Sermayeye destek işçi haklarına tırpan

AKP, yeni düzenlemeyle krizin vurduğu sermayeye birçok alanda olanak yaratırken işgücünün haklarını da kısıtlıyor.

Türkiye Meclisi Genel Kurulu’ndan geçen Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Kanunu, zeytinliklerden işçi sağlığına, yüksek öğrenimden sağlık bölgelerine kadar çeşitli hükümler içeriyor.

Özellike zeytinliklerle ilgili kısmın Komisyon'a geri çekilmesi, ardından yeniden bu torba yasaya dahil edilmesi ve işçilerin haftalık tatiliyle gündeme gelen kanun, sermayeye birçok olanak tanırken işçi haklarında kısıtlayıcı düzenlemeler getiriyor.

Hürriyet'ten Noyan Doğan’ın yasayı ele aldığı haberinde “işçinin hafta tatili kalkıyor” olarak kamuoyunda tartışılan kanun için ilk elden bunu söylemek pek de mümkün değil.

Birçok hukukçu ve sendika uzmanı, meselenin sadece hafta tatilini kaldırmak olmadığını dile getiriyor. 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanun'un kaldırılması, hafta tatili hakkının kaldırılması anlamına gelmiyor. Çünkü hafta tatili, İş Yasası'nın 46. maddesi, Borçlar Kanunu kapsamındaki işçiler için hafta tatili Borçlar Kanunu'nun 421. maddesi uyarınca hak. Bu kanunlarda her ne kadar tatil gününü pazar olarak tanımlanmasa da 6 gün çalışan işçi için 7. gün ücretli tatil olmak zorunda.

YENİ DÜZENLEMELERE ÖN AÇIYOR

Yeni düzenleme daha çok pazar günleri çalışmak için belediyeden ruhsat almak zorunda kalan iş yerlerinin yükümlülüğünün ortadan kalkması anlamına geliyor. Fakat bu kanun görüldüğü kadar basit de değil. Olağan koşullarda pazarları çalışması gerekmeyen işyerlerinin de çalışmaya başlamasıyla işçilerin hafta tatilini sabit olarak kullanma olanağı ortadan kalkabilecek. Bu da ruhsat zorunluluğu gereği tatil hakkını sabit olarak kullanan işçilerin haklarının gaspı anlamına geliyor. Ayrıca haftanın 6 günü çalışan çoğu fabrika için vardiya sistemi gözetilerek fazla mesaili çalışma saatleri olarak da işçiye yansıması öngörülüyor.

Kimi hukukçular bu kanun tatil hakkını tamamıyla öldürmezse de kısmi oranda gasp ettiğini ve İş Kanunu’nda yapılacak yeni düzenlemlere de ön açıcı olabileceğini dile getiriyor.

Her ne kadar pazar günleri çalışmama Avrupa’da yaygın olarak uygulansa da Türkiye’de bu zorunluluk yaygın ama yüksek oranda değil. Zira istisna kapsamında yer almayan işyerleri, belediyelerden ruhsat alarak (Çok yüksek ücretler ödememek kaydıyla) pazar günü iş yerlerini açıp işçi çalıştırabiliyor.

İŞ CİNAYETİ VE KAZALARA DAVETİYE

Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Kanunu’un yasallaşmasından sonra başlayan bir diğer tartışma; işçi sağlığı ve güvencesi açısından gereken düzenlemeyi de 2020’ye etelemesi. Bir kısmın ise iş veren inisiyatifine bırakacak şekilde değiştirmesi. Kanuna göre, 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan şirketlerde, iş sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri, işverenler ya da işveren vekili tarafından yürütülecek.

AKP’nin başından beri işçi haklarına yönelik yapmak istediği uygulamaları OHAL ve KHK’lar ile hayata geçirdiğini kaydeden DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Kamber Saygılı, iş güvenliğinin iş verene bırakılması ile ilgili düzenleme hakkında ANF’ye şunları anlattı: “50 kişi ve altında işçinin çalıştığı, onlara göre az tehlikeli olan yerlerde, iş güvenliğinin devlet güvencesinden çıkarılması ve buradaki koşulların patron insafına bırakılması yasalaştı. Bu da denetimin keyfiyete kalması anlamına geliyor. Yani işçi sağlığı için bu ölçekteki yerlerde bir denetim olmayacak. Öte yandan iş yeri hekimi ve iş sağlığı uzmanı bulundurma zorunluluğu ise 2020’ye bırakıldı. Bunların toplamına baktığımızda kapitalizmin mevcut iktidar yardımıyla da esnekliğini yitirdiğini görüyoruz. Artık daha da vahşileşerek saldırmaya devam edecek. Bu yüzden sendikaların ya da emek örgütlerinin silkelenmesi ve bakalım ne olacak demekten vazgeçip mücadeleye başlaması şart.”

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin yaptığı açıklamaya göre ise ertelenen bu düzenleme iş cinayetlerine davetiye çıkarıyor.

ÜNİVERSİTEDEN SERMAYEYE UCUZ EMEK

Sonuç olarak AKP, bu yeni düzenlemeyle krizin vurduğu sermayeye birçok alanda olanak yaratıyor. Hatta KHK’lar ile boşaltılan yüksek öğrenim için bir yandan emekli öğretim elemanlarının sözleşmeli olarak tekrar istihdamına koşullar sağlanırken, diğer yandan üniversite - sermaye ortaklığı çerçevesinde; yüksek okullardan üretime kalifiye elaman yetiştirmenin de önü açılıyor. Ucuz iş gücünü yüksek okullardan sağlayan düzenleme, öte yandan bu iş gücünün haklarını da tırpanlıyor.