Stockholm Sosyalist Forumu’nda Kürdistan ve Filistin’le dayanışma
Stockholm Sosyalist Forumu’nda Kürdistan ve Filistin’le dayanışma
Stockholm Sosyalist Forumu’nda Kürdistan ve Filistin’le dayanışma
Bu yıl ‘Dayanışma’ temasıyla düzenlenen Stockholm Sosyalist Forumu’nda DAİŞ çetelerinin saldırılarına uğrayan Şengal ve Kobanê’deki Kürtler ve İsrail’in acımasız saldırıları altındaki Gaza halkıyla dayanışma öne çıktı.
Sosyal demokratlardan Komünist, Troçkist, Anarşistlere kadar sol yelpazeden tüm kesimleri, barış örgütlerini, feminist ve LGBT kuruluşlarını bir araya getiren “Sosyalist Forum”a işçi sendikalarının bir kesimi de katılarak İsveç ve dünyada işçi hareketinin karı karşıya bulunduğu sorunları tartıştılar.
Hafta sonu Stockholm’deki İşçi Eğitim Merkezi binasında gerçekleştirilen forumda, namus ve töreden kaynaklı şiddet ve buna karşı alınması gereken önlemler, İsveç ve Avrupa’da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikasının yol açtığı sonuçlar, sanatçıların direniş hareketlerindeki yerleri, burjuva ve özgür medyanın yayın politikalarındaki farklılıkların da ele alındığı 126 panel, konferans ve toplantı yapıldı.
ŞENGAL TRAJEDİSİNİN FİLMİ
“Tutsak İfade özgürlüğü” temalı panelde Kürt Gazeteci Khazar Fatemi, Afganistan, Suriye, İran ve Kürdistan’daki, Kolombiyalı Gazeteci Luis Perez de Kolombiya ve Latin Amerika ülkelerindeki gelişmeleri basın ve ifade özgürlüğü açısından ele aldılar.
Esas çalışma alanının televizyonlara film yapmak olduğunu ve bu amaçla Afganistan, Suriye ve Irak’a program ve haber yapmak amacıyla pek çok kez gittiğini söyleyen Fatemi, konuşmasını çekimlerini kendisinin yaptığı filmleri göstererek Şengal ve Kobanê’deki son gelişmeler üzerinde yoğunlaştırdı.
DAİŞ çetelerinin Şengal’de Ezidilere yönelik saldırı ve katliamlar yapmasından hemen sonra Güney Kürdistan’a gittiğini, gerillalarla ve kampta kalan Ezidilerle konuştuğunu söyleyen Fatemi, “Kürt peşmergeler DAİŞ’ı durduramadılar daha doğrusu durdurmak için çaba göstermediler. Onların yerine YPG ve PKK bölgeye geldi. Bunların arasında çok sayıda kadın vardı. Hiç bir Güney Kürdistan’dan değildi. Türkiye, İran ve Suriye’de doğmuş Kürt kadınlarıydı. Bana biz Kürdüz ve halkımızı savunmak için gerekirse her yere gideriz dediler” şeklinde konuştu.
Daha sonra kadın gerillalarla ve Ezidilerle yaptığı söyleşileri içeren filminden bölümleri perdeye yansıttı. Kürtçe sözlü ve İngilizce alt yazılı filmde, kadın gerillalar, Kürt Özgürlük Hareketi içinde neden yer aldıklarını, Ezidiler de DAİŞ çetelerinin saldırı ve katliamlarını ve buna karşı peşmergelerin nasıl silahlarıyla birlikte çekildiklerini ve kendilerini terk ettiklerini, daha sonra gelen YPG’nin kendilerine sahip çıktığını anlatıyorlar.
“GERÇEKLERİ ÖĞRENMEK İÇİN ŞENGAL DAĞI’NA ÇIKTIM”
Güney Kürdistan’a gittiğinde bir gazeteci olarak olanları objektif bir biçimde kamuoyuna yansıtabilmek için DAİŞ’ın saldırılarını duyurmanın yanı sıra Ezidilerin nasıl böyleyi bir katliama uğradıklarını ve dağa sığınmak zorunda kaldıkları sorularına cevap aradığını söyleyen Fatemi, bunu öğrenmek için kampta kalan Ezidilere sorular yönelttiklerini söylüyor.
“Irak ordusu ve peşmergelerinin Ezidileri koruma ve savunma yükümlülükleri vardı. Neden bunu yapmadıkları sorularını yönelttiğim Ezidiler kampta kaldıkları ve bu kamplar Kürdistan Federe Bölge yönetiminin olduğu için sorularıma yanıt vermekten ve neler olduğunu anlatmaktan kaçınıyorlardı. Ben de gerçekleri öğrenmek için Şengal Dağı’na çıktım ve oradaki Ezidilerle konuştum” diyen Fatemi, baskı ve denetim altında bulunan insanların gerçekleri ve düşünceleri söylemeye cesaret edemediklerini pek çok gazetecinin kendi deney ve tecrübeleriyle öğrendiğini söyledi.
Fatemi, Rojava ve Kobanê’ye yönelik DAİŞ saldırıları hakkında açıklamalarda bulundu ve Ezidileri DAİŞ çetelerine karşı savunan kadın gerillalarının Kobanê’nin savunmasında ön saflarda çarpıştıklarına dikkat çekti.
Kolombiyalı Gazeteci Perez ise, Kolombiya Hükümeti’nin basın ve ifade özgürlüğünü ve halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek için FARC ve diğer gerilla hareketinin düşüncelerine yer veren gazeteler ve gazetecileri susturmak için cinayet, tutuklama gibi yöntemleri sürdürmeye devam ettiğini söyledi. Uzun yıllar İsveç’te yaşayan Gazeteci Joaquin Becerra’nın Anncol adlı ajansta gerillaların açıklamalarına yer verdiği için 9 yıl hapis cezasına çarptırdığına dikkat çekti.
KOBANÊ DİRENİŞİNİN EŞİTİLKÇİ VE DEMOKRATİK NİTELİĞİ VAR
“Kürdistan’ın Özgürlüğü” adlı panele konuşmacı olatak katılan Salar Rashid ve Rebwar Ashnagar, “Opinion Kurdistan” adlı örgütlenmenin Kürdistan’a yönelik yaptığı yardım ve dayanışma çalışmalarını, Kobanê’de yaşanan son gelişmeleri katılımcılarla paylaştılar.
Rebwar Ashnagar, Rojava’daki kantonlar hakkında açıklamalar yaptıktan sonra, Rojava’da YPG’nin sadece Kürtlerin değil, Asurilerin de içinde yer aldığı bir örgütlenme olduğunu ve YPG örgütlenmesi içinde yer alanlardan % 40’ını kadınların oluşturduğunu söyledi.
YPG bünyesinde yer alanların sayısını 50 bin civarında olduğunu tahmin ettiğini söyleyen Ashnagar, cihatçı grupların bir yıldan bu yana Rojava’daki kantonlara saldırılar yaptıklarını ancak saldırıların Kobanê’ye yapılan ağır saldırılardan sonra dünya kamuoyunun gündemine gecikmeli olarak geldiğini ifade etti.
Kadınların Rojava’daki askeri örgütlenme ve Kobanê direnişinde aktif yer aldıklarını, Rojava ve Kobanê’deki mücadele ve savaşın Kürtlerin topraklarını DAİŞ çeteleri ve Esat rejimine korumanın ötesinde ideolojik bir yanı olduğunu, ataerkil sisteme karşı eşitlikçi ve demokratik bir nitelik taşıdığına vurgu yaptı.
YPJ’li kadınların yeni demokratik bir Orta-Doğu’nun yaratılması mücadelesinde önemli bir rol oynadıklarını ve oynamaya devam edeceklerini gösterdiklerini belirten Ashnagar, “Kadınlar Kobanê’de tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir cesaret gösteriyorlar. Kadınlara yönelik her türlü önyargıyı kırarak kadınların ne yapabileceklerini gösteriyorlar” şeklinde konuştu.
İSRAİL KURBAN DEĞİL, İŞGALCİ, KATİL VE SÖMÜRGECİ BİR GÜÇTÜR
“Bombalar altında Gaza Halkıyla dayanışma” adlı panelde ise, Gazalı aktivist Hanan Asu Naser ile İsveçli aktivist Charlie Andreasson, Filistin ve Gaza’da yaşanan son gelişmleri ele aldılar.
Bir yıldan beri Gaza’da canlı kalkan görevini yapan ve geçtiğimiz aylarda İsrail’in Gaza’yı bombalaması sırasında ili terk etmeyen Charlie Andreasson, tanık olduğu İsrail vahşetlerini ve katliamlarını anlattı.
6 yıl içinde 3 kez Gaza’nın İsrail ordusunun bombalamalarına maruz kaldığını hatırlatan Andreasson, son saldırının bu yılın yaz aylarında yapıldığını, İsrail’in daha önce de yaptığı gibi kendisini savunduğunu ileri sürerek bu saldırıyı gerçekleştirdiğini ve İsrail’in kendisini kurbanmış gibi dünya kamuoyuna tanıtmak istediğini söyledi.
“İsrail kurban değil, işgalci, katil ve sömürgeci bir güçtür. Kendi halkını koruma gerekçesiyle 50 gün insansız hava araçları, son derece gelişkin füzeler aralarında ambulans ve hastanalerin de bulunduğu binlerce hedefi bombaladı. İnsanların katliamdan kurtulmak için sığındıkları camileri, üniversiteleri ve okulları bombaladı. F 16 uçaklarıyla yerleşim bölgelerine kullanılması yasaklanan silahlar kullandı. Gaza’yı harabeye çevirdi ve 100 binden fazla insan evsiz kaldı” şeklinde konuşan Andreasson, İsrail askerlerinin deniz kıyısında oynayan Filistinli çocukları gazetecilerin gözü önünde katlettiklerini söyledi.
İsrail’in Gaza’nın alt yapısını çökertmek için bombaladığı tesislerin adlarını teker teker sıralayan Andreasson, İsrail’in Filistin’in ayakları üstünde durmasını sağlayacak her şeyi bilinçi ve planlı bir şekilde yok ettiğini dile getirdi. Son saldırı sırasında 500’ü çocuk 2100 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlattı.
İsrail’in son saldırıları sırasında Gaza’daki hastanede diğer canlı kalkanlarla birlikte bulunduğunu söyleyen Andreasson, ordu yetkililerinin hastaneyi boşaltmalarını istediklerini, üst katlardan başlamak üzere binayı kademeli olarak bombaladıklarını ve yerle bir ettiklerini söyledi.
Ateşkes ilanı sırasında evleri bombalanan insanlara ulaşmaya çalışırken korkunç manzaralarla karşılaştıklarını belirten Andreasson, “Yıkılmayan duvarlara Filistinlileri aşağılayan yazılar yazılmış. Askerler yedikleri yemek artıkları etrafa atmış, kullandıkları tuvaletlerin sifonlarını bile çekmeye gerek görmemişler. Kuran’ı yırtıp sayfalarını sağa sola atmışlar. Aile fotoğraflarını parçalamışlar. Değerli altın ve para gibi her şeyi çalmışlar” şeklinde konuştu.
Kendisiyle ilişkide olan bir Birleşmiş Milletler görevlisinin de askerlerin değerli eşyaları çaldıklarını söylediğini belirten Andreasson, “İşte İsrail’in dünyanın en ahlaklı ordusu olarak lanse etmeye çalıştığı İsrail ordusu bu” dedi.
DOĞU UKRAYNA’DAKİ SAVAŞIN SORUMLUSU SAĞCI HÜKÜMET
Ukrayna’daki son gelişmelerin ele alındığı bir panelde konuşma yapan Ukrayna Sosyalist Parti’nin (Borotba) lideri Sergey Kiritjuk, Doğu Ukrayna’daki savaşın sorumlusunun milliyetçi yeni sağ hükümet olduğunu, Donesk ve Lugansk’ın bağımsız cumhuriyet ilan etmelerini anlayışla karşıladıklarını ancak bölgelere daha fazla özerkliğin tanındığı federatif bir Ukrayna’dan yana olduklarını söyledi.
Sorunun çözümünün Kiev’deki tutumuna bağlı olduğunu söyleyen Kritjuk, hükümetin askeri güçleri doğu Ukrayna’dan geri çekmesini ve orada yaşayan hakların demokratik, kültürel ve sosyal haklarının güvence altına alınmasını istediklerine vurgu yaptı.
Ukrayna’daki soruna etnik bir sorun, Ruslar ile Ukraynalılar arasında bir sorun olarak görmediklerini söyleyen Kiritjuk, Ukrayna’yı iç savaştan kurtaracak tek yolun Kiev’deki rejime karşı sınıf savaşını başlatmak olduğu değerlendirmesini yaptı.
Protesto gösterileri sırasında ırkçıların partilerini hedef aldığını, Kiev’deki parti merkezini yağmaladıkları için Charkov’a taşıdıklarını ancak bu kez de polisin baskını ile karşılaştıkları için parti yönetici ve üyelerinin yer altına çekilmek zorunda kaldıklarını söyledi.
Böylesi bir terörü beklemedikleri için saldırılara hazırlıksız yakalandıklarını söyleyen Kiritjuk, “Yanlış bir değerlendirme yaptık. Bu kadar şiddetli saldırılara uğrayacağımızı tahmin edemedik. Biz gerilla değiliz ve yer altında çalışmada tecrübemiz de yok ama aynı zamanda mümkün olduğunca siyasi çalışmalarımızı sürdürüyoruz” şeklinde konuştu.
Parti, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin standlar açarak çalışmalarını tanıtıkları ‘Sosyalist Forum’a katılan bazı İsveçli yazarlar da kitaplarını imzaladılar.