Silah bırakma meselesi…- Erdal Er
Silah bırakma meselesi…- Erdal Er
Silah bırakma meselesi…- Erdal Er
Kürt sorununun çözümü çocuk oyuncağı değil.
Ciddi olmak lazım.
Türkiye’nin en temel meselesini sulandırıp, çözümsüz bırakmak Kürt ateşiyle oynamak demektir.
AKP hükümeti aynen bunu yapıyor.
Son günlerde hükümetin basın yayın organlarında yazıp çizinler koro halinde ‘PKK silah bırakacak, gerilla geri çekilecek’ diye yazılar yazıp, yayınlar yapıyorlar.
Türkiye başbakanı Ahmet Davutoğlu, yardımcısı Yalçın Akdoğan ise, önümüzdeki günlerde çözüm sürecinde “güzel gelişmeler olacak” diyorlar.
Bülent Arınç ise daha ileri giderek ‘top artık onların (PKK) sahasında’ diyerek söze giriyor.
Topun PKK’nin sahasında olması için hükümetin üzerlerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirmesi gerekirdi.
Peki, hükümet bunu yapmış mıdır?
Hayır!.
Ortada ne atılmış bir adım var ne de atılacağına dair elle tutulur bir işret!
Bu olmadığı halde hükümet ve çevresi hayal satarak ‘güzel şeyler olacak’ demesi seçim stratejisinin bir parçasıdır.
Kürtlerin, devlet ve hükümet yetkililerinin kurduğu; ‘güzel’ ve ‘iyi gelişmeler’ cümleleriyle ilgili pekiyi anıları yok.
Mart 2009 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İran yolunda "Kürt sorununda iyi şeyler olacak" dedikten hemen sonra operasyonlar başladı.
14 Nisan 2009 tarihinde siyasi soykırım operasyonları, sonrasında ise savaş başladı ve kan aktı.
Tarih yeniden tekerrür eder, aynı şeyler olur mu?
Şimdiden ‘evet’ ya da ‘hayır’ demek için erken.
Ancak AKP’nin son iki yılda yaptıklarına baktığımızda sarf edilen sözlere güvenmek ya da inanmak için ortada herhangi bir sebep görünmüyor.
Aksine inanmamak için çok neden var.
Dolayısıyla Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Başbakan Davutoğlu’nun peş peşe ‘güzel gelişmeler olacak’ açıklamalarına kuşkuyla bakıp, temkinli yaklaşmakta fayda var.
Elbette bunun birinci nedenini hükümetin Kürt sorununun çözümünde bir plan ve programa sahip olmaması olarak açıklayabiliriz.
Kobanê politikası, DAİŞ’e verilen sonsuz destek, Erdoğan’ın ‘Suriye’nin Kuzey’inde bir oluşuma izin veremeyiz’ sözlerini de kaydetmek lazım.
AKP bugüne kadar verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi.
Hasta tutsaklar meselesini bile siyasi şantaj aracı haline getirdi.
Bu politikalar da zaten başından beri var olan güvensizlik meselesini daha da büyüttü.
Dolayısıyla seçim öncesi başbakan ve yardımcısının açıklamaları bir algı yönetimiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Yalçın Akdoğan başta olmak üzere hükümet çevresi PKK’nin ‘biz Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleye son verdik’ açıklaması yapmasını bekliyorlar.
Hükümet çevresinin bu beklentisi neye denk geliyor?
Kürt sorununun demokratik çözümüne...
Peki, hükümet Kürt sorununun kalıcı çözümü için yasal ve anayasal düzenlemeler yapmış mıdır?
Hayır!
Silahlı mücadelenin nedenlerini ortadan kaldırış mıdır?
Hayır!
O zaman PKK neden böyle bir açıklama yapsın?
Bu beklenti de, çağrı da gerçekçi değil.
Kürt sorununda silah neden değil, sonuçtur.
O zaman silahlı mücadelenin başlamasına neden olan sebepleri ortadan kaldırmak PKK’ye değil, Türkiye Cumhuriyet’i Devleti’ne düşer.
Elbette Kürt sorunu çözüldüğünde gerillalar siyasal sürece katılır. Bunu PKK de, Sayın Öcalan’da defalarca açıkladı.
Ancak o günün bugün olduğunu söyleyemeyiz.
PKK’den ‘silahlı mücadeleye son verdik’ açıklaması bekleyeceksiniz ama seçim barajını bile indirmeyeceksiniz. Sonra da ‘demokratik siyasetin sınırlarını genişleteceğiz’ diyeceksiniz.
Bununla da kalmayıp ‘PKK silah bırakmazsa HDP barajı geçmez’ deyip ‘aba’ altından ‘sopa’ göstereceksiniz.
Bu üstü örtülü tehdit içeren açıklamadan ne anlarsınız?
‘Biz istersek HDP barajı geçer, istemezsek geçmez!’
Sözün özü, demek ki hükümetin hala Kürt sorununu çözme niyeti de, planı da yoktur.
Hala çözüm sürecini kendi siyasi hedef ve amaçları için kullanmak istiyor.
Seçim öncesi koru halinde ‘silah bırakma’ üzerinde algı yaratıp, ‘çözün’ diye sunmak büyük dezenformasyon ve algı yönetimidir.
Hükümet bugüne kadar üzerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirmiş olsaydı zaten Kürt sorunu çoktan çözülmüş olurdu, bizde bunları konuşuyor olacaktık.
Ancak hükümet sorunu çözmek yerine beklenti yaratmayı, oyalamayı kendisi açısından daha kazançlı bir yol olarak gördü ve halende görüyor.
Hükümetin bugün oyalama politikasından vazgeçtiğine dair bir işaret de görünmüyor.
Oysa seçim öncesi atması gereken adımlar vardı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Barış ve Demokratik Çözüm Taslağı”nı taraflara sunduğunda seçim öncesi atılması gereken adımları da sıralamıştı.
KCK, üzerlerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine getirirken, hükümet oyalama yolunu seçmiştir.
Savaş kapısını sürekli açık tutmuştur.
Hükümetin seçim öncesi adım atmayarak Kürt Özgürlük Hareketi’nden tek taraflı adım atmasını istemesi hem gerçekçi değil, hem ahlaki değil, hem de sorumsuzca bir davranıştır.
Ortada ‘iç güvenlik paketi’ dururken hangi ‘güzel’ gelişmelerden bahsedeceksiniz?
Güvenliğin özgürlüklerin önüne geçtiği yerde demokratik çözümün sağlandığı, barışın tesis edildiği nerede görülmüştür?
Kürt sorunu ‘güvenlik yasaları’ çıkartarak, polise ‘vur’ yetkisi vererek, çocukları katlederek, Kürtleri, sosyalistleri tutuklayarak, muhalifler üstünde baskı kurarak çözülmez.
Demek ki barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi temel değerleri AKP’nin insafına bırakmamak lazım.
Üstelik Kürtler laf değil adım görmek istiyor.
Bunun yolu da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la eşit koşularda müzakereleri başlatıp, Kürt sorunun çözümünü sağlamaktan geçer.
Gerisi laf-ı güzaflıktır.