru, yaratıcılığı, erdemi olan ana tanrıça kültürünün Sakine Cansız şahsında güncellendiğini, hem yaşamıyla hem de şahadetiyle Kürt özgür toplumsallığı yaratılmasında öncü kişilik rolünü oynadığını dile getirdiler. Sakine ile anları PAJK Koordinasyon üyesi Ronahi Serhat ve Abdullah Öcalan Bilim Aydınlanma Komitesi Üyesi Şiyar Koçgiri anlattı.

‘O, DAĞLARA AŞIKTI’

PKK’nin ve Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin direnişçisi olan Sakine Cansız, yoldaşlarının kalbinde yer edinmiş durumda. Gittiği her yerde, her çalışmada, her ülkede insanların kalbinde taht edinmeyi başarmıştır. Sakine Cansız ile hayatın bambaşka canlılık kazandığını, nerede bir zirve, nerede bir arkadaş soluğu varsa, görmeden, çıkmadan, konuşmadan rahat etmediğini söyleyen Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyon Üyesi Ronahi Serhat, Sakine Cansız ile yaşadığı anısını şöyle anlattı: “Xınere’de bulunduğu 2006 yılında tesadüfen karşılaştık. O gece Şekif dağının zirvesine çıkmak için teklifte bulundu. Ertesi gün alandan ayrılmayı planlamıştım ama söz konusu Sara arkadaş olunca planlamamı iptal ettim ve teklifini kabul ettim. Gece yarısı grubumuza bir iki arkadaş daha eklenerek yola çıktık. Hep grubun en önünde yürüdü. O bitmek bilmez enerjisi, saatler geçtikçe, zirveye doğru yol aldıkça yaşadığı sevinç beni hayrete düşürmüştü.  Bir yüksekliğe çıkacaktık. Bildiğimiz dağ tırmanışı. Ama sanki Kürdistan’da dağa ilk kez tırmanıyormuş gibi yaşadığı sevincin ismini koyduğumda aşktı, tutkuydu. Dağlara aşıktı. Dağlar anlam dağarcığında çoktan özgürlük olarak özdeşleşmişti. Dağların anlamı hepimiz için böyledir. Ama dağların güzelliğini yaşamayı çok kez biz bilmiyoruz. Dağlarda özgürlük var, sağlık var, ruh var, yaşam var. Ve dağlarda yoldaş var.  Bütün bu anlamlarla bağ içinde Sara yoldaş yaşamı soluyanlardandı.  Sabah hava aydınlanınca çıkınımızdaki bir parça erzakla ve dikenlerin kökleriyle çay demleyip kahvaltı yaptık. Ne de güzel bir tadı vardı. Şekif’te bir takımlık arkadaş grubunun yanına gidecektik. Tırmanışımız yanlış hatırlamıyorsam üç buçuk saatte tamamlanmıştı.  Erkek arkadaşların takımı merakla ve sevinçle bizi karşıladılar. Elde ne varsa hepsini kahvaltı olarak ikram ettiler.  O yaz sabahının ılık havasında zirveden Xınere’ye bakınca her şey bambaşka bir güzellikteydi. İçlerinden daha önce tanıdığım bir arkadaş vardı. Sonra hepsiyle tanıştık, uzun uzun sohbet ettik. Sara arkadaş toplantı yaptı, her biriyle ayrı ayrı sohbet etti. Erkek arkadaşlar bu ilgi ve sevgi karşısında şaşırmışlardı.  Sanki aylardır aynı takımda birlikte kalıyormuş gibi bir içtenlik, samimiyet ortama hakim oldu.  Yol yorgunluğunu atmak için öğlene kadar biraz kestirdik. Öğlen yemeğinden sonra kim tutabilir Sara arkadaşı.  Etrafta ne var ne yok bir an önce görmenin, dokunmanın sabırsızlığı içindeydi. Araziyi dolaşmaya çıktı. Küçük pınarlardan su içtik, tanıdık otlardan biraz topladık, eskiden halk tarafından yapılmış biçim verilerek üst üste konulmuş ziyaret gibi bir yeri gördük, bol bol fotoğraf çektik. Sınırdaki İran karakolları soluk binalarıyla güzelim görüntünün içinde çıbanbaşı gibiydi. Güneş batıncaya kadar dolaştık ve güneşin kızılımsı yaz mevsiminin gün batımını seyre daldık.  Sonra noktaya gelmek için tekrar hareket ettik. Yeniden grupla sohbet ve tartışmalar başladı. Bir de Şekif’in geceleri vardı, soğuk. Yaz mevsimi olmasına rağmen ne kadar battaniye varsa örtünmüştük ama yine de ısınamıyorduk.  Sabahı sabırsızlıkla bekledik, yeniden güneşi kucaklamayı, içimizi ısıtan güneşi hissetmeyi istiyorduk. Gündüz çok sıcak, gece de bir o kadar soğuktu. Bu sertlik tüm arkadaşları kapkara yapmıştı. Bir tek dişleri beyazdı. Öğleden sonra iniş için yola çıktık. Her gördüğümüz ırmak durak noktalarımız oldu.  Çok anlamlı, keyifli, hayatım boyunca unutmayacağım bir gerilla gezintisi oldu.”

‘SAKİNE BİR ÖLÇÜDÜR’

Sakine Cansız’ı ilk olarak zindan direniş sürecinde tanıdığını, bir kadın olarak adının geçtiğini, isminin kulaklarında olduğunu söyleyen Bilim Aydınlanma Komitesi Üyesi Şiyar Koçgiri, Sakine Cansız’ı görmeden bir hayranlıklarının oluştuğunu dile getirdi. Diyarbakır’ın vahşet koşullarında boyun eğmeyen, Esat Oktay’ın yüzüne tüküren bir kadının ilgilerini çektiğini ifade eden Koçgiri, böyle bir kadının, böyle bir öncünün unutulmayacağını belirtti. Koçgiri, Sakine Cansız’ı ilk olarak cezaevinde gördüğü anısını şu şekilde anlattı: “Ben cezaevindeyken Heval Sara’yı tanıdım. Tabii onu hep görme, konuşma arzusu, isteğiyle yaşıyorduk. Yanımızda Orhan adında bir arkadaş vardı. Amed Zindanında yoğun işkencelere maruz kaldığı için akli dengesi tam olarak yerinde değildi. Arkadaşı başka bir cezaevinden bizim bulunduğumuz cezaevine getirdiler. Onu içeri almakta zorlandık. Koğuşlarımızı gördüğünde buraların itirafçı koğuşu olduğunu düşündü. Buzdolabı, televizyonu gördü, koğuşu gördü, dayağın, işkencenin, zulmünün olmadığını görünce kaygılandı, bizden şüphe etmeye başladı. Amed zindanındaki vahşetten sonra İstanbul’da birlikte kaldığımız bu cezaevinin koşullarını görünce itirafçı yeridir diye yorumluyordu. Israrla kaldığımız yerin itirafçı koğuşu, bağımsızlar koğuşu olduğu söylüyor, arkadaşların nerede olduğunu soruyordu. Kaldığımız yerin PKK’liler koğuşu olduğunu söylememize rağmen ikna edemedik. Konuşmalarımız devam etti. Zor bela ikna ettik. Onu o şekil koğuşa almıştık. Tedaviye gidiş-gelişi de çok sorunlu oluyordu. Kendisini öldürmeye götürdüklerini, düşmana güvenin olmadığını söylüyordu. Bir gün benle geldi. Ben koğuşta saz çalıyordum. Benden bağlama teli istedi. Telin olmadığını, telle ne işinin olduğunu sordum. O da bana “düşman dişimin içine dinleme cihazı, verici yerleştirmiş, dişimi çekeceğim. Düşman beni dinliyor, benim bulunduğum ortamı dinliyor ben bu dişimi çekeceğim” dedi. Ben yok dedim ve gitti. Ertesi gün koğuşun havalandırmaya açılan kapısının arkasında bir karartı gördüm. Bakmaya gittim. Orhan arkadaş bir yerden bir jilet bulmuş, onunla ağzının içine çizikler atıyor ve her tarafını kan içinde bırakmıştı. O jilet ile dişini çekmeye çalışıyordu. Bu düzeyde işkencelerden etkilenmiş bir arkadaştı. Belli bir zamandan sonra infaz indirimi oldu, birçok arkadaş infaz indirimden tahliye oldu. Orhan arkadaş da infaz indirimden tahliye olmuştu. Ama tahliye olduğuna bir türlü inanmıyordu. Bir-iki gün onu tahliye olduğuna ikna edemedik. Cezaevinden de çıkartamadık. Bizden de çıkacak birkaç arkadaş vardı. Önce Türk solunu bırakmışlardı. O gün de Sakine arkadaş cezaevinden dışarı çıkacak arkadaşları karşılamaya gelmişti. Cezaevi güvenliğine Sakine arkadaşın içeri girmesi için konuştuk ama olumlu cevap vermediler. Ortamın kalabalık ve karışık olduğunu söyleyip, arkadaşın içeri girmesine izin vermediler. Arkadaşı görmek istediğimizi söyledik ama istediğimiz kabul edilmedi. İnfaz indiriminden sonra cezaevinde yedi-sekiz arkadaş kalmıştık. Özellikle Sakine arkadaşı görmek istiyorduk. Orhan arkadaşı dışarı çıkartmak istedik çıkmadı. Çıkartmaya çalışınca demirlere tutundu. “Nereye götürüyorsunuz, öldürmeye mi götürüyorsunuz? Arkadaşların gidişine izin vermeyin, onları da öldürecekler” diye bağırıyordu. Gerçekten tahliye olduğunu, eve gideceğini, gidip Önderliği göreceğini söylememize rağmen inanmadı bize, dışarı çıkmadı. Güvenlik de Orhan arkadaşın durumunu görünce Sakine arkadaşın içeri girmesine izin verdi. Onu Sara arkadaş tanıyordu. Ve cezaevinden dışarı onu ancak Sara arkadaş çıkartabilirdi. Heval Sakine içeri girdi, biz arkadaşı görme heyecanından Orhan arkadaşı unuttuk. Tanıştık, sarıldık, kucaklaştık. Ben o vakit gençtim, küçük yaşta cezaevine girmiştim. O da gıyaben bizleri tanıyordu. Çok güzel bir andı, gördük onu. Tabii biz hayran hayran onu dinliyoruz. Öylece bakıyoruz. Kahramanımızdı o bizim. Orhan arkadaşın durumunu dile getirdik,” tamam ben onu tanıyorum” dedi. Orhan arkadaşı almak için içeri girdi. Orhan arkadaş, Sara arkadaşı gördüğü gibi ona sarıldı, dışarı çıktı. Orhan arkadaşa göre tek PKK’li Sara arkadaştı. O kadar aydır bizim içimizdeydi ama hep kuşkuluydu, PKK’li olduğumuza inanmıyordu. Heval Sakine’yi gördüğü gibi düşündüğü her şeyi ona anlatmaya başladı. Düşmanın dişine cihaz yerleştirdiğini, arkadaşları infaz ettiklerini falan söyledi. “Tamam sakin ol, eşyalarını topla gidiyoruz” dedi Sakine arkadaş. Uysal bir çocuk gibi onu dinliyordu. Ve en son da Orhan arkadaşı cezaevinden dışarı çıkartmayı başardı. Tabii heval Sara en son çıkarken de bizlere perspektif verdi. “Güçlü olun, direnin, Mazlumların, Hayrilerin, Kemallerin çizgisinden ayrılmayın. Önderliği ve PKK’yi anlamaya çalışın, dirençli olun, ilkelerden taviz vermeyin” dedi. Hiçbir zaman unutulmayacak bir an olarak kaldı aklımda, yüreğimde. Zorlandığımda, zorlanan arkadaşları gördüğümde onun duruşunu, onun tavsiyelerini, yiğitliğini hatırlarım ve hatırlatırım. Varlığı ile bize hep güç verdi, moral verdi, direnç verdi, inanç verdi. Onun arkadaşı olmaktan onur duyduk. Ona layık bir PKK militanı olmaya çalıştık. Sakine arkadaş bir ölçüydü.

YARIN: Sakine Cansız’ı gören gerillalar anlatacak