Suikast emrini kim verdi? - Cahit Mervan

Suikast emrini kim verdi? - Cahit Mervan

9 Ocak 2013 günü Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda hunharca katledildiği duyulunca, Kürtlerin ilk dönüp baktığı yer Ankara oldu. Bu katliam kararının Ankara’da alındığı, planlandığı ve talimatın da buradan geldiği kesin bir duygu haliydi. Aradan geçen iki yıla rağmen bu ilk andaki inanç ve tespit değişmedi. Aksine Paris katliamının Milli Güvenlik Kurulu’nda alındığı, MİT tarafından planlandığı ve uygulandığı açığa çıktı.

KATLİAM KARARINI BİRLİKTE ALDILAR

Bugün paralel devlet olarak adlandırılan Gülen Örgütü’nün katliamda rolü ve pozisyonu, Paris suikastının bir devlet katliamı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Çünkü her şeyden önce Paris katliamı Gülencilerin de içinde yer aldığı devletin ‘ortak akılla’ aldığı bir karardı. Bu devlet içinde sıradan bir grubun yapabileceği türden bir operasyon değildi.

Gülen Örgütü bu katliamın gerçekleşmesi için canhıraş bir çaba içinde olmuştur. Bugünlerde bir hırsız gibi ‘Özgür Basın’ adını çalan ve kendisine yakıştıran Gülenci tetikçiler Paris katliamından önce AKP’yi daha fazla katliam ve soykırım yapması için teşvik etmiş ve cesaretlendirmiştir. Bunun yüzlerce, binlerce örneği var.

Örneğin Gülen Cemaati’nin bavulcusu Mehmet Baransu adlı tetikçi ‘bir gecede yüz PKK’linin öldürüleceğini göreceğiz’ demekle kalmıyordu. Twitter hesabından ‘bir örgütü etkisiz hale getirmek istiyorsanız çoluk-çocuğu değil, 40 liderini öldürürsünüz, örgüt etkisiz hale gelir, vatandaş da rahatlar’ diye yazıyordu.

PKK liderlerine yönelik bu katliamcı anlayış sadece bir tetikçi ‘gazeteciye’ ait değildi. Türk cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kürtleri ve PKK’yi kast ederek ‘tarifi imkânsız acılar yaşatacağız’ diyordu. O dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan ise ‘inlerine gireceğiz’ diye tehditler savuruyordu. Aynı günlerde benzeri katliam fetvalarını Pensilvanya'nın ‘ebedi misafiri’ Fethullah Gülen de veriyordu.

Yani Türk devleti, hükümet, istihbaratı, paralel yapısı ve diğer kurumlarıyla birlikte PKK liderlerinin ortadan kaldırılması, Kürtlere tarifi imkânsız acılar yaşatma konusunda hemfikirdiler. Sadece hemfikir değil aynı zamanda bu fikri karara dönüştürdüler, gerekli çalışmaları yaptılar. Tetikçilerini hem Kandil’e, hem de Avrupa’nın değişik ülkelerine gönderdiler. Zamanı geldiğinde ve uygun koşullar kendileri açısından oluşunca katliamı gerçekleştirdiler.

ANKARA HEDEFİ BELİRLEDİ

Paris katliamı sonrasında Ömer Güney adlı bir tetikçi yakalandı. Daha sonra bu tetikçi ve iki MİT elemanı arasında geçen ses kaydı deşifre edildi ve bir de MİT’in iç yazışmalarında kullandığı başlıklı kâğıt ortaya çıktı.

Katil zanlısı Güney ve iki MİT elamanı arasında geçen konuşmadan anlıyoruz ki, katliam için farklı hedefler söz konusu. Güney daha çok Paris bölgesinde çalışan ve aktif Kürt devrimci ve yurtseverlerini hedef olarak seçmiş. Onları ortadan kaldırabileceğini söylüyor. Onunla görüşen iki yetkili MİT elamanı ise Güney’e Kongra-Gel başkanı Remiz Kartal, PKK merkez komite üyesi Nedim Seven ve KNK üyesi ve gazeteci Selahattin Soru’yu hedef gösteriyor. MİT içindeki yazışmada ise hedef Sakine Cansız.

Ses kaydının Ömer Güney’a ait olduğu bizzat Fransız savcılığı tarafında doğrulandı. Ancak gizli belge diye deşifre edilen ‘Sara koda adlı Sakine Cansız’ başlıklı MİT belgesinin ise gerçek olup olmadığı netleşmedi.

Her halükarda Erdoğan’ın başbakan, AKP’nin iktidar ve Gülen Örgütü’nün ise devlet içinde, özelliklede polis ve istihbaratta etkin olduğu bir dönemde bu operasyon kararı alınmış ve uygulanmıştı.

Netleşen başka bir şey ise Ankara ile sürekli irtibat halinde olduğu anlaşılan katilin bu işi rastgele ve kendi başına yapmadığıdır. Fransa’nın başkenti Paris’te böylesine bir cinayeti bir tetikçinin üstten emir ve talimat almadan gerçekleştirmesi asla mümkün değildir. Böylesine sarsıcı ve uluslararası ilişkileri etkileyecek bir operasyon kararını MİT’in herhangi bir daire başkanı veya müsteşarının vermesi de akla ziyandır.

O zaman orta yerde duran ve yanıtlanmayan soru şu: Ömer Güney’e ‘Sakine Cansız’ı vurun’ emrini kim verdi? Ülkenin başbakanın bilgisi olmadan böylesine bir katliamı gerçekleştirmek mümkün müdür acaba?

KÜRTLER KATİLİ ANKARA’DA BİLİYOR

Bu sorular yanıtsız kaldığı sürece Kürtlerin dönüp bakacağı yer sadece Ankara olacaktır. MGK, Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, MİT ve diğer ilgili kurumlardır. Elbette ki, paralel denilen Gülen Örgütü bu katliamdan muaf değildir. Ancak hükümet ve cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce yaptığı gibi cinayeti bu grubunun üzerine yıkarak işin içinden çıkamaz.

Erdoğan son yerel seçimlerde Urfa’da yaptığı konuşmada çözüm sürecini bozmak için ‘Paris’te cinayet işlediler’ dedi. Tamı tamına Erdoğan şunu söyledi: "Oslo sürecini bozdular. Arkasından Paris'te bir takim suikastlar yaptılar, süreci bozmak istediler."

Bu sözleri söylerken başbakandı, şimdi ise devletin başı. O zaman neden Paris suikastını yapanları açıklamıyor? Onların yargı önüne çıkması için çaba sarf etmiyor? Böylelikle çözüm sürecini de olası benzeri provokasyonlardan korumuyor? Neden?

Yoksa Erdoğan hedef mi şaşırtıyor?

Aradan geçen iki yıla baktığımızda Erdoğan’ın Paris cinayetini aydınlatma diye bir derdinin olmadığını, aksine buradaki sorumluluğunu örtbas etmek için hedef şaşırttığına şahit oluyoruz. Cinayetin işlendiği haber ajanslarına düştüğü andan itibaren Erdoğan hükümeti katili koruma çabası içine girdi.

TÜRK HÜKÜMETİ KCK’YE YALAN MI SÖYLEDİ?

Dönemim hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik cenazeler yerde iken, Paris polisi ve Fransa istihbaratı ve savcılığı olaya ilişkin tek bir açıklama yapmamış iken, katliamı ‘örgüt içi çatışma’ olarak gösterme gayreti içine girdi. Çelik’in bu açıklaması en çok da Gülencilerin medyasında yer buldu.

AKP’nin ilk hedef şaşırtma çabası başarısızlıkla sonuçlanınca, bu kez gerçeğin bir bölümüne sarıldılar. Cinayetin aynı zamanda çözüm sürecini hedeflediğini dillendirdiler. Hatta bir kaynağa göre Türk tarafı bir adım daha öne çıkarak KCK yetkililerini cinayetten yaklaşık iki hafta sonra ‘bilgilendirdi’ ve cinayet dosyasının Erdoğan’ın masasının üstünde olduğunu söylediler. Bu nedenle dönemin KCK Eşbaşkanı Murat Karayılan Erdoğan’a cinayetin aydınlatılması için bildiğini açıkla çağrısı yaptı. Ama Erdoğan’ın masasının üstünde olduğu söylenen dosya açılmadı. Bekli de Erdoğan, kendisinin bir numara olduğu dosyayı zaten açamazdı.

ÜÇ ÖMER GÜNEY DAHA MI?

Paris cinayetinin üzerinde yaklaşık iki yıl geçmeden başka enteresan bir gelişme Almanya’da yaşandı.

2014 yılının Aralık ayının ikinci haftasında Almanya’da hayli ilginç bir operasyon gerçekleşti. Türk istihbarat elamanı oldukları gerekçesiyle 3 Türk önce gözaltına alında, daha sonra tutuklandı. Olaya ilişkin ilk açıklama Federal Savcılıktan geldi. Tutuklama kararının 11 Kasım 2014’e alındığını açıklandı. Ve adları deşifre edilen ajanların PKK ve Gülen Cemaati’ne yönelik faaliyet gösterdikleri basına sızdırıldı.

Almanya-Türkiye iki müttefik ve ‘dost’ ülke. Stratejik ilişkileri birkaç yüz yıla dayanıyor. Askeri ve istihbarat alanında sıkı işbirlikleri var. Hem ikili hem de NATO üyeleri olarak bu böyle. Bu nedenle Almanya’nın MİT’in bu ülkedeki faaliyetlerini deşifre etmesi olağan üstü bir durumdur. Gazeteci İsmet Kayhan Y. Özgür Politika gazetesinde 22 Aralık 2014 günü ‘Yeni bir suikast planı mı?‘ başlıklı yazısında tam da bu sıra dışı olaya dikkat çekiyor ve Almanya’da Paris benzeri bir planlamanın yapılmış olma ihtimali üzerinde duruyordu.

Kim bilir bekli de Almanya istihbaratı Paris benzeri bir suikastın kendi toprakları üzerinde gerçekleşmesini önlemek için üç MİT elemanını tutukladı? Caydıramadığı bir çılgınlığı, hukuki bir önlemle engelledi.

Bu olaya da başka dikkat çekici bir durum daha var. MİT elemanları Almanya’da PKK yönelik eylemler planlamak üzereyken gözaltına alındığında, Gülen Örgütü’nün, yanı sıkça söylendiği gibi paralel yapının, kolu kanadı kırılmış durumdaydı. Bu nedenle 2009’da Beşir Atalay’ın ‘entegre politika’ dediği tutuklamadan suikastlara, toplu imhadan kültürel soykırıma kadar yürürlüğe koydukları plan paralel devletin yokluğunda da devam etmiş ve işlemiş.

Yani 2013’un 9 Ocak’ında Paris’te Sakine Cansız ve arkadaşlarını hunharca katledilmesinin emrini kim verdiyse, 2014 yılının sonunda Almanya’da PKK’ye karşı MİT elamanlarının eyleme geçmesi talimatını da o verdi.

Demek oluyor ki, Paris’te üç Kürt kadın devrimci öldürüldüğü zaman Kürtlerin baktığı adreste bir değişiklik olmadı. Katil hala Kürtlerin baktığı yerde duruyor.